Midbroke

Bilgiliyim
Kayıt
29 Mayıs 2008
Mesajlar
2.005
Beğeniler
0
Ergenekon operasyonunun amacı

Ergenekon operasyonu bir taraftan insanları içeri atarken diğer taraftan da dışarıdakileri denetim altına alıyor. Eğer mesele sadece suçluları yakalamak ve adalete teslim etmek olsaydı, bir yıldır Ergenekon’la ilgili bu kadar yoğun ve sürekli bir bilgi servisine ihtiyaç olmazdı.

Bilgi servisi bu kadar yoğun olduğuna göre demek ki dışarıdakilerin yönlendirilmesi bu operasyonun önemli hedeflerinden birisidir, yani operasyon bir taraftan da halkın bilincini ele geçirmek için yapılmaktadır.

Bu noktada operasyonun nasıl değerlendirileceği önem kazanmaktadır ve görünen o ki operasyona uğrayanlar bile aslında yanlış değerlendirme içindeler, kaldı ki operasyonu uygulayanlar bile gerçek amaçları tümüyle bilemiyorlar.

Bu açıdan operasyonun hedeflerini teker teker ele almakta fayda var.

Operasyon iki açıdan ele alınabilir, birincisi ABD’nin Türkiye’yi ve Türk Ordusu’nu teslim alma operasyonudur, ikincisi ise mevcut iktidarın yani AKP’nin toplumsal muhalefeti sindirmesi operasyonudur.

Ancak operasyonun bu iki yanı arasındaki bağlantı bir türlü tam netlikte kurulamamaktadır. Önemli olansa bu bağlantıyı kurmaktır.

Çok uzun yıllardır Türkiye’de yükselen bir Amerikan karşıtlığı var. Öyle ki Türkiye, bir NATO üyesi olmasına karşın dünyada Amerika’dan en fazla nefret edilen ülke olma ünvanını taşıyor.

Bu durum kimilerine son derece garip geliyor ama bunun elbette önemli bir nedeni var. Normalde Şeriatçı rejimlerde yüksek olması beklenen Amerikan karşıtlığı nedense laik Türkiye’de yüksek.

Garip ama bir o kadar da mantıklı bir durum, çünkü Amerikan karşıtlığı özünde antiemperyalizmdir, doğru ve güçlü bir antiemperyalizm ise ancak ulus bilinci yüksek bir toplumda ortaya çıkabilir.

Bu nedenle Türkiye’nin önemi ortaya çıkmaktadır, Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde yapılacak tüm düzenlemelerde ABD’ye en büyük engel Türkiye’dir. ABD de bu durumu bilmekte ve ve bunu aşmak için çareler düşünmektedir.


Ordu’ya ilk operasyon

Türkiye’deki parlamenter sistem ABD’nin en büyük güvencesidir. Sonuçta bu sistem içinde ABD karşıtı bir seçenek çıkmaz. Bizim ülkemizde siyasi partilerin yasal denetimini Anayasa Mahkemesi yapar ama asıl denetçi ABD’dir. ABD’nin çıkarlarına karşı çıkacak bir partiye izin vermezler.

Aynı şeyin Türk Ordusu için de geçerli olması gerekirdi normalde. Üstelik Türk Ordusu NATO üyesi olduğu için zaten ABD tarafından denetlenmenin ötesinde ABD tarafından biçimlendirilmektedir. Ama burada da garip bir durum ortaya çıkmıştır Türk Ordusu ile ABD arasında bir çelişki ortaya çıkmıştır.

Demek ki Türk Ordusu, Türk halkı ve ABD arasındaki ilişki ve mücadeleler üzerine eğilmemiz gerekmektedir.

Geçtiğimiz yıl Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde AKP karşıtı muhalefet sokağa dökülmüştü. Milyonluk mitingler düzenlenirken hedefte AKP vardı. Ancak o mitinglerin asıl ruhu tam bağımsızlık ve Amerikan karşıtlığıydı. Üstelik Türk Ordusu da mitinglerin arkasındaki güç olarak görülüyordu.

ABD açısından o dönemde başlayan bir operasyonu tespit etmemiz gerekir. Türkiye böylesi bir ortamda seçime giderken ABD Büyükelçisi hemen devreye girdi ve tüm siyasi partilerle bir hizaya sokma görüşmesi yaptı. O zamana kadar sanki ABD’ye muhalif gibi duran CHP ve MHP o görüşmelerle birlikte teslim alındı ve seçimlere giderken Amerikan karşıtlığını bırakıp Amerikan dostluğu politikası izlediler.

Bu şekilde halkın Amerikan karşıtı tepkisini Meclis’e taşıyabilmesinin imkânı ortadan kaldırılmış oldu.

Ancak seçimlerden sonra da operasyon devam etti. Seçim sonuçları AKP’nin zaferi idi. Bu, muhalefetin yenilgisi demekti. Ama yenilen kuvvet olarak CHP ve MHP gibi muhalif partiler değil Ordu görülüyordu.

ABD burada ikinci hamlesini yaptı ve Türk Ordusu ile görüşmelere başlayarak sınırötesi operasyon tuzağı kurdu. Sınırötesi içerde yenilmiş Ordu’nun bir dış zafer ihtiyacı olarak işlev gördü ama bu operasyonla birlikte Türk Ordusu Amerikancılığa çekilmiş oldu.

Böylelikle Türk halkı Amerikan karşıtlığında tek başına kalmıştı.

Fakat Türk Ordusu’nun bu kadar kolay bir şekilde Amerikan planına teslim olması da sadece görünürdeydi. ABD açısından Türk Ordusu yine de güvenilmez unsurlar içeriyordu. İşte son operasyon burada önem kazanmaktadır.

Ergenekon operasyonunda gözle görülen olgu Amerikan karşıtı paşaların hedef alınmasıdır. Bu açıdan bakıldığında Ordu içinde bir temizlik harekatından sözedilebilir. Nitekim operasyon düzenlenen paşalar ve son dönemde bir şekilde emekliye sevkedilenler, Türk Ordusu içinde de Amerikan karşıtlarına yönelik bir temizlik harekatı olduğunu göstermektedir.

Bu ise kısa vadede Amerikancı bir Ordu ve komuta kademesi demektir. Türk Ordusu’nun bu şekilde Amerikancı cepheye dahil edilmesinin sonucu ise Türk halkının yapayalnız kalması demektir.

ABD’yi laikliğe ikna etmek mi!

Yoğun bilgi bombardımanı ise doğrudan halka yöneliktir. Bu şekilde halkın ne şekilde düşüneceği ve neler düşüneceği belirlenmektedir. Siyasi partiler, medya ve komplo teorileri de bu noktada devreye girmektedir.

Siyasette başarılı olmanın tek yolunnu ABD desteğine olan ihtiyaç olduğunu düşünen güçler, ABD’yi ikna etmeye çalışmaktadır. Bu gibilerin kafasında ABD’nin AKP’den vazgeçip onları seçmesi vardır. Mesela CHP ve MHP’nin pozisyonu tam olarak budur.

Ama çok daha vahim olanı antiemperyalistmiş gibi görünenlerin, hatta son operasyonda hedef olanların bir kısmının bile ABD’yi ikna etmeye çalışmasıdır. Cumhuriyet gazetesinin durumu budur. Onlara göre ABD’nin bu bölgede laik güçlerle ittifak yapması daha makuldur.

Kimileri ise laik Ordu’nun ABD ile anlaşmasını ve AKP’yi bu şekilde dışlamasını istemektedir.

Ama tüm bu istekler, laik Türkiye’nin emperyalist ABD ile uyumu üzerine kurulu tezlerdir. Şeriatçı kesimin klasik Kemalizm ve Cumhuriyet eleştirisinin temeli de budur. Ama bu temel gerçekten temelsizdir.

Türkiye en laik dönemlerinde, yani Cumhuriyet’in ilk yıllarında en antiemperyalist dönemini yaşamıştır ama aynı zamanda Ortadoğu’nun müslüman halkları ile de en yakın ittifakı kurmuştur.

Türkiye’nin Amerikancı tarihi ise sağcıların laiklikten taviz ve Ilımlı İslam dönemlerinin gerçeğidir. Yani Şeriatçıların içinde oldukları hükümetler ABD ve İsrail ile dost olmuş ama Ortadaoğu’nun müslüman halklarına karşı konumlanmışlardır.

ABD bu gerçeği, yani laikliğin antiemperyalist özünü çok iyi bildiği için bizim ülkemizde hiçbir dönem laiklerle ittifak yapmamıştır, hep sağcı ve Şeriatçılarla ittifak yapmıştır.

Ama geçmişin ötesinde yakın gelecekte de ABD planları belirlenmiştir ve o planlarda Türkiye’nin laik güçlerine yer yoktur.

ABD’nin Türkiye’ye biçtiği rolün Ilımlı İslam olduğunu düşünen kimileri, en azından kendi içlerinde tutarlı olacaklarsa, Amerika’ya karşı çıkmaları gerekir. Halbuki ABD’yi laikliğe ikna etmeye çalışmaktadırlar!

Ilımlı İslam değil Kürt-İslam

Kaldı ki ABD’nin Türkiye’ye uygun gördüğü rejim artık “Ilımlı İslam” modeli ile açıklanamaz, düpedüz bir “Kürt-İslam faşizmi”dir önerilen rejim.

O halde mücadelenin tüm denklemi ve dinamikleri değişmektedir.

Türkiye’nin faşist bir diktaya gittiğini hemen herkes söylüyor son dönemde. Demek ki işin faşizm kısmı gayet açık görülmektedir. Ama bu faşizmin içeriği bir türlü tespit edilememektedir. Oysa önemli olan bunu yapabilmektir.

Bu noktada Ergenekon operasyonunun ve ABD’nin nihai hedefinin tespit edilmesi gerekmektedir. ABD’nin hedefi bu bölgede bir Büyük Kürdistan kurmaktır. Büyük Kürdistan’ı kurmak içinse dört koldan çalışmaktadır.

Bir taraftan PKK ve Kürtçü hareket ABD denetiminde çalışmaktadır. Diğer taraftan AKP, Kürtçülüğün önündeki tüm engelleri kaldırmaktadır. Kürtçü hareketle Şeriatçı hareket kolkola çalışmaktadır.

Ama bir taraftan da ABD ulusal denilen kesimlere yaptırmaktadır Kürtçülüğü.

Son dönemde Türk Ordusu da, bugüne kadar PKK tarafından dillendirilen kimi talepleri savunmaya başlamıştır. Ergenekon’da içeri alınan ulasalcıların teorisi de Türk-Kürt kardeşliğidir!

Kısacası bilgi bombardımanını bir kenara bırakıp tarihi ve güncel gerçekleri görmemez gerekmektedir. ABD’nin amacı Büyük Ortadoğu Projesi’ni gerçekleştirmektir. Bu ise Türkiye’nin yeniden Sevr’e razı edilmesidir.

Sevr’e razı edilecek Türkiye’de Ordu’nun hdef alınması son derece normaldir. İlk önce Sevr’e karşı çıkacak Ordu’nun silahsızlandırılması gerekmektedir. Ve görülen o ki, Türk Ordusu’nun komuta kademesi bugün Ergenekon tuzağına düşmüş ve kendi geleceğini savunmamaktadır. Halbuki ABD darbecisiz bir Ordu değil, Ordusuz bir Türkiye istemektedir.

Asıl hedef ise, ulus bilincinin yok edilmesidir. Yani hedefte sadece Türk ordusu ve Türk halkı yoktur, bunları da vareden Türk milliyetçiliğidir hedef.

Kirli savaş, derin devlet vb teorilerle ve bilgi servisi ile, Türk insanının milliyetçiliği hedeflenmektedir. O nedenle bu operasyonun en önemli yanı budur.

Atatürk, Cumhuriyet, Ordu, Kemalizm vb kavramları boşuna hedef seçilmemiştir. Milliyetçiliğin tüm yapıtaşları sökülmektedir birer birer.

Ergenekon diyorlar operasyonun adına ama aslında “Demirci Kawa”yı hedefliyorlar. Bir taraftan “zalim Türk Ordusu”nun, bir taraftan da “zalim Türk milleti”nin kafasına Kürt çekicini vura vura intikam alıyorlar .


Kod:
Sindirme Operasyonu

Asıl tehlike Cumhuriyet mitinglerinde meydana çıkan Türkiye’nin ulusal, milliyetçi ve Atatürkçü potansiyelidir. Bu potansiyel, Türkiye’nin faşizme direnme gücünü ve olanakları göstermektedir. Bu potansiyelin sindirilmesi AKP açısından esas hedeftir.

O nedenle bir hayali ulusalcı çete düşmanı yaratılmıştır. Şimdi o hayali çeteye operasyon düzenlenmektedir ve insanlara şu mesaj verilmektedir: Sakın ha örgütlenmeyin! Eğer örgütlenecek olursanız, yarın siz de bu çete davalarının içine dahil edilirsiniz.

Bu yolla ulusal güçler ve halk sindirilirken ikinci bir mesaj daha verilmektedir: Sizi savunacak kimsenin çıkacağını da asla ummayın!

Burası oldukça önemli kısmı sindirme operasyonunun.

Birincisi ulusal duruşu olan, hükümetle uğraşan, terör örgütleriyle uğraşan avukatlar, bu operasyonlarda çete kapsamına alınmaktadır. Böylelikle vatandaşa şu mesaj verilmektedir; sizi savunacak avukatlar bile içerde olacak, o nedenle sessiz oturun.

İkincisi, sizi savunacak herhangi bir parti veya kitle örgütü olmayacaktır. Bakın MHP’ye kendi eski adamlarını savunuyor mu? Ya da bakın CHP’ye bu kadar hukuksuz bir operasyon karşısında çıtı çıkıyor mu?

Üçüncüsü, Ordu’ya hele hiç güvenmeyin. Bakın yüzbaşıdan başladık tuğgenerale kadar geldik. Ama ne eski yüzbaşıyı ne de eski tuğgenerali savunan bir Ordu yok. O nedenle ayağınızı denk alın.

İşte böylesi bir sindirme operasyonu ile karşı karşıyayız. AKP’nin hedefini çok iyi bilmeliyiz. Bunların derdi çete değil ulusal güçlerdir. Çünkü demokratik siyaset yoluyla var olan her tür ulusal örgütlenmeye de karşıdırlar. Onlar kendi işbirlikçiliklerinin karşısına dikilecek her tür ulusal güce bu nedenle çete muamelesi yapmaktadırlar.

Burada kritik nokta ise örgütlenmektir. Aslında faşistler toplumun kendi karşısında örgütlenmesine karşıdırlar. Onlar suskun toplum, sindirilmiş toplum istemektedirler. Toplum susacaktır, örgütlenmeyecektir ki faşizmi rahat rahat getirebilsinler.

Ama bu sindirme operasyonunun bir de ters etkisi var. Yine tecrübeyle sabittir ki faşist uygulamalar toplumun örgütlenmesine engel olmaz aksine örgütlenmeyi zorunluluk haline getirir.

AKP’liler istiyorlarsa örnek aldıkları faşist rejimlerin nasıl yıkıldığına bir baksınlar, toplum susmuş mu!..

TÜRKSOLU, Sayı 171, 28.01.2008, Başyazı, Sindirme Operasyonu
Kaynak = Türksolu gazetesi internet sitesi .
*www.turksolu.org
 
Yukarı Alt