- Kayıt
- 5 Ekim 2008
- Mesajlar
- 8.382
- Beğeniler
- 0
1999 Gölcük Depremi, İzmit Depremi, Marmara Depremi ya da 17 Ağustos 1999 depremi, 17 Ağustos 1999 sabahı, yerel saatle 03:02'de gerçekleşen, Kocaeli Gölcük merkezli deprem. Mw ölçeğine göre 7,5 büyüklüğünde gerçekleşen deprem, büyük çapta can ve mal kaybına neden olmuştur.
17 Ağustos depremi, tüm Marmara Bölgesi'nde, Ankara'dan İzmir'e kadar geniş bir alanda hissedildi. Resmi raporlara göre, 17.480 ölüm, 23.781 yaralı oldu. 505 kişi sakat kaldı. 285.211 konut, 42.902 işyeri hasar gördü. Resmi olmayan bilgilere göre ise yaklaşık 50.000 ölüm, ağır-hafif 100.000'e yakın yaralı olmuştur. Ayrıca 133.683 çöken bina ile yaklaşık 600.000 kişiyi evsiz bırakmıştır. Yaklaşık 16 milyon insan, depremden değişik düzeylerde etkilenmiştir. Bu nedenle Türkiye'nin yakın tarihini derinden etkileyen en önemli olaylardan biridir. Deprem gerek büyüklük, gerek etkilediği alanın genişliği, gerekse sebep olduğu maddi kayıplar açısından son yüzyılın en büyük depremlerinden biridir.
Bugün 17 Ağustos'un 10. yılı... Fotoğraf karelerinde o anlar dondu ama hayat akıp gitti. Ekmek taşıyan gözü yaşlı dede hayatta mı? Torunlarına gövdesini siper eden kadın şimdi nerede?
Türkiye defalarca depremin ne denli korkunç olduğuyla yüz yüze geldi.Televizyondan izlenen görüntüler,gazetede çıkan fotoğraflar ise depremi anlamamızdaki en etkili araçlar olmuştur şüphesiz.Gerek 17 Ağustos, gerek Düzce gerekse Bingöl depreminde öyle fotoğraflar çekildi ki kimi yürekleri burktu, kimi ise simge oldu. Tıpkı “Unutmayacağız, unutturmayacağız” sloganı gibi.
Onlar arasında elinde ekmek olan bir dedenin gözyaşlarını sildiği fotoğraftan torunlarını korumak için siper olan babaanneye, küçük bir kızı kendi çocuğu gibi kucaklayıp insan olmanın en önemli özelliği yardım etmenin ne olduğunu ortaya koyan AKUT üyesininkine pek çok fotoğraf var. Peki o fotoğrafta yer alan kişiler şimdi neredeler, o fotoğrafları çekenler neler düşünüyor? 17 Ağustos’un 10’uncu yıldönümünde söz uçar yazı kalır diyerek o fotoğrafların öykülerini araştırdık...
Enkazın önündeki dede ölen gençlere ağlıyordu
Elinde birkaç ekmek, gözünde yaş, arkasında bıraktığı yıkıntılara bakarak “Kim bilir kimi kaybetti?” diye düşünüyorsunuz. Aslında fotoğrafı anlatmaya gerek yok çünkü fotoğraf kendisini anlatıyor. Anadolu Ajansı Fotoğraf Haberleri Müdürü Abdurrahman Antakyalı’nın çektiği ve sonrasında depremle ilgili yardım kampanyalarında afiş olarak kullanılan, heykeli bile yapılan “Ekmekli Dede” fotoğrafı hala görenleri hüzünlendiriyor.
SADECE BİR KELİME KONUŞTUK
Antakyalı o sembol olan fotoğrafı 12 Kasım 1999 Düzce depreminin ardından Kaynaşlı’da çekti. Antakyalı fotoğrafın öyküsünü şöyle anlatıyor: “Deprem olduktan sonra hemen Düzce’ye hareket ettik. Ertesi sabah Kaynaşlı’da fotoğraf çekerken bir enkazın orada kalabalık dikkatimi çekti. Oraya doğru giderken yaşlı bir amca gözüme takıldı. Elinde ekmek vardı, ağlıyordu. Tele objektifimi taktım ve amcanın fotoğrafını çekmeye başladım. Sonra geniş açı objektifimle arkadaki enkaz ile amcayı çektim, işte o fotoğraf ortaya çıktı. Amca, Ümit Milli Takımı’nın maçını izlemek için bir araya gelen ancak deprem olunca hepsi yaşamını yitiren 50 genç için ağlıyordu. ‘Keşke onların yerine ben ölseydim’ diyordu. Yanımdan geçerken kendisine ‘Başın sağ olsun amca’ dedim, ‘Sağol’dan başka hiçbir söz söylemeden uzaklaştı.”
EŞREF AMCANIN BELKİ MUTLU BİR HAYATI VARDI
“Ekmekli Dede”nin adı Eşref Cengiz’miş. Antakyalı, Cengiz’in torunu Volkan Cengiz’in kendisini iki yıl önce aradığını ve dedesinin 2004’te vefat ettiğini belirterek “Dedemin fotoğrafını siz çekmişsiniz, o fotoğrafı bana gönderir misiniz?” dediğini söylüyor. Antakyalı “Eşref dedenin öldüğünü duyunca çok üzüldüm” diyerek en büyük pişmanlığını şöyle dile getiriyor: “Bu fotoğraf pek çok kişinin acısına tercüman oldu. Keşke dedeyle vefat etmeden önce tanışsaydım. Belki mutlu bir insandı, mutlu bir hayatı vardı... Çok pişmanım onu tanıyamadığım için çünkü dedenin fotoğrafı bir hüznü anlatıyor. Onu hep bu fotoğrafla hatırlayacağız.”
Minik kızı kurtardı, mide kanseri nedeniyle vefat etti
Bingöl’de 1 Mayıs 2003 tarihi acı ve dram dolu bir gün olarak kayıtlara geçti. 6.4 şiddetindeki deprem onlarca kişinin hayatını söndürdü. O depremde çekilen bir başka fotoğraf da simge oldu. Başta Marmara Depremi olmak üzere yaşanan tüm afetlerde her imkanını seferber eden Arama Kurtarma Derneği’nin (AKUT) bir üyesi küçük bir kızı adeta ikinci hayatına taşıyordu. O kişi Veysel Aksoy’du. AKUT’un Bingöl Ekip Lideri idi. Elektrik teknisyeni olarak görev yapan Aksoy, aynı zamanda Sivil Savunma’da çalışıyordu. Bingöl’de deprem olur olmaz kurtarma çalışmaları için bölgeye koşmuştu. Enkazdan Gülnaz Karakoç adlı 3 yaşında bir kız çocuğunu kurtardı. Küçük kızın anne ve babası yaşamını yitirmişti. Aradan yıllar geçti küçük kız büyüdü kurtarıcısıyla 2005’te tanıştı. Bu son buluşmalarıydı çünkü Veysel Ateş 2006’da 35 yaşındayken mide kanserine yakalandığını öğrendi, altı ay içinde vefat etti.
GÜLNAZ ŞİMDİ SEKİZ YAŞINDA
Gülnaz ise şimdi sekiz yaşında anneannesi ve babaannesiyle yaşıyor. Okula gidiyor, AKUT’Tan Hakan Ertan’ın ona gönderdiği takımla başladığı satrancı da epey ilerletmiş. AKUT Bingöl’den Aksoy’un arkadaşı Ahmet Ateş “Veysel’in o fotoğrafını gördüğümüzde hem onun genç yaşta vefatına hem de yaşanan acı dolu depreme üzülüyoruz” diyor.
Santimle hayata tutundu, şimdi basketbol oynuyor
Doğuhan Özer, Gölcük’te misafirliğe gittiğinde deprem onları yakaladı. Doğuhan anne, baba ve iki kardeşini kaybetti. Şimdi Doğuhan ve hayatta kalan kardeşi Ankara’da büyükannesi ve dedesiyle yaşıyor. Son dokuz yıldır Ankara Büyükşehir Belediyesi Bedensel Engelliler Spor Kulübü’nde basketbol oynayan Doğuhan, şimdi de Çankaya’ya transfer oldu.
Aynı zamanda TÜBİTAK’ta elektrik teknisyeni olarak çalışan Doğuhan “Basketbolla kendimi yetiştirdim. Artık hayata pozitif bakıyorum. Hayat devam ediyor, mücadele hep sürüyor. İnsan her şeye alışıyor ama unutmuyor...” diyor.
O fotoğraf acımı hatırlatıyor kesinlikle görmek istemiyorum
Emine Kaçar, o gece İzmit Derince’deki evindeydi. Yanında biri üç, diğeri altı yaşında, ötekisi ise üç aylık olan torunları vardı. Salonda uyuyordu onlarla. Anadolu Ajansı’nın başarılı foto muhabirlerinden Erhan Sevenler’in objektifine takılınca onu tanıdık. Fotoğrafta Kaçar sırtındaki enkazın torunlarına zarar vermemesi için kendisini siper etmişti. Time başta olmak üzere pek çok yabancı gazete ve dergide yayımlanan, pek çok ödül kazan bu fotoğraf da depremin sembollerinden oldu. Depremde iki oğlu, iki gelini, eşi ve üç torununu kaybeden Kaçar, bugün 59 yaşında. Babasından kalan bir teras katında yaşıyor, geçimini eşinden bağlanan 400 TL maaş ile sağlıyor. Depremde bacağından yaralandığını şu an bacağının tutmadığını söylüyor. O fotoğrafı görmek istemediğini anlatarak başlıyor sözlerine: “Çünkü çektiğim acıyı bana yeniden hatırlatıyor. İnsan hiçbir zaman unutmuyor, sadece acıya alışıyor. Fotoğrafa bakamıyorum. Lütfen siz de son kez yayımlayın.”
GÖZYAŞLARI İÇİNDE ÇEKTİM
Emine Kaçar’ı o anla ölümsüzleştiren Erhan Sevenler ise o dramatik fotoğrafın öyküsünü şöyle anlatıyor: “Deprem bölgesine gittiğimizde Derince’den geçerken şoför arkadaşım Rıdvan Cum aniden durdu ve enkazın birinde bir hareketlilik olduğunu söyledi. Enkaza doğru koştuk orta yaşlarda bir kadın yardım istiyordu. Üzerinde belki de tonlarca beton olduğunu ve üzerlerine kapandığı iki çocuğun belli belirsiz vücutlarını gördük. Yaklaşık 3-4 katlı bir bina tamamen üzerlerine çökmüştü. Kadıncağız çocukları korumak için üstlerine kapaklanmış onlara siper etmişti gövdesini. Hemen yardım istedik. O sırada kadını teskin etmeye çalışıyor ‘Yardım geliyor pes etmeyin’ diyorduk. Yardım geldi, önce çocukların cansız bedenleri çıkarıldı enkazdan. Sonrada kadın. Hayatım boyunca ilk defa gözyaşları içinde fotoğraf çekiyordum. Hayatım boyunca bu kadar güçlü bir kadın görmedim. Torunlarını korumak için saatlerce direnmişti. Üzerindeki yük kollarındaki gücü yenememişti.”
Bazı fotoğraflar
Hayatı kızının doğumunda ve gülüşünde tadan,
Güneşi onun gözleri, gökyüzündeki ayı onun yüzü sanan,
Yüreğinde binlerce yıldızı, sadece kızı için saklayan
Bir anneydim ben.
Şimdi.....Denizleri bitkin, sahilleri gölgeli,
Çiçekleri renksiz bulan,
Menekşeyi, nergisi bile tanımayan,
Gözleri hep, ama hep uzaklara dalan,
Üzerinde isim yazmayan mezarlara ağlayan
Enkazdaki feryatları, hemen her gece duyan,
Hatıralarını,mutluluklarını yine o mezarlarda arayan
17 ağustos annelerinden biriyim ben.
İmkansızdır, unutmak ve unutturmak yaşanan felaketi.
Yine imkansızdır ruhen ölmüşken, fiilen yaşam halleri.
Gökyüzü hep pusludur bize, yosunludur kıyıları denizlerin.
Ağustostan sonra her mevsim hep sonbahardır şimdi.
Anneyim ben, her gün, yitirdiğim canıma ağlar bu yürek
Sonra, nedensiz matem dolu bu kaderime.
İçim kurur, silerken gözlerimdeki yaşı.
Son damlası, onun üzerine bıraktığım bir demet gülde kalır.
Ama dilini bilmem çiçeklerin, görmem aslında renklerinide
Tanımam artık, o acı bilmez elleri de.
Şimdi Yüzümde maskem, silerim gözlerimi.
Ben Tarih attım, 17 ağustos yazdım,
Ateş çubuklarıyla yüreğime.
O günden sonra sanki Doğmadı hiç güneş,
Geceleri saydım hep hüzünle.
Ne uğruna kefen giyildiğini düşündüm,ağladım ve yine ağladım
Onunla gitti yüreğim ve dönmedi hala.
şimdi......içinde matem,yüreği yaşlı
yüzünde sahte tebessümlerle gezen,
geçmişini, enkazlar arasında bir anneyim ben.
Gökyüzü puslu, kıyıları yosunlu hep denizlerin.
Çiçekler renksiz ve isimsiz, şimdi süsü deprem şehitlerinin.
Yüreğinde sakladığı binlerce yıldızla,
17 ağustosta kefen giydiren kızına
O annelerden biriyim ben.
Yüzümde maskem
yüreğimde matem,
İçimde sönmez bir ateş,
Kızının baş ucuna bıraktığı bir demet çiçekle,
Ona kavuşmayı bekleyen,
17 ağustos annelerinden biriyim ben.
Depremde kaybettiğimiz vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, kalanlara sabır diliyoruz!
viewtopic.php?f=678&t=146992&hilit=
Son düzenleme yönetici tarafından yapıldı: