Kayıt
24 Mayıs 2007
Mesajlar
3.806
Beğeniler
55
Şehir
İzmir, Bornova
Bu Konuya El Atmış Bulunmaktayım Bundan Sonra Verdiğim Haberler İçin Bir İndex Oluşturacağım Ve Bu Günden İtibaren Başlıyorum Bu İşe..

Quensis

15.Sayfa

Geleceğin aracı trafikte

2900 GT Sessiz Sedasız

Firefox 3'ün Sahtesi Çıktı

Kansere karşı mor domates

BP1 geni prostat kanserinde de etkili

Cep telefonu beyin kanseri yapar mı?

Antarktika'da yeni bir mineral keşfeden Türk






Karanlık Madde İçin İlk Kanıt

-Resim Silinmiş.

Amerikalı bir grup bilim adamına göre evrenin yüzde 25'i, gezegen yıldız ve galaksilerden değil karanlık madde olarak adlandırılan maddeden oluşuyor.

Uzmanlar, ışık yaymayan ve ışığı yansıtmayan, bu nedenle de görülemeyen karanlık maddenin varlığına dair ilk somut kanıtı bulduklarını belirtiyorlar.

Vurguladıkları bir diğer nokta da görebildiğimiz kütlelerin oranının sadece yüzde beş olması.

Karanlık madde, adının çağrıştırdığı gibi esrarengiz bir kavram.

Bugüne dek gökbilimciler karanlık maddenin varlığını sadece çıkarım yoluyla belirleyebiliyordu.

Gökbilimciler 1930'lardan bu yana galaksi öbeklerinin görünen kütlelerle açıklanamayacak kadar yüksek çekim gücü olduğunu biliyorlardı.

Ancak öbekler içinden gözle görülmeyen maddeyi ayırmak imkansızdı.

Ta ki gökbilimciler, 100 milyon yıl önce iki büyük galaksi öbeğinin çarpışmasını görene dek.

Uzmanlar somut kanıtı işte burada bulduklarını söylüyorlar.

NASA'nın Chandra ve Hubble teleskopları ile Avrupa uzay ajansı ve macellan teleskoplarını kullanan uzmanlar, çarpışma sonucu galaksilerdeki gazlarla maddelerin ayrıştığını, beklenenin aksine sıcak gaz bulutları çevresinde değil, tamamen boş görünen bir başka kesimde büyük bir çekim gücü olduğunu belirledi.

Arizona Üniversitesi'nden Doug Clowe'a göre, bu "karanlık maddenin hem varolduğunu, hem de evrendeki maddelerin çoğunluğunu oluşturduğunu" kanıtladı.

Bazı uzmanlar bunun büyük patlama teorisinin ortaya atılmasından bu yana en heyecan verici buluş olduğunu söylüyor.

KAYNAK: BBC
 
Son düzenleme yönetici tarafından yapıldı:
Kayıt
24 Mayıs 2007
Mesajlar
3.806
Beğeniler
55
Şehir
İzmir, Bornova
Madde ve antimadde bütünleştirildi

Araştırmacılar, normal şartlarda birbirlerini şiddetli bir patlamayla yok etmesi gereken madde ve antimaddeyi bütünleştirmeyi başardı.

İsviçre’nin Cenevre kentindeki CERN partikül fizik laboratuvarında yapılan deneyde, madde ve antimaddeyi bütünleştirmenin yeni bir yolunu buldu. Deneyde ortaya çıkan ‘sentez-madde’, proton ve protonyum adı verilen antiprotonlardan oluşuyor.

CERN uzmanları söz konusu deneyin bir benzerini 2002’de gerçekleştirmiş, ancak sonuçları bilimsel kesinlikle anlaşılamamıştı. Antiprotonlar ve positronlar (elektron ile kütlesi aynı olup, zıt yüklü parçacıklar) aynı manyetik kafes içine sıkıştırılmıştı. Bu deneyde açığa bir miktar anti-hidrojen çıkmıştı.

BİRKAÇ MİKROSANİYELİK BARIŞ
CERN araştırmacıları aynı deneyi tekrar ettiler, ancak bu kez açığa farklı bir hibrit madde çıktı. Deneyi gerçekleştiren İtalya’nın Brescia Üniversitesi’nden Evandro Rizzini’nin yorumuna göre, bazı antiprotonlar hidrojendeki iyonize moleküllerle reaksiyona girdi ve proton çekip çıkardı. Bu proton-antiproton birlikteliği sadece birkaç mikrosaniye boyunca varlığını sürdürdü.

Protonyum üretmek için, normal şartlarda şiddetli patlamalar gerekiyor. Söz konusu deneyde proton-antiproton sistemi, böyle güçlü patlamanın önünü kesiyor. Bilim dergisi Physical Review Letters‘ta (vol 97, no 153401) bir makale yayımlayan araştırmacılar, böylece protonyum çıkarmanın alternatif bir yolunun bulunduğunu yazdı.

Kaynak:Ntvmsnbc
 
Kayıt
24 Mayıs 2007
Mesajlar
3.806
Beğeniler
55
Şehir
İzmir, Bornova
118. Element Nihayet Oluşturuldu...

118. Element Rus bilim adamları tarafından ortaya çıkarıldı. Teorik olarak element tablosuna eklenmiş olan 118. element, laboratuvar ortamında ilk kez yaratılmış oldu.

Glenn T. Seaborg tarafından 1969 yılında teorik olarak keşfedilen ancak laboratuar ortamında bugüne dek elde edilemeyen 118. Element Rusya'da oluşturuldu. Söz konusu başarı, 9 Ekim tarihinde Uluslararası Fizik Günlüğünde yayınlanarak bilim dünyasına duyuruldu.

Bilinen en ağır element olan Element 118, Dubna'da Russia Rusya Ortak Nükleer Araştırmalar Enstitüsü (Russia's Joint Institute for Nuclear Researchby) ve Amerikan LL Ulusal Laboratuvarının ( Lawrence Livermore National Laboratory in the US) ortak çalışması ile yapıldı.
Physical Review on Nuclear Physics sitesinde yer alan habere göre yaratılan yeni element Californium (Element 98) ve Calcium atomlarının füzyonu ile elde edildi.

Bu büyük başarı beş yıl önceki bir skandalı akla getirdi. Califıornia'daki Lawrence Berkeley Ulusal Laboratuarı 5 yıl önce bu elementi oluşturduğunu iddia etmiş ama yapılan denetimler sonucu bu bulgunun yalan olduğu belirlenmişti.
 
Kayıt
24 Mayıs 2007
Mesajlar
3.806
Beğeniler
55
Şehir
İzmir, Bornova
Gündüz ateş gece buz olan gezegen

Amerikalı astronomlar, Güneş sistemi dışındaki bir gezegenin gece ve gündüz sıcaklığını ilk kez hesapladı. uzmanlar, gezegende geceyle gündüz arasındaki sıcaklık farkının yaklaşık 1400 derece olduğunu hesapladı.

-Resim Silinmiş.

Science Express dergisinde yayınlanan çalışmaya göre, ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesine (NASA) ait Spitzer uzay teleskopunu kullanan uzmanlar, Upsilon Andromedae-b adını verdikleri gezegende geceyle gündüz arasındaki sıcaklık farkının yaklaşık 1400 derece olduğunu hesapladı.

Carnegie enstitüsünden astronom Sara Seager, "Bu hesap, gaz devi olarak tanımladığımız gezegenler hakkındaki düşüncelerimizi değiştirdi" dedi.

Seager, "Astronomların çoğu, bu tip gezegenlerin yüzey sıcaklığının fazla değişiklik göstermediğini düşünüyordu. Ama gördük ki, bu gezegenin aydınlık yüzü çok sıcak, karanlık yüzü ise çok soğuk" dedi.

"Sıcak Jüpiter" sınıfına giren Upsilon Andromedae-b, güneşinin çevresinde 4,6 günde dönüyor.

Upsilon Andromedae-b, Dünya'dan 40 ışık yılı uzaktaki Upsilon Andromedae güneşinin çevresinde dönerken 1996 yılında keşfedilmişti. Güneş, Andromeda takımyıldızında çıplak gözle görülebiliyor.

Upsilon Andromedae güneşi ve üç uydusu, Güneş sistemi dışında keşfedilen çok gezegenli ilk sistem idi.
 
Son düzenleme yönetici tarafından yapıldı:
Kayıt
24 Mayıs 2007
Mesajlar
3.806
Beğeniler
55
Şehir
İzmir, Bornova
Uzay yürüyüşü 5 yıl içinde yapılacak


Çin Uzay İdaresi Müdürü Sun Laiyan, hükümetin hazırladığı "Çin’in Uzay Çalışmalarıyla İlgili Beyaz Kitap-2006’ adlı broşürün yayımlanması dolayısıyla düzenlenen basın toplantısında, uzay aracının kenetlenmesi ve uzayda kalmasıyla ilgili denemeler yapacaklarını belirtti.

Söz konusu kitapta, insanlı uzay uçuşları ve ay keşfinin, Çin’in uzay çalışmalarının önümüzdeki beş yılda öncelikli hedefleri olduğu belirtildi. Çin’in önümüzdeki beş yıl içinde insanlı uzay uçuşu projesini sürdürerek taykonotların (astronotların) uzay yürüyüşlerini ve uzay araçlarının birbiriyle kenetlenmesini gerçekleştireceği ifade edilen kitapta, belirli büyüklükte, taykonotların kısa süre kalabilecekleri ve uzayda uzun süre kendiliğinden hareket edebilen uzay laboratuvarının araştırma geliştirme çalışmalarına başlanacağı ve ilk ay keşfi uydusunun uzaya gönderilerek, aya yönelik bilimsel keşif ve kaynak araştırma çalışmalarına başlanacağı ifade edildi.

"Şencou 7" (Kutsal Tekne) adlı uzay aracının büyük olasılıkla 2008 yılında fırlatılacağını söyleyen Sun Laiyan, aday taykonotların eğitiminin devam ettiğini belirtti. Sun, uzaya gidecek astronotların yolculuktan kısa süre önce seçileceğini, uzay teknolojisinin gelişmesiyle gelecekte uzaya bayan taykonot, bilim adamı, felsefeci ve hatta gazeteci yollayabileceklerini söyledi.

Çin’in insanlı uzay faaliyetlerinin henüz deneme aşamasında olduğuna işaret eden Sun, "Teknolojinin olgunlaşmasıyla uzay turizmine de başlayabiliriz" diye konuştu. Sun, Mars’ı araştırma çalışmalarına başlamayı arzuladıklarını da belirtti.

ABD İLE İŞBİRLİĞİ
Sun Laiyan, Çin ve ABD uzay kuruluşlarının işbirliğini sürdürerek iki ülke arasındaki yapıcı işbirliği ilişkilerinin gelişmesine katkı yapacaklarını belirtti.

ABD Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA) Genel Müdürü Michael Griffin’in geçen ay Çin’e yaptığı ziyaret sırasında, iki tarafın engelleri kaldırarak değişim ve işbirliğini yoğunlaştırmayı kararlaştırdıklarını hatırlatan Sun, iki ülkenin uzay kuruluşlarının düzenli şekilde yıllık görüşmelerle işbirliği alanlarını birlikte ele alacaklarını söyledi.

Çin hükümetinin uzay teknolojisi, uzayın değerlendirilmesi ve uzay bilimi alanlarındaki uluslararası temas ve işbirliğine yönelik desteğini sürdüreceği kaydedilen kitapta, önümüzdeki beş yıl içinde uzay izleme şebekesi kaynaklarının paylaşımı ve ticari amaçlı uydu fırlatılış hizmetlerine ilişkin uluslararası işbirliğine öncelik verileceği vurgulandı. Çin’in, yerli kuruluşları ve toplumsal örgütleri uzay araştırmaları alanında her türlü uluslararası temasa ve işbirliğine etkin şekilde katılmaya teşvik edeceği de ifade edildi.

Beyaz Kitap’ta Çin’in geçen beş yıl içinde 13 ülke, uzay kuruluşu ve uluslararası örgütle toplam 16 işbirliği anlaşması veya anlayış muhtırası imzaladığı kaydedildi.

Çin, ilk kez 20 Kasım 1999’da "Şencou" adlı insansız uzay aracını, 15 Ekim 2003’te de "Şencou 5" adlı ilk insanlı uzay aracını fırlatmıştı. 12 ve 17 Ekim 2005 tarihleri arasında "Şencou 6" adlı uzay aracı iki taykonotla beş günlük uzay gezisi yaptı.

 
Kayıt
24 Mayıs 2007
Mesajlar
3.806
Beğeniler
55
Şehir
İzmir, Bornova
Mars yüzeyindeki Victoria Krateri görüntülendi

Mars yüzeyindeki Victoria Krateri görüntülendi.Yeni görüntülerde kum ve kayadaki izler, rüzgar erozyonunun kanıtları ve daha küçük kraterler gibi çarpıcı ayrıntılar var...

-Resim Silinmiş.

Mars yüzeyindeki en büyük kraterlerden biri olan Victoria Krateri görüntülendi.
Mars'ın yeni fotoğraflarını yayınlayan Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesinin (NASA) bilim adamları, görev süresini katbekat aşan Opportunity robotunu Victoria Krateri'nin içine nasıl indirecekleri konusunda karar vermeye çalışıyorlar.
Ocak 2004'te 90 günlük görev için Mars'a gönderilmesine karşın bunu 10 kat aşan Opportunity ve Kızıl Gezegen'in yörüngesindeki yeni uzay aracı Mars Reconnaissance Orbiter'ın (MRO) 3 gün önce çektiği, ancak NASA tarafından yeni yayınlanan yeni yüksek çözünürlüklü görüntüler, Victoria Krateri ile ilgili önemli bilgiler içeriyor.
MRO'nun Dünya'ya geçtiği fotoğraflardan birinde Opportunity küçük bir nokta şeklinde kraterin köşesinde görünürken, yeni görüntülerde büyük kraterin kenarlarında küçük kraterler, kum ve kayadaki izler, rüzgar erozyonunun kanıtları ve sarp duvarlardaki kaya katmanları göze çarpıyor.

Gizemli bir roman gibi...

Mars projesinin katılımcılarından Cornell Üniversitesinden Jim Bell, Opportunity ve MRO'nun gönderdiği yeni fotoğraflarla ilgili olarak, "Bu hafta benim için yeni bir kitabı okuyamaya başlamak gibi, belki gizemli bir roman gibi" diyor.
MRO'nun gönderdiği fotoğraflar, beş futbol stadyumu büyüklüğündeki dev kraterin Opportunity'nin keşfedeceği çok şey bulunduğunu gösterirken, NASA'da görevli bilim adamları, şimdi Opportunity'yi kraterin içine güvenli şekilde indirecek ve sonra dışarı çıkaracak uygun yolu bulmaya çalışıyorlar.
Aynı zamanda bu dev kraterin, kendisine biçilen ömrü çoktan aşan robotun "son nefesini verebileceği" yer olabileceğini düşünen Cornell Üniversitesinden Steven Squyres, Kızıl Gezegen'in uzak bir noktasındaki Gusev Kraterinde çalışmalarını sürdüren diğer robot Spirit gibi, Opportunity'nin de son günlerini Victoria Kraterinde geçirebileceğini belirtiyor.
Squeyres, "Tasarım ömürlerini çoktan aşan bu robotlar her an ölebilir" diyor.

Hedefe kısa süre önce ulaşılmıştı

NASA'nın Mars'ta yaşam belirtisi arayan ikiz robotlarından Opportunity, yaklaşık 21 haftalık yolculuğunun ardından, şimdiye kadarki en büyük hedefi olan Victoria Krateri'ne kısa süre önce ulaşmıştı.
NASA'da görevli bilim adamları, bunu Mars'ın keşif çalışmalarında bir mihenk taşı olarak gördüklerini ve özellikle Kızıl Gezegen'in geçmişine ilişkin sorulara açıklık getirmesini beklediklerini söylemişlerdi.
Daha önce iki krater daha inceleyen ve şimdiye dek 9,2 kilometreden fazla yol kat eden Opportunity ile Kızıl Gezegen'in başka bir noktasında araştırmalarını sürdüren ikizi Spirit, 90 günlük görev sürelerini çoktan aşarak 900 günü aşkın süredir Mars'ı incelemeye devam ediyor.
Bilimsel keşifler için yeni devreye giren MRO ile birlikte NASA'nın Mars Global Surveyor ve Mars Odyssey uzay araçları da Kızıl Gezegen'i yörüngeden gözlemliyor.
 
Son düzenleme yönetici tarafından yapıldı:
Kayıt
24 Mayıs 2007
Mesajlar
3.806
Beğeniler
55
Şehir
İzmir, Bornova
Amerika Kıtasına İlk Kim Ulaştı?

-Resim Silinmiş.


ABD’li bir arkeolog, ilk insanların 13.000 yıl önce Güneydoğu Asya’dan deniz yoluyla California’ya ayak bastığını savunuyor. Bering Boğazı’ndan yürüyen Sibiryalılar’dan tam 2.000 yıl önce.

LONDRA / İSTANBUL - University of Oregon uzmanı Jon Erlandson, 10.000 yıl önceki insanların denizcilikte tahmin edilenden çok daha gelişmiş olduğunu ve deniz yoluyla o zaman için uzaak sayılan birçok noktaya kolaylıkla seyahat edebildiklerini savunuyor. Antropolojide, tarım ve savaşlar gibi karada meydana gelen olaylar ana konular olarak ele alınırken denizcilik ikincil önemde işleniyor. Bunun başlıca nedeni, modern insanın atalarının denizcilik faaliyetlerine dair elde çok az kanıt olması. Buz Çağı’ndan sonra deniz seviyelerinin değişmesiyle kıyı şeritlerinin bozulması Profesör Erlandson’a göre, eski insanların denizde bıraktıkları birçok kanıdı silip götürdü. Bu da eski insanların faaliyetlerine ait sadece karasal kanıtları geride bıraktı.

Deniz kıyılarının insanoğlunun atalarına ait zengin kalıntılar içerdiğini vurgulayan Erlandson, California kıyısında 13.000 yıl öncesinde insanların yaşadığı bilinen San Miguel adasında kazı çalışmaları yaptı. Uzmanlar, adada yaşayan 150 kg ağırlığındaki fokların hem eti hem de yavaş hareket ettiği için ilk insanlar için eşsiz bir av olabileceğini düşünüyor.

DENİZCİLİĞE AİT KANITLAR

Adadaki Daisy Cave adlı bir mağarada 8.600 ila 9.600 yıllık onlarca balık oltası bulundu. Erlandson, San Miguel adasının yerlilerinin oltaların ucuna yem takmayı becermesini balıkçılık ve denizcilikte ilerlemenin işareti sayıyor.

Bu oltalar Yeni Dünya’da denizciliğe ait bulunan en eski kalıntılar. Arkeologlar deniz yosunlarının düğümlenmesiyle yapılmış halatlar gün ışığına çıkardı. Erlandson, halatların balık ağı başta olmak üzere çeşitli denizcilik işlerinde kullanıldığını vurguluyor. Kazılarda ayrıca 9.000 yıllık sepetler de bulundu.

Bilim insanları, Daisy Cave mağarasında çıkan kalıntıları Amerika kıtasına ilk insanların Doğu Asya’dan deniz yoluyla ulaştığı şeklinde yorumluyor. Bu denizci kavimler Pasifik Okyanusu’nun nispeten soğuk olan kuzey sularını o zaman için gelişmiş denizcilik teknikleri ve güçlü tekneleriyle aştı.

GELENEKSEL BERİNG BOĞAZI TEORİSİNE KARŞI TEZ

Arkeolojide geleneksel teoriye göre, son Buz Çağı’nın bitiminde, yaklaşık 13.000 yıl önce, Asya’nın kuzey doğusuyla Amerika’nın kuzey batısı arasında, bugün Bering Boğazı’nın olduğu yerde Beringia adlı bir buzul parçası bulunuyordu. Sibirya’dan Amerika kıtasına karadan giren Asyalı kavimlerin denizci değil, tersine avcıydı. Bu kavimlerin Kanada üzerinden Amerika kıtasının ortalarına, daha sıcak bölgelere doğru göçtüğü düşünülüyor. Bugün ABD olan topraklara yerleşen Asyalı avcı kavimler Kızılderilileri oluşturdu.

Buna karşılık, Erlandson’un kazı çalışmaları Amerika kıtasına ilk yerleşen kavimlerle ilgili geleneksel teoriyi güncelliyor, zira Sibirya’dan gelen kavimlere ait kanıtlar en erken 11.000 yıl öncesine ulaşırken, California kıyılarındaki kanıtlar 13.000 yıllık. Erlandson, Güneydoğu Asya’nın denizci kavimlerinin Sibirya’nın avcıların ‘birkaç bin yıl’ daha önce Amerika kıtasına ayak basmış olabileceğine işaret ediyor.

ALTERNATİF TEORİ

Erlandson’un bir alternatif teorisi daha var. Kahverengi bir deniz yosunu olan Laminarya bitkisi, Japonya’dan Sibirya’ya, daha sonra Alaska’dan Pasifik Okyanusu boyunca güneye doğru iniyor. Bu deniz yosunu türü, kıyısal kayalıklarda ve suyun içinde de 20 santigrat derece’ye kadar bir alanda yetişiyor. Bu bitkinin yarattığı ekosistem, foklar dahil olmak üzere birçok deniz memelisi ve kabuklusuna evsahipliği yapıyor. Dolayısıyla bu yosunların Amerika’ya ulaşan kavimlere rehberlik etmiş olması muhtemel. Ancak Erlandson, deniz kıyısındaki binlerce yıllık kanıtların deniz seviyesindeki değişimler ve kıyısal erozyondan dolayı yok olduğu için bu senaryonun kanıtlanmasının çok zor olduğunu da vurguluyor.

 
Son düzenleme yönetici tarafından yapıldı:
Kayıt
24 Mayıs 2007
Mesajlar
3.806
Beğeniler
55
Şehir
İzmir, Bornova
Kök Hücresiz Klonlama Yapıldı

LONDRA - University of Pittsburgh araştırmacıları, kök hücre kullanmadan kan hücresinden iki yavru fare dünyaya getirdi. Bilim dünyası şimdiye dek, sadece klonlamanın ancak olgunlaşmamış kök hücreyle yapılabileceği düşünülüyordu. Ancak bilim insanları bazı özel hücre tipleriyle de klonlama yapılabileceğini varsayıyor.

Klonlama, genetik birikimini barındıran hücre çekirdeğinin alınarak henüz olgunlaşmamış bir başka hücreye yerleştirilmesiyle gerçekleştiriliyor. Yumurtalama için kullanılan ikinci hücrenin genetik birikiminin alınmış olması gerekiyor. Ortaya çıkan embriyon, çekirdeği alınan orijinal hücrenin genetik kopyası oluyor. Kök hücre çalışmaları henüz emekleme aşamasında. Birçok doku ve organın yenilenmesine olanak verecek tedavileri mümkün kılan kök hücre araştırmaları, aynı zamanda etik tartışmaları da beraberinde getiriyor.

KLONLAMA KÖK HÜCRESİZ DE MÜMKÜN

University of Pittsburgh uzmanı Tao Cheng, olgunlaşmış akyuvar hücrelerinin (granulocyte) kök hücre elde edilmesinde yararlanılan embriyonların yerini alabileceğini düşünüyor. Cheng, yapılan deneyde akyuvar hücresinin yüzde 35 ila yüzde 39 arasında verimli bir sonuç çıkardığını vurguluyor. Olgunlaşmış kök hücrelerden yapılan klonlamada ise verim oranı yüzde 4.

Cheng, klonlamada kök hücre kullanılmasının, olgunlaşmış diğer tip hücre kullanılmasından daha avantajlı olmadığını savunuyor. Cheng’e göre, kök hücrenin manipulasyonu kolay olmasına karşılık, başka tür hücrelerinde kolaylıkla manipule edilebilir.

Ölü embriyondan kök hücre yarattılar

Bilim insanları, hücre bölünmesi kendiliğinden durmuş insan embriyonundan kök hücre elde ettiklerini açıkladı.

NEW YORK - Bilim dünyasında, insan embriyonlarını öldürdüğü için kök hücrenin etik olmadığı tartışmalarına belki de bir son verebilecek bir gelişme meydana geldi. Uzmanlar, doğal yollarla gelişimi durmuş olan, dolayısıyla ölü sayılan bir insan embriyonundan kök hücre çıkardı. Araştırmacılar ender rastlanan gelişimi durmuş embriyondan kök hücre elde edilmesinin yeni bir çığır açabileceğini, kök hücre tartışmalarıyla özdeşleşen etik tartışmalara yeni bir sayfa açabileceğini savunuyor.

Araştırmayı yürüten İspanya’nın Valincia kentideki Prens Filip Araştırma Merkezi uzmanı Miodrag Stojkovic, bir tüp bebek merkezine gönüllü olarak bırakılan embriyonları inceledi. Bu embriyonlar arasında gelişimi, hücre bölünmesi 24 ila 48 saat içinde durmuş olan 132 tanesi ele alındı. Araştırmacılar, bunlar arasında 13 embriyonda hücre bölünmesi 24’e kadar çıktıktan sonra bölünme süreci durmuş olanlar üzerine odaklandı. Stojkovic ve ekibi hücre bölünmesi kendiliğinden durmuş olan bu embriyonlardan bir tanesinden kök hücre çıkarmayı başardı.

ETİK TARTIŞMALARA YENİ SAV

Stojkovic, bu kök hücre elde etme tekniğinin henüz tam anlamıyla sınanmadığını, bu nedenle de genel geçer bir yöntem olarak kabul görmesi için erken olduğunu belirtiyor. Ancak, Stojkovic gelişimi kendiliğinden durmuş embriyonlardan kök hücre elde edilebilmesinin önemine dikkat çekiyor, zira bu yöntem kök hücreyi birçok etik ithamdan muaf tutabilecek. Stojkovic’e göre yeni tekniğinin önündeki en önemli engel, gelişimi durmuş bir embriyonda ne gibi defolarında olduğunun bilinmemesi.

Miodrag Stojkovic

EMBRİYON GERÇEKTEN ÖLÜ MÜ?

Kök hücre araştırmalarına karşı çıkan birçok uzman, hücre bölünmesi başladığında, bir insanın nüvesi olan embriyonun, varlığına başladığına, felsefi tabirle, embriyonun sahibi olan insanın ‘kişiliğinin’ gelişmeye başladığına vurgu yapıyordu. Ancak, hücre bölünmesi kendiliğinden durmuş bir embriyon tıbbi olarak ölü sayılabiliyor ve bu durumda ahlaki tartışmalarda temel alınan ‘kişilik’ problemin de çözülmüş oluyor. Stojkovic yeni tekniği ölü bir kişiden organ nakli yapmaya benzetiyor.
 
Kayıt
24 Mayıs 2007
Mesajlar
3.806
Beğeniler
55
Şehir
İzmir, Bornova
Uydular Einstein'i Haklı Çıkardı

NASA bünyesinde bir araya gelen bir grup uluslararası bilim adamının, ünlü fizikçi Albert Einstein'ın Dünya'nın kendi ekseninde dönerken çevresindeki zaman ve uzayı büktüğü teorisini ispatlayan ilk doğrudan kanıta ulaştığı açıklandı. ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) yetkilisi Erricos Pavlis, Albert Einstein'ın 1918 yılında öne sürdüğü izafiyet teorisinde, Dünya gibi büyük cisimlerin kendi eksenleri etrafında dönerken zaman ve uzayı büktüklerini söylediğini hatırlattı ve bunun doğru olup olmadığını anlamak için ölçümler yaptıklarını açıkladı.

Pavlis, “Şayet Dünya etrafındaki uzay-zamanı eğiyorsa, yakınlardaki uyduların yörüngesi değişmeliydi” dedi ve bu düşünceden hareketle LAGEOS1 ve LAGEOS2 adlı uyduların yörüngelerindeki sapmayı lazer ışını kullanarak ölçmeyi başardıklarını anlattı.

Pavlis, “Her iki uydunun yörüngesinde de Dünya'nın dönüş yönünde yılda iki metrelik sapma belirledik. Ölçümlerimiz, genel izafiyet teorisinden hareketle daha önce yapılan hesaplara yüzde 99 uydu” dedi.
 
Kayıt
24 Mayıs 2007
Mesajlar
3.806
Beğeniler
55
Şehir
İzmir, Bornova
Işınlama projesinde iki Türk bilimci

Bilim, insanlığın en büyük düşlerinden birini daha gerçeğe dönüştürüp, bir insanının görüntüsünü başka bir yere ışınlamaya hazır. Proje içinde iki Türk bilimadamı da var.

Intel ve Carnegie Mellon Üniversitesi’nin ortaklaşa geliştirdiği fiziksel nesne aktarımı projesinde iki de Türk bilimadamı çalışıyor. Intel teknolojisi insan vücudunu fiziksel olarak bir yerden başka yere veri olarak aktarmayı hedefliyor...

Metin Sıttı ve Burak Aksak üniversite ve Intel’den bilimadamlarının oluşturduğu 13 kişilik araştırma ekibinde çalışıyorlar.

’Claytronics’ ismi verilen projenin temeli nano boyutlardaki milyarlarca robotun birbirine yapışarak insan gibi formlar alması ve tek vücut halinde hareket etmesine dayanıyor. Milyarlarca robotçuktan oluşan insan boyutundaki robot A mekanındaki kişiyi B mekanında temsil edebilecek.

Tek bir parmak hareketi için bile trilyonlarca hesabın yapılmasını gerektiren projede Intel’in Tera-bilgiişlem teknolojisi kullanılacak. Tera-bilgiişlem yine Intel’in çok çekirdekli işlemci teknolojisine dayanıyor ve yüzlerce çekirdekli işlemcilerin paralel gücünü temsil ediyor.

ŞİRKETİNİZİN İngiltere’deki ofisinde, masanızın başında oturduğunuzu düşünün. Günümüz teknolojisiyle İnternet’e bağlanıp İstanbul’daki ofisin toplantı odasına video-konferans yoluyla katılmanız mümkün.

Peki ya fazla da uzak olmayan bir gelecekte toplantıya sadece görüntü ve sesinizle değil, fiziksel varlığınızla da katılabilmenizin mümkün olacağını söylesem? İnanması zor değil mi? Ama gerçek.

EL SIKIŞABİLEN HOLOGRAM

Aralarında iki de Türk’ün bulunduğu Carnegie Mellon ve Intel bilimadamlarından oluşan bir araştırma ekibi harıl harıl bu teknoloji üzerinde çalışıyor. Proje gerçekleştiğinde, İngiltere’deki ofisinizde, masanızının başından kalkmadan İstanbul’daki iş arkadaşlarınızla aynı masada yemek bile yiyebileceksiniz.

Tabii yemek yeme kısmı biraz abartı da, aynı yemek masasının başına geçip birbirinizle tokalaşabilecek, doküman değiş tokuş edebilecek, sırt sıvazlayabileceksiniz. Tüm bunlar "Claytronics" ismiyle anılan proje sayesinde gerçekleşecek. Proje nano boyutlardaki milyarlarca robotik partikülün bir araya gelerek daha büyük, hareket edebilen, gerçekçi görüntüye sahip robotlar oluşturmasına dayanıyor.

SANAL KOPYALAR ASLININ AYNISI

Intel ve Carnegie Hall Üniversitesi’nin projesinde mekandaki insanın fiziksel varlığı, tıpkı günümüz sanal gerçek teknolojilerinde görüntü ve sese yapıldığı gibi dijital veriye dönüştürülüyor ve karşı tarafa aktarılıyor. Veriler karşı tarafta tekrardan fiziksel bir varlık haline getiriliyor.

Sanal kopya, aslının tam bir kopyası oluyor, yaptığı tüm hareketleri aynı anda yapıyor. Üstelik bu bir görüntü değil, dokunulabilir bir varlık olarak çalışıyor.

Milyarlarca robotun aynı anda birbirleriyle haberleşebilmesi, senkronize hareket etmesi ve birlikte oluşturdukları ana gövdenin arzu edildiği gibi hareket edebilmesi için muhteşem bir bilgi işlem gücüne ihtiyaç var. Bu aşamada Intel’in Tera-bilgiişlem adını verdiği konsept teknoloji devreye giriyor. Intel bilindiği gibi çift çekirdekli işlemci teknolojisini geliştirmiş ve bu sayede bilgisayar işlemcilerinin aynı anda iki görevi birden yerine getirebilmesini sağlamıştı.

ANAHTAR TERA-BİLGİ İŞLEM

Eylül ayı sonunda San Fransisko’da yapılan Intel Geliştiriciler Forumu’nda (IDF) ise dört çekirdekli işlemcilerin duyurusunu yapmıştı. Tera-bilgiişlem aynı teknolojiyi kullanarak yüzlerce çekirdekli bilgisayar işlemcileri imal etmeyi öngörüyor. Tera-bilgiişlem, bilgisayarla tek bir işi en iyi şekilde yaptırmayı değil, birden fazla işi aynı anda yaptırmayı hedefliyor.

Tera-bilgiişlem gerçek olduğunda fiziksel ışınlama teknolojisine ek olarak etkileşimli eğitim, tıp simülasyonları ve yapay zeka uygulamalarında da sıçrama yaşanmasını sağlayacak.

Metin Sıttı ve Burak Aksak

13 kişilik "Claytronics" araştırma ekibinde yer alan Metin Sıttı ve Burak Aksak, projeye önceden geliştirdikleri ve tüm dünyada büyük yankı bulan nanoteknolojik yapıştırıcı maddesiyle katkıda bulunuyorlar.

Sıttı ve Aksak bu yapışkan maddeyi "gecko" kertenkelesinin ayağındaki tüylerden esinlenerek geliştirmişler. Claytronics projesinin temeli nano boyuttaki robotçukların bir araya gelerek istenilen şekil, fonksiyon ve boyutta daha büyük robotları oluşturmaya dayandığından, robotçukların birbirine tutunabilmesi için bu türden bir birleştirici madde gerekiyor. Polimer tüyler ve karbon nanofiberlerden ibaret olan yapıştırıcı, robotçukların birbirine tutunmasını sağlayacak. Sıttı ve Aksak robotların tasarımına da katkıda bulunuyorlar.

Metin Sıttı Boğaziçi Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü’nden lisans ve yüksek lisans almış. Tokyo Üniversitesi’nde doktora yaptıktan sonra çalışmalarını ABD’de sürdürmeye başlamış.

Burak Aksak ise lisans derecesini ODTÜ Makine Mühendisliği’nde yaptıktan sonra Carnegie Mellon Üniversitesi’nden yüksek lisansını almış. Şu anda aynı üniversitede doktorasını yapıyor.

Sıttı ve Aksak projenin 10-15 yıl içerisinde gerçekleşeceğini tahmin ediyorlar.
 
Kayıt
24 Mayıs 2007
Mesajlar
3.806
Beğeniler
55
Şehir
İzmir, Bornova
Andromeda galaktik çarpışma kurbanı

PARİS - NASA’nın Spitzer Uzay Teleskobu’ndan yapılan gözlemlerde astronomlar 20 yıllık bulmacayı çözdü. Andromeda’nın dış halkasının yarık formu ve çekirdeğinin neden 3.000 ışık yılı kaydığını araştıran bilim insanları, Spitzer’den gelen görüntüleri mercek altına aldı. Galaksinin göbeğinde gaz ve tozdan oluşan ikinci bir halka daha bulunduğunu belirlendi. Bu halkanın da merkezinin kaydığı ortaya çıkınca, galaksinin dev bir çarpışma geçirdiği tezi kuvvetlendi.
Spitzer’in gözlemlerini simülasyonlara tabi tutan araştırmacılar, Andromeda’nın merkezinden yayılan şok dalgalarını tekrar canlandırdı. Dalgaların, her iki halkayla da tam olarak örtüştüğünü belirlendi, bu durumda ‘galaktik şok’un tek bir kaynağı olabilirdi: Messier 32 (M32) adlı küçük komşu galaksi Andromeda’yla çarpışmıştı. Andromeda ile M32 arasındaki mesafe, kütle ve boy hesapları bu tezi doğruluyor.
 
Kayıt
24 Mayıs 2007
Mesajlar
3.806
Beğeniler
55
Şehir
İzmir, Bornova
Darwin’in gemisi internete yelken açıyor

İSTANBUL - Dünyanın en saygın üniversitelerinden Cambridge Üniversitesi, Darwin’in 50.000 sayfayı ve 40.000 fotoğrafı aşan orijinal çalışmalarını internette yayınlıyor. Meraklı kullanıcılar Darwin veritabanına girerek, diledikleri gibi ‘sanal araştırma’ yapabilecek, sesli dosyaları MP3 formatında indirebilecek. Darwin-online.org.uk adresinden yayın yapan sitede Darwin’in, Evrim Teorisi’ne dair aldığı ilk notların bulunduğu günlük de yer alıyor.

Darwin Online projesinin sorumlusu John van Wyhe, projenin amacını “Darwin’in eserlerini olabildiğince kolay erişebilir olmasını sağlamak” şeklinde tanımladı. Van Wyhe, bilimsel araştırmacılar için hazırlanan online arşivin aynı zamanda Darwin’in eserlerini merak eden birçok kişiye de açık olacağını; çizimler, el yazamaları, kişisel mektuplar gibi birçok değerli metnin ücretsiz olarak indirilebileceğini belirtti.

ARAŞTIRMACILAR İÇİN BÜYÜK İMKAN
Bilim tarihçisi Van Wyhe, Darwin’e ait eserleri birleştirmek için 4 yıl boyunca tüm dünyadaki araştırma kurumları ve arşivleri gezdi. Van Wyhe, dünyada birçok üniversitenin parasızlıktan dolayı Darwin’in eserlerini mikrofiş formatında satın alamadığını, online arşivin bu durumdaki araştırma kurumları için önemli bir imkan sağlayacağını vurguluyor.

EVRİM TEORİSİ’NİN ADIM ADIM OLUŞUMU
Darwin Online projesinde Evrim Teorisi fikir babası Darwin’in şimdiye dek hiç yayınlanmamış eserlerine de yer verilecek. Bunlar arasında Darwin’in ünlü Beagle gemisiyle gittiği Ekvador açıklarındaki Galapagos Adaları’nda tuttuğu günlük de bulunuyor. Bu günlük, 1980’lerde çalınmıştı. Van Wyhe, günlüğün daha önce yapılmış olan mikrofiş kopyalarını temel aldı. Galapagos Adaları, Evrim Teorisi’nin sınanması açısından eşsiz bir doğal laboratuvar kabul ediliyor.

Darwin gemisi Beagle, bilim dünyasında maceraperestlikle özdeşleşiyor.
Van Wyhe çalışmayı şöyle değerlendiriyor; “Darwin’in Galapagos’ta dolaşırken tuttuğu günlüğü okumak bilim açısından gerçekten inanılmaz, canlıların tarihini aydınlatan teorinin adım adım kavramsallaştırılmasına tanık oluyorsunuz.”

DARWİN’İN KİTAPLARI
Darwin Online projesi çerçevesinde internete taşınacak eserler arasında Darwin’in Journal Of Researches (1839 - Araştırma Jurnali), The Descent Of Man (1871 - İnsanın Kökeni), The Zoology Of The Voyage Of HMS Beagle (1838-43 - Beagle’ın Yolculuğu ve Zooloji) ve Evrim Teorisi’nin ana kitabı Origin Of Species (Türlerin Kökeni)’in 2, 3, 4 ve 5’inci baskıları yer alıyor.

Darwin'in Evrim Teorisi, popüler kültürde sıkça mizah konusu oldu.Bu sayede, aynı kitabın farklı baskıları arasında Darwin’in düşünsel gelişimini de takip etme şansı doğacak. Araştırmacılar, Darwin’in Evrim Teorisi’ni fikrine aşama aşama nasıl ulaştığı konusunda biyografik kanıtları inceleyebilecek.

Ücretsiz internet sitesinde, çizimler renkli yazılar ise Almanca, Danca ve Rusça çeviriyle sunulacak. Darwin’in eserlerinin halen yüzde 50’si dijitale aktarılmış durumda; proje 2009’da tamamlanacak.

Kaynak: http://www.ntvmsnbc.com
 
Kayıt
24 Mayıs 2007
Mesajlar
3.806
Beğeniler
55
Şehir
İzmir, Bornova
Neden Ay'ın Hep Aynı Yüzünü Görüyoruz?

Ay in kendi ekseni etrafında dönüşü ile Dünya çevresindeki dönüşü eşit zamanda olmaktadır: 27,32 gün. Kombine (bileşik) dönüş diye de anılan ve Dünya ile Ay arasındaki karşılıklı kütle çekişinln (gravitasyon) sonucu olan bu dönüş nedeniyle, Ay Dünya’ya hep aynı yüzüyle yönelik kalır.
Oysa, farkına varılabilecek az bir sapma olmaktadır. Ay yörüngesi tam bir çember olmayıp elipse benzer. Ay, Dünya’ya yaklaşınca daha hızlı, uzaklaşınca daha yavaş hareket eder. Dönüş her zaman eşit olduğundan Ay’ın sağ (veya sol) kenarına bakılıyor olur. Bundan başka Ay’ın dönme ekseni de, yörüngesine dik değildir. Bu nedenle, Dünya, Ay’ın bazen Kuzey (veya güney) kutbuna doğru hafifçe yönelik durumdadır. Bu, eksendeki eğilme nedeniyle, bir Ay dolanımı içinde, yerden Ay’ın yüzünün, yaklaşık yüzde 60’ı görülür.
 
Kayıt
24 Mayıs 2007
Mesajlar
3.806
Beğeniler
55
Şehir
İzmir, Bornova
NASA, insanlı uçuş için Mars'ı gözetliyor



Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesinde (NASA) görevli bilim adamları,

Mars yörüngesindeki uzay aracının güçlü kameralarıyla,
Kızıl Gezegen'e insanlı uçuşa destek için, yeterince su olup olmadığını araştırdıklarını bildirdiler.

NASA bilim adamları, yörüngedeki Mars Reconnaissance Orbiter (MRO) uzay aracının, güçlü kameralarının yaptıkları ayrıntılı deneme çekimleri sırasında, yaşam olanağının bulunabileceği zengin killi topraklar ve kutuplarda 100 bin yıl önce meydana gelen iklim değişiklerine işaret eden buz ve toz tabakalarını gösteren fotoğraflar çektiklerini belirttiler.

NASA'nın Jet Propulsion Laboratuvarı'ndan Scott Murchie, ''Yeni bir Mars görüyoruz. Elde ettiğimiz bilgiler, Dünya üzerinde bir yolcu uçağıyla uçarken görülebileceklerle hatta bundan daha iyisiyle karşılaştırabiliriz'' dedi.

Ağustos 2005'te fırlatıldıktan sonra geçen ay düşük yörünge irtifasına inen ve amacı mümkün olduğunca yüzeye yaklaşmak olan Mars Reconnaissance Orbiter, Mars'ın atmosferindeki hava akımlarını, bir fren gibi kullanacak.

Kameraları şimdiye dek üretilmiş en gelişmiş gözlem cihazları olan aracın, atmosferdeki hava akımlarını doğal bir fren gibi kullanma yönteminin, son derece riskli olduğu belirtiliyor. Araç, atmosferde fazla derine inerse, sürtünme nedeniyle kısa zamanda alev alıp yüzeye düşebilir.

YÖRÜNGEDE TOPLAM 4 ARAÇ VAR
Halen Mars'ın yörüngesinde dönen üç adet uzay aracı bulunuyor. Bunlar, NASA'nın Mars Global Surveyor ve Mars Odyssey, Avrupa Uzay Dairesinin Mars Express uzay araçları. Mars Reconnaissance Orbiter, dördüncü araç olarak yerini aldı. NASA'nın ikiz robotları Spirit ve Opportunity ise Kızıl Gezegen'in yüzeyinde bilimsel araştırmalarına devam ediyor.

TARİHİN EN BÜYÜK MARS ARACI
Ancak, Mars Reconnaissance Orbiter'ı diğerlerinden ayıran bir özelliği var. Şimdiye dek Mars'a gönderilmiş en gelişmiş ve en güçlü uzay aracı olan Mars Reconnaissance Orbiter, diğer tüm araçların göndermiş olduğundan çok daha fazla bilgi elde edecek. MRO'nun bir önemli görevi de gelecekte Mars'a gidecek uzay araçları için uygun iniş yerleri keşfetmek. Uzay aracının görevinin 2010'da sona ermese öngörülüyor.

Kaynak:Milliyet
 
Kayıt
24 Mayıs 2007
Mesajlar
3.806
Beğeniler
55
Şehir
İzmir, Bornova
Görünmezlik gerçek oldu
Bilim insanları, deneyde mikrodalgaların bükülmesini sağlayarak bakır bir silindiri ‘görünmez’ hale getirdi.


NTV-MSNBC VE AJANSLAR
Güncelleme: 10:05 ET 20 Ekim 2006 CumaWASHINGTON / LONDRA - Araştırmacılar, bilimkurgunun sınırlarına yaklaşıyor. Henüz daha Uzay Yolu’ndaki gibi insan ışınlanması için erken olsa da, Duke Üniversitesi uzmanları bakır bir silindiri ‘yok etmeyi’ başardı. Yüksek ısıda, ışığı bükünce madde de ortadan ‘kayboluyor’. İdeal bir görünmezlik halinde, gözlemcinin görünmezliğe maruz kalan nesnenin arkasındakileri görebilmesi gerekiyor. Duke Üniversitesi’nde yapılan deneyde ise arka plandaki nesneler biraz kararaktan görünüyordu.


Araştırmayı yürüten Duke Üniversitesi’nden David Schurig, bir maddeyi gözlemcinin gözünün görmesini engelleyemeye yetecek bir ışık bükülmesi gerçekleştirdiklerini belirtti. İlk denemede mikrodalganın nesneyle reaksiyona girmesi önlendi.
Mikrodalgaların, nesnenin etrafından dolaştırılması sağlanarak görünmezlik sağlanıyor.

Işık veya mikrodalgalar, normal şartlarda nesnelere çarparak geri dönüyor ve bu sayede nesne görünür oluyor. Ancak radar veya ışığın bir nesnenin etrafından dolaştırılması sağlanarak nesne görüntüden kaçırılabiliyor. Schurig bunu suyu derenin ortasındaki bir kayanın etrafından akmasına benzetiyor. Mikrodalgalar nesneyi geçtikten sonra yeniden birleştiriliyor. Aksi takdirde nesnenin arka planındakiler de gözükmeyebiliyor.

METAMALZEMELER MÜHENDİSLİKTE ÇIĞIR AÇTI
Deneyde kullanılan nesne metamalzeme olarak nitelenen, bakır-fiberglas alaşımlı ve elektromanyetik dalgaları kaçırabilecek bir madde. Bilim insanları, metal ile seramik, teflon veya fiber gibi malzemelerin alaşımı olan metamalzeme adı verilen maddelerin mühendislikte çığır açacağını vurguluyor. Gelecekte henüz üretilmemiş metamalzemelerle birlikte gerçek anlamda görünmezlik gerçekleştirilebilecek. Bu bağlamda ölçüt, metamalzemenin deneyde kullanılan ışının dalgaboyundan daha ince yapıya sahip olması gerekiyor.

DUYULMAZLIK DA SIRADA
Görünmezlik deneyi şimdilik iki boyutlu düzlemde gerçekleştirildi ve ışığın bükülmesi sırasında küçük de olsa gölge oluştu. Gölge ışık bükülmesinde çok az ışının bükülmemesi sonucu oluşuyor. Araştırma ekibinin diğer üyesi David R. Smith, sonraki deneylerde üç boyutlu düzleme geçeceklerini ve gölgeyi ortadan kaldıracaklarını ifade etti. Görünmezlik deneylerinin benzeri ses titreşimlerini yok etmek şekilde yapıldığında da, duyulmazlık etkisi yaratıyor.

Kaynak: Araştırma Science dergisinde yayımlanmıştır.


 
Kayıt
24 Mayıs 2007
Mesajlar
3.806
Beğeniler
55
Şehir
İzmir, Bornova
Ozon deliğinde rekor genişlik



Bilim insanları, Ozon Tabakası’nda açılan deliğin bu yıl tarihin en büyük haline ulaştığını ölçümledi.

NTV-MSNBC VE AJANSLAR
Güncelleme: 12:49 ET 20 Ekim 2006 Cuma

WASHINGTON - Ozon Tabakası’ndaki delik her yılın Eylül ayında en üst seviyesine çıkıyor. Ozon’daki ölçümü yapan NASA ‘ya Goddard Uzay Üssü uzmanları bu yıl deliğin 21-30 Eylül tarihleri arasında 27.4 milyon kilometre kare’ye ulaştığını belirledi. Böylece deliğin büyüklüğü Kuzey Amerika’nın yüzölçümünü de geçmiş oldu.

 
Kayıt
24 Mayıs 2007
Mesajlar
3.806
Beğeniler
55
Şehir
İzmir, Bornova
Yerin 3 km altında bakteri
Bilim adamlarının, yerin yaklaşık 3 km altında, rutubetli bir ortamda ve radyoaktif kayalarda yaşayan, sülfürle beslenen bir bakterinin varlığını ortaya çıkarmaları büyük yankı yarattı.

AA
Güncelleme: 16:16 TSİ 21 Ekim 2006 CumartesiANKARA - ABD’nin en prestijli üniversitelerinden Princeton’dan bilim adamlarının başında bulunduğu bir uluslararası ekip tarafından varlığı tespit edilen organizmaların milyonlarca yaşında olduğu belirtildi.

Princeton Üniversitesinden yapılan açıklamada, 2003’te Güney Afrika’da bir altın madeninde bir çatlaktan damlayan suda bulunan mikropların, dünyada varlığı tespit edilen ilkel yaşam biçimlerinden birisi olduğu kaydedildi.

Sonuçları Science dergisinde de yayınlanan buluşu olağan dışı kılanın, ilkel organizmaların, güneş ışınının dolayısıyla Dünya yüzeyinde yaşamın ortaya çıkmasını sağlayan fotosentez ve gıda izinin bulunmadığı bir ortamı kendilerine yurt edinmeleri olduğu ifade ediliyor.

Yeryüzü için gayet olağan dışı olan bu yaşam biçiminin, başka gezegenlerde yaşam bulunması için yürütülen araştırmalara destek verici nitelikte olduğunu söyleyen bilim adamlarından Rhode Island Üniversitesi öğretim üyesi Steven D’Hondt, bunun Mars’ta yaşam için harika bir potansiyel model olduğunu belirtti.

Ekibe başkanlık eden Princeton Üniversitesi öğretim üyesi Tullis Onstott da, bu organizmanın, çevrenin etkisiyle tükenmez bir enerji kaynağı olan radyasyonla beslendiğini belirterek, su, kayalar ve radyasyonun yaşamı binlerce yıl sürdürmek için yeterli olduğunu gösterdiğini kaydetti.

Amerikalı, Tayvanlı, Alman ve Güney Afrikalı bilim adamlarının katıldığı bilimsel ekibin buluşunda ortaya çıkan organizmanın yaşadığı kayaların sıcaklığının 50 derece civarında olduğu belirtildi.
 
Kayıt
24 Mayıs 2007
Mesajlar
3.806
Beğeniler
55
Şehir
İzmir, Bornova
Yeni uzay turistinin seyahati martta

Beşinci uzay turisti olacak Macar Charles Simonyi'nin seyahatinin martta olacağı bildirildi


Seyahati ayarlayan Space Adventures şirketi, servetini bilgisayar yazılımından elde eden Simonyi'nin 9 Martta Rus Soyuz uzay aracıyla seyahatine başlayacağını belirtti.

8 gün sürecek seyahat için 20-25 milyon dolar ödeyen Simonyi'nin Rusya'da eğitimde olduğu kaydedildi.

Dördüncü uzay turisti İran asıllı iş kadını Anuşeh Ensari 10 günlük seyahatinden geçen ay dönmüştü.
 
Kayıt
24 Mayıs 2007
Mesajlar
3.806
Beğeniler
55
Şehir
İzmir, Bornova
Bilim adamları kan üretti



ABD’li bilim adamları 25 yıllık çalışmanın sonunda yapay kan elde etti. Beyaz renkli kana ‘Oxycyte’ adlı verildi.

İnsanlar üzerinde ikinci safha testlerine başlanan yapay kan, saf beyaz görünümüyle sütü andırıyor. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’nden (FDA) onay alması durumunda “mucize ilaçlar” sınıfına girmesi beklenen ‘Oxycyte’ adlı bu bileşik, sonu felç ya da ölümle bitebilen travmatik beyin zedelenmelerinde, beyne normal kandan 50 kat daha hızlı bir şekilde oksijen taşıyacak ve hastayı yaşama bağlayıp, tedavi sürecini de kolaylaştıracak.

HÜCRELER YENİDEN HAYAT BULUYOR
Virginia Üniversitesi uzmanları tarafından geliştirilen ’Oxycyte’ adlı bu yapay kanın oluşumu için temeller 25 yıl önce atıldı. Artık “mutlu son”a çok yaklaşan bilim adamları, hayvanlar üzerinde yaptıkları deneylerde, beyne oksijeni normal kandan çok daha rahat ulaştırma özelliğine sahip olan bu maddenin, kobayların beynindeki hasarı yüzde 50 oranında engellediğini ortaya çıkardı. Kafaya alınan sert bir darbeyle ortaya çıkan beyin travmalarında ya da diğer yaralanmalarda, damarlar otomatik olarak genişler ve damar çeperi gerginleşince de, oksijen taşıyan alyuvar hücreleri kılcal damarlardan akıp gidemez. Bunun sonucunda, beyne kan yoluyla taşınan oksijen miktarı hızla düşer. İşte bu yapay kan, beraberinde verilen ekstra oksijenin beyne daha hızlı ulaşmasını sağlayarak beyin hücrelerini “kendine getiriyor”.

YAPISI TEFLON TAVAYA BENZİYOR
‘Oxycyte’ kimyasal yapısıyla, yapışmaz teflon tavaların malzemesini andıran perflorokarbon (PFC) bileşimi içeriyor. Sentetik PFC, sıvılar içinde büyük bir hızla gazları çözüyor ve vücuda ekstra oksijenle verildiğinde, kaygan ve yapışmaz yapısıyla, oksijenin normal kana oranla 50 kat daha hızlı bir biçimde beyne ulaştırılmasını sağlıyor.

Orduya da yarayacak
Yapay kan ‘Oxycyte’, Amerikan ordusunun Irak ve Afganistan’da kayıplarının arttığı bir dönemde, gerek onlar, gerekse diğer ülkelerin orduları için büyük umut vaadediyor. Çünkü yaralanıp cepheden gönderilen askerlerin yüzde 30’unda travmatik beyin zedelenmesi görülüyor. Bu da hastanın hafızasını tamamen silebiliyor, kör bırakabiliyor, epilepsiyi tetikleyebiliyor ya da öldürebiliyor. Amerikan ordusu yapay kanla ilgili çalışmalara şimdiye kadar 10 milyon dolar para aktardı. Zedelenmelerin oluştuğu çok ağır vakalarda beyindeki şişmeyle birlikte oluşan basıncı azaltmak için kafatasının bir bölümü alınabiliyor. Travmatik beyin hasarını iyileştirecek bir ilaç tedavisi de henüz bulunamadı.
 
Kayıt
24 Mayıs 2007
Mesajlar
3.806
Beğeniler
55
Şehir
İzmir, Bornova
Kanserin Genetik Haritası

ABD'li bilimadamları, meme ve kalın bağırsak kanserlerinin genetik kodunu çözdü.

Çıkartılan haritaya göre tümörler, çoğu bugüne dek bilinmeyen 200 genin şekil değiştirmesiyle ortaya çıkıyor.

Science dergisinde yayımlanan makaleye göre bu gelişme, hastalığın tedavi şansı daha yüksek olan erken aşamalarda teşhis edilmesini ve kişiye özel tedaviler geliştirilmesini kolaylaştırabilir.

Johns Hopkins Kimmel Kanser Merkezi'yse araştırmanın, kanserin bugüne dek sanılandan çok daha karmaşık bir yapısı olduğunu ortaya koyduğunu belirtiyor.

Buna göre meme ve kalın bağırsak kanserlerinde mutasyona uğrayan genler birbirlerinden neredeyse tamamen farklı.

Üstelik her bir tümörün genetik yapısı da değişik oluyor.

Araştırmayı yapan bilimadamlarından Doktor Victor Velculescu, kanserin hastadan hastaya neden farklı bir seyir izlediğini bu sonuçlar sayesinde anladıklarını söylüyor.

Bilimadamları gelecekte herkesin genetik profilini inceleyerek, kanserin önlenmesi ve tedavisi için kişiye özel stratejiler geliştirmeye çalışacak.

Araştırmanın bundan sonraki aşamalarında, meme ve kalın bağırsak kanserlerinde mutasyonun nasıl gerçekleştiğine bakılacak.

Genetiğin başarısı

Genetik çalışmalar sayesinde bugüne dek kanser alanında pekçok ilerleme kaydedildi.

Örneğin meme kanseri ilacı Herceptin, Her2-neu adlı genin ürettiği ve kanserli hücreleri kabul eden bir hücreyi durduruyor.

Kalıtsal bağırsak kanserini teşhis için yapılan kan testleri de APC genini temel alıyor.

Ulusal Kanser Enstitüsü'nden Doktor Anna Barker, "İlaçlar için ne kadar çok hedef bulursak o kadar iyi" diyor.

"Böylece kişiye özel, daha az yan etkisi olan tedaviler bulabiliriz."

KAYNAK: BBC
 
Yukarı Alt