Kayıt
10 Mayıs 2007
Mesajlar
2.517
Beğeniler
0
Şehir
Ev Gibisi Yok :)
MUTLULUĞUN SIRRI



Yeni mahallesinde kahvede sohbet eden adama arkadaşları: 'Senin aile yaşantına hayranız, eşin ve çocuklarınla çok mutlu bir yaşantın var. Karının bir dediğini iki etmiyorsun. Bu mutluluğunun sırrını bize de anlat yoksa pısırık olduğunu düşüneceğiz.' derler.

'Kısaca anlatayım.' der adam. 'Düğünümüz bittikten sonra karım kendi atına, ben de kendi atıma bindik evimize doğru gidiyoruz. Benim bindiğim atın ayağı takıldı ve sendeledi. Karım eğildi ve benim atıma 'Bir' dedi. Biraz daha ilerledik ve benim atımın ayağı tekrar takılıp tökezlediği zaman eşim tekrar eğilip atıma 'İki' dedi. Az sonra atım tekrar aynı şekilde tökezleyince eşim atından indi ve at'a 'Üç' dedi ve çeyizinden tabancasını çıkartıp atımı alnından vurdu. Ben şok olmuştum...

Eşime bir hışımla çıkıştım 'Yazık değil mi ata, neden vurdun kadın, manyak mısın sen? ' diye bağırdım...

Karım arkasını döndü ve bana 'Bir' dedi. Ve o günden sonra karımın bir dediğini iki etmedim.'


Kod:
EKLEYEN : Ronin

Beni Çok Düşündürdüğü İçin Eklemek İstedim

****** GEYİK DEĞİLDİR ******


Birinci Ders:

Okuldaki ikinci ayımda, hocamız test sorularını dağıttı. Ben okulun en iyi

ögrencilerinden biriydim. Son soruya kadar soluk almadan geldim ve orada çakıldım kaldım. Son soru söyleydi :
"Hergün okulu temizleyen hademe kadının ilk adı nedır ?"
Bu her halde bir çeşit şaka olmalıydı. Kadını, yerleri sılerken, hemen hergün görüyordum. Uzun boylu, siyah saçlı bir kadındı. 50'lerinde falan olmalıydı. Ama adını nerden bilecektim ki ! Son soruyu
yanıtsız bırakıp kağıdı teslim ettim. Süre biterken bir öğrenci, son sorunun test sonuclarına dahil olup olmadığını sordu.

"Tabii, dahil" dedi, Hocamız...

"İş yaşamınız boyunca insanlarla karşılaşacaksınız. Hepsi birbirinden farklı insanlar. Ama hepsi sizin ilginiz ve dikkatinizi hak eden insanlar bunlar. Onlara sadece gülümsemeniz ve 'Merhaba' demeniz
gerekse bile..."

Bu dersi hayatım boyunca unutmadım. Hademenin adını da...
Dorothy idi.




İkinci Ders :


Bir gece vakit gece-yarısına doğru Alabama Otoyolunun kenarında duran bir zenci kadın gördüm. Bardaktan boşanırca yağan yağmura rağmen, bozulan arabasının dışında duruyor ve dikkati çekmeye
çalışıyordu. geçen her arabaya el sallıyordu. Yanında durdum. 60'lı yıllarda bir beyazın bir zenciye, hem de Alabama'da, yardıma kalkışması pek olağan şeylerden değildi. Onu kente kadar götürdüm. Bir
taksi durağına bıraktım. Ayrılırken ille de adresimi istedi, verdim. Bir hafta sonra, kapım çalındı. Muazzam bir konsol televizyon indiriyordu adamlar. Bir de not ekliydi, armağanda...

"Geçen gece otoyolda bana yardımınıza teşekkür ederim. O korkunç yağmur sadece elbiselerimi değil, ruhumu da sırılsıklam etmişti. Kendime güvenimi yitirmek üzereydim, siz çıka geldiniz. Sizin
sayenizde ölmekte olan kocamın yatağının baş ucuna zamanında ulaşmayı başardım. Biraz sonra son nefesini verdi. Tanrı bana yardım eden sizi ve başkalarına karşılık beklemeksizin yardım eden herkesi
kutsasın...

En İyi Dileklerimle,
Bayan Nat King Cole."

Üçüncü Ders :



Size Hizmet Edenleri Hep Hatırlayın...
Bir pastanın üç otuz paraya satıldığı günlerde 10 yaşında bir çocuk pastaneye girdi. Garson kız hemen koştu... Çocuk sordu:

"Çikolatalı pasta kaç para ?"
"50 Cent."
Çocuk cebinden çıkardığı bozukları saydı. Bir daha sordu:

"Peki, Dondurma Ne Kadar ?"
"35 Cent." dedi garson kız, sabırsızlıkla. Dükkanda yığınla müşteri vardı ve kız hepsine tek başına koşuşturuyordu. Bu çocukla daha ne kadar vakit geçirebilirdi ki...

Çocuk parasını bir daha saydı ve

"Bir dondurma alabilir miyim, lütfen ?" dedi.

Kız dondurmayı getirdi. Fişi tabağın kenarına koydu ve öteki masaya koştu. Çocuk dondurmasını bitirdi. Fişi kasaya ödedi.

Garson kız masayı temizlemek üzere geldiğinde, gözleri doldu, birden. Masayı sanki akan gözyaşları temizleyecekti. Boş dondurma tabağının yanında çocuğun bıraktığı 15 Cent'lik bahşiş duruyordu..

Dördüncü Ders :


Yolumuzdaki Engeller...
Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu. Bakalım neler olacak diye gözlüyor... Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü
kervancıları, saray görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın etrafından dolasıp saraya girdiler. Pek çogu kralı yüksek sesle eleştirdi.

Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu. Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu. Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına
sıkına itmeye başladı. Kan ter içinde kaldı ama, sonunda, kayayı da yolun kenarına çekti. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü.

Açtı... Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde...
"Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir." diyordu kral.
Köylü, bügün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı.
"Her engel, yaşam koşullarınızı daha iyileştirecek bir fırsattır."




Beşinci Ders :


Önemli Olan Vermektir..
Yıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız getirdiler. Tek yaşam şansı, beş yaşındaki kardeşinden acil kan nakli idi. Küçük oğlan aynı hastalıktan mucizevi bir şekilde kurtulmuş ve kanında o
hastalığın mikroplarını yok eden antikorlar oluşmuştu. Doktor durumu beş yaşındaki oğlana anlattı ve ablasına kan verip vermeyeceğini sordu. Küçük çocuk bir an duraksadı. Sonra derin bir nefes aldı ve


"Eğer kurtulacaksa, veririm kanımı" dedi.

Kan nakli yapılırken, ablasının gözlerinin içcine bakıyor ve gülümsüyordu. Kızın yanaklarına yeniden renk gelmeye başlamıştı, ama küçük çocuğun yüzü de giderek soluyordu...

Gülümsemesi de yok oldu. Titreyen bir sesle doktora sordu :

"Hemen mi öleceğim ?"
Ufaklık, doktoru yanlış anlamıştı, ablasına vücudundaki bütün kanı verip, öleceğini düşünüyordu.

Hayal kırıklığı olmadan başarının tadı olmaz..''.

Antonio SALIERI

Kod:
EKLEYEN : GooD_D3viL
Sevgili Beyaz Adam,
Dogarim siyahim,
Büyürüm siyahim,
Güneslenirim siyahim,
Üsürüm siyahim,
Korkarim siyahim,
Hastalanirim siyahim,
Ve ölürüm, hala siyahim,

Ve sen Beyaz Adam
Dogarsin pembesin,
Büyürsün beyazsin,
Güneslenirsin kizarirsin,
Üsürsün morarirsin,
Korkarsin sararirsin,
Hastalanirsin yesilsin,
Ve hâlâ utanmadan bana renkli dersin
---------------------------------------

Diyelim ki balikmisim ben,
Sen de balikçi. Ikimizde biliriz
Sinege bile kiyamazsin.
Öyle bos oltayi atarsin denize,
Bilirsin salak olmadigimi,
Ama asik oldugumu bilmezsin.
Ben sana inat yakalanirim.
Sasirirsin,
Nerden çikti bu diye
Istedigin balik degil ki,
Oturmak iskelede.
Mecbur çekersin yukariya.
Aci çekiyorum ne de olsa.
Dedim ya kiyamazsin...
Uzanirim avuçlarina.
Dudaklarima dokunursun,
Igneyi çikartacaksin ya,
Yoksa sevdiginden falan degil...
Bilirim senin yaninda yasayamayacagimi.
Sen de bilirsin, öldürmeye kiyamazsin,
Bakarsin avucundaki aptal baliga,
Ben de sana...
Sonra beni kurtarmayi seçersin,
Ben avuçlarinda ölmeyi seçmistim oysa...
Birakirsin denize.
Yüzünde kahraman gülümseme.
Hayat kurtardin ya biraz önce.
Sessizce bogulurken mavilerde
Son kez bakarim iskeleye,
Iskeledeki aptal balikçiya,
Sen de kurtardigin baligina...

---------------------------------------------


Bir baba evlenmek üzere olan ogluna tavsiyelerde bulunuyormus. “Son tavsiyemi mutfakta anlatmak istiyorum” demis. Mutfagi ve yemek yapmayi bilmeyen delikanli “Olur” demis çekine çekine…
Kahve çekirdekleri

Baba, ocaga ayni büyüklükte üç kap koymus, hepsini suyla doldurup üçünün de altini yakmis. “Simdi. Istedigim her seyden iki tane vereceksin bana” demis ogluna. Sirasiyla havuç, yumurta ve kavrulmamis kahve çekirdegi istemis… Oglu hepsinden ikiser tane vermis babasina.

Adam iki havucu birinci kaba, iki yumurtayi ikinci kaba ve iki kavrulmamis kahve çekirdegini üçüncü kaba koymus. Her üçünü de yirmi dakika süreyle kaynatmis. Daha sonra kaplari indirip yemek masasina buyur etmis oglunu. Yemek masasinda üç tabak duruyormus. Kaplarda kaynayan havuçlari, yumurtalari ve kahve çekirdeklerini büyük bir özenle tabaklara yerlestirmis. Sonra ogluna dönüp sormus: “Ne görüyorsun?” Oglu düsünürken açiklamaya baslamis. “Havuçlar haslandikça aslini kaybedip yumusamis. Yumurtalar görünüste bastaki gibi sert duruyorlar ama içleri katilasmis. Kahve taneleri ise oldugu gibi duruyor, basta neyseler sonunda da öyleler…”

Sonra asil tavsiyesine sira gelmis: “Evlilikte ask ve sefkat birlikte olmalidir. Asksiz bir evlilikte her iki es de su gördügün havuçlar gibi birbirlerini tüketirler, eskitirler, pörsütürler. Sefkatsiz bir evlilikte ise esler birbirlerine ne kadar tahammül etseler de, su gördügün yumurtalar gibi içten içe katilasirlar, Birbirlerinden uzaklasirlar. Askin da sefkatin de oldugu bir evlilikte ise, sartlar ne olursa olsun, esler tipki su kahve taneleri gibi, birbirlerinin yaninda kalirlar, kisiliklerini yitirmezler. Kahve tanelerinin tekrar kaynatilmaya hazir olmalari gibi, onlar da birbirleriyle bas basa uzun yillar geçirmeye isteklidirler.” Oglu aldigi bu dersten tatmin olmusa benziyordu.

“Asil ders bu degil!” dedi baba. Oglunun elinden tuttu, ocagin üzerinde biraktigi kaplarin içinde kalan sulari gösterdi. “Havuçlardan ve yumurtalardan arta kalan suya bak… Ikisinde de bir tat yok.” Kahve çekirdeklerini çikardigi kaptaki suyu yavasça bir fincana bosaltti. Mis gibi taze kahve kokuyordu. Fincani ogluna uzatti.”Içmek istersin herhalde!” dedi.

Oglu kahvesini yudumlarken konusmasini sürdürdü: “Kahve çekirdekleri gibi birbirlerini tüketmeyen eslerin paylastigi yuva da iste böyle olur. Mis gibi. Temiz ve huzur verici. Baska herkesin fincanina koyup yudumlayacagi taze kahve gibi… Çünkü onlar birbirlerini harcamayarak, birbirlerine askla ve sefkatle davranarak hayata kendi tatlarini, kokularini ve renklerini katmayi basarirlar.

-------------------------------------------

Sinif, ögrencilerin gürültü patirtisiyla sallanirken sert görünümlü hoca kapida beliriyor. Sinifa bir bakis atip kürsüye geçiyor.


Tebesirle tahtaya kocaman bir (1) rakami çiziyor.
"Bakin" diyor.

"Bu, kisiliktir. Hayatta sahip olabileceginiz en degerli sey..."


Sonra (1)'in yanina bir (0) koyuyor:
"Bu, basaridir. Basarili bir kisilik (1)'i (10) yapar".


Bir (0) daha...
"Bu, tecrübedir. (10) iken (100) olursunuz".


Sifirlar böyle uzayip gidiyor:
Yetenek... disiplin... sevgi...


Eklenen her yeni (0)' in kisiligi 10 kat zenginlestirdigini anlatiyor hoca...

Sonra eline silgiyi alip en bastaki (1)'i siliyor.

Geriye bir sürü sifir kaliyor.

Ve Hoca yorumu patlatiyor:


"Kisiliginiz yoksa, öbürleri hiçtir".



------------------

Adamin biri artik karisinin eskisi kadar iyi duymadigindan korkuyormus ve karisinin isitme cihazina ihtiyaç duydugunu düsünüyormus. Ona nasil yaklasmasi gerektiginden emin degilmis. Bu durumu konusmak için aile doktorunu aramis: Doktor adamin karisinin ne kadar duydugunu anlayabilmesi için basit bir yöntem önermis.

"Yapacagin sey su, karindan 40 adim ileride dur, normal bir konusma tonuyla bir seyler söyle; eger duymazsa 30 adim ilerisinde ayni seyi tekrarla, sonra 20 adim; cevap alana kadar ayni seyi tekrarla"

O aksam karisi mutfakta aksam yemegini hazirlaren adam islemi uygulamaya koymus. 40 adim uzakliktan karisina normal bir konusma tonuyla seslenmis ;

Hayatim bu aksam yemekte ne var?

Cevap yok.

Mutfaga biraz yaklasmis. Mesafeyi 30 adima indirmis ve soruyu tekarlamis;

Hayatim bu aksam yemekte ne var?

Hala cevap yok

Adam mutfagin kapisina gelmis artik mesafe iyice azalmis ve soruyu tekrarlamis;

Hayatim bu aksam yemekte ne var?

Gene cevap alamamis

Bu sefer karisina iyice yaklasmis ve ayni soruyu tekrar sormus;

"Hayatim bu aksam yemekte ne var? "

"Hayatim besinci kez söylüyorum, Tavuk“


Hikayenin ana fikri: Belki de genelde düsündügümüz gibi problem daima karsimizdaki kisilerde olmayabilir. Problemlerin sebebini biraz da kendimizde aramaliyiz.


-----------

Günlerden bir gün; köylerden birinde, adamin birinin esegi, kuyunun birine
düsmüs.
Niye düser, nasil düser sormayin. Esek bu. Düsmüs iste.
Belki kör bir kuyuydu, agzi tahtayla kapatilmisti belki, üzerine de toprak
dökülmüstü.
Zamanla tahta çürüdü, zayifladi, toprakta biten otlari yemek isteyen esegin
agirligini çekemedi ve güm.
Hayvancik saatlerce aci içinde kivrandi, bagirdi kendi dilinde. Ayiptir
söylemesi, anirdi yani.
Sesini duyan sahibi gelip bakti ki vaziyet kötü.
Zavalli esegi kuyunun dibinde melul mahzun bakiniyor. Üstelik yaralanmis.
Karsilastigi bu durumda kendini esegi kadar zavalli hisseden adamcagiz
köylüleri yardima çagirdi.
Ne
yapsak, ne etsek, nasil çikarsak sorulari havada kaldi.
Sonunda karar verildi ki kurtarmak için çalismaya degmez.
Tek çare, kuyuyu toprakla örtmek.
Ellerine aldiklari küreklerle etraftan kuyunun içine toprak attilar.
Zavalli hayvan, üzerine gelen topraklari, her seferinde silkinerek dibe döktü.
Ayaklarinin altina aldigi toprak sayesinde her an biraz daha yükseldi .
Ve sonunda yukariya kadar çikmis oldu. Köylüler agzi açik bakakaldi.

Hayat, bazen bizim de üzerimize abanir. Ne bazeni, çogu zaman.

Toz toprakla örtmeye çalisanlar çok olur.

Bunlarla basetmenin tek yolu, yakinip sizlanmak degil, düsünüp silkinmek ve
kurtulmak, aydinliga adim atmaktir.

Kör kuyuda olsak bile...


----------------------------------

Çar ve Isçi


Bir defasinda Rus çari at arabasiyla ülkesini dolasiyormus.

Araba yoldaki kanal insaatinin önünde durmak zorunda kalmis.

Yolunun üzerinde kanal kazan isçiler, Çar'in arabasini görünce heyecanla irkilmisler.

Çar arabadan inmis ve kan ter içinde kalan bir isçiye sormus:

"Bu kadar yoruluyorsun, kan ter içinde kaliyorsun peki iyi para
kazanabiliyor musun?"

"Bana yetecek kadar kazaniyorum efendim diye yanit vermis isçi.

"Yani ne kadar " diye tekrar sormus Çar.

Isçi basini öne egmis ve söyle yanit vermis;
"Borçlarimi ödeyebiliyorum, gelecek için faize yatirabiliyorum, kalani ile de hergün sicak tasda yemek yiyebiliyorum efendim "

Çar çok sasirmis,

Ülkede bu kadar az para kazanan, bogaz tokluguna çalisan bir kanal isçisi nasil olurda bu kadar az parayi, bu kadar çok yerde, bu kadar verimli kullanabilir diye merak etmis.

Dayanamadan tekrar sormus:

"Peki parani nasil yettirebiliyorsun da bu kadar faydali ise firsat
bulabiliyorsun?"

Isçi yanit vermis:

"Babama bakiyorum: Bu eski borçlarimi ödedigim anlamina gelir.

Oglumun nafakasini çikariyorum: Bu ise gelecek için yatirim yaptigim anlamina gelir. Yani böylece parami faize yatirmis oluyorum.

Hergün bahçemde tek yetisen sebzeyi lahanayi yiyoruz: Olsun!! Lahana da sicak yemektir. Karnimiz doyuyor sevgili Çarim" demis.

Çar fakir isçinin verdigi yanittan çok etkilenmis ve hemen onu bir kese altinla ödüllendirmis. Saraya döndükten sonra ise akilli isçinin sözlerini, bir bilmece olarak yaverlerine sorup onlari sinamis.

Kissadan Hisse: Hayat sizin ona baktiginiz yönde güzeldir.


------------------------------------


Hastane odasinda 2 tane hasta yatiyormus
Biri cam kenarinda digeri camdan uzakta. Camdan uzakta olan digerine her gün camdan bakip gördülerini camdan uzakta olan arkadasina anlatiyormus. Agaçlar var diyormus yemyesil, kuslar uçusuyor , kelebekler uçusuyor , papatyalar açmis diyormus . Harika bir günes var diyormus . Çocuklar parkta oynuyolar , kosusturuyorlar diyormus , iki sevgili elele tutusmus bankta oturuyorlar diyormus.

Camdan uzakta yatan hayal edip gülümsüyormus , ne güzel diyormus...

Bir gece, cam kenarindaki hasta agirlasmis kivraniyormus , "Yardim et bana" diye zar zor çikan sesiyle digerini uyandirmis. "Hemsirelere haber ver lütfen" demis. Camdan uzakta olan hasta uyanmis , bakmis ki cam kenarindaki iyice agirlasmis ama arkasini dönüp tekrar yatmis ; çünkü cam kenarinda gözü kalmis . Tek dert ettigi sey cam kenarinda yatmakmis Ve cam kenarindaki hasta o gece inleye inleye ölmüs. Ertesi sabah uyanmis camdan uzakta olan hasta. Bakmis cam kenarindaki yatak bos , bunun ardindan pis pis siritmaya baslamis... Artik oraya geçmesi için hiç bi engel yok ya... Sonra hemsireler gelmis. Hasta , "ben cam kenarina geçmek istiyorum "demis ve hemsireler hastayi cam kenarina geçirmisler. Bin hevesle cama dogru uzanmis, ama camdan görünen sadece kirmizi kiremitli bi duvarmis... Anlamis ki aylarca yalan sölemis cam kenarinda oturan arkadasi, ama amacinin kendisini mutlu etmek oldugunuda anlamis. Sonra pismanlik dolu bakislaryla dalmis kirmizi kiremitli duvara...

------------------------

Eflatun'a iki soru sormuslar:

"Insanoglunun sizi en çok sasirtan davranislari nelerdir?

Eflatun tek tek siralamis:

"Çocukluktan sikilirlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarini özlerler. Para kazanmak için sagliklarini yitirirler. Ama sagliklarini geri almak için para öderler... Yarindan endise ederken bu günü unuturlar. Dolayisiyla ne bu günü ne de yarini yasarlar. Hiç ölmeyecekmis gibi yasarlar. Ancak hiç yasamamis gibi ölürler."

-------------------------

Birkaç yil once, Seattle Ozel Olimpiyatlari'nda, zihinsel özürlü olan dokuz yarismaci 100 metre kosusu için baslama çizgisinde toplandilar. Baslama isareti ile birlikte hepsi birden yarisa basladilar. Bir hamlede baslamadilar belki ama, yarisi bitirmek ve kazanmak icin istekliydiler.

Yaris baslar baslamaz içlerinden genc bir delikanli tökezleyip yere düstü ve aglamaya basladi. Diger sekiz yarismaci genc delikanlinin hiçkiriklarini duydular ve yavaslayarak geriye baktilar. Sonra hepsi yönlerini degistirdiler. Geriye dönerek genç delikanlinin yanina geldiler.

Içlerinden Down Sendromlu bir kiz egilip genç delikanlinin yanagina bir öpücük kondurdu ve

"-Bu onun daha iyi olmasini saglar" dedi.

Sonra dokuzu birden kol kola girdiler ve bitis çizgisine dogru hep birlikte yürüduler. Stadyumdaki herkes ayaga kalkip dakikalarca bu yürekli insanlari alkisladilar.

O gün orada bulunan herkes hala bu öyküyü anlatiyor. Çünkü ögrendikleri bir sey vardi;

HAYATTA ÖNEMLI OLAN SEY SADECE KENDIMIZ IÇIN KAZANMAKTAN ZIYADE, KIMI ZAMAN YAVASLAMAK ANLAMINA GELSE BILE KENDIMIZLE BIRLIKTE DIGERLERININ DE KAZANMASINA YARDIM ETMEKTIR! ...


----------------------

YARIS

Bir ihtiyar, yaslandigi için kendini yormamasini ve istirahat etmesini isteyenlere su cevabi vermis:

`Eger bir yarisa katilmis olsaydiniz, hedefinize yaklastiginizda yavaslar miydiniz?`

---------------


Churchill, avam kamarasinda konusurken, muhalif partiden bir kadin milletvekili, Churchill' e kizgin kizgin söyle seslenir:
- "Eger, kariniz olsaydim, kahvenizin içine zehir karistirirdim."
Churchill, oldukça sakin kadina döner ve lafi yapistirir:
- "Hanimefendi, eger karim siz olsaydiniz, o kahveyi seve seve içerdim."

---------------------

Sokrates ve esi bir türlü iyi geçinemezlermis. Bir gün esi Sokrates'e verip veristirmis, agzina geleni söylemis. Bakmis kocasi hiç bir tepki göstermiyor; bir kova suyu alip basindan asagi bosaltmis.
Sokrat, gayet sakin:
- "Bu kadar gök gürültüsünden sonra bir saganak zaten bekliyordum" demis.


---------------

Bernard Shaw ile Churchill hiç geçinemez ve sik sik birbirlerini ignelermis. Bernard Shaw, bir oyununun ilk gecesine, Churchill' i davet etmis ve davetiyeye de bir pusula ilistirmis:
- "Size iki kisilik davetiye gönderiyorum. Bir dostunuzu alip gelebilirsiniz. Tabii dostunuz varsa." Churchill, hemen cevap göndermis:
- "Maalesef o gece baska bir yere söz verdigim için oyununuzu seyretmeye gelemeyecegim. Ikinci gece gelebilirim, tabii oyununuz ikinci gece de oynarsa."


-----------------

Bir gün Eflatun, talebelerinden birini kumar oynarken yakalamis ve siddetle azarlamis.
Talebesi:
- "Iyi ama ben çok az bir paraya oynuyordum" diye itiraz edecek olunca

Eflatun cevap vermis:

- "Ben seni kaybettigin para için degil, kaybettigin zaman için azarliyorum."

-----------

Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yasayis ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliginden baska hiçbir seyi olmayan kibirli bir adamla karsilasir. Ikisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mü**ün degildir. Magrur zengin, hor gördügü filozofa:
- "Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem" der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin su karsiligi verir: - "Ben çekilirim."


-----------

Meshur bir filozofa:

- "Servet ayaklarinizin altinda oldugu halde neden bu kadar fakirsiniz?" diye soruldugunda:

- "Ona ulasmak için egilmek lazim da ondan" demis.

-----------



Bir toplantida, bir genç Mehmet Akif'i küçük düsürmek ister:

- "Affedersiniz, siz veteriner misiniz?" Mehmet Akif hiç istifini bozmadan söyle yanitlamis:

- "Evet, bir yeriniz mi agriyordu?"

-----------

Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanli padisahi gibi sefere çikacagi yerleri gizli tutarmis. Bir sefer hazirliginda, vezirlerinden biri israrla seferin yapilacagi ülkeyi sorunca, Yavuz ona: - "Sen sir saklamayi bilir misin?"diye sormus. Vezir:
- "Evet hünkarim, bilirim" dediginde,Yavuz cevabi yapistirmis:
- "Iyi, ben de bilirim."


-----------


LÂF

Lâfi uzatanlara ne yapmak lâzim diye Farabî'ye sormuslar, söyle demis:

-`Uzun konusani kisa dinlemeli.`

-----------

EDEPSIZ

Cenap Sahabeddin'e:

`Su edepsize neden bir tokat vurmadin?` dediklerinde su cevabi vermis:

`Eldivenim yoktu, igrendim.`

-----------

SIPA

Köylü, yeni dogan bir sipayi! kucagina almis evine dönerken, iki ortaokul ögrencisi kendisine takilir ve:

`Hayrola amca, derler. Oglunu nereye götürüyorsun böyle?`

Adam, kendine yapilan bu terbiyesizlige aldirmamis görünerek cevap verir:

`Gittiginiz okula kaydini yaptiracagim.`


---------------------

Bir annenin, oglunu Çanakkale Savasina yollarken söyledigi sözler. Çok hosuma gitti paylasmak istedim.

Zavalli valide cigerparesini bir daha kokladi. Dedi ki: Hüseyin... Dayin Sibka'da, baban Domeke'de agalarin da sekiz ay evvel Çanakkale'de yatiyorlar. Bak son yongam sensin! Minareden ezan sesi kesilecekse, caminin kandilleri körlenecekse sütlerim haram olsun, öl de köye dönme. Yolun Sibka'ya ugrarsa dayinin ruhuna Fatiha okumayi unutma! Haydi ogul, Allah yolunu açikk etsin."

-------

Çölde yolculuk eden iki arkadas hakkinda bir hikaye anlatilir.

Yolculugun bir asamasinda iki arkadas tartisirlar biri ötekine bir tokat atar. Tokadi yiyenin cani çok yanar ama tek kelime etmez ve kum üzerine su sözleri yazar:
BUGÜN EN IYI ARKADASIM BANA BIR TOKAT ATTI.´

Yikanabilecekleri bir vahaya rastlayana dek yürümeyi sürdürürler. Tokadi yiyen, yikanirken bataga saplanir bogulmak üzereyken arkadasi tarafindan kurtarilir. Tam selamete çiktiktan sonra bir kaya parçasi üzerine su sözleri kazir:
BUGÜN EN IYI ARKADASIM BENIM HAYATIMI KURTARDI.´

Tokadi vuran ve sonra en iyi arkadasinin hayatini kurtaran kisi ona söyle der: Senin canini yaktigimda bunu kum üzerine yazdin ama simdi kayaya kaziyorsun, neden? ´

Öbür arkadas ona söyle cevap verir:
Biri bizi incittiginde bunu kum üzerine yazmaliyiz ki bagislama rüzgâri estiginde onu silebilsin. Ama biri bize iyi bir sey yaparsa onu kayaya kazimali ki onu hiçbir rüzgar yok etmesin. ´
INCINMELERINIZI KUMA, GÖRDÜGÜNÜZ IYILIKLERI KAYALARA KAZIMAYI ÖGRENIN.


---------------

Arjantin'li ünlü golfcü Robert de Vincenzo, yine bir turnuvayi kazanmis, ödülünü alip kameralara poz vermis ve kulüp binasina gidip oradan ayrilmak üzere hazirlanmisti. Bir süre sonra binadan çikip otoparktaki arabasina yürürken yanina bir kadin yaklasti. Kadin basarisini kutladiktan sonra ona çocugunun çok hasta ve ölmek üzere oldugunu anlatti. Zavalli kadinin hastane masraflarini ödemesi olanaksizdi. Kadinin anlattigi öykü De Vincenzo' yu çok etkilemisti, hemen cebinden bir kalem çikartti ve turnuvadan kazandigi paranin bir miktarini yazdi çek defterine. Çeki kadinin eline sikistirirken de ona, "Umarim bebeginin iyi günleri için harcarsin" dedi.

Ertesi hafta kulüpte ögle yemegi yerken, Profesyonel Golf Dernegi' nin bir görevlisi yanina geldi.

"Otoparktaki görevli çocuklar bana geçen hafta turnuvayi kazandiktan sonra yanina bir kadinin geldigini ve onunla konustugunu söylediler" dedi.

De Vincenzo evet anlaminda basini salladi.

"Evet" dedi görevli, "Sana bir haberim var. O kadin bir sahtekardir. Üstelik hasta bir çocugu da yok. Seni fena halde kandirmis arkadasim. "

De Vincenzo, " Yani ortada olumu bekleyen bir bebek yok mu? "dedi.

"Hayir, yok" dedi görevli.

"Iste bu, bu hafta duydugum en iyi haber." dedi gözleri dolarak.

Ayni pencereden disari bakan iki adamdan biri sokaktaki çamuru, digeri ise gökteki yildizlari görür.


-------------


Uzun yillar önce Çinde Li-Li adli bir kiz evlenir ve ayni evde kocasi ve kaynanasi ile birlikte yasamaya baslar. Lakin kisa bir süre sonra kayinvalidesi ile geçinmenin çok zor oldugunu anlar. Ikisinin de kisiligi tamamen farklidir. Bu da onlarin sik sik kavga edip tartismalarina yol açar. Bu, Çin geleneklerine göre hos bir davranis degildir ve çevrede tepkiyle karsilanir. Birkaç ay sonra bitmez tükenmez gelin - kaynana kavgalarindan ev, o ve esi için cehennem haline gelmistir.

Artik bir seyler yapmak gerektigine inanan genç kadin, dogru babasinin eski bir arkadasi olan baharatçiya kosar ve derdini anlatir. Yasli adam ona bitkilerden yaptigi bir ekstre hazirlar ve bunu 3 ay boyunca her gün azar azar kaynanasi için yaptigi yemeklerin içine koymasini söyler. Zehir az az verilecek, böylece onu gelininin öldürdügü belli olmayacaktir. Yasli adam genç kiza kimsenin ve esinin süphelenmemesi için kaynanasina çok iyi davranmasini ona en güzel yemekleri yapmasini söyler. Sevinç içinde eve dönen Li-Li, yasli adamin dediklerini aynen uygular. Her gün en güzel yemekler yapiyor. Kaynanasinin tabagina azar azar zehiri damlatiyordu. Kimseler süphelenmesin diye de ona çok iyi davraniyordu.

Bir süre sonra kayinvalidesi de çok degismisti ve ona kendi kizi gibi davraniyordu. Evde artik baris rüzgarlari esiyordu. Genç kadin kendisini agir bir yük altinda hissetti. Yaptiklarindan pisman bir vaziyette baharatçi dükkaninin yolunu tuttu ve yasli adama su ana kadar kaynanasina verdigi zehirleri onun kanindan temizleyecek bir iksir yapmasi için yalvardi. Yasli kadinin ölmesini artik istemiyordu. Yasli adam yasli gözlerle karsisinda konusup duran Li-Li'ye bakti ve kahkahalarla gülmeye basladi: "Sevgili Li-Li dedi, sana verdiklerim sadece vitaminlerdi. Olsa olsa kayinvalideni sadece daha da güçlendirdin hepsi bundan ibaret. Gerçek zehir ise senin beyninde olandi. Sen ona iyi davrandikça o da dagildi ve yerini sevgiye birakti; böylece siz gerçek bir ana-kiz oldunuz." dedi. Eski bir Çin atasözü söyle der: "Gül verenin elinde gül kokusu kalir. Tatli dil ve güler yüzün açamayacagi kapi yoktur.


----------


Sikilmadan okuyacaginiza inandigim bir yaziyi paylasmak istiyorum.


Hakan Evrensel emekli bir subaydir. Güneydogu Anadolu'da terörle mücadele etmistir. Evrensel daha sonra istifa ederek, Güneydogu Öyküleri-1,2,3 adli üç kitap yayinlamistir. Bu kitapta subay, doktor, hakim, savci, er Güneydogu Anadolu'da emperyalizmin isbirlikçisi PKK'ya karsi mücadele edenlerin mücadele anilari anlatilir. Üç kitapta defalarca basilmistir. Simdi üç cilt bir arada "Güneydogu Öyküleri" adi ile yayinlandi .Ogullarinin
yigitligini anlamak isteyen bir milletin okumasi gereken bir kitaptir.
Evrensel'in kitabi. Bütün kitapçilarda bulmak mü**ün. Size bu kitaptan
bir hakimin anilarini aktarmak istiyorum.

Güneydogu'nun küçük bir ilçesinde görev yapan hakim, ilçe disindaki lojmanindan görünen karakolun bir gecesini söyle anlatir: "Lojmanimizin balkonundan o karakol görünürdü. Yaklasik bir aydir her istihbarat kaynagindan karakolun basilacagi haberi geliyordu. Üstelik baskinin simdiye kadar yapilanlardan çok daha büyük olacagi söyleniyordu. Yakin birliklerden timler getirildi, karakolun etrafina mayinlar dösendi, agir silahlarla takviyeler yapildi ve baskin beklenmeye baslandi. En son gelen istihbaratta baskinin saati ve baskina katilacak terörist sayisi bile veriliyordu. 22:10, 500 terörist. Karakol o gün basilmadi. "Bir gün sonra, bildirilen saatte cehennem basladi.

Balkonumuzdan izledigim dehset dolu manzarada, daire haline gelmis teröristlerin, dairenin ortasina, gecenin karanliginda atesleri parildayan silahlari ateslediklerini görüyordum. Karakolun, havan ve roket mermilerinin patladigi yerde oldugunu biliyorduk. Tam anlamiyla
çember içine almislardi. Lojmandan ayrilip dogruca jandarmanin binasina gittik. Karakolun merkezi, telsizle, sürekli timlerden durumlarini bildirmelerini istiyor; dis emniyette bulunan timler de bu çagrilara cevap veriyor, havan ve uçaksavar atesi istedikleri yerleri de tarif ediyorlardi.
Bir süre sonra telsiz konusmalari, timlerden birinin üzerine yogunlasti. Timden bir türlü cevap alinamiyordu. Üst üste, defalarca çagri yapiliyor ancak bir türlü timle irtibata geçilemiyordu. Konusmalari takip eden askerler timden ümitlerini kesmislerdi. Ama bir yandan da çagrilar devam ediyordu.

Bir saat kadar sonra, telsizden bitkin bir ses duyuldu: "Yaralilarim var, yaralilarimi alin."
Tüylerimiz diken diken olmustu. Hemen cevap verildi. "Tamam Suat 3, sakin olun, az sonra birlik çikacak. "Ilk yarali haberi, bu saatlerdir aranan timden gelmisti. Tim komutani konusurken arkadan silah sesleri
duyuluyordu. Herkes bu sözler üzerine yorum yapiyordu. Telsizin basindaki tim komutanlarindan biri, bu timde sehit oldugundan emindi.
Merkezden tekrar çagri yapildi. "Suat 3 , irtibati kesme. Sakin olun!"
Cevapta bir degisiklik olmadi: "Yaralilarim var. Kan kaybediyorlar. Yaralilarimi alin!" "Ve tam bir buçuk saat, beser dakika arayla Suat 3 kodlu timle muhabere aynen bu sözlerle sürdü: "Yaralilarimi alin" , "Sakin olun, geliyoruz. "Hepimiz o time kimsenin yardima gidemeyecegini çok iyi biliyorduk. Karakola düsen mermi sayisinda azalma olmuyor, aksine, takviye alan teröristler baskinin siddetini gittikçe arttiriyorlardi. Kimsenin, degil karakolun disina çikmak, mevzi degistirebilecek firsati dahi olmadigi apaçikti.

"Bir süre sonra, Suat 3'ün telsizinden hirs dolu kelimelerini isittik: "Hemen gelip yaralilarimi almazsaniz, karakola dönüp bölügü tarayacagim. "Hepimiz sok olmustuk. Hemen tabur komutani devreye girdi. Hemen hemen ayni sözcüklerle tim komutanina sakin olma çagrisi yapti. Ama ise yaramiyordu. Tim komutani "Yaralilarimi alin!" disinda baska bir sey demiyordu. Tabur komutaninin da telsizi birakmasiyla, bir saat kadar daha tim komutanindan ses çikmadi. Birer dakika arayla yapilan yogun çagrilara cevap vermedi. Hepimiz tim komutaninin da sehit oldugunu düsünüyorduk.
Içim burkuluyor, basim dönüyor, tanik oldugum bu anlardan nefret diyordum.

Telsizin basina tim komutaninin okuldan devre arkadasi geldi. Son bir ümitle eline mikrofonu alip, cevap beklemeden, telsizin kodlarini da kullanmadan, konusmaya basladi: "Devrem ben Hüseyin. Geçmis olsun devrem.
Biraz daha dayan olur mu? Bak destek timleri yola çikti. Sana dogru geliyorlar. Devrem aman pes etme olur mu?" "Telsizin mandalini birakip beklemeye basladi. Hepimiz Motorola marka, duvara monteli telsiz cihazinin hoparlör kismina gözlerimizi dikmis bekliyorduk. Ve konustu : "Devrem, bölük komutani nerde?" Hepimiz derin bir "Oh!" çektik. Telsizden, "Izinde devrem" yaniti verildi. Suat 3 artik tükenen bir sesle konusmayi sürdürdü: "Ne olur yaralilarimi alin. Bende yaraliyim. "O ana kadar kendisinin de yarali oldugunu söylememisti. Hepimiz donup kalmistik. Telsizin basindaki devre arkadasi da bu sözü üzerine mikrofonu firlatti ve odadan çikti. Ben kapinin hemen esiginde ayakta duruyor, duyduklarim ve gördüklerimle bir tarihe taniklik ettigimi düsünüyordum. "Ben de yaraliyim" dan sonra yine ses kesildi. Sabaha kadar hiç konusmadi. Yüzlerce kez yapilan çagrilara cevap vermedi. Artik onun sehit olduguna ben de inanmistim.

"Gün agarirken hepimiz yorgun düsmüs, telsizden yapilan "Suat 3, Konusan Suat, Cevap ver!" çagrisindan bikmis halde bir kösede yigilmisken, birden telsizin mandalina basildigini fark ettik. Telsizden silah sesleri geliyordu. Ve on on bes saniye sonra hayatim boyunca unutamayacagim bir Istiklal Marsi dinlemeye basladim. Mandala sürekli basildigi için bütün telsizlerin konusma imkani durmustu. "Çatismanin altinda yarali bir tim komutaninin, makamiyla söyledigi Istiklal Marsi'ni dinliyordum. Gözlerim dolmustu. O ana kadar duydugum en güzel Istiklal Marsi'ydi.

Birinci dörtlügü bitirdi. Ikinci dörtlükte sesi çatallasti. Kelimeler uzadi. Ama marsi söylemeyi birakmadi. Bozuk bir ses tonuyla, kendini zorlayarak okumaya devam etti. Marsi bitirdiginde, ben de bitmistim. Hemen orayi terk ettim." Bir daha onun sesini hiç duymadim. Toplam 22 sehidin verildigi o baskin gecesinde, vücuduna saplanmis 7 merminin acisiyla söyledigi Istiklal Marsi'ni ruhuma isleten tim komutaninin ölmedigine ise hala inanamiyorum. "Hakimin anilari burada sona eriyor. Iste benim Türk subayindan anladigim budur. Vücudunda yedi mermi oldugu halde makami ile Istiklal Marsi söyleyen adamdir. Okuyun ve bu VATAN için kanlarini akitan Kahramanlarimizla övünün, gururlanin...

Dünde Kahramandik Bu Günde…

----------

Eger "9" canli olsaydin bile
En çok "8" kez kaçabilirdin ölümden
Bil ki "7" düvele sultan olsan dahi
Yerin "6" mekan olacak sana
En fazla "5" metre kumas götürebileceksin
Kapatacaksin "4" açsan da gözünü
Bu dünya "3" günlük dünya
Azrail'in yaninda "2" kat olup yalvarsan da nafile
Elbet "1" gün öleceksin Iste o zaman her sey "0"dan baslayacak.


---------

Adam, Kabe'nin kapisinda hep ayni duayi okuyordu:
- Ey dogrulara yardim eden, haramdan kaçinanlari koruyan!..
Ona 'Sen baska dua bilmez misin?' dediler. O söyle açiklama yapti bu duayi tekrar etme sebebi olarak:
- Ben Beyt-i Serif'i tavaf ederken ayagima takilan seyi egilip aldim. Bir de baktim ki, içinde bin altin bulunan bir kese. Seytanimla imanim mücadeleye tutustular. 'Bin altin çok para, senin bütün ihtiyaçlarini karsilar.' dedi seytanim.
Imanim ise, 'Bu haramdir, bosuna saklama, sahibini bul, teslim et.' dedi. Ben böyle mücadele içinde iken birinin sesi duyuldu.

- Burada içinde bin altinim bulunan kesem kaybolmustur. Kim buldu ise versin, ona otuz altin müjde vereyim.
Bin haramdan, otuz helal hayirlidir, diyerek keseyi sahibine teslim ettim. O da bana otuz altin verdi. Bunu alip bakircilar çarsisinda gezerken bir Arap kölenin bu paraya satildigini görünce hemen satin aldim. Bir müddet sonra bu kölenin yanina bir kisim Araplar gelip gizlice konusmaya basladirlar. Köleden ne konustuklarini sordum. Saklamayip aynen anlatti:
- Ben Magrip sultaninin ogluyum. Babam, Habes melikiyle cenk edip savasi kaybetti, beni de esir alip buralarda sattilar. Babam bunlari göndermis, elli bin altin da vermis ki, beni satin alip götürsünler. Sen bana çok iyilik ettin, kendi evladin gibi baktin. Bundan dolayi memnun oldum. Bunlar beni satin alacaklar sakin az altina razi olma, elli bin altina sat beni.

Dedigi gibi oldu. Elli bin altina sattim köleyi. Bu kadar büyük sermaye ile bir kisim mallar alip Bagdat'a gittim. Orada açtigim dükkanda mallarimi satiyordum. Bir tanidigim gelip, 'Meshur tüccar dostum vefat etti, ay gibi güzel kizcagizi yetim kaldi gel bunu sana alalim.' dedi. Ben de kabul ettim. Çeyiz olarak birtakim tabaklarin üzerinde içi altin dolu keseler vardi. Hepsinin üzerinde de biner altin yazili iken birinin üzerinde dokuz yüz yetmis altin yaziliydi. Bunun sebebini sordugumda kizcagiz dedi ki:
- Babam bu keseyi Harem-i Serif'te kaybetmis, bulan bir helalzade keseyi verince otuz altini ona müjde vermis, geride kalan altindir içindeki, bunun üzerine ben Allah'a hamd ve sükürde bulundum, bunlar hep dogrulugun, iyiligin bereketi, diyerek olayi kizcagiza anlattim. Mutlulugumuz daha da perçinlenmis oldu...


Iki sey dünyaya hükmeder; biri kiliç, digeri düsünce. Kiliç, eninde sonunda düsünceye yenilir.

--------

Atatürk'ün bahçe mimari Mevlüt Baysal anlatiyor:

Çankaya Köskü'nün bahçesini yapiyordum. Bir gün Atatürk, yaveri ve ben bahçede dolasiyorduk. Çok ihtiyar ve genis bir agaç Ata'nin geçecegi yolu kapatiyordu. Agacin bir yani dik bir sirt, diger yani suyu çekilmis bir havuzdu. Ata, havuz tarafindaki kisma yaslanarak karsiya geçti. Derhal atildim:

- Emrederseniz derhal keselim Pasam!

Bir an yüzüme bakti, sonra:

- Yahu, dedi, sen hayatinda böyle bir agaç yetistirdin mi ki keseceksin!

--------

SORU SORMA SANATI

Iki arkadas, hararetle tartisiyormus:
Tartistiklari konu, sigara icerken Incil okunup okunmayacagi imis. Sonuc
alamayinca Papa'ya sormaya karar vermisler.

Papa'nin yanina gidip sirayla sorularini sormuslar.
Biri olumsuz cevap alirken digeri, izin almayi basarmis.
Izin alamayanin sordugu soru :
- Papa hazretleri, Incil okurken canim sigara icmek istiyor, icebilir miyim?

-Oglum, Incil okunurken Tanri'yla ilgilenmen lazim.
O sirada dikkatinin dagilmamasi lazim.
O yuzden Incil okurken sigara icilmez.

Izin alanin sordugu soru :
-Papa hazretleri, sigara icerken canim Incil okumak istiyor, okuyabilir
miyim?
-Oglum, her nerede ve ne kosulda olursan ol, Incil okuma istegi duyarsan
okuyabilirsin.


Kissadan hisse :

1) Esas olan, aldigin cevap degil, sordugun sorudur
2) Beceri; almak istedigin yaniti alabilecegin soruyu sorabilmektir...


--------

Güzel bir ders


Japonya'da bir çocuk 10 yaslarindayken bir trafik kazasi geçirmis ve sol kolunu kaybetmis. Oysa çocugun büyük bir ideali varmis. Büyüyünce iyi bir judo ustasi olmak istiyormus. Sol kolunu kaybetmekle birlikte, bu hayali de yikilan çocugunun büyük bir depresyona girdigini gören babasi, Japonya'nin ünlü bir Judo ustasina gidip yapilacak bir seyin olup olmadigini sormus.
Hoca: Getir çocugu,bir bakalim demis.

Ertesi gün baba-ogul varmislar hocanin yanina. Hoca çocugu süzmüs ve: Tamam demis. Yarin esyalarini getir, çalismalara basliyoruz. Ertesi gün çocuk geldiginde hocasi ona bir hareket göstermis ve "bu hareketi çalis" demis. Çocuk bir hafta ayni hareketi çalismis. Sonra hocasinin yanina gitmis. Bu hareketi ögrendim baska hareket göstermeyecek misiniz?" diye
sormus.
Hocanin cevabi: - Çalismaya devam et olmus.
2 ay, 3 ay, 6 ay derken çocuk okuldaki bir yilini doldurmus. Çocuk bu bir yil boyunca hep o ayni hareketi tekrarlamis.
Hocanin yanina tekrar gitmis: Hocam bir yildir ayni hareketi yapiyorum bana baska hareket göstermeyecek misiniz?
- Sen ayni hareketi çalis oglum. Zamani gelince yeni harekete geçeriz.

2 yil ,3 yil, 5 yil derken çocuk judodaki 10. yilini doldurmus.
Bir gün hocasi yanina gelip. ..."Hazir ol ! " demis.. "Seni büyük turnuvaya yazdirdim. Yarin maça çikacaksin!". Delikanli sok olmus. Hem sol kolu yok hem de judo da bildigi tek hareket var. Ünlü judocularin katildigi turnuvada hiçbir sansinin olmayacagini düsünmüs; ama hocasina saygisindan ses çikarmamis. Turnuvanin ilk günü delikanli ilk müsabakasina çikmis. Rakibine bildigi tek hareketi yapmis ve kazanmis. Derken.. ikinci ,üçüncü maç....çeyrek, yari final ve final...

Finalde Delikanlinin karsisina ülkenin son on yilin yenilmeyen sampiyonu çikmis. Tam bir üstat, delikanli dayanamayip hocasinin yanina kosmus. "Hocam hasbelkader buraya kadar geldik ama rakibime bir bakin hele. Bende ise bir kol eksik ve bildigim tek bir hareket var. Bu kadar bana yeter. Bari çikip ta rezil olmayayim izin verin turnuvadan çekileyim."
- Olmaz demis hocasi. Kendine güven, çik dövüs. Yenilirsen de namusunla yenil.
Çaresiz çikmis müsabakaya. Maç baslamis. Delikanli yine bildigi o tek hareketi yapmis ve tak! Yenmis rakibini sampiyon olmus. Kupayi aldiktan sonra hocasinin yanina kosmus:

Hocam nasil oldu bu is? Benim bir kolum yok ve bildigim tek bir hareket var. Nasil oldu da ben kazandim?
-Bak oglum 10 yildir o hareketi çalisiyordun. O kadar çok çalistin ki, artik yeryüzünde o hareketi senden daha iyi yapan hiç kimse yok bu bir,

Ikincisi de o hareketin tek bir karsi hareketi vardir. Onun için de rakibinin senin sol kolundan tutmasi gerekir.


Iki sey dünyaya hükmeder; biri kiliç, digeri düsünce. Kiliç, eninde sonunda düsünceye yenilir.
Bunları database yokken vermiştim sen istediklerini eklersin..

Kod:
Ekleyen ve düzenleyen Ronin
 
Kayıt
10 Mayıs 2007
Mesajlar
2.517
Beğeniler
0
Şehir
Ev Gibisi Yok :)
Hatırlayan olursa Hayattan Ders Alınacak Yazılar diye bir topicim vardı Vip Publicde önceden. Derlenmiş sağdan soldan toplanmış yüzlerce yazıyı size sunmuştum. Fakat forum databaseimiz çöktüğünde onlarda gitmişti yazıları tekrar bu başlık altında yavaş yavaş toplayacağım benden ayrılmayın....
 
Kayıt
20 Mart 2007
Mesajlar
406
Beğeniler
0
Şehir
panama
arkadaşlar işin dalgasında
o yazıların gitmesine en çok üzülenlerden biriyim umarım daha güsel ve daha fazla ders çıkaracağımız yazılar bulur koyarsın merakla bekliyorum
 
Kayıt
6 Şubat 2007
Mesajlar
335.490
Beğeniler
1.635
Şehir
Taksim/IST.
Server
Flora
Takımı
Galatasaray
puahahhaha böyle karılar diyeceğimde bayanlara saygısızlık olacak böyle hatunlar varmı diyeyim saygımız sonsuz gözüksün ne me lazım birisi 1 der :lolmuch: :mrgreen: Razz

devam ron devam güzelmiş :mrgreen:
 

Dampyre

Buralıyım
Kayıt
9 Nisan 2007
Mesajlar
3.218
Beğeniler
0
Şehir
Neptune..!
öyle bi eşinin olmasını kim ister ? :lolmuch:

Ron o yazılarını hatırlıyorum inşalah çabucak toparlayıp eklersin Wink
 
Kayıt
6 Şubat 2007
Mesajlar
335.490
Beğeniler
1.635
Şehir
Taksim/IST.
Server
Flora
Takımı
Galatasaray
başlığa ithafen bir yazı aklıma geldi kült bir sözdür DGSA'da öğrenmiştim.

" bana mutluluğun resmini yapabilirmisin Abidin ? "

Abidin Dino'ya Nazım Hikmet soruyor.
 
Kayıt
13 Mart 2007
Mesajlar
767
Beğeniler
0
DGSA ne :)

ha bu arada nazim hikmetin abidin dinoya bu siir yazdiktan sonra abidin dinonun yaptigi resimde bu

Abidin Dino, Nazım Hikmet’in “Bana mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin ?” sorusuna karşın bu resmi yapmış diye bilinir… Ve size soruyorum. Sizin için, bu resim ya da “Mutluluğun Resmi” nedir, ne ifade eder ?



Mutluluğun Resmi

Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
işin kolayına kaçmadan ama
gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
ne de ak örtüde elmaların
ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolaşan kırmızı balığınkini
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
1961 yazı ortalarındaki Küba’nın resmini yapabilir misin?
Çok şükür çok şükür bugünü de gördüm
ölsem gam yemem gayrının resmini yapabilir misin üstad?
 
Kayıt
13 Ağustos 2007
Mesajlar
3.022
Beğeniler
0
Şehir
ora bura şura bide ora
Kod:
Beşinci Ders :

Önemli Olan Vermektir..
Yıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız getirdiler. Tek yaşam şansı, beş yaşındaki kardeşinden acil kan nakli idi. Küçük oğlan aynı hastalıktan mucizevi bir şekilde kurtulmuş ve kanında o
hastalığın mikroplarını yok eden antikorlar oluşmuştu. Doktor durumu beş yaşındaki oğlana anlattı
ve ablasına kan verip vermeyeceğini sordu. Küçük çocuk bir an duraksadı. Sonra derin bir nefes aldı ve "Eğer kurtulacaksa, veririm kanımı" dedi.

Kan nakli yapılırken, ablasının gözlerinin içcine bakıyor ve gülümsüyordu. Kızın yanaklarına yeniden renk gelmeye başlamıştı, ama küçük çocuğun yüzü de giderek soluyordu...

Gülümsemesi de yok oldu. Titreyen bir sesle doktora sordu :

"Hemen mi öleceğim ?"
Ufaklık, doktoru yanlış anlamıştı, ablasına vücudundaki bütün kanı verip, öleceğini düşünüyordu.
Hayal kırıklığı olmadan başarının tadı olmaz..''.

Antonio SALIERI
"Hemen mi öleceğim ?" Crying or Very sad

cok guzel bir ders Crying or Very sad
 

Wax Whine

.NET
Kayıt
9 Eylül 2007
Mesajlar
17.595
Beğeniler
30
Şehir
Bağdat Caddesi / İST.
Server
Aspendos
Takımı
Besiktas
dR.NooB demiş ki:
Kod:
Beşinci Ders :

Önemli Olan Vermektir..
Yıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız getirdiler. Tek yaşam şansı, beş yaşındaki kardeşinden acil kan nakli idi. Küçük oğlan aynı hastalıktan mucizevi bir şekilde kurtulmuş ve kanında o
hastalığın mikroplarını yok eden antikorlar oluşmuştu. Doktor durumu beş yaşındaki oğlana anlattı
ve ablasına kan verip vermeyeceğini sordu. Küçük çocuk bir an duraksadı. Sonra derin bir nefes aldı ve "Eğer kurtulacaksa, veririm kanımı" dedi.

Kan nakli yapılırken, ablasının gözlerinin içcine bakıyor ve gülümsüyordu. Kızın yanaklarına yeniden renk gelmeye başlamıştı, ama küçük çocuğun yüzü de giderek soluyordu...

Gülümsemesi de yok oldu. Titreyen bir sesle doktora sordu :

"Hemen mi öleceğim ?"
Ufaklık, doktoru yanlış anlamıştı, ablasına vücudundaki bütün kanı verip, öleceğini düşünüyordu.
Hayal kırıklığı olmadan başarının tadı olmaz..''.

Antonio SALIERI
"Hemen mi öleceğim ?" Crying or Very sad

cok guzel bir ders Crying or Very sad
:mrgreen:
 

Wax Whine

.NET
Kayıt
9 Eylül 2007
Mesajlar
17.595
Beğeniler
30
Şehir
Bağdat Caddesi / İST.
Server
Aspendos
Takımı
Besiktas
Punsier demiş ki:



Mutluluğun Resmi
Orda kaç kişi yatıyo yaa? popcorn Shocked Confused Cool :lolmuch: Mad Sad :lol: Surprised Embarassed Razz Crying or Very sad Question Idea Arrow Neutral :mrgreen: kahvekeyfi detective headbang2ft9 perde hmm extrabeer
 
Yukarı Alt