Kayıt
17 Kasım 2016
Mesajlar
3.162
Beğeniler
466
Erzak ve gıda maddeleri cephe gerisine kadar getirilmiş ve her gün düzenli olarak belirlenen miktarda malzemenin dağıtımı gerçekleştirilmişti. Çanakkale’de bir askere ortalama şu miktarlarda erzak verilmiştir: 900 gram ekmek, 250 gram et, 150 gram bulgur, 20 gram zeytinyağı, 20 gram tuz, 9 gram sabun.

Osmanlı Genelkurmayı da Çanakkale Cephesi’nde iaşe durumunun gayet iyi olduğunu, hatta birinci siperde muharebe eden nefere kahve ikramı bile yapıldığını resmî tebliğle bildirmiştir. Askerî yetkililerin bu açıklamasından cephede endişeye mahal olmadığı bilgisi verilerek halkın mücadele azminin artırılmasının da amaçlandığı anlaşılıyor.

Sahra fırınlarında yemek ve ekmek pişirilirken çıkan duman düşman donanmasının ateş açmasına sebep olduğu için kimi zaman dağıtılan yemekler soğuk da olabiliyordu. Düşmana açık hedef olmamak için fırınlar mümkün olduğu kadar cephe gerisine, vadilerin içine kurulmuştu. Burada pişen yemeğin karavana ile cepheye taşınması esnasında soğuması, dökülmesi veya top atışlarından dolayı içlerine çerçöp ya da toz kaçması normaldi.

Şartlar elverdiğince askere günde en az iki öğün olarak iki üç çeşit yemek dağıtılıyor; çay, kahve ve sigara eksik olmuyordu. Kuru üzüm ve kuru fındık gibi çerezlerin dağıtıldığını da biliyoruz.

Askerler günlüklerinde kendilerine iyi bakıldığını belirtirken menüleri de yazıyorlardı. Çanakkale Cephesi’nde teğmen rütbesiyle muharebe eden ve şehit olan İbrahim Naci’nin günlüğünde askere verilen yemeklerin gayet zengin ve doyurucu olduğu görülür. Şu satırları beraber okuyalım:

“1 Haziran 1915: İaşe pek mükemmeldi. Bazen asker günde üç defa yemek yiyordu.

14 Haziran 1915: Akşam 6.35’te askere fasulye yemeği dağıttırdım. Bu yemek pek leziz olmuştu.

16 Haziran 1915: Öğle yemeğini fasulye, papara hoşaf olarak yedim. (…) Akşam yemeğini fasulye, pilav ve hoşaf olarak yedim.

19 Haziran 1915: Öğle yemeği semizotu, ciğer yahnisinden ibaretti.”

Mantı bile veriliyordu

Komutanlardan Selahaddin Adil Bey eşi Siret Hanım’a gönderdiği 15 Temmuz 1915 tarihli mektupta canının kuruyemiş, yemiş ve reçel çektiğini yazıyor; eşinden bu gıdalardan kuru, sulu ne olursa göndermesini rica ediyordu: “Çok şükür, yediklerimiz şikâyet edilecek gibi değil, aşçımızdan böreğinden tatlısına kadar yiyoruz”.

Validesine yazdığı duygu yüklü mektubu ile meşhur ihtiyat zabit namzetlerinden şehit İbrahim Edhem Efendi’nin çayına katılan taze süt, bulunduğu bölgedeki çobandan alınmıştı. Nitekim yöre halkı çoğu zaman ücret almaksızın taze süt, sebze, meyve gibi ellerinde ne varsa askerle paylaşıyordu.

Zabit vekili olarak muharebelere katılan Mehmed Fasih Efendi, Kanlısırt Günlüğü isimli eserinde askerlere verilen yemekten, çay, kahve ve nargile keyfinden de bahseder:

“26 Ağustos 1915: Yemek yedik, güzel bir imambayıldı, bir nargile, bir kahve ile güzel bir keyif yaptım.

1 Eylül 1915: Bir kahve ve bir nargile aşk ettim. Yemek geldi, yedim. Biraz gazete okudum. (…) Ateş yaktırdım, biraz sucuk kızartıp yedim.

26 Eylül 1915: Oturup yemek yediysem de canım istemiyor. Sucuk ve bulgur pilavından birkaç kaşık aldım, karnım doydu, kahve ile nargileyi çektim.

3 Ekim 1915: Yemek hazır fakat canım istemiyor, zorla mantı ile lapayı yedim, kahve ile nargileyi çektim.

16 Ekim 1915: Yemek geldi. Izgara köftesi ve çorba oturup yedim.”

Savaş ortamında her şeyin güllük gülistanlık olması umulur mu? İaşe meselesi tabii ki zaman zaman şikâyetlere de konu oluyordu.

Günlüğü diğerleri içinde en zengin muhtevaya sahip ihtiyat zabit namzetlerinden İsmail Hakkı Efendi Gelibolu’dan Kafkaslara isimli eserinde “Erzak olarak verilen şey, 500 gram yağla, 2,5 kilo pirinç, bir miktar tuz ile bir kalıp sabundan ibaret. Hani bunun eti, sebzesi?” demekten kendini alamamıştır. Dikkat edilirse burada bile temel gıda maddelerinin eksik olmadığı görülür.

İhtiyat zabiti Münim Mustafa da Cepheden Cepheye isimli hatıratında siper hayatının zor geçtiğini, ışığa hasret kaldıklarını, en çok da canının sirke ve şeker çektiğini ifade eder. “Aman Allah’ım, bunlar ne yılışık mahlûklardı. Yemek yerken çatalımızın ucundaki lokmaya binlerce sinek hücum ediyordu” diyerek sineklerden şikâyetini dile getirir.
 
Yukarı Alt