Kayıt
8 Mart 2008
Mesajlar
12.853
Beğeniler
1
Şehir
Staples Center / L.A


Bitmeyen Savaş



Dost, düşman, uzak, yakın bir araya geldiler; birbirlerinin güçlerini, akıl ve marifetlerini ölçmek için geniş savaş meydanlarında buluştular. Hakanlar ve askerleri, ustalar ve başıbozuklar, hepsi de kadere meydan okumaya geldi. Gelmiş geçmiş en büyük savaşçı, yiğitler yiğidi olarak anılmak için bu yola baş koydular.

Alacakaranlık çöktü ve ilk ay çıktı. Muzaffer olmak için girişilen bu dehşetli savaş her yeri kana boyamıştı. Kanla gebe bırakılan toprak, doğumun şafağında yani kavimler dünyaya getirdi.


Muhteşem Ejder Kavmir Doğu’dan geldi.

Onlar Ağır ve Hafif kılıç ile Güç toplarının Ustalarıydı. Bu çetin savaşçılar İç Güç’lerini de ölümcül bir şaşmazlıkla kullanabiliyorlardı. Gururlu ve sadakatli Ejderler teslim olmaktansa ölene dek mücadele etmeyi yeğlerler. Hakanları Oda-Han OnikiGöklerin kudretine tanık olmuş çok az kişiden biriydi ve Usta Çağ-Han’ın eski bir öğrencisi olarak yaşadı ve öyküyü anlattı
Azametli Yılan Kavmi Kuzeyin donmuş tundralarından geldi. Set-Han’ın yani nam-ı diğer Gölgesiz’in idaresi altında eşsiz silahları ve savaş sanatlarındaki ustalıklarıyla belirdiler. Bu dişli savaşçılar ses dalgaları üzerinde hakimiyet kurarak kurbanlarına hissettirmeden onları uzaktan yok etmenin yollarını keşfetmişlerdi.
Azgın Pars Kavmi Batının dağlarından geldi. Bu güçlü savaşçılar da acı kuvvetlerine güveniyorlardı. Yılan Kavmi’nin aksine onların asıl üstünlükleri bilek gücüydü. Devasa kılıç ve mızlakları tek elleriyle kavrayarak yalnız başlarına birçok askere bedeldiler. İşte bu yüzden birçok güçlü savaşçı Rua-Han’a meydan okuma gafletini gösterdiği için bugün toprak oldu.
Bu kavimler büyüdükçe adı bilinmez bir sis de kuvvetlenip durdu.

Kısa sürede ön saflar çöktü ve Gök Kavmin’in Hakanı Kara-Han’ın iradesindeki canavarlar içeri girdi. Bu canavarların ölümcül kudreti tüm insanların varlığını tehdit ediyordu. Onlara sadece en tecrübeli savaşçılar meydan okuyabilirdi. Ne var ki bu yolun sonundaki mükafat işin tehlikesinden daha büyüktü. Sonunda her kavimden maharetini ispatlamış savaşçılar öne çıktı.

Ve bir kez daha beklemeye koyuldular. Acaba uzun yıllar once verilmiş bir sözü kim yerine getirecekti…
Bir yıl once tanıştıkları bir yabancı mı?




Kadim Doğu




Tamu’nun ateşinden dövülmüş ve binlerce savaşın kanıyla beslenmiş bir yürek geldi… kendi halkının özgürlük çağrılarının ahengiyle atan… yaşamı ve ölümü içinde barındıran o karanlıktan çıkmış bir yürek geldi. Kara-Han geldi. Savaşa açlığı ve kana susamışlığıyla kaderine ve yakında evim diyeceği er meydanına yürüdü. Kutsal Şehir Töz’e geldiğinde insanların arasındaki sonu gelmez savaşlardan paramparça olmuş bir ülke gördü. Şehrin insanları savaştan yorgun düşmüş gözlerle onu süzdüler. Bu savaşın sebepleri artık atalarının yırtık pırtık anılarında yok olmaya yüz tutmuştu. Devam etmelerini sağlayan tek şey bu manasız savaşın asırlar içinde doğurduğu kin ve nefretti.

Ejder Kavmi Hakanı Oda-Han karşısına geçti ve ona meydan okudu. “Kimsin, ve amacın ne?” dedi. Kara-Han karşısındakini ciddiye almadı ve sadece gülümsedi. Kavmin insanları Hakanlarının çevresini sararken yabancıya yorgun gözlerle baktılar. Oda-Han bu yabancının küstahlığı karşısında öfkelenmişti. Töreden, terbiyeden habersiz bu adam da kimdi? Nasıl olur da böyle karşısına dikilirdi? Yabancı gülümseyerek öylece durmaya devam edince Oda-Han Ejder Kavmi’inin Hakanı kimmiş ona öğretmeye karar verdi. Silahını çekti ve çelik fısıldadı ama bu fısıltı sessiz savaşçıyı harekete geçirmişti. O da şu kadarcık korku göstermeksizin kendi kılıcını çekti. Tüm Kavmi nefesini tutmuşken Oda-Han dona kaldı.

... Hayır böyle bir şey olamazdı…
Gerçeği kavrayan Hakan’ın şaşkınlıktan gözleri faltaşı gibi açılmıştı. Genç savaşçının elinde Gök Kavmin son Hakanı Çağ-Han’ın yani Efsanevi Savaşçının, Oniki Orduların Hakanlarını yenebilmiş yegane Büyük Üstadın kılıcı vardı. Oda-Han, bu devasa kılıcın kabzasındaki 12 kutsal taşa bakakaldı. Aklında ona kutsal taşların gücünü anlatan ustasının sözleri geldi. “Taşların gücünü elinde buluduran kişi Oniki Orduların gücünü de elinde bulundurur. Bu güçle bir imparatorluk kurulabilir.”
Uzun zaman önce Usta Çağ-Han ve halkı bir yanardağ patlamasında yok olmuşlardı. Tüm Gök-Kavim lav ve küller altında kalıp yok olmuştu. Birçokları bunun sebebinin aşırı hırs ve ihtirasları olduğunu söyledi ama patlamadan sağ kurtulup olanları hatırlayanlar artık çok azdı. Çağ-Han’ın gidişinden sonra bu topraklar hükümdarsız kalmıştı. Oniki Ordular bir kez daha yükselmişti. Ama artık kutsal taşların gücü olmadan savaşlar kontrol edilemiyordu. Toprak Ana kanıyor ve insanları acı çekiyordu.

Oda-Han silahını indirip savaşçının yüzüne baktı. “Çağ-Han?” diye fısıldadı.
“Ben Gök Kavmin Onikilerinden Kara-Han,” diye cevap verdi savaşçı. “Bu topraklar onursuz kavgalar yüzünden yeteri kadar kan ağladı. Gerçek Ustaların öğrettiğinden çok daha aşağı ilkeler için yeterince savaş yapıldı.” Sonra duraklayıp kılıcını Oda-Han’a uzattı. O yüce silah, kutsal taşların üzerine düşen ışıklarla parlarken konuşmaya devam etti: “Ben buraya senin insanlarına büyük bir şeref bahşetmeye geldim. Insanlarını efsanevi savaş meydanlarına getir, getir ki kendinizi ispat edesiniz. Kölelerimle dövüşün, size verdiğim görevleri yapın. O zaman savaş meydanından doğrulup diğer kavimlere üstünlük sağlayın ki en güçlüleriniz, en beceriklileriniz ve en cesurlarınız Gök-Kavim’in Ustaları arasında girsin, bize katılsın.”
Yabancının kim olduğu ve getirdiği haber kulaktan kulağa, dilden dile ulaştıkça kalabalık heyecanla haykırdı.




Birinci Yıl


Gök-Kavim artık geri dönmüştü. Ama neydi bu Gök-Kavim’in tarihi? Çağ-Han’ı yakından tanıyan eski ustalar dışında onları anımsayan pek az kişi vardı.

Eskiden İlahi taşları ele geçiren Oniki Ordular’ın Lordu Kadim Doğu’yu zalimce yönetirken kavimlerden biri, en yiğidi Gök-Kavim ile başında Hakanlardan biri, en yiğidi Çağ-Han ortaya çıkıp insanlara özgürlüklerini geri vermişti. Ama sonra başlarına gelen felaketle ortaan kaybolan Gök-Kavim’in bu geri dönüşü acaba kavimlere neler getirecekti?

Artık ortada büyük bir ödül vardı. Gök-Kavim Oniki göklerdeki iktidarına ortak edecek savaşçılar arıyordu. Tüm kavimler titreyip silkindi.

Muhteşem Ejder Kavmi asil ve onurluydu. Sonunda zarar görecek bile olsa düşmanına dahi şereflice davranırdı. Onları kadim Ejder Kavmi yapan da bu vasıflarıydı. Oda-Han Kadim Doğu’nun sahip olduğu en cömert ve soylu liderdi. Tüm Güneyli kavimler onun bileğinin gücüne ve adaletine hayran olup onun çatısı altında buluştular.
Azametli Yılan Kavmi kurnaz ve akıllıydı. Kazanmak için her yolu dener, herkesle ittifak yapabilirlerdi. Tüm kavimler içinde siyaset ve savaş taktiğinde onların eline su dökecek kimse yoktu. Set-Han Batının kavimlerinin liderlerini kandırdı ve hepsi onun aklına güvenip güçlerini onunkine kattılar.
Azgın Pars kavmi, yırtıcı, kavgacı ve güçlüydü. Kendi gücüne olan sonsuz inancı hiç de boş değildi. Kadim Doğu’nun en savaşkan kavmi olarak ün yapmış Parslara meydan okumaya cesaret edebilecek kimse yoktu. Rua-Han belki de bileğine en kuvvetli lider olmasına rağmen o bile Gök-Kavim’in karşı konulmaz gücünü görünce müttefik aramaya başladı ve birçok kavim Pars Kavmi’nin kudretli sancağı altına girdi.
Diyarları yeni tehlikeler tehdit ediyordu. Herkesin güçlü ve birlik olması gerekiyordu. Ama asıl tehdit neydi? Kara-Han ve sınırsız kudreti mi, Gök-Kavim’in gizemli oniki Büyük Ustası mı, görülmedik ölçüde kuvvetli canavarlar mı, yoksa her bir kavmin kendi iktidar hırsı mı? Bunu henüz kimse bilmiyordu.
Saygılarımızla;


 
Yukarı Alt