Kayıt
17 Ocak 2009
Mesajlar
1.314
Beğeniler
0
Şehir
Antalya
Sûkut Vakti
Cesaret, söyleyebilmektir, saldırmak değil.
Korku, üstüne yürüyen cesura yakışır.
Ben de fazlasıyla var, ama zamanı değil
Vakti gelirse,bu alem dar gelir, sıkışır
O vakit gelene dek korku ve de cesaret
Ateş gibi dolanır damarlarımda, sanki
Volkan içmiş gibi, günahlar birer kefaret
Umrumda sanki, bu şiir kalacaksa baki

Yalnız sana yazılır bu dizeler, aşk değil
Daha ilahi, yeryüzünde asla olmayan
Halbuki bu ellerimi göğe açtım değil
Nasıl indi, muamma, melekler yerle yeksan

Sevi, sevgi, amor yahut hiçbirisi değil
Telaffuz edilen lisanlarda ikametsiz
Olmayan, olmamış vede olmayacak değil
Bende olan, ama şiirlerim kifayetsiz

Muhtemelen anlamadın beni, sözlerimi
Haklısın, ben, bu adam bile anlıyor değil
Tin ve de ten kelam dolu soğuk bir kadehti
Her şey kelam olup kağıda yazılır değil

Bitirmek istemiyorum şiirimi lakin
Bir ahu, göz kapaklarımı çekmek üzere
İçkim bitiyor, vücudum bitkin ve de sakin
Susma vaktim geliyor, güneş doğmak üzere

Safkan Melankoli
İşte, tam şimdi, sen de cevap verme, verme ki
Şahlansın kanım damarlarda, mohaç misali
Kılıçsız, rüzgar gibi biçsin geçsin beni ki
Dile gelsin her zerrem, bu safkan melankoli

Gürültülü bir sükut melodisi bu çalan
Güneş batsa bile bir ejderin ağzındayken
Benden püsküren lavlardan aydınlanan yalan
Aşık olmadım, gecelerden kaçtım mevkufen

Işıklar içinde ışıksızlık, kes sesini
Ne suretini ne de tınını hiç birini
Görmeyeyim, duymayayım, doğru mudur yani
Göz görmeden katlanır mı gönül, kimdir mukni

İnanamıyorum kendime, aynı zafiyet
Yine, yeni, yeniden, olamıyorum mani
Melekler dürtüyor, tekrardan basübadelmevt
Uğruna fışkıran bir arzu, adı teganni

Gevezelikle İmtihan
Çok konuşuyorsun bazen, yedi cihan kadar
Bitmeyecek gibi geliyor, yok sanki sonu
Her harf kurşun, her dağlanası yara payidar
Gevezelikle imtihan, bakış yoksunluğu

Yalnız gözleri seyreylenesi, geveze yar
Sağır olası ben, nefret ediyorum sesten
Görmeyeyim başkasını, s**tirsin gitsin ağyar
Boş konuşuyorsun, söylememek için kasten

Boş gözlerle bakma gözlerime, biliyorsun
Bir parça seni seviyorum için, şiirler,
Ağıtlar, yazdım yaktım, asla geçmedi efsun
O gözlere bakıpta, yanmayanı s**sinler

Anasonlu Bir Nefes
Sanma uyuyamadığımı, kafam bomboş, ferah
Fakat mutfakta, boş, bir sürü şişe, istifli
Simurg için, çok davetkar bir dağ, ki simsiyah
Cam şişelerin üstü, simsiyah poşetle gizli

Utanmam mı gerekli, sarmaladı naylona
Vakit ne, gün bitmiş, hangi gün, bihaberim
Yürüdüğüm gece gibi, simsiyah naylona
On lira da kaktırdı, ebesini s**tiğim

Bardak mı, o da ne, içiliyor mu yoksa, ha?
Olsa imkanım, avcumdan kanardım içerek
Ama kalem var parmaklarımda, mecburum ya
Uzandım rafa, derin bir de nefes çekerek

Anason, evet, anason kokmaya başladı
İlginç, rakı almışım, ben votkaya gitmiştim
İçimdeki ses, adama boş yere saydırdı
Kendisi yetmez gibi, ebesine gitmiştim

Alıştım sıçtığımı yemeye, adım karga
Sayar söverim, sinirlenince dinlemeden
Ölürsem küfürden ölürüm, garanti kavga
Kışın, akşam vakti, bir küfre müteakiben

Sevgiyyat
Asimetrik bir sevgi, terazisiz, dengesiz
Başka türlü simgelenemez, tam asimetrik
Yalnız sağ kefesi ağır basan, adaletsiz
Günahla, sevgiyle yığılı, tam s*kimsonik

Sıkıntı, keyifsizlik, stres, hepsi yaklaştıkça
Toprağa yaklaşıyor terazi, değiştirir
Kimyanı, fiziğini, olsa da insafsızca
İnayet devredışı kalır, eksen kaydırır

Simetri kalmaz bir damla, şekil sen olursun
Koordinatlar değişir, kendi ekseninde
Kendi çapında bir anda simetrik olursun
Sevgin tek parça olur, ölür, kendi nezdinde

Fakat namümkün sağa bastırmak, mevzubahis
Senken, sevgiyyatımken, benken ve simetrimken
Bir yolunu bulup, sola basıyorsun, akis
Titretiyor derimi, solla alakasızken

Üzülüyorum kendi halime, ebedice
Üstelik bitmez gibi de geliyor bir yandan
Diner mi dersin bu acı, bulur mu netice
Oysa mühürlü gibime geliyor her yandan

Yanan Hareler
Yeni kalktım, yanıyor gözlerimin her haresi
Kaynayan, bir o kadar ağrıya katlanmakta
Yaş süzülmekte, lakin sallama, hep aşk paresi
Süzülen damlayı silmek boşa, hep akmakta

Ağlamak, kasveti hat safhada ıslak bir yüz
Aşkla fermante edilmiş dudağındayken yaş
Uyuşukluk sızı vermez, unutursun o güzü
Yaprağından feragat etmiş ağaç, sanki naaş

Gün de bitmiş, gece yok, hep kara devran bana, yek
Ben de bittim, yine tekrar, yeniden doğma veca
Tükenir sanma, bütün ızdırabın bitmeyecek
Tükenir bittabi, ancak, gömülürken anca

Kanat Çırpısı
Niye yoksun yanımda, boğuluyorum sanki
Kirpiklerimden çiy damlıyor, ıslanıyorum
Nefesim soğuk ve kırağı çalıyor sanki
Ben acı patlıcanken, korla sınanıyorum

Hani çok üşürsün de ısınmaya başlarsın ya
İşte öyle o kadar ve bittabi sıcakça
Hislerim sağırlaştı, hani solar, ölürsün
Gömülürsün, işte o kadar fani, fanice

Kafamda sadist bir karga, kanat çırpıyor hep
Loş koridorlarda yalnız tüy hışırtısı var
Acıyı çoktan aştım, bıçak sırtındayım hep
Bir kanat çırpısında düşüp kesilesim var

Peygamber İlanı
Çözülmedik bağ kalmadı dizlerimde, düğüm,
Gordion düğümü gibi olsa da, İskender,
Hem de Büyük İskender karşımdaki, topyekün,
Darbe üstüne darbe, bakışlar, kesik dizler...

Ve değil asya, tüm dünyanın, değil hükümdar,
Tanrıçası ilan edilebilecek olan;
Rivayet bu, her ne kadar olsa da manidar;
O değil, lanet beni tüketiyor anbean.

Meşakkatli bir iş diğer yandan, kolay değil,
Asla değil, ben gibi öküz arabasını;
Kendi iç tapınağından kesip almak, değil...
Ve yakmak ki, yıkmadan eski tapınağını.

Öküzlerin vahiyleri bana gelmiş gibi.
Bu kadarı fazla bir insana, öküz olsam;
Peygamber ilan edilirdim, kutsanmış gibi...
Diğerleri kesilirdi, hindistana gitsem.

Ateşli hastalıklara tutulasıca ben,
Yalnızca sana bağlanıp kalmak istiyorum.
Öküzlüğüme herkes aşinadır gıyaben,
Ölmeden önce, ha bir de seni seviyorum.

Ecel
Şiir yaz anca, diyemedikten sonra ona,
Seni seviyorum diye, yok sonrası sende.
Kendi katranında boğul, keza, aşk da ona
Söyledikten sonra var olur nihayetinde.

Dizeler okunmalı, okunmalı ki, güzel,
Güzelliğini bilsin, şiir şiirliğini.
Kağıdın yanına kalmamalı bunca ecel;
Şair bilmeli bir gün ölebileceğini.

Otur sen anca, şiirlerini de beğenme.
Her armudun sapı, üzümün çöpü yok gibi;
Yakıştırma hiç bir şiirini ona, sevme,
Şayet başarabileceksen, sevmemiş gibi.

Gün gelecek gözlerine de söyleyeceksin.
Ecel ilişirken içine, iliklerinde;
Öldüğünü, korktuğunu da hissedeceksin.
Korkmadığını hep söylesen de sözlerinde.

Bac İçin Ödenen Kan
Eğer varsa evrende, bir yerde bir ejderha,
Ve öfkeleri görkemliyse tasvirlerdeki
Kükreyişleri kadar, ateş dolu bir vaha,
Bana kıyasla sönük kalacaklardır velev ki.

Yakıp yıkmak istiyorum, ne doğa ne insan.
Tahribatımı damarlarımda hissetmekle,
Haz almak istiyorum, bac için ödenen kan,
Muhtemelen tatmin etmeyecektir öldürmekle.

Bencil ve kibirli olmak zinde tutuyor, tüm
Öfkemi, gazabımı ve ızdırabımı da
Yekinip saldırasım var, yüzümde tebessüm;
Zevk alırken işkenceden, insanlığa veda...

Duman siniyor pullarıma, derime değil.
Kumar oynayasım var kanatlarım üstüne.
Kinim de içimde söndürülür gibi değil.
Tüm ateşimi kusasım var bunun üstüne.

Arkamda Kalan İsim
Susuyorsun, konuşsan bile kelimesizsin.
Ben sinirleniyorum da, ama sinir değil.
Daha buruk, daha acılı, hala sessizsin.
Sessizliğe sen devam edeceksin, ben değil.

Öncelikle belirteyim şunu; sevmiyorum,
Sevmiyorum seni,seviyorum kadar yalan.
Hem de yalanın böylesi, seni sevmiyorum.
Bilmiyorsun belki ama, tüm şiirler yalan.

Elbette yalan tabi, ya ne sanmıştın peki,
Düşün ki yalanlamalar bile yalanken, ben;
İnatla yalancıyım tüm şiirlerde; sanki;
Ölmeyecekmiş gibi hissediyorum bazen.

Kağıtlara olan korkaklığımı yenip de,
Bilmem, ismini bırakır mıyım bir şiire?
Ya da söylermiyim ki sana bir seferinde?
Dayanamayıp, bir sigarayı söndürünce.

Şirk
İlki gibi olmayacak asla hiç bir yemek
Yahut ilk biran gibi dönmeyecektir başın
Hele de ilk sevdiğin insan, ki ölmeyecek
Bembeyaz kor gibi kalacaktır buna karşın

Başkasını sevemeyeceksin, bunu bilmek
Titretecektir o sarsılmaz duvarlarını
Sevsen bile aynı saf, arı kokuyu çekmek
Aynı nehirde iki kez yıkanmakla aynı

Söveceksin belki seni sevmediği için
Dur önce, bir koy hele şapkanı önümüze
Sen kırdın mı ki zincirlerini onun için
Asma kilitlerimiz çınlıyor üstümüzde

Aması yok kes sesini dinle adam gibi
Demek sen salt sevdin onu hala anlamadı
Peki denedin mi hiç ona söylemek gibi
Neyi olacak sevdiğini, ve anlamadı

Seninkini bilmem de benimki adının da
Hakkını verirdi, o güzelliği bir yana
Tapılacak kadar güzel kadın anlamı da
Tanrıça bile ilan edilir şirk bir yana

Doyum Noktası
Günlerdir şiir yazmıyorum biliyor musun
Özellikle bir sebebi yok boş geldiğinden
Galiba yavaş yavaş normale dönüyorum
Ne o eski sinirim kaldı aşktan yadigar
Ne de rengini seçemediğim gözlerinden
Bir parça toprak üstünde yeşilli mezarım

Eskiden daha çok şey söyleyeceğim vardı
Belki ondan dilimi tutmaya çalıştıp hep
Lakin şimdi bıçak açmaz oldu şu ağzımı

Yazsam ya adını bir şiire hiç korkmadan
Nasıl tepki verir ne der diye düşünmeden
Umrumda da değil aslında eskisi kadar
Lakin kadim bir alışkanlık var üzerimde

Salt yazmak için yazıyorum bunları sana
Dolduğumu hissetmeye başladım iyice
Sevginin doyum noktası varsa eğer sana
Tam da şu dakikadır şu saattir şu gündür
Tam da ondokuzdur onaltıdır ve salıdır

Kapalı Kontak
Bir sızı, bir ağrı var.
Bir el var sonra, tırnakları;
Güzel mi güzel ve güzelliği kadar keskin.
Usulca koynuma giriyor önce
Batıyor sonra tırnakları.

Bir irkilme, bir isyan var içimde.
Bir girdap çekiyor tüm dikkatimi.
Kim diyorum, kim bu elin sahibi?
Neden göğsümde durmadı da
Geçmeye çalışıyor derimi?

Ve başarıyor da merakıma istinaden.
Eriyor zaten bitkin kaburgalarım.
Önce ciğerlerimi geçiyor,
İrkilerek bir anda çıkan dumandan.
Yorulmadan da ulaşıyor kalbime.

Bir hışımla kavrayıp var gücüyle;
Kesiyor nefesimi, sönüyor ışıklar.
Hala tanıyamıyorum elin sahibini.
Bir gözlerinin akı parlıyor ışıl ışıl,
Bir de tırnaklarının uzamış uçları.

Senin ismin yankılanıyor sonra.
Dudaklarım sola doğru çekiyor biraz,
Gülmeye alışkın olmadığım üzre.
Sonra açılıyor kontaklar.
Hepsinin sebebi sigara ve bir kaç kahve.

Bir Bahar Akşamı
Lodos edasıyla esiyorsun bazen.
Gözlerin büyüyor vakurluktan muaf.
Ne baş bırakıyorsun bazen,
Gövde üstünde ağır denecek.
Ne de taş üstünde taş kalıyor bitaraf.

Bir esef bir öfke uyandırıyorsun.
Boğazımdan içre istihdaf.
Bir hışımla devriliyor gözlerim.
Elim sol iç cebime gidiyor.
Kalbimi tutmaya değil, sigaraya uzanıyorum.

Bir of çekiyorum kadim kuyulardan.
Kirli sular kaynıyor içimde.
Bir yanda, sen kaynıyorsun derinde;
Bir yanda, bir kuleden seyrediyorum.
Sen estikçe bir titreme sarıyor beni.

Bir kıvılcım çakmadan gel bir gün.
Gözlerin yuvalarında sefada.
Ve ben seni gülümserken seyredeyim.
Bir sigara eşlik etsin keyfime.
Bir de sana maruz kalayım bir bahar akşamı.

Yağır
Sen meksika hududusun,
Suçlu yalnızlık namına.
Gökyüzü de siyah aslında.
Güneşin ışığından nemalanır.
Kaçamadığından bittabi.

Kırma bir yılkıyla topraklar,
Çiğnenip durur pervasızca.
Terk-i diyar ne kelime!
Hudut aşılır mı hiç,
Sırf kaçıp savaşmamak uğruna?

Göt eyerde kalmalı ömrübillah.
Ne geçesin meksikaya,
Ne de güneşsiz semalara.
Kılıç körleşmeli sağ elinde.
Attan çok ruhun yağır tutmalı.

Körfezin Kocası
Malta'ya sürülmeliyim kadim şairlerce.
Devlete isyandan değil, bağnazlığımdan.
Septist ve dişi müslüman kadılarca,
Engizisyonda yargılanıyorum.
Bir hülya gibi, ben de inanamıyorum.

Senin ince bileklerinin aksine,
Benim odun bileklerim kelepçeli.
Halbuki bir ayrıntı daha var şuramda.
Benim, evet, şuramda, tam şuramda;
Bir de bir pıhtı var kelepçeli.

Hatrımdaki kokun beni sermest kılıyor.
Savunmam da sayılmıyor haliyle.
Bir dişi nasıl kabul edebilir ki seni?
İnsaniliğinden şüphe duyup damgalıyorlar.
Sevginden aforoz ediliyorum onlarca.
Onlarca, yüzlerce idam etmeye kalkışıyorlar.

Ama ben bir babayım!
Hem de öyle babayım ki;
Bir iskeleye gebe güzel bir körfezin kocası.
Nice gemiler bağlandı kaldı bana.
Nicelerini fırtınada sırtladım.
Niceleriyse uğramadılar bile yanıma.

Hain gemilerdir onlar hele ki.
Malta'ya gidenleri vardır her şeye mukabil.
Bir gün olsun teselli etmediler şu garibi.
Ben yine yaslamadım başımı sehpaya,
Yada bu sefer yağlı olan halata.

Bir gün olsun kuru halatla sarmadılar beni.
Ben ne sürüldüm, ne öldürüldüm.
Vazgeçmem için yalvardılar bağnazlığımdan.
-Yine de tanrı olmadıklarından sanırım-
Bu dogmadan vazgeçiremiyorlar.

İblis ve Yıldırım
Kırmızı bir teneke kutuyum şu şehirde.
Bir parça iblis,
-iblisliğe atfedilen renkten mi bilinmez-
Bir parça da yorgun bir yıldırım gibiyim.
Bitap düşmüşüm toprağa vermekten kendimi.
Çizimlerdeki köşelerim flulaşmış.
Tesla'nın kuleleri gibi elektrik kusuyorum.

Bir şey tepemden basıyor yine bu şehirde.
Yanım yörem, kırılıp bükülüyor içime doğru.
Bir tekme yiyorum sonra bir çocuktan.
Yaşı belki altı, belki yedi henüz.
Okula top getirmeyi yasaklayan var ya,
O gavat müdür yüzünden tekme yiyorum.

Uzaklaşıyorum sonra az önceki çocuktan.
Farklı semalar görüyorum, renkli semalar.
Gelgelelim yine aynı avludayım, kubbe aynı.
Kör yanımda bir şey beliriyor usulsüz.
-ben semaları izliyorum hala tabi-
Dış çeperimde bir parça kutsallık seziyorum.

Bir tanrıçanın kanı aksediyor benden ötürü.
Hepsi o gavat müdürün yüzünden!
O annesiz ambargo koymasaydı toplara,
Kendi topları eksilirdi sanki.
Kutsal bir çınlama var gözlerimde.
Çığlık desem değil; yankı belki, bir parça.
Bu yankı ki daha da içime büzüyor beni.

Mor Mavra
Bitsin bu mor salkımlı mavra.
Bir siktirlik ömrü var şu koca bağın.
İliklerime yürüyor hırslı asma.
Çıplaklığıma gölge etmek üzre...
İnatla sarmaşıklara özeniyor.

Oflamaların "o"ları uzuyor keyifsiz.
Kahverengi bir nefes üfleniyor toz, duman.
Ne neyler, ne meyler susuyor şerefsiz.
Kırmızılar solmuş, turkuazlar muhafazakar.
Ne gök, ne toprak umudu biliyor.

Karnımda örs var Mjöllnir'in dövüldüğü.
Gelgelelim sen kadar oturmadı mideme.
Bir kaç çakma tanrı ve ça var sövüldüğü.
Şeytan demiyor bırakıveresim geliyor bazen.
Ben diyorum ben, siktir çekesim geliyor.

Hilaller peydah oluyor yıldızlara tutkun.
Ayın görünmeyen yüzü var bir de.
Hilali seyreden devamlı ona vurgun.
Birisi de aşık sözde, yeryüzünde boylu boyuna,
Uzanmış körfezden kokular duyuyor.

Genel anlamda yeterli "samimiyet"e ulaştığını hissetmediğimden dolayı şiirler değil birbirine, kendi içlerinde bile değişiklik göstermektedir. Kullandığım nazım biçimleri, ölçüler, kafiye şemaları gibi ahengi etkileyecek unsurlar tamamiyle mükemmele ulaşma amaçlı -neredeyse- her şiirde değişiklik göstermektedir.
Şiirler, kendi içindeki değişim ve gelişimlerinin gözlenebilmesi için yazılma tarihlerine göre sıralanmıştır.

Saygılarımla;​
 
Kayıt
24 Temmuz 2009
Mesajlar
19.721
Beğeniler
33
Şehir
Beykoz
Takımı
Besiktas
bazilari hosuma gitti eline saglik :)

[ Mesaj mobilden gonderildi iPad ] mobile
 
Son düzenleme yönetici tarafından yapıldı:
Yukarı Alt