DELIK
Bir kaç yıl önce güneş sistemi içinde oluşan yüksek kütleli fakat değişken hacimli bir fenomeni inceleyen bazı bilim adamları, bu belirsiz kütlenin uzayda yer değiştirmeye yarayan yapay bir cihaz olduğunu ileri sürmüşlerdi. Rüzgârın oluşturduğu bir girdaba benzeyen geçit, dünyada yapılmış en büyük gemiden on kez daha büyüktü.
İlk denemeler, uzaktan kumandalı robotlar ile yapılmıştı. Girdabın ortasındaki yoğun ışık içine gönderilen robotlar, dünyaya ait olmayan, bizden daha ileri bir teknolojinin resimlerini gönderiyorlardı.
Işığın arkasındaki devasa tünelin içinde bulunan metal plakalar üzerinde o güne değin benzeri görülmemiş yazılar vardı. Tünelin duvarları bu metal plakalarla doluydu. Robotlar kilometrelerce uzunluktaki tünelin sonuna kadar ilerlemişler diğer taraftaki perdenin arkasının resimlerini de göndermişlerdi. Aslında girdabın güneş sistemi içinde kapladığı uzunluk beş yüz metre bile yoktu. Ama içine girilince en az üç kilometre uzunluğunda bir tünelde yolculuk edilebiliyordu.
Önceleri insanlar ilk ışığın bile arkasına, yani tünele gitmeye cesaret edemediler. Ne de olsa garip bir durumla karşı karşıyaydılar. Bu dışı küçük, içi büyük cisim insanlarda tedirginlik oluşturuyordu. Robotlar tünel içindeki atmosferin ve basıncın insan hayatına uygun olduğunu bildiriyorlardı.
Cismin ortaya çıkışı dünyada sosyolojik dalgalanmalara sebep olmuştu. İçine henüz robotlar salınmadan önce “Delik” diye adlandırılan bu cisim öncelikle amatör astronomlar tarafından gözlenmişti. Delik’in birden bire belirişi, o yıllarda çok konuşulan, antik bir kehanetin gösterdiği zaman ile aynı vakitlerde olmuştu. Maya takvimindeki son baktunun bitişine daha altı yıl vardı. Bir çok kişi dünyanın sonunun geldiğini düşünmeye başlamıştı.
Dünyanın sonunun geldiğini düşünenler, sadece Maya takvimine ve onun kehanetine inananlar değillerdi. Farklı dinlere mensup milyonlarca insan, Delik’ten gelecek kutsal kurtarıcıları beklemeye başlamıştı. Onlara göre daha yüz yıl kadar vakit vardı ama kıyamet iyice yaklaşmıştı. Delik bundan yüzyıl önce belirmiş olsaydı herhalde bu kadar büyük bir sansasyon yaratmazdı.
Bir de Delik’in uydurmaca olduğunu savunanlar vardı. Bu gruba giren insanlar, bilim adamlarını, insanları kandırmakla suçlamaktaydılar. Onlara göre Delik hiçbir zaman var olmamıştı. Bu cisim insanları daha kolay yönetmek amacıyla süper güçlerin ortaya attığı bir oyundu. Eğer önce süper güçler başlatmadı iseler bile, dedikodunun tuttuğunu gördükleri için sürdürmeye karar vermişlerdi. Bu tip insanların dayandıkları bir görüşleri vardı. “Biz gözümüzle görmeyince, elimizle tutmayınca inanmayız.”
Dünyanın bir çok yerinde ekonomi sarsılmış, dini görüşleri yüzünden halk arasında devlete isyanlar baş göstermiş ve insan selleri orta doğuya doğru akmaya başlamıştı. Bütün yollar kurtarıcılarının gelişini görmek üzere Mezopotamya ve Arap yarımadasına akın eden insanlarla doluydu.
Bilim adamları işe el atmaya başladıkça ve Delik hakkında daha doğru haberler yayıldıkça olaylar durulmaya başlamıştı. Mars’tan biraz daha uzak mesafede olan Delik’in bulunduğu yer de alışılmadıktı. Cisim gezegenlerin bulunduğu düzlem üzerinde değildi. Bilindiği gibi güneş sistemindeki tüm gezegenler disk benzeri bir şekilde dağılmışlardır. Yani tüm gezegenler aynı hizadadır. Oysa Delik tüm sisteme alttan bakar gibi, bahsedilen diskin dışında duruyordu. Alttan bakar gibi dememizin sebebi ise dünyadan sadece güney yarımküreden izlenecek bir konumda olmasıydı.
Aslında biz insanlar kendi kafamızı kendimiz karıştırıyorduk. İnsan soyunun büyük çoğunluğu kuzey yarımkürede yaşadığından, dünyanın kuzey tarafını yukarı diye tanımlamış, uzayı da bizim yukarı ve aşağı tanımlamamıza uyacak şekilde belirleme hakkını kendimizde görmüştük. İşte Delik gibi bir cisim çıkıp gelince, yön tanımlamaları ayrı bir sorun oluşturuyordu.
Delik’in keşfedilmesinden tam bir yıl sonra ilk araç cisme ulaşmıştı. Dört büyük hükümetin desteği ile ardı arkası kesilmeyen seferler başladı. Üç ay içerisinde tam beş değişik araç Delik’e doğru yola çıktı. Gelen veriler insanları bir kez daha hayrete düşürdü. Delik’in yapay bir cisim olmasının kanıtlanmasının yanında, dünya bilim adamları ilk defa dünya dışı bir medeniyete ait izler görme şansına erişmişlerdi. Delik’in içindeki tünelde yazılar vardı. Evet yazılar!
Yüzlerce bilim adamı bu yazıların ne anlama geldiğini çözmeye çalıştılar. Önceleri iş kolay gözükmüştü. Nede olsa dünya yüzeyindeki bir sürü eski yazıt şimdi su gibi okunabiliyordu. Ama milyarlarca kilometre uzaklıktaki, hiç bilinmeyen bir medeniyete ait bu yazıları çözmeye çalışan kişiler için iş, hiç de kolay değildi. Çünkü hiçbir dile benzetemiyor, hangi işaretin hangi sese karşılık geldiğine dair en ufak bir fikir bile yürütemiyorlardı.
Sonunda matematik imdada yetişti. Yazılardan bazılarının rakam olduğu anlaşıldı. Tünelin iç çeperinde bulunan plakalar üzerinde rakamlar vardı ve o metal plakalar belirli bir sıraya göre numaralandırılmıştı. İşin kolay tarafı uzaylı dostlarımızın da onluk sayı sistemi kullanmaları olmuştu. Matematikçiler, basamak yapısında ve sıfırı da içeren bir sistemle karşı karşıyaydılar. O sıralar televizyonda açıklama yapan ünlü bir matematikçi şaka ile karışık şöyle demişti.
“Sıfırı biliyor olmaları çok güzel ama sanırım geometriden anlamıyorlar. Baksanıza içi dışından büyük bir şey yapmışlar.”
Delik’i araştırmaya gönderilen robotlara değişik isimler verilmişti. Aralarında yeni nesil Explorerlar, Mesihler ve Gizavcıları vardı. İlk insanlı mekik Delik’in keşfinden on altı ay sonra yola çıktı. İnsanlar Delik’e ulaştıklarında, diğer tarafa da bir geçidin olduğunu biliyorlardı. Aslında Delik’in tek bir girişi vardı fakat robotların gönderdiği verilerde sadece iç taraftan görülen bir de çıkışın olduğu görülüyordu. Robotlardan biri diğer taraftan çıkınca anlaşılmıştı ki; o taraf güneş sistemi sınırları içinde değildi. Robot tamamı ile Delik’i terk edince tam yüz gün boyunca ondan haber alınamamıştı. Yüzüncü günün sonunda tekrar tünelin içinde beliren robotun kayıtları tam anlamı ile görülmeye değerdi.
Günleri yirmi dört saat olan başka bir gezegende geçirilen zamanın anıları tüm insanlığı temelden sarstı. O güne değin savunulan bir çok fikirden vazgeçildi. Yepyeni bir çok soru işareti insanların zihinlerine çivi misali çakıldı. İnsanlı uçuş ekibi Delik’e ulaştıktan on iki gün sonra geri dönen robotun hafızasındaki tüm bilgiler üç saat içinde dünyaya ulaşmıştı. Mesleki prensiplerini insanlığın gelişimi adına kullanan bilim adamları bu bilgileri dakikalar içinde tüm dünyaya yaydılar. Hükümetlerin etkisi kendini göstermeye ve bu yayılımı durdurmaya etkili olamamışlardı.
Elçi adındaki robot tünelin diğer tarafından çıktığı andan beş on dakika sonra yabancı bir medeniyete ait iki uzay gemisi tarafından yakalandı. Buna pek yakalanma değil, karşılanma demek daha doğru olurdu. Diğer medeniyete ait uzay gemileri görülmeye değerdi. İki çember arasında bir küreden oluşuyorlardı. Elçi bir tanesinin içine alındı. Bu sırada yabancı medeniyete ait canlılarda kendilerini gösterdiler.
Elçi’yi yakalayanlar insandılar. Hem de tam anlamı ile insan. Saçları, giysileri ve cinsiyetleri ile insan ırkından bireylerdi. Elçi ile yapmaya çalıştıkları birkaç başarısız iletişim denemesinden sonra robotu gezegenlerine götürdüler. Gezegenin dıştan görünümünü daha sonra dönüşte göstermişlerdi. Konuştukları dil tamamen yabancıydı. Yazıları da öyle. Hatta yazıları Delik’teki yazı ile aynı bile değildi.
Gezegende ilk yirmi gün cihaz üzerinde inceleme yaptılar. İncelemede kullandıkları cihazlardan çok az bir kısmı tanıdık geliyordu. Diğer bütün aygıtlar kafa karıştırıcı görünümdeydiler. Daha sonra Elçi’nin kayıt yaptığını anladılar. Bu kavrayışlarından sonra uzunca bir süre Elçi’nin hafıza birimleri hiçbir şey kaydetmemişti. Yada kaydettiği zamanlar hafızasından silinmiş de olabilirdi. Daha sonra eğitici kayıtlar başladı. Gezegenin adı Ukebun’du. Kendi güneş sisteminin dördüncü üyesi idi. Yüzeyinde sıcaklık ortalama yirmi derece civarındaydı. Sıcaklık ve dünyanınkine çok benzer atmosfer yapısı Elçi’nin kayıtları ile gösterilmekteydi. Demek ki Ukebun’luların ayrı ölçü metot ve sistemleri vardı.
Ukebun’dan gelen diğer bilgiler özetle şöyleydi. Dünyanınkine çok benzer yaşam çeşitliliği, yeryüzü şekilleri, deniz ve kara kütleleri miktarları, Ay’dan biraz daha büyük olan uyduları, yirmi dört saat süren günleri ve üç yüz atmış günlük yılları vardı. İnsanların tamamı beyaz ırktandı ve hepsi siyah saçlıydılar. Gezegende iki farklı din vardı ve iki din de birbirlerine benzer özellikler taşıyorlardı. Ukebun bir gezegen devletti. Demokratik bir düzende yönetiliyordu. Bilim adamları dahil tüm zümrelerde en yetkiliden başlayarak sıkı bir hiyerarşi düzeni vardı. Gezegen yetkilileri şahsen kendilerini tanıttılar. Ukebun’un dört bin yıllık kayıtlı tarihi vardı. Daha öncesine ait bilgi Elçi’ye verilmemişti. Yani dünyaya göre çok genç ve daha ileri bir medeniyetleri vardı. Mimarilerinde yeryüzü şekilleri teması hemen dikkat çekiyordu.
Yazar notu - Ukebun’a dair sözü edilecek daha bir çok özelliği anlatmaya kalkışırsak bu satırların sonu gelmez. O yüzden son olarak dillerini çözmeye yarayacak bir etkileşimli sözlüğü de elçiye eklediklerinden bahsederek Ukebun’u daha bilimsel kaynaklardan okumanızı tavsiye ediyorum ve Delik hakkındaki açıklamalarıma geri dönüyorum.
Delik’e ulaşan insanlı geminin mürettebatı Ukebun hakkındaki verileri de görünce daha da cesaretlenerek Delik’in ışıklı geçidinden içeri girdiler. Tekdüze mimari içinde tünelin diğer tarafına doğru ilerlediler. Yedi kişilik ekipten üçü tünelin içinde kaldı diğer dördü Ukebun’a doğru yola çıkmak üzere diğer kapıdan yola çıkma kararı aldılar. Onlar geçitten geçer geçmez dünyanın da kendi taraflarına ziyarete gelenler için bir karşılama ekibi oluşturmasının zamanı geldiği anlaşıldı. Yine aynı çift çember içinde küreleri ile karşılama gemileri bekliyordu ama bu kez Ukebun sistemine gitmedikleri hemen anlaşılıyordu. Çünkü civarda bir güneş ve çevresinde birbirlerine oldukça yakın üç büyük gezegen görülüyordu.
Dört kişilik ekibi barındıran küçük gemiyi karşılayanlar da insandılar. Filikaları küre gemilerden birinin içine çekildi. Kendi ufak gemilerinden çıktıklarında onları bekleyen bir grup bayanla karşılaştılar. Bayanların hepsi siyah ırk özellikleri taşıyorlardı. Üzerlerinde bol giysiler vardı. Ziyaretçilerinden daha uzun boyluydular. Farklı dillerde yapılan ve iki tarafça da pek anlaşılmayan tanışma merasiminden sonra üçüncü ve son gezegen olan ve adının Arsan olduğunu öğrendikleri dev gezegene doğru yol aldılar. Bu sırada Delikte kalan kişilerle irtibatları devam ediyordu. Bütün yaşananlar çok kısa bir süre içerisinde dünyaya ulaşmaktaydı. Dünyadan ilk bilgiler, daha doğrusu sorular altı saat sonra gelmeye başlamıştı.
Dünyadan bir çok meraklı, ki bunların başlarını süper güç denen devletlerin başkanları çekiyordu. Arsan’ın askeri durumunu öğrenmek istiyorlardı. Arsan’da birçok değişik dil olduğu için onlar tarafından ortaya konan en yaygın dilin incelikleri ziyaretçi dünyalı ekibe öğretilmeye başlandı. Bu arada hızlı bir hava aracı ile gezegen gezdirildi. Barışçı amaçlar içinde oldukları gayet açık şekilde ortadaydı. Dünyalıların onlara sormak istedikleri kadar onlar da ziyaretçilerine bir çok soruyu aynı anda sormak istiyorlardı. Nereden gelmişlerdi. Neden misafirlerinden birisinin saçları sapsarıydı. Neden aralarında hiç bayan yoktu. Anlaşılan bu gezegende bayanların baskın bir üstünlüğü söz konusuydu.
Gezegene inen dört kişilik ekip temaslarda bulunmaya çalışırken, onların zor görevlerinde fazlaca etkili olamayan diğer üç arkadaşları Delik’in içindeki tünelde araştırmalara başladılar. İlk keşfettikleri şey, robotlardan hiç birisinin denemeye kalkışmadığı için fark edemedikleri, üzerlerinde numara olan binlerce metal levhanın her birinin ayrı odalara açılan kapılar olmasıydı. Odaların birçoğu farklı bir biçimlerde döşenmişti ama bazı odalar standart yapıdaydılar. Farklı döşenmiş odaların kapılarını rahatlıkla açabiliyorlardı ama bir türlü içlerine giremiyorlardı. Görünmez bir engel kendilerini kısıtlıyordu. Standart odalar için hiçbir engel yoktu. Bu tek tip odalar da diğer odalarla aynı büyüklükteydiler. İçlerinde biraz üstünde düşündükçe ne olduğu anlaşılan cihazlar vardı. Odaların tam ortasında bir konsol üzerinde büyükçe bir şeffaf küre, altıgen duvarlarda renkli şeritler ve insan boyunda girintiler vardı.
Üç kişi odaların ne amaçla kullanıldıklarını anlamak için uğraşırlarken, dünyadan odaların sırrının çözüldüğü haberi geldi. Ukebun’dan Elçi’ye yüklenen bilgiler arasında Delik içindeki odalardan da bahsediliyordu. Dil uzmanlarının kısa sürede çözdüğü bilgilere göre her bir oda başka bir dünya için ayrılmıştı. Kendisine ait bir odası olmayan her dünya standart odalardan birini istediği gibi döşeyebilirdi.
Bu bilgiden sonra diğer odalara yerleştirilmiş eşyalar ve cihazlara dışarıdan bir göz atılıp, dünya için bir oda oluşturmak üzere ev eşyaları sipariş edildi. Bu işlem dünyada bir krize sebep olmuştu. Her ülke kendine has bir düzenleme yapmak istemekteydi. Sonuç uzun müzakereler sonucunda karmakarışık bir oda yerleşimi oldu.
Sonraki günlerde Arsan’a inen ekibin temasları sonucunda da anlaşıldı ki, Delik evrendeki tüm insan ırklarını birbirleri ile iletişimde tutmak amacı ile yakın tarihte yapılmış bir araçtı. Ama bazı soru işaretleri vardı ve bunlar çok önemliydi. Bilinmeyen ve cevap bekleyen sorular şöyleydi: Bu Delik’in ne amaçla yapıldığı belliydi ve açıklanmıştı ama kimin yaptığı belli değildi. Delik bir tane miydi yoksa başka Delikler var mıydı? Delik’in içerisindeki oda sayısı dört yüz altı adetti. Acaba bu sayı evrende insan ırkı barındıran gezegen sayısı mıydı? Delik’in dünyanın yakınında belirmesine kim karar vermişti? Neden insandan başka zeki bir ırka ait belirtiler yoktu? En ilginci Delik’teki oda numaraları neden atmış birden başlıyordu ?
Evrende yalnız olmadığımızın anlaşılması ile birlikte, dünyada artık yeni bir çağ başlamıştı. Ukebun ve Arsandan sonra yeni gezegenlerin varlığı da ortaya çıkmaya başladı. Yeni keşifler insanlığı beklemekteydi. Belki bir gün Delik’i inşa eden medeniyetle de tanışmak mümkün olabilirdi.
umarım işine yarar