Kayıt
22 Eylül 2010
Mesajlar
3.852
Beğeniler
33
Şehir
Antalya

Anne-çocuk ilişkisinde, sosyal bağlılık ve yakınlık gibi durumlarda önemli bir rolü olmasından kaynaklı oksitosin hormonu genellikle “sevgi hormonu” olarak isimlendirilir. Fakat görünen o ki; oksitosin aynı zamanda da sakinleştirici etkiye sahip. Belli anksiyete bozukluklarına sahip insanlara oksitosin verildiğinde, amigdala –insan ve diğer memeli beyinlerinde birincil korku merkezi– aktivitesinde düşüş görülür.

Potansiyel bir tehdit söz konusu olduğunda amigdalamız sinyal vermeye başlar. Bir canlı, başlangıçta tehdit gibi gözüken ancak sonradan zararsıza dönüşen bir uyaranla devamlı olarak karşılaşırsa, beynimizin prefrontal korkteksi amigdaladaki aktiviteyi bastırır. Fakat, sürekli olarak gerçek bir tehdit ile karşı karşıya kalındığı durumlarda ya da herhangi bir uyaranı sürekli olarak tehdit edici olarak algılayan anksiyete problemi olan insanlarda, amigdala aktivitesi dinmez ve korku hafızaları çok daha çabuk oluşturulur.

Bu korku hafızalarının gelişimi üzerinde oksitosinin etkilerini araştıran bilim insanları, ilk olarak katılımcıları Pavlovcu korku koşullanmasına –sinirsel uyaran (ev ve yüz fotoğrafları) bazen elektrik şokuyla eşleştirildi– maruz bıraktı. Daha sonra katılımcılara burunlarından tek bir doz oksitosin ya da plesebo verildi. 30 dakika sonra, katılımcılar ani bir korku sönümlendirme terapisine (anksiyete hastaları, uyaranı stres oluşturucu bir şey olarak tanımlamayıncaya kadar düzenli olarak bu terapiye girerler) alınırken, fMRI (fonksiyonel magnetic rezonans görüntüleme) tekniğiyle beyin tarama sonuçları alındı. Bu aşamada, katılımcılara yüz ve ev resimleri gösterildi, ancak bu kez düşük dozlarda elektrik şoklarıyla birlikte.

Katılımcılar, korkutucu bulmaları yönünde koşullandırıldığı resimlere maruz kaldıklarında, oksitosin alan katılımcıların prefrontal kortekslerindeki –korkunun kontrol altına alınmasından sorumlu beyin merkezi– aktivitenin arttığı görülürken, amigdalaki aktivitenin azaldığı gözlemlendi. Ayrıca terleme gibi korkunun fiziksel işaretlerinde de azalma görüldü. Biological Psychiatry ‘de yayımlanan çalışmada, tek bir oksitosin dozunun; korkuve anksiyete durumları için yürütülen terapiyi güçlendirebileceği sonucuna ulaşıldı.

Öte yandan makalenin yazarları, oksitosinin klinik kullanım için önerilmesinin çok erken olduğunu, ancak gelecekte çeşitli hastalıklara dair terepatik bir role sahip olabileceğini gösteren oldukça fazla araştırma olduğunu söylüyorlar. Her ne kadar sonuçlar fMRI bulgularından ziyade gözleme dayansa da, daha önce yayımlanan çalışmalar; buruna püskürtülen oksitosinin, insanlarda korkunun ortadan kaldırılmasında işe yaradığını ortaya koymuştu. Ayrıca oksitosin, sosyal kaygı bozukluğunda amigdaladaki hiperaktiviteyi azaltıyor ve post-travmatik stres bozukluğu tedavisinde potansiyel bir iyileştirici olarak araştırılmaya devam ediliyor.

Korku Genini Etkisizleştirmek
Oksitosin dışında, bilim insanları; korku ve anksiyeteye dair kavrayışı geliştirebilecek tedavileri de içeren korkuyu azaltıcı bir dizi yaklaşımlar üzerinde de çalışmalarını sürdürüyorlar. Korku hafızaları ve sönümlemede önemli bir role sahip nöronal gelişim, hayatta kalma güdüsü ve nörotransmisyon gibi şeyleri içeren beyin kaynaklınörotropik faktör denilen bir bileşiği kodlayan genin de bu yaklaşımlar içerisinde olabileceği düşünülüyor. Örneğin, belirli bir BDNF gen varyantı; utangaç farelerle ilişkili bir gen. Kemirgen arkadaşlarının etrafta dolaşıp durmasına rağmen, bu genin taşıyıcısı fareler tam anlamıyla birer konu mankeni gibi kafesin duvarlarının önünde yalnız başlarına durarak zaman geçirmeyi tercih ediyorlar.

Emory University, Psikiyatri ve Davranış Bilimleri Bölümü’nden araştırma görevlisi Raül Andero Galí; BDNF temelli yaklaşımların anksiyet tedavisi ve kavrayışında gelecek vaat ettiğini düşünüyor. Yalnızca küçük miktarlarda BDNF, kan-beyin bariyerini geçebiliyor, bu yüzden de bileşenin kendisine dair iyileştirici bir rol henüz mevcut değil. Yine de Galí’nin araştırması; beyindeki BDNF etkilerini taklit eden bir bileşenin farelerde korkutucu ilişkilendirmelerle –ses ile ilişkilendirilmiş ayak şoku gibi– başa çıkma noktasında yardımcı olabileceğini gösteriyor. Ayrıca BDNF gen terapisi araştırmaları bir yandan da devam ediyor.

Araştırmacılara göre; BDNF, korkunun ortadan kaldırılmasına dair görülebilen en güçlü etkilerden birisidir. Ancak BDNF ilişkili moleküllerin insanlarda da etkin ve güvende olup olmadığı ise test edilmeli.

Galí’nin araştırması, ayrıca, korkunun ortadan kaldırılmasında rol oynadığı düşünülen (farelerde travmatik hafızaların depolanmasını ve güçlendirilmesini azaltan) Tac2 gen aktivitesini engelleyen bir ilacın post-travmatik stres bozukluğunda iyileştirici bir role sahip olabileceğini ortaya koyuyor. Post-travmatik stress bozukluğu (PTSD) genellikle ne zaman başladığı bilinen son derece benzersiz bir psikiyatirk hastalıktır. Dolayısıyla travmanın hemen sonrasında bu ilaçlardan verilerek hastalık önlenebilir.

Sonsuz Bir Neşe Anlamına Gelmiyor
BDNF ve Tac2 birbirine zıt iki yöntem olsa da, sosyal kaygı bozukluğu ve PTSD gibi anksiyete ve korku durumlarının oksitosinin bir bileşeniyle ve korku sönümleme terapileriyle tedavi –hastalara ilaç ya da psikoterapiyi aynı anda uygulayabilme olanağı tanıyarak– oldukça gerçekçi bir ihtimal olarak görülüyor. Her ne kadar hafızalarla oynama durumu etik anlamda riskli olsa da, ya bu tedaviler hoşa gitmeyen, oldukça berbat gitmiş bir ilişki ya da karşılaşılan bir felaketle ilişkili hafızaları yıkmak için kullanılabilseydi?

Elbette ki bu tedaviye dair suistimal durumlarının ortaya çıkabileceğini düşünebilirsiniz. Ancak bu durum pek olası değil. Çünkü, burada yapılan şey kötü hafızaları yok etmek değil, onlara ulaşımın yollarını kapamayı ya da önce hoş bir anıyı hatırlama yolunu öğrenmeyi içeriyor. Sinirbilimci Joseph LeDoux; duygusal hafızaların –mutlu, heyecanlı, korkutucu hafızalar– silinemez olduğunu söylüyor. Korku ilişkili bir şeyi olumlu ya da nötr bir duyguyla değiştirmeyi öğrenebilen ansiyete hastalarında tekrar kötüleşme durumları görülür. Çünkü eski korku hala beyinde bir yerlerdedir. Fakat, yeni tedavi yöntemleri ile korkunun bulunması biraz daha zorlaştırılabilir.
Kaynak:bilimfili.com
 
Yukarı Alt