Uçak Tarihçe
- Resim Silinmiş.
Uçak, çok uzun çalışmalardan sonra yapılabildi. Bu alandaki gelişmelerin yavaş olmasının başlıca nedenleri, uygun bir motor bulunamaması ve uçağı, kuş uçuşlarına dayandırma çabalarıydı. «Orni-topter» denen kanat çırpan hava taşıtları üstündeki çalışmalar, büyük zaman ve emek ziyanına yolaçtı. Ama 1804 yılında George Cayley, bir PLANÖR yaptı ve en az iki ayrı planörle uçmayı başardı. Uçma deneylerine girişen ilk havacıların büyük bir bölümü, uçaklarının denetlenebilirliği yerine, doğal dengeyi dikkate alma yanlışlığını yaptılar. 1890 yıllarında 90-230 m' lik planör uçuşları yapmayı başaran Otto LİLİENTHAL bile, yalnızca beden hareketleriyle uçağını denetlemeyi denedi ve planörün yükseklik dümenine bağlı bir beden bağı üstünde çalışmaya, ancak ölümünden (1896) bir yıl önce başladı.
XIX. yüzyılın ikinci yarısında A.B.D'nde, İngiltere' de ve Almanya'da pek çok uçuş denemesi yapıldı. Ne var ki bunlar, dağınık ve başarısız deneyler olmaktan öteye geçemedi. Octave Chanute'un, havacılık konusunda kanıtlanmış bilgileri toplayıp isteyenlere aktarmasına kadar, havacılar arasında bilgi alış verişi yapılmadı. Chanute, 1896 yılından başlayarak, A.B.D' nde hem uçak yapımı üstünde çalıştı, hem de hareketsiz kanatlı uçuş ilkelerini yaymaya başladı. 1903'te de Paris'te havacılık dersleri verdi.
Hareketsiz kanatla uçuş ilkelerinden bazıları, 1809 yılında Cayley tarafından açıklanmıştı. Cayley, itiş gücü, hava direnci ve kaldırma kuvveti konusunda açıklamalar yaparak, eğimli AEROFOİL'in, düz levha biçimli kanattan üstün olduğunu belirtti. 1899 yılında Wright kardeşlerin yaptığı ilk planöre, yanal denetim için kablolarla bükülebilen kanatlar takıldı. Buna karşılık. A.B.D'nde S.P. Langley ile Fransa ve İngiltere'de bu konuda çalışan ilk havacılar, pek başarılı olamadılar. 1903'te uçan Wright kardeşler bile. kanat hareketlerinin yeterli olmadığını anlamalarına karşın, uçak kumandaları konusunda tam bir çözüm bulamadılar.
Wright'ların motorlu uçuşu gerçekleştirmelerinden önce, pek çok değişik proje yapıldı. Bunların en önemlisi, 1842'de W.S. Henson tarafından tasarlanan «buharlı hava araçlaydı. Söz konusu uçakta, bir kuyruk takımı, kutu-uçurtma biçimli kanatlar ve kalkış -inişte kullanılacak üç tekerlekli bir iniş takımı olacaktı. Kiriş ve nervürlerle yapılmış 46 m açıklıklı kanatları ve iki tane altı palalı pervanesi olması öngörülmüştü. Ama bu uçak yapılamadı. 1894 yılında Hiram Maxim, 3.5 tonluk bir aygıtı, iki buharlı motordan sağlanan 360 beygirgücü kullanarak kaldırdı. Fransa' da Temple de la Croix, Penaud ve Ader gibi havacılık öncüleri, burulmuş lastik, zemberek mekanizması ve buharlı motorları, model uçaklar üstünde denediler. İngiltere'de H.F. Phillips, Cayley'in eğimli kanat ilkesi üstünde yeniden çalışmaya başladı ve basınç ile kaldırma kuvvetinin, kanadın alt ve üst yüzeylerindeki dağılımını açıkladı.
Bütün bu çalışmalar konusunda bilgi' toplayan Wright kardeşler, uygun buldukları düşünceleri uygulama alanına koymaya karar verdiler. Aynı zamanda, itiş-kaldırma güçleri arasındaki ilişki, pervanelerin etkileri, direnç, basınç ve yapım konusunda kendi hesaplarını da sürdürmekteydiler. Üçüncü planörlerinde, istedikleri gibi bir gövde yapmışlardı. Bundan sonra, uçaklarına güç verecek bir otomobil motoru aramaya başladılar. Ne var ki, istedikleri güç - ağırlık oranında bir otomobil motoru bulunmadığından, yeni bir motor yaptılar ve ilk motorlu uçuşlarını 17 Aralık 1903'te gerçekleştirdiler. Aynı yıl iki ay kadar önce, gene benzin-li bir motorla uçan ve CM. Manly tarafından kullanılan, S.P. Langley'in yaptığı uçak, katapult mekanizmasında ortaya çıkan bir arıza nedeniyle Potomac ırmağına düşmüştü. Wilbur ve Orville Wright'ın uçuşuysa, büyük bir başarıyla sonuçlandı.
Wright kardeşlerin başarısı, dünyanın başka bölgelerinde pek dikkat çekmedi. Ama onlar, çalışmalarını sürdürdüler ve 1905 yılında üçüncü uçaklarını yaptılar. Öncekilerden daha başarılı olan bu uçakla, saatte yaklaşık 61 km'lik bir hızla 38 km'lik bir uçuş yapıldı. Söz konusu uçuşu izleyen iki buçuk yıl, Wright kardeşler, A.B.D. ve İngiliz hükümet yetkilileriyle yaptıkları gizli görüşmeler ve sırlarının başkaları tarafından çalınacağı konusu nedeniyle çalışmalarını durdurdular. 1908 yılında Wilbur Wright,iş alanı' aramak için Avrupa'ya gitti; Orville Wright'sa, askerî uçuş deneyleri hazırlıkları için A.B.D'nde kaldı.
Bu arada, Avrupa'da da, planör uçuşu öncülerinden Chanute'un çabalarıyla yeni çalışmalara başlanmıştı. Fransa'da uçuş çalışmaları sonradan ünlü bir ad olan Esnault-Pelterie'nin öncülüğünde yapılmaktaydı; ama Wright planörü örnek alınarak yapılan ilk modeller başarısız olmuştu. İngiltere'de S.F. Cody, insan kaldıran uçurtmalarla çalışmalara başlamış ve pek etkili olamayan bir planör yapmıştı. Bundan kısa bir süre önce de, Fransa'da, Leon Levavasseur, kanadı kuş kanadına benzeyen bir uçak yaptı.
İlk uçak fabrikası 1905 yılında Billancourt'da (Fransa) Voisin kardeşler tarafından kuruldu. Voisin kardeşler, kendi planörlerini yapmanın yanı sıra. başkalarından da sipariş alıyorlardı. Ama Avrupa'da hâlâ denge üstünde durulmaktaydı. Bir süre sonra, Brezilyalı havacılık öncülerinden Santos-Dumont, hava gemileriyle (balonlar) çalışmalarını bir yana bırakıp, tek ve çift yüzeyli uçaklarla ilgilenmeye başladı. Du-mont'un 1906 yılında kuyruk takımı önde olan ve motorun itme verdiği bir çift yüzeyli uçakla uçmasından sonra, 1909 yılında İngiltere'de A.V. Roe, çekişli bir çift yüzeyli, J.W. Dunne da, dünyanın ilk geriye eğik kanatlı uçaklarını yaptılar. Ne var ki, bunlarda da denge Ön plana alınmıştı. Bir yıl kadar sonra F.W. Lanc-hester, Newton ve Bernoulli'nin hidrodinamikte yaptıklarını, aerodinamikte gerçekleştirdi ve kanat yüzeyleri üstündeki hava akımı kuramını ortaya koydu.
Wright kardeşler, 1909 yılma kadar çeşitli gösteri uçuşları yaparak, havacılık çalışmalarını hızlandırmışlardı. A.B.D'nde Gleen Curtiss adlı bir havacı, hem gövdesini, hem de motorunu kendisi yaptığı, kanat ucuna takılan yanal denetim sağlayan kanatçıklı «Ju-ne Bug» adlı uçağı geliştirdi. Avrupa'daki uçak yapımcıları, Henri Farman dışında, kanat uçlarının eğilme-siyle ya da kanatçık takılmasıyla denetim konusunda Wright kardeşlerin izinden gittiler. Çeşitli tiplerde yeni uçaklar yapıldı. 1909 Reims havacılık seıgisinde' 30'u aşkın uçak sergilendi. Yapılan yarışmalarda, Cur-tiss'in «June Bug» tipine benzeyen bir uçak, saatte 77 km'yle hız yarışmasını, bir Antoinette, 155 m yükseklikle, yükseklik yarışmasını ve bir Farman tipi de, 180 km'yle mesafe yarışmasını kazandılar. Aynı yıl, Ble-riot, küçük motorlu ve tek yüzeyli uçağıyla Manş denizini geçip İngiltere kıyılarına inerek, uçakların yalnızca tehlikeli oyuncaklar olmadıklarını kanıtladı.
Wright uçak tiplerinin yaygınlıklarını korumalarına karşılık, 1910 yıllarında Wright'larm bu alandaki etkileri azaldı ve çeşitli ülkelerde bağımsız modeller ortaya çıkmaya başladı. En yüksek performanslı uçakların çift yüzeyliler olmasına karşılık, tek yüzeyli uçaklar üstündeki çalışmalar da sürdürüldü. 1910 yılında junkers Almanya'da, tellerle tutturulmak yerine, gövdeye takılmış, konsol kanat tipinin patentini aldı. Bundan bir yıl sonra, gene bir Alman uçağında, yeni bir gelişme denendi ve iniş takımlarının uçuş sırasında gövde altına alınabilmesini sağlayan bir mekanizma yapıldı. Aynı günlerde, İngiltere'de, Farnborough' daki Kraliyet uçak fabrikasında oleo tipi (yağlı bir amortisör içeren teleskopik geçmeli iniş dikmesi) bir iniş takımı tasarımı yapıldı. Bütün bu gelişmeler, uçak
yapımında, ağaç ve tel yerine metallerin kullanımına doğru bir geçişi gösteriyordu. Uçak yapım alanındaki öteki gelişmeler de, çekiş gücü veren motorların, kanatların, kuyruk takımının ve iniş takımlarının ta-kılabileceği silindir biçimli gövdelerin ortaya çıkışı oldu. Böylece, pilot, yolcular ve motor da hava akımından daha iyi bir biçimde korunabilmekteydi.
Uçakların askeri amaçlarla kullanılabilecekleri de ortaya çıkmıştı. Başlangıçta, askerî uçakların yalnızca keşif görevlerinde yararlı olabileceği düşünüldü. Ama. yolcu taşıyan uçakların başka yükler de taşıyabilecekleri açıktı. Öte yandan, uçakların akrobatik hareketleri havada kolayca vapabilecekleri, Birinci Dünya savaşından çok önce gösterilmişti. Söz konusu savaş sırasında, Almanya, Fransa ve İngiltere'de yapılan uçak modellerinde büyük gelişmeler görüldü ve küçük motorlu, kutu-uçurtma kanatlı uçaklar tarihe karıştı. Fokker firması, Almanya'da Morane Parasol'un üstten kanat, Jünkers'in de konsol kanat düşüncelerini bir araya getirip, bir dizi tek yüzeyli uçak yaptı. İngiltere çift yüzeyli uçaklardan vazgeçmedi ve 1917'den sonra, çok etkili çift yüzeyli avcı ve bombardıman uçakları yaptı. Bu sırada Almanlar, daha önce A.B.D' nde benimsenmiş olan, güçlendirilmiş kanat kaplamalarını konsol kanatlara uygulamaya başladılar. İngiltere en sonunda tek yüzeyli uçaklara geçti; ama gövde yapımında kendi buluşu olan jeodezik yapımı kullandı. Bu, alüminyum şeritlerden oluşturulmuş bir tür sepet örgüsüydü ve gerilimleri önce kaplamaya aktarıyor, sonra da yüzeyin her noktasına dağıtıyordu. Savaş hasarlarına karşı çok dayanıklı olduğu kanıtlanan bu yapı, çok ağır oluyor ve metal kaplama yerine kumaş kaplama gerektiriyordu. Güçlendirilmiş kaplama tekniğinin çok daha iyi sonuç verdiği ortaya çıkınca, bu yapı da kullanılmaz oldu.
- Resim Silinmiş.
Akvaryumun Tarihesi
- Resim Silinmiş.
Akvaryum kelimesinin kökeni Latince su anlamına gelen aqua sözcüğü ile yer, bina anlamına gelen -rium son ekinin birleştirilmesiyle oluşan aquarium
Kapalı ve yapay ortamlarda balık bakılması, tarihi çok eskilere dayanan bir uygulamadır. Antik uygarlıklardan Sümerlerin, yakaladıkları balıkları yemek için hazırlamadan önce havuzlarda tuttukları bilinir. Koi ve japon balığının sazan balığından türetilmesine yaklaşık 2000 yıl önce başlandığı sanılmaktadır. Mısır’da Oxyrhynchus kazıalanında bulunan kalıntılarda Eski Mısır sanatına ait, dikdörtgen tapınak havuzları içinde kutsal balıkların beslenmesine dair çizimlere rastlanmıştır. Birçok kültürün tarihinde hem işlevsel hem de dekoratif nedenlerle balık beslendiğine rastlanır. Çinliler, Song hanedanı döneminde büyük seramik kaplar kullanarak japon balıklarını iç ortama taşımıştır.
- Resim Silinmiş.
İçinde bulunan balıkların gözlemlenebileceği, saydam ve kapalı bir su tankından oluşan, içeride tutulabilecek bir akvaryum fikri, görece yakın geçmişte ortaya çıkmıştır ancak bu gelişmenin tam tarihini bulmak oldukça güçtür. 1665 yılında günceleriyle tanınan Samuel Pepys, Londra’da "bir su kabında tutulan ve orada yaşayabilen, üzerinde yurtdışından getirildiği yazan oldukça ender rastlanan bir güzelliğe" rastladığını yazar. Peppys’in gördüğü balık büyük olasılıkla o zamanlar Doğu Hint Şirketi tarafından ticareti yapılan, Çin’in Kanton bölgesinde Guangzhou’da bulunan bir bahçe balığı olan cennet balığıydı (Macropodus opercularis). 18. yy.'da biyolog Abraham Trembley, Hollanda’da bulunan hidraları incelemek amacıyla büyük camdan silindirlerde tutmuştur. Suda yaşayan canlıların cam kaplarda beslenmesi kavramı bu döneme dayanmaktadır.
kelimesidir.
1851 yılında Büyük Fuar’da dökme demirden çerçeveler içinde süslü akvaryumların yer almasından sonra Birleşik Krallık’ta akvaryumda balık beslemek yaygın bir hobi hâline gelmiştir. Çerçeveli camdan yapılan akvaryumlar 1830’larda uzun deniz yolculukları sırasında egzotik bitkileri korumak için Britanyalı bahçıvanlar için geliştirilen sırlı Ward kasasının özel bir çeşidiydi. 19. yüzyıl akvaryumlarının metal alt paneli sayesinde içindeki su altında yakılan ateş ile ısıtılabiliyordu. Akvaryuma ilgi konusunda Büyük Britanya ile yarışan Almanya’da yüzyılın başında Hamburg, Avrupa’ya birçok yeni akvaryum balık türünün giriş noktası olmuştur. I. Dünya Savaşı’ndan sonra yerleşim yerlerine elektrik verilmesinden sonra akvaryumlar daha da yaygınlaştı. Elektrik ile birlikte yapay ılıtma, havalandırma, filtreleme ve ısıtma gibi akvaryum teknolojisi büyük ilerleme kaydetti. Hava taşımacılığı ile birlikte birçok uzak bölgeden yeni türlerin getirilmesi akvaryumda balık beslemeye ilgi duyanların sayısının artmasını sağlamıştır.
Dünya çapında yaklaşık 60 milyon kişinin akvaryumda balık beslediği ve daha fazla sayıda akvaryum bulunduğu tahmin edilmektedir. Özellikle Avrupa, Asya ve Kuzey Amerika’da akvaryum hobisi yaygındır. ABD’de akvaryum sahiplerinin %40 gibi önemli bir çoğunluğunun iki ya da daha çok akvaryumu bulunmaktadır.
Türkiye’de akvaryum hobisi görece yeni olup kırk ile elli yıllık bir geçmişe dayanır. Özellikle 1980’lerde yurtdışından yabancı ve egzotik balık türlerinin ithal edilmesiyle birlikte ilgilenen sayısının artması ile günümüzde akvaryum ile uğraşanların 200.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir.
Mikrodalga Fırın Tarihçesi
- Resim Silinmiş.
Percy LeBaron Spencer'ın mikrodalgaların mutfakta kullanım potansiyelini, cebindeki çikolatalı fıstıklı gofreti erimiş halde bulduğunda keşfettiği söylenir mikrodalga yayan ve magnetron adı verilen bir aygıtın önünden az önce geçmiş ve çikolatayı eriten şeyin o olup olmadığını araştırmaya karar vermiş. İçi boş magnetron, 1940'ların başlarında, Sir John Randall ve Dr. H.A.H. Boot adlı fizikçiler tarafından, uçak radarlarında kullanılacak mikrodalga üretme aracı olarak geliştirilmişti İki fizikçi, icatlarının patentini 1947'de alacaktı. Bu yeni radar teknolojisi, savaş dönemi müttefiki ABD ile paylaşıldı Başkan Roosevelt, kavite magnetronunun taktik öneminin çok iyi farkına vararak, onu "Kıyılarımıza ulaşmış en iyi kargo" olarak tanımladı.
Newton'daki Raytheon Manufacturing firmasında çalışan Spencer,aygıtta birçok değişiklik önerdi sonuçta, beklendiği gibi magnetron üretim sözleşmesini Raytheon firması kazandı.
Bugün artık ısı yayımından çok, moleküllerin ayrımıyla gerçekleştiği bilinen mikrodalga ışının ısıtma etkisini fark eden Spencer araştırmasını daha da derinleştirdi. Mikrodalga ışının önüne bir torba mısır koydu ve saniyeler sonra bir torba patlamış mısır elde etti. Ardından, çaydanlığın yan tarafına bir delik açıp magnetrondan çıkan mikrodalga ışınını deliğin içine yönlendirerek dünyanın ilk mikrodalga fırınını yarattı.
Çaydanlığın içine yerleştirilen bir yumurta o kadar çabuk pişti ki, sonunda görkemli bir şekilde patladı bu gösteri Spencer'ın buluşunu geliştirme yolunda çalışmaya başlama konusunda Raytheon'u ikna etmeye yetecekti.
Spencer, 8 Ekim 1945'te, "gıda Maddelerini işleyen bir yöntem" için patent başvurusu yaptı. Bu buluşun patenti 1950 yılında onaylandı. 1946 yılında Boston'daki bir restorana mikrodalga fırının ilk prototipini yerleştirdi. Prototip başarılı olunca, Raytheon ilk ticari mikrodalga fırınını Radarange adıyla 1947 yılında üretti.
- Resim Silinmiş.
Yeldeğirmeni Tarihçesi
- Resim Silinmiş.
Yeldeğirmeni, enerji üretmek için rüzgar gücünden faydalanarak çalışan büyük pervaneli çarklı makine.
Çok eski zamanlardan beri yeldeğirmenleri, buğday öğütmek ve sumekanik güç elde etmekte kullanılmıştır. Hollanda'da bulunan yeldeğirmenleri, karayı denizden ayırmak için su pompalamakla görevlidir. Gelişmekte olan ülkelerde halâ önemli güç kaynağı olmalarına rağmen endüstri bakımından gelişmiş ülkelerde rolleri azalmıştır. Elektrik enerjisi kaynağı olarak kullanılan ilk yeldeğirmeni 1890 yılında Danimarka'da yapılmıştı.Bu tarihten sonra rüzgârla çalışan değirmenler küçük ev ve çiftliklere elektrik sağlamak için kullanılmıştır. pompalamak gibi işler için
Yel değirmeninin model ve çalışması rüzgârın hızına, yönüne ve yüksekliğine bağlıdır. Rüzgârın saatteki hızı ortalama 29 - 40 km olan yerler yel değirmenleri için uygundur. Saatte 8 km hızı olan hafif rüzgârlar yel değirmenini çalıştıramazlar, güçlü rüzgârlar ve fırtınalar ise yel değirmenini hasara uğratabilirler.
Yeldeğirmenleri genel olarak rüzgârla dönen bazı parçalardan meydana gelir. Başlıca iki çeşidi vardır; yatay eksenli ve dikey eksenli yeldeğirmenler.
- Resim Silinmiş.