Kayıt
5 Mart 2009
Mesajlar
1.177
Beğeniler
0
Şehir
>>> ÖSS <<< ZEDEEEE :@:@
- Resim Silinmiş.

21 Mayıs 1864 tarihi Kuzey Kafkasya halkları için kara bir gündür. İşgalci Ruslar’a karşı 300 yıl devam eden özgürlük mücadelesinde soykırıma uğrayan Çerkesler’in sağ kalanları topluca vatanlarından sürgün edilmişlerdir. Dünya tarihinde görülmemiş bir vahşete sahne olan Kuzey Kafkasya halkının dramı, tarih sayfalarına yeterince aktarılamamıştır.
Doğu'da İmam Şamil önderliğinde yürütülen mücadele 1859 yılında sona erince, Ruslar tüm güçleri ile Batı Kafkasya’ya saldırdılar. Batı Kafkasya’daki Çerkes kabilelerinin direnişi çok sert oldu. 1859 yılından 1864 yılına kadar devam eden mücadelede tarihin kaydettiği en büyük soykırımlardan biri yaşandı.
Akan Çerkes kanları 20 kilometre uzaktaki Karadeniz’e ulaştı
21 Mayıs 1864 tarihinde Karadeniz kıyısında, Soçi şehri yakınlarında Kabaade Vadisi’nde, son Çerkes direniş gücü olan Ubıh kabilesine mensup 20000 Çerkes savaşçısı kendilerinden kat kat üstün olan Rus kuvvetlerine karşı bir tek fert kalmamacasına yiğitçe direnip şehit oldular. Karadeniz’e 20 kilometre mesafede olan savaşta dökülen Çerkes kanları Kabaade Vadisi’nde akan Açepsu deresinden Karadeniz’e ulaştı.

Bu yaşanan öyle büyük bir vahşetti ki, savaş öncesi 1859 yılında Karadeniz kıyısında tahmini olarak yaşayan üç milyon civarındaki Çerkes’ten sadece dağların derinliklerine sığınan birkaç bin kişi kurtulabilmiştir. Bu durumu günümüze endekslersek daha iyi anlayabiliriz. Kafkasya’nın güneyindeki Soçi kentinden kuzeye doğru Krasnodar ve Taman yarımadasına kadar uzanan Çerkes topraklarında 1825 yılında Çerkes nüfusu üç milyonu aşkındı. Rus nüfusu ise neredeyse sıfıra yakındı.

Yıl 2009 aynı topraklardaki dengeyi öğrenmek ister misiniz? Kuzeydeki Adıgey Cumhuriyeti’nde yaşayanlar dahil Çerkes nüfusu 150 bini bulmamaktadır. Buna karşılık Rus nüfusu yüzde doksan oranındadır. Çerkes halkı 5000 yıllık vatanlarında Ruslar tarafından soykırıma uğratılmış, sağ kalanlar da vatanlarından sürülmüşlerdir.

Ruslar öyle vahşi davranmışlardır ki, boşaltılan Çerkes köylerinden iz kalmaması için bütün evler yakılmış, meyve ağaçları kökünden kesilmiş geçmişe ait iz bırakılmamaya çalışılmıştır. Buna rağmen izleri yok edememişlerdir.Karadeniz’den içeri dağlara doğru çıktığınızda bu izleri halen görebilirsiniz. Ruslar’a inat halen dağların içinde eski Çerkes yerleşim yeri olduğu anlaşılan yerlerde meyve veren elma ve armut ağaçları dimdik ayakta duruyor.

Ruslar bir dili ve bir halkı tamamen yok ettiler
1991 yılından beri Kafkasya’yı defalarca ziyaret ettim. Orada atalarımın 150 yıl önce yaşadıkları yerleri görmek istedim. Bir zamanlar milyonlarla ifade edilen Çerkes’in yaşadığı topraklarda Soçi; Lazarevski ve Tuapse şehirleri çevresinde bugün yaklaşık olarak 15 bin civarında Şapsığ kabilesine mensup Çerkes yaşıyor.

Bütün bunlardan daha acı ve dramatik olanı 150 yıl önce Soçi şehrinin sahipleri olan Ubıh kabilesi Ruslar tarafından tamamen yok edildi. Dünya kültürünün en önemli miraslarından biri sayılan Ubıh dili yok oldu. Dünyanın ünlü filologlarının Ubıh dilini kurtarma çabaları sonucu bu dili konuşan son insanlardan derlenen kelimelerle Ubıhça’nın son sözlüğü yapıldı. Ubıh dili XX. yüzyılda göz göre göre yiten bir dildir. Bu dilin yok olmasının baş müsebbibi Çarlık Rusya’sıdır. Ubıh kabilesi öyle büyük bir soykırıma uğratıldı ki, halkıyla birlikte dili de yok oldu.

Hür ve medeni dünya geçmişte yaşanan olaylardan o kadar habersiz ki, Ruslar soykırım yaptıkları bir coğrafyada, halkını toptan imha ettikleri Kabaade düzlüklerinde 2014 Soçi Olimpiyatları’nı tertip ediyorlar. Onbinlerce Ubıh’ın kanının döküldüğü ve şehitlerin toprak altında yattığı yerlerde barışın ve kardeşliğin timsali olan olimpiyatlar düzenlenecek. Ruslar soykırım uyguladıkları için hesap verecekleri yerde ödüllendirildikleri için aynı suçu defalarca işliyorlar. Çok uzak değil 1994 ile 2009 yılları arasında bir milyon nüfusu olan Çeçenistan’da 250 bin sivil Çeçen’i katletmişlerdir.

Karadeniz’in bütün sahilleri can pazarıydı
Son Çerkes askeri birliğinin son neferine varıncaya kadar savaşarak şehit olmasından sonra, savaşı yöneten Çar Naibi Grandük Michael’in yayınladığı genelge Rus acımasızlığının bir belgesiydi. Grandük Michael Çerkesler’e hitaben yayınladığı genelgede “ Size bir ay süre veriyorum. Bir ay içerisinde ya Kuban ötesinde gösterilecek yere gidersiniz ya da Osmanlı topraklarına gidersiniz. Bir ay içerisinde sahile inmeyen köylüleri ve dağlıları savaş esiri sayıp ona göre işlem yapacağız” diyordu
Bu genelge karşısında çaresiz kalan Çerkesler, 1864 Mayısı’nın sonlarında bulabildikleri tüm vasıtalarla ülkelerini terk etmeye çalışıyorlardı. Bu öyle dramatik bir olaydı ki, insanlar binlerce yıldır yaşadıkları topraklardan koparılıyordu. Kafkasya’nın bütün sahilleri çıkış noktası olmuştu. Novorosisk Anapa, Zelencuk (Gelincik) Tuapse, Soçi, Adler, Sohum kısacası gemi yanaşmaya müsait her yer vatanlarını terk etmeye mecbur bırakılan Çerkesler’in çıkış yerleriydi.

Çaresiz insanlar limanlarda son kuruşlarına kadar soyuluyordu. İnsafsız gemi ve tekne sahipleri aç gözlülüklerinden dolayı gemiye istiab haddinden fazla yolcu alıyor, elverişsiz ortamlarda kalan yolcular bulaşıcı hastalıklara yakalanıyor, gemiler günlerce Karadeniz’in azgın dalgaları arasında kalıyordu. Hastalanıp ölen yolcular, tayfalar tarafından denize atılıyordu. Ölen yakınının denize atılmasını istemeyen ve cesedini saklayan yolcular, farkında olmadan hastalıkların artmasına sebep oluyorlardı.

Bu öyle müthiş bir dramdı ki, yüreklerin dayanması mümkün değildi. Ruslar tarafından zorla kıyıya indirilen bazı Çerkes ailelerinden ana,baba,kardeşin ayrı ayrı gemilere bindirilerek birbirinden kopartıldığı oluyordu. Çerkesler arasında bu olayları anlatan sayısız şarkı ve ağıt yakılmıştır. Sürgün sırasında yakılan ağıtlardan “İstanbulako”(İstanbul Yolculuğu) halen Çerkes halkı arasında söylenen en yaygın ağıttır.

Gemilere binen ya da bindirilen insanların nerelere yerleştirilecekleri bile tam belli değildi. Ruslar tarafından ülkelerinden sürülen Çerkes mültecilerinden Osmanlı’nın kabul ettiği rakam aslında elli bin civarında idi. Ruslar’ın vatanlarından sürdüğü insan sayısı tam olarak bilinememekle birlikte, ittifak edilen rakam 1.500.000 civarındadır. Sürgün sırasında tahtta bulunan I. Abdülhamit’in annesinin Çerkes olması Osmanlı’nın sınırsız mülteciye kucak açmasına sebep olmuştur.

Sürgün sırasında yaşanan felaketler o kadar yürek parçalayıcı olmuştur ki, bu olaylar yaşanırken şahit olan, aralarında Ruslar’ın da bulunduğu bir çok gözlemci yazılı belgelerle tarihe not düşmüşlerdir. Bunlardan bazılarını sizlere sunuyorum;

Fransız Gazeteci A. FONVİLL: “Gemicilerin gözü doymuyordu. 50-60 kişilik gemiye 200-300 kişi alıyorlardı. Biraz su ve ekmekle yola çıkmışlardı. 5-6 günü aşınca bunlar tükeniyor ve açlıktan salgın hastalıklara yakalanıyorlar, yolda ölüyorlar ve onlar da denize atılıyorlardı. 600 kişiyle çıkan gemiden ancak 370 kişi sağ çıkabilmişti.”

Rus Araştırmacı A.P.BERGE: “ Novorosisk Koyu’nda 17.000 kadar dağlının toplandığı kıyıda gördüklerimi unutamam. Onların bu durumunu görenler Hıristiyan da olsa, Müslüman da olsa, ateist de olsa dayanamaz, çökerdi. Kışın soğuğunda, karda evsiz, yiyeceksiz ve doğru dürüst giyeceksiz bu insanlar tifo, tifüs ve çiçek hastalığının pençesindeydiler. Anasız kalmış çocuklar ölmüş annelerinin göğsünde süt arıyorlardı... Rus tarihinin yüz karası olan bu acılı sayfa Adige tarihi açısından büyük zararlara yol açtı. Sürgün, sosyal, ekonomik ve kültürel gelişmelerinin tarihini ve politik bir birlik olma sürecini uzun yıllar kesintiye uğrattı.”

Prof. Kemal KARPAT: “Ruslar, Çerkesler’i tamamen imha ederek dağların iç kesimlerine, Çerkes mevzilerine doğru adım adım ilerlediler. Teslim olanlara 3 seçenek sundular: a)Kuban Vadisi’ne gitmek, b) Çar ordusuna katılmak, c) Hıristiyan olmak. Kabul etmeyenler Osmanlı ile Ruslar arasındaki bir anlaşma uyarınca göç ettiler. 1862-1870 arasında gelenlerin sayısı 1.200.000-2.000.000 arasındadır.

Sahilde ölenlerin sayısı 500.000 den az değildir. Ayrıca Balkanlar’a giden Çerkes sayısı da 400.000 civarındadır. Halifelik yükümlülüğü, nüfus kazanma ve iyi asker sağlama gibi hesapların olduğu da biliniyor...”

Kont Lev TOLSTOY: “Köylere gece karanlığında dalıvermek adet haline gelmişti. Gece karanlığının örtüsü altında Rus askerlerinin, ikişer üçer evlere girmesini izleyen dehşet sahneleri öylesineydi ki, bunları hiçbir rapor görevlisi aktarmaya cesaret edemezdi...”

N.N. RAYEVSKİ: "Bizim Kafkasya’da yaptıklarımız, İspanyolların Amerika topraklarında yürüttükleri savaşların olumsuzluklarının aynısıydı. Dilerim ki, Yüce Tanrı Rus tarihinde kan izlerini bırakmasın...”

Yukarıdaki ifadelere benzer sayısız gözlemci raporları mevcuttur. Bütün bunlara rağmen dünya Çerkes soykırımı karşısında sessiz kalmıştır. Yaşanan vahşet kısa bir makalenin satırlarına sığmayacak kadar büyüktür. Gelecek yazımızda vatanlarından sürülen insanların dramını anlatmaya devam edeceğiz.
 
Son düzenleme yönetici tarafından yapıldı:
Yukarı Alt