Kayıt
17 Kasım 2007
Mesajlar
10.379
Beğeniler
2
Şehir
istanbul / bomonti
'Ben senin her şeyin olacağım' açgözlülüğü, sevdiğin insanı kendi varlığınla sarıp dünyadan kopartarak, yalnızca kendine ait, başkalarının girmeyeceğinden emin olduğun bir kapalı bahçe haline getirme arzusunun boğuculuğu... Oysa tersine bir yolculuk var gibi. Hiçbir şeyi olmamaktan başlarsan, o geniş özgürlük meralarından 'her şeyi olmaya' ulaşabiliyorsun. Her şeyi olmaktan başlarsan, kısa zamanda gideceğin yer 'hiçbir şeyi' olmamak oluyor.

Hafızamızın bizden bağımsız bir hayat sürdürdüğünden şüpheleniyorum bazen, kaybolduğunu sandığımız nice anı, nice çehre, söz, cümle, yazı, kendi derinliğiyle bulanıklaşmış kanalların içinde varlıklarını sürdürerek yüzüp duruyor; sonra birden, neredeyse ilk günkü kadar taze ve parlak olarak beliriveriyorlar, o zamana kadar niye saklanmışlardı ve o gün ortaya niye çıktılar, bunu hiç bilemiyoruz.

Geçenlerde, her mevsimden kendinde bir şeyler taşıyan kararsız bir sabah vakti, beyaz yelkenler gibi şişen bulutlarla çocuksu bir güneşin yaşadığı saklambacın bir yağmura mı yoksa ılık bir güne mi döneceğini kestirmeye çalışarak, uzaktan kremalı bir pasta gibi gözüken uçuk sarıya boyanmış konağa yaklaşırken, Goethe'nin Freud Von Stein'a yazdığı bir ayrılık mektubundan bir satır, görünürde kendisini çağıran hiç kimse olmadığı halde çıkıp geliverdi. 'Biz birbirimizin hiçbir şeyi olmayacaktık ama her şeyi olduk' diye yazmıştı Alman şiirinin Zeus'u.
'Biz birbirimizin hiçbir şeyi olmayacaktık...'

Bu kısa mektubun tümünü okumak için duyduğum ani istekle hemen eve dönüp 'Goethe'nin Mektupları'nı çıkardım.
Kendisinden yedi yaş daha büyük olan, evli ve dört çocuk sahibi soylu kadına bu mektubu yazdığında Goethe yirmi yedi yaşındaydı, bütün hayatını geçireceği ve 'Ben Weimar'lı bir dünya vatandaşıyım' diyeceği Weimar'a geleli henüz bir yıl olmuştu.

Daha o yaşında, çok az yazara nasip olmuş olağanüstü bir şöhretin tadını çıkarıyordu, yirmi altı yaşındayken yazdığı 'Genç Werther'in Acıları' yalnızca Almanya'da değil bütün Avrupa'da büyük ilgi görmüş, kıtanın hemen hemen her yanında gençler Werther gibi giyinip Werther gibi konuşmaya, Werther gibi ölmeye başlamışlardı. Sokaklarda, Werther'in kitapta anlatılan kıyafetine bürünmüş, altın düğmeli mavi frak, sarı pantolon, fırfırlı pantolon, fırfırlı beyaz gömlek giymiş binlerce genç dolaşıyordu.

Goethe'nin bu kitabında, çok yakın bir arkadaşının sevgilisi olan Charlotte Buff'a duyduğu aşkı ve bu imkânsız aşk nedeniyle çektiği acıları çok içten anlattığı için gençleri bu kadar etkilediği söyleniyordu.
Sonunda çareyi tutkuyla sevdiği kadının yanından kaçmakta ve duygularını yazıp kurtulmakta bulmuştu.
O büyük aşkın ertesinde rastlamıştı bir başka Charlotte'a.
Charlotte Von Stein zarafeti ve etkileyici kültürüyle bağlamıştı genç yazarı kendisine.
Zor bir ilişkileri vardı.
Sık sık yaptıkları kavgalardan birinde Goethe işte o mektubu yazmıştı.

'Neden sana acı çektiriyorum sevgilim? Neden hep, ya sana acı çektirmek ya da kendi kendimi aldatmakla geçiyor günler. Biz birbirimizin hiçbir şeyi olmayacaktık ama her şeyi olduk... Seni artık görmeyeceğim. Yıldızları nasıl seyrediyorsam, bundan böyle sana da öyle bakacağım demek.'
İnsana ait bütün duyguları şiirlerinde ve yazılarında anlatan Goethe, sanki anlattıklarını daha iyi bilebilsin diye tanrının kendisine bağışladığı bütün çelişkileri ruhunda barındıran bir yazardı ve elbette ki bir aşk ilişkisini tek bir mektupla bitirebilecek birisi değildi.
İlişkileri, Goethe çok daha genç ama çok daha basit bir kıza aşık olup onunla evlenene ve Von Stein'ı 'Cenazemi onun evinin önünden geçirmeyin' dedirtecek ölçüde kızdırana kadar uzun yıllar sürdü.


'Birbirlerinin hiçbir şeyi olmayacakken her şeyi olmaya' devam ettiler.
Hem çok sevdiği hem çok beğendiği biriyle 'onun hiçbir şeyi olmamak' üzere yola çıkıp onun her şeyi olmaya varmak, kabul etmeli ki, insanın ilgisini çeken bir macera.
Hele bunun 'birbirlerinin her şeyi olmak için yola çıkıp birbirlerinin hiçbir şeyi olan' insanların çoğunlukta bulunduğu bir dünyada yaşandığını düşünürseniz, daha baştan 'birbirinin hiçbir şeyi olmamaya' karar vermenin sihrinin etkisinden pek kurtulamazsınız.

'Sen benim hiçbir şeyim olmayacaksın ve ben senin hiçbir şeyin olmayacağım' deyişteki korkunç vazgeçiş, hep biraz uzakta kalıp, aradaki bağın, kararlarla, sözlerle, açıklamalarla, nikâh kağıtlarına atılan imzalarla, birbirinin sahibi olabilmek için duyulan isteklerle değil de yalnızca karşısındakine hissedilen sevgiyle sürebileceğine olan muhteşem inanç, bir aşkı bir buçuk asır sonra da hatırlanır kılıyor elbet.
'Ben senin her şeyin olacağım' açgözlülüğü, sevdiğin insanı kendi varlığınla sarıp dünyadan kopartarak, yalnızca kendine ait, başkalarının girmeyeceğinden emin olduğun bir kapalı bahçe haline getirme arzusunun boğuculuğu; kimse kimsenin 'her şeyi olamayacağından' sonunda insanı sıkıntıyla bunaltarak, karşısındakinin 'hiçbir şeyi olmama' isteğine sürüklüyor herhalde.

Tersine bir yolculuk varmış gibi gözüküyor.
Hiçbir şeyi olmamaktan başlarsan, o geniş özgürlük meralarından 'her şeyi olmaya' ulaşabiliyorsun.
Her şeyi olmaktan başlarsan, kısa zamanda gideceğin yer 'hiçbir şeyi' olmamak oluyor.
Hiçbir şeyden başlayan macera artarak, çoğalarak, genişleyerek büyüyor.
Her şeyden başlayan ise sürekli eksilmeye, azalmaya, sonunda yok olmaya mahkum gözüküyor.

'Birbirlerinin her şeyi olmak' gelip bir sınıra dayanmanın, her türlü hareketten, kıpırtıdan yoksun iki kişilik bir hapishanenin temellerini atmanın parolasına dönüyor.
Sanırım, yeryüzünde birbirini seven hiç kimse 'birbirinin hiçbir şeyi' ya da 'birbirinin her şeyi' olmayı becerememiştir, ikisi de imkânsızdır çünkü.
Birbirinizi seviyorsanız 'birbirinizin hiçbir şeyi' olarak kalamazsınız, sevgi hareket eder, yürümek, ilerlemek, 'her şeyi olmaya' doğru gitmek ister, sonunda 'her şeyi olursanız, ' ondan sonrası bir ayrılık mektubudur ya da daha fenası, bir sıkıntı ve kaçış.

Ama yine de bu uzun yürüyüşte unutulmayacak epeyce haz ve acı derlersiniz.
Her şeyi olma arzusu ise, daha sevgi başlarken onun yürüyeceği yolları keseceğinden, sıkıntı, yaşanabilecek birçok haz daha yaşanmadan gelir, vurur sizi. Goethe 'hiçbir şeyi olmamayı' ve 'her şeyi olmayı' daha yirmi yedi yaşında keşfetmiştir; daha sonra bütün hayatı aşkta ve edebiyatta hep bu iki şeyi keşfederek geçti.
Yirmi altısında parlak bir şöhretle taçlanırken kırkında onu derinden yaralayan büyük bir başarısızlığı, okuyucularının kendisini terkedişini, sekseninde ise gelmiş geçmiş en büyük şair ilan edilişini gördü.

Yirmi yedisinde sevdiği kadının 'hiçbir şeyi' olmamayı isterken, yetmiş dördünde, karısı öldükten sonra, aşık olduğu on dokuz yaşındaki bir kızın 'her şeyi' olmayı isteyerek evlenme teklif edip reddedildi.
'Biz birbirimizin hiçbir şeyiydik' diyen serazat çocuk, 'her şeyi olmak' istediği kadın tarafından reddedildiği için arabasında ağlayarak evine dönen adamın acısını da yaşadı.
Yazarken 'her şeyi' bilen bir yazardı, yaşarken 'hiçbir şey' ona mutluluğun nasıl ele geçirilebileceğini öğretemedi.
Hiçbir şey ve her şey, hepimiz gibi onun da hayatını altüst etti.

AHMET ALTAN - Kristal Denizaltı - Biz birbirimizin hiçbirşeyi olacaktık.


Kod:
Öncelikle şunu belirtmek isterimki kitabı bugun tam anlamıyla okumaya başladım... Ve ilk bölümüyle kalbimde taht kuran ilk kitap olma özelliğine sahip. Herkeze tavsiye ediyorum harika bir kitap.
 

Absence

 
Kayıt
29 Aralık 2007
Mesajlar
8.261
Beğeniler
1
Üşenmedim başından sonuna okudum (yazıyı) güzelmiş gerçekten lakin kitabı okumadım (büyük ihtimal okumam zati)
 
Kayıt
6 Şubat 2007
Mesajlar
335.490
Beğeniler
1.635
Şehir
Taksim/IST.
Server
Flora
Takımı
Galatasaray
aghhh tüylerim diken diken oldu daha başlıktan tanıdım ve sonuna kadar ağır ağır okudum kütüphanemin güzide yazarıdır Ahmet Altan aşkı ondan öğrendim her kitabını iki kere okumuşluğum vardır Aşk Yarası Kılıç yarası gibidir yara kapanır ama izi kalır ile zihnime kazınmıştır ki kristal denizaltı ile gönlümde taht kurmuştur. Bakarmısınız şu söze : 'Biz birbirimizin hiçbir şeyi olmayacaktık ama her şeyi olduk' wahhhhhhh bir yudum alıyorum biramdan Ahmet Altan'ın şerefine Cheersss Ahmet ^_~
 
Kayıt
6 Şubat 2007
Mesajlar
335.490
Beğeniler
1.635
Şehir
Taksim/IST.
Server
Flora
Takımı
Galatasaray
kotakot demiş ki:
Üşenmedim başından sonuna okudum (yazıyı) güzelmiş gerçekten lakin kitabı okumadım (büyük ihtimal okumam zati)
okumazsan çok büyük hata edersin Ahmet altan yahu delimisin bir Paulo Coelho bir Ahmet Altan ötesini tanımam aşk ve kadın üzerine yazılı kitaplarda ve şu iki kitap kesinlikle okunmalı.

Paulo Coelho : Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum Ağladım
Ahmet Altan : Aşk Yarası Kılıç Yarası Gibidir, Yara Kapanır Ama İzi Kalır.
 
Kayıt
23 Şubat 2008
Mesajlar
1.750
Beğeniler
0
Şehir
umdan sana ne :D
extraloob demiş ki:
kotakot demiş ki:
Üşenmedim başından sonuna okudum (yazıyı) güzelmiş gerçekten lakin kitabı okumadım (büyük ihtimal okumam zati)
okumazsan çok büyük hata edersin Ahmet altan yahu delimisin bir Paulo Coelho bir Ahmet Altan ötesini tanımam aşk ve kadın üzerine yazılı kitaplarda ve şu iki kitap kesinlikle okunmalı.

Paulo Coelho : Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum Ağladım
Ahmet Altan : Aşk Yarası Kılıç Yarası Gibidir, Yara Kapanır Ama İzi Kalır.
paulo coelhodan simyacı süper bir eser bir oturuşta bitirdiğim kitaplardan
birde melekler ve şeytanlar vardır dan brown'ın kitaplarından bir gecede bitirdiklerim arasındadır tavsiye ederim herkese
 
Yukarı Alt