Orta Dünya ile ilgilenmeye başladığımda sanırım sene 92 idi. Büyük bir çoğunluk gibi ben de bu müthiş dünyaya Hobbit ile adım attım. Cüceler ve Bilbo’nun Orta Dünya’nın içlerine yaptıkları o yolculuk, benim de, bir insan tarafından yaratılmış bu en geniş ve en büyük dünyaya bir daha sönmemek üzere aşık olmama neden oldu. Hobbit’i okurken bile üstad Tolkien’in en önemli eserinin bu olmadığını biliyordum. Beş Ordular Savaşı’nın ardından yazarın bu savaşın aslında Orta Dünya tarihi içinde pek önemsiz olduğunu söylemesi beni hem sinirlendirmiş (hadi canım Beş Ordular Savaşı’ndan bahsediyoruz burada, orklar, kartallar, cüceler ne ararsan var!) hem de merakımı körüklemişti. Orta Dünya’nın Hobbit’te kendini gösterdiğinden çok daha görkemli ve çok daha muhteşem bir yer olduğunu hissetmiştim.