Kayıt
28 Ocak 2013
Mesajlar
119
Beğeniler
15
SELİM BEY: GÜNEŞE GİDİYOR


Selim Bey liseye giderken başarılı bir öğrenciymiş. Uzaya çok meraklıymış. Uzay hakkında kitaplar okur, gezegenlerin durumunu incelermiş. Güneşi ise, bir gezmezgen olarak tarif edermiş. Güneş gezmezgeni özellikle ilgisini çekiyormuş.

Güneş hakkında derin araştırmalar yapmış. Bir gün güneşe gitme fikri uyanmış. Türlü aletler, motorlar, bilgisayarlar almış ve aylarca uğraştıktan sonra bir uzay aracı yapmış. Araç çalışıyormuş ama olduğu yerde durup ilerlemiyor ve yükselmiyormuş. Yakın bir arkadaşına durumu anlatıp, güneşe gidememekten, güneşle kucaklaşamamaktan yakınmış.

Arkadaşı:

" Yakınmayı bırak. Senin yaptığın zamazingo uçsaydı, yanacaktın. Güneşe yaklaştıkça sıcaklık artacak ve seninle birlikte aracın da yanacaktı. Hiç güneşe gidilir mi? Hiç güneşle kucaklaşılır mı? İlla kucaklaşmak istiyorsan gel ikimiz kucaklaşalım, " demiş.





SELİM BEY: ULUDAĞ’DA


Selim Bey gençliğinde yılbaşı için Uludağ’a gitmiş. Hemen otele yerleşmiş ve akşam yemeği yiyip yatmış. Sabah olunca kahvaltısını yapıp tulumunu ve kar ayakkabılarını giyip gezintiye çıkmış. Ormana girmiş, ormanda ilerlerken önüne aniden uzun yeleli bir aslan çıkmış.

Selim Bey ilk şaşkınlığı geçtikten sonra geri dönüp kaçmaya başlamış. Bir ara ağaca çıkmış ama aslan da ağaca çıkmış. Bunun üzerine ağaçtan yere atlamış ve kaçmaya devam etmiş.

Sonunda güç bela oteller bölgesine ulaşmış ve aslandan kurtulmuş. İki haftalık tatilinin kalan on üç gününü otelde geçirmiş. Bu arada arkadaş olduğu otel müdürüne olayı anlatmış ve acaba aslan beni yakalasaydı yer miydi, diye sormuş.

Bunun üzerine otel müdürü:

“ Herhalde yerdi değil mi? Yoksa seni yakalayıp da, benle papaz kaçtı oynar mısın Selim Bey diyeceğini mi sandın? Sen en iyisi yakalasaydı yer miydi yoksa içer miydi diye düşünmeyi bırak ve önceki yaptığın gibi yine aslan görürsen kaç, “ demiş.



SELİM BEY: AVA GİDİYOR


Selim Bey bir gün arkadaşıyla ava gitmiş. Ormanda yürürken, karabatak mı avlayalım, çulluk mu, yoksa karga mı, diyerek tartışmaya başlamışlar. Arkadaşı karga avında çok ısrar ediyormuş:

“ Bak Selim, bütün iş ormanda bir çınar bulmakta. Çınarı bulduk mu, üstünde karga pek çoktur. Tüfek patladı mıydı vurulan kargayı pişirip yeriz. “

“ Yazık sana, karga eti yenir mi? “ demiş Selim Bey.

“ Yenir. Geçen hafta avda yalnızdım. Karga avlayıp, pişirip yedim. Et işte, hep bildiğimiz et. “

“ Yapma ya, tadı lezzetli miydi bari? “

“ Güzel yeniyordu ama tadı biraz acıydı. Üstüne acı biber dökülmüş bıldırcın eti gibi yani. “

“ Desene az sonra acı biberli bıldırcın eti yiyeceğiz. Bir karga vurabilsem…“

Selim Bey ile arkadaşı daha sonra ilerde birkaç tane çınar ağacı görmüşler. Kargalara tuzak olsun diye ayrılmışlar ve ikisi iki koldan, eller tetikte sessizce ilerlemişler.

Arkadaşı muziplik olsun diye Selim Bey'e görünmeden çınar ağaçlarından birine çıkıp gak gak diye karga gibi ötmüş. Çınarın üst dallarındaki arkadaşını karga zanneden Selim Bey arkadaşını tek atışta vurmuş.




SELİM BEY: BÜYÜK SAHRA ÇÖLÜ’NDE


Selim Bey ve diğer ziyaretçiler Mısır’dan sonra batıya doğru uzun süre otobüslerle gitmişler. Konvoyda dört otobüs ve yüz civarında insan varmış. Günler geçtikçe hava giderek sıcaklaşıyor ve büyük kum yığınları uzaktan görünüyormuş. Orada dünyanın en büyük çölü Büyük Sahra Çölü varmış. Sonunda çöle girmişler. Çölde yılanlar, çıyanlar, akrepler, türlü türlü böcekler, kertenkeleler, çöl aslanları, tilkiler varmış. Çöl milyarlarca hayvanı barındırıyormuş. Gündüz sıcak, çok sıcak olduğu için, geceleyin ortaya çıkıyor, birbirlerini yiyorlarmış.

Yeşillik varmış, biraz çimen ve azıcık ağaç. Oradan su çıkıyormuş, kaynak varmış. Buraya vaha diyorlarmış. Bir akşamüstü vahanın kenarına otobüsleri yanaştırmışlar, çadırlar kurulmuş. Yemek yenmiş, su içilmiş ve yatmışlar.

Selim Bey çadırda uyuyormuş. Rüyasında sürüyle akrep peşine takılmış. Selim Bey kaçıyor, akrepler kovalıyormuş. Sonradan Selim yorulmuş. O yavaşlayınca akrepler yetişip çevresini sarmışlar. Çember giderek daralmış, zehirli kuyruklarını uzatan akrepler ha soktular, ha sokacaklar.

Selim Bey kan ter içinde uyanmış. Çadırdan çıkmış. Bakmış gerçekten vahanın etrafı akreplerce sarılmış. Hemen çadırdan makasını alıp akreplerin kuyruklarını kesmiş. Kuyruksuz kalan akreplerin hepsi kaçmış.




SELİM BEY: AZERBAYCAN’DA



Selim Bey Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ye gitmiş. Bakü, Hazar Denizi kıyısında bir liman şehriymiş. Yolları temiz, bakımlı, insanları nazik, güler yüzlü. İnsanın yüzüne gülüyorlarmış ama art niyetsiz, saf bir gülüş bu, kötülük taşımayan. Selim Bey, bu Azerileri çok sevmiş. Onların oynadıkları Kafkas Oyunları’nı seyretmiş. Bakü’de çok petrol çıkarılıyormuş. Her yer petrol çıkarma istasyonuyla doluymuş.

Selim Bey daha sonra bir kayık kiralayıp, şöyle bir gezeyim demiş. Yanında bir de oltası varmış, belki biraz hamsi tutarım diye düşünmüş. Birkaç kayıkçı, aman kayıkla gezme 40 metrelik Hazar Denizi yılanı seni yutar, demişler. Sadece bir kayıkçı, yok be yılan, sen kiralamak kayık, gezmek denizde diyormuş. Yahudi miymiş, neymiş. Bir saatlik kiralama 500 milyon demiş. Sanki kayığı satacakmış.

Selim Bey'in eli çok sıkıymış. Yahudi’yle bir pazarlık, bir pazarlık; 10 milyona kiralamış kayığı, paranın yarısını peşin vermiş. Kayığa binmiş, başlamış kürek çekmeye. Bakü gittikçe küçülmüş ve sonunda görünmez olmuş

Selim Bey fikir değiştirip hamsi tutmaktan vazgeçmiş ve yılanı tutmaya karar vermiş. Yanında oltası, dürbünü ve elma soymak için kullandığı bir çakısı varmış. Dürbünle bakarken çok uzakta bakmış canavar yılan sarılmış yolcu gemisine sallıyor ve düşen insanları yutuyormuş. Selim Bey hızla kürek çekmiş oraya doğru. Canavar yılan bir kuyruk vurmuş kayığa kayık bir yana uçmuş, Selim bir yana. Selim Bey canavar yılanın kocaman dikenli sırtına tutunmuş.

Selim Bey yılanın kulağına tırmanıp içeri yeh huu diye bir bağırmış, yılanın kulağı çınlayınca kafasını silkelemiş ve Selim Bey denize düşmüş. Canavar yılan gemiyi sallamayı, insanları yutmayı bırakıp, Hazar Denizi’nin derinliklerine dalıp gözden kaybolmuş. Daha sonra Selim Bey'i gemidekiler kurtarmış ve gemi başka olay olmadan Bakü’ye varmış. Azeriler, gemidekileri kurtardığı için Selim Bey'e bir ziyafet çekip, madalya vermişler.




YEŞİL BALİNA



Afrika Kıtasının ortasında Kenya, Tanzanya ve Uganda devletleri varmış. Buralar dağlık bir bölgeymiş. İşte bu üç komşu devletle komşu olan bir göl varmış. Marmara Denizi’nden daha büyükmüş bu göl. Adı Viktorya Gölü’ymüş. Nil Nehri genelde bu orta Afrika Dağları’ndan gelen sularla oluşuyormuş. Viktorya Gölü’nün en derin yeri 1.134 metreymiş.

Doğusunda Serenge Ulusal Parkı varmış. Burada orman hayvanları korumaya alınmış, yani avcıların burada avlanması yasakmış. Bu Viktorya Gölü’nde 50 metrelik, yeşil bir balina yaşıyormuş. Bundan 16 yıl önce bir İngiliz kontu okyanusta yavru bir balina tutmuş. Özel uçağının içine havuz yaptırıp yavru balinayı buraya getirmiş.

Aradan yıllar geçmiş, yavru balina büyümüş ve kocaman olmuş. Balinalar bu kadar büyük olmazlar ama denizden, gölden balık tutulup balinanın ağzına atılıyor, vitamin ilaçları falan derken, deve balinası olmuş. İki doktor devamlı kontrol ediyormuş balinayı, öksürse ağzına kürekle hap atıyorlarmış. İlaçlardan rengi de değişmiş balinanın, beyazken yeşil olmuş.

Durumu fark eden Selim Bey bir gün sessizce balinanın yanına sokulmuş:

“ Arkadaş, hep kıyıda durma, gez, dolaş, yediklerini yak, uzaklaş buradan. İlaç, ilaç ne bu, hadi balık veriyorlar ye ama ilaç içme. Sonun ne olacak senin, bak 50 metre olmuşsun, 100 metre olsan ne olacak? “ demiş, anlatmış, durmuş.

Sonunda yeşil balina, Selim Bey'e: “ Selim, bana biraz balık getir de yiyem “ demez mi? Arkadaş olarak gayet iyiymiş ama biraz yediklerine dikkat etse daha iyiymiş.


Alinti
 
Kayıt
17 Haziran 2010
Mesajlar
4.517
Beğeniler
1
Şehir
Değişken
hocam bunları yazanın zeka seviyesini cidden çok merak ettim,ciddi ciddi okudum benmi salağım yazanmı salak çözemedim :lol:
 
Yukarı Alt