Kayıt
13 Kasım 2009
Mesajlar
159
Beğeniler
0
Şehir
Yersiz Yurtsuz xDé
Giriş:
Her macera romanında genç , hırslı , içine kapanık ,ailesini kaybetmiş bir genç vardır.
İşte bizim hikayemizde tam böyle bir gencin etrafında silkroad dünyasında geçiyor ; onun adı mua_amittabha.

Mua Amidamaru yamurlu bir gecede janganın arka mahallerininde eski , kapısı ve pencereleri olmayan bir yokluk evinde dünyaya gelmişti ; annesi onu doğurduktan sonra sadece ismini koyabilecek kadar yaşadı ve hayata gözlerini yumdu.Mua yağmur demekti amidamaru da uğruna efsaneler yazılan büyük dedesinin ismiydi.Mua babasını hiç görmedi .Babası downhanga mal ***ürecek bir yaz kervanına katılmış ve hiç geri dönmemişti .
Annesini kaybettikten sonra ona janganın yaşlı muhtarı geyechon bakmıştı ; geyenchon yaşlı bir adamdı mua evin her işinde ona yardımcı oluyor ; tarlalardan manyangları uzak tutuyor ; sebzelere zarar veren big eye ghostları sapanı ile kovalıyordu .Hayallerinde hep babası vardı o da dedesi ve babası gibi bir hunter olmak istiyordu kaderinin ona oynayacağı oyunlarından habersiz yeni yetme arkadaşları ile hakladığı bir manyangtan ilk kılıcı düştüğünde ne olacağına çoktan karar vermişti.O akşam kılıcı eve getirmedi şehrin surlarının girişinde bir ağaç kovuğuna sakladı.Her sabah erkenden kalkıyor tüm işleri halledip ortadan yok oluyordu ve hava kararana kadar ortalıklarda görünmüyordu ; bir hafta iki hafta derken geyenchon usta kuşkulanmaya başladı ve mua nın en yakın arkadaşı morgan dan onu takip etmesini istedi.Morgan gizlice mua yı takip etti ve gördükleri karşısında ufak bir çığlık koyvermekten kendini alamadı , morgan daha önce böyle kılıç kullanan birini görmemişti .Mua morgan ın üsstüne atladı ve tek hamlede onu yere yapıştırdı ;
mua:burada ne yapıyorsun ?
morgan:asıl sen ne yapıyorsun ?
mua gözlerini kaçırdı ve arkadaşının üzerinden kalktı , kılıcı saklamaya çalıştı ama bunun için çok geç kaldığını farketti.
morgan üstündeki tozları temizleyerek ayağa kalktı ; morgan ın korkak bir yapısı vardı ve mua nın birşey demesine gerek kalmadan onu geyenchon amcanın yolladığını yumurtladı.
mua morgandan onu yanlız bırakmasını istedi , morgan her ne kadar buna pek yanaşmasada gözlerindeki kıvılcımları gördüğünde ayaklarını sürüye sürüye oradan uzaklaştı.Mua şimdi ustasına ne diyeceğini düşünüyordu.
Bunun er geç olacağının farkındaydı merak ettiği ustasının nasıl tepki vereceğiydi.Hava kararıyordu artık geri dönüp ustasına herşeyi anlatmalıydı , gizli yerinden çıktı bu sefer kılıcı yanındaydı.Düşüncelere dalmış bir şekilde eve dönerken gözüne bir şey ilişti , bir ayakkabı , morgan ın ayakkabısı adımları hızlandı etrafa bakındı ama başka birşey bulamadı hafiften korktu burası şehrin surlarının hemen arkasıydı ama bazen aptal bigeye ghost çetelerinin burada dolaştığını biliyordu ; bu mümkün olabilir miydi ?Arkadaşını başına birşey gelmişse kendini asla affetmeyecekti ; şuursuzca koşmaya başladı nereye gittiğini bilmeden koşuyordu ; ilerdeki çalılarda bir kıpırtı gördü ve gözünü karartıp çalıların içine daldı.

Episode 2:Kesik Yüz
….nereye gittiğini bilmeden koşuyordu ; ilerideki çalılarda bir kıpırtı gördü ve gözünü karartıp çalıların içine daldı.
Gördüğü sahne yavaş çekim ilerliyordu orada bulunan her canlının üzerinde anlamsız bir uyuşukluk vardı sanki ; dört tane iri yarı big eye ghost morgan ı aralarına almış itip kakıyorlardı o ana kadar yavaş akan zaman birdenbire hızlandı.Mua kendisini farklı hissediyordu gözleri kararmış , kolları kaslanmış ,omuzları genişlemişti sanki .İlk big eye ghost çok geç kalmıştı yanında aniden beliren şeytandan sakınmak için , bedeninden ayrılan kafası yere düşerken gözleri o alev alev yanan şeytandaydı. Diğer ikisi de ne olduğunu tam olarak kestirememiş ama gardlarını almışlardı ,bu şeytan suretindeki çocuğa karşı çaresiz olduklarını bilseler arkalarına bakmadan kaçarlardı.Belki de ölü vücutları yere düşerken kaçmış olmayı diliyorlardı.Sonuncu big eye ghost kaçmadı , saldırmayı da denemedi etrafında sanki görünmez bir güven çemberi vardı , bu sahne mua nın bir iki saniye tereddüt etmesine sebep oldu ve o anda big eye ghost Morgan ın üstüne atlayıp ince bıçağını morgan ın boğazına dayadı ; zaman sanki tekrardan yavaşlamıştı .Bunu neden yaptığını hiç bilmeyecekti ve birden kılıcı elinden fırladı parmaklarından sıyrıldı ve hiçte hoş olmayan bir sesle biy eye ghostun tek gözünden içeri saplandı .Mua ile morgan göz göze geldiler ikisi de aynı şeye bakıyordu mua morgan ın gözbebeklerinde ona bakan şeytanı fark etti ve istem dışı olarak geriye doğru bir adım attı aynı anda morgan tüm nefesiyle sağlam bir çığlık salıverdi ve deli gibi koşmaya başladı.Mua bir iki saniye ne olduğunu anlamaya çalıştı yerde hareketsiz yatan dört bedene baktıktan sonra morgan ın arkasından koştu , kolundan yakaladı morgan mua nın gözlerine baktı ve göğsüne yaslanıp ağlamaya başladı.
mua:tamam tamam geçti hepsi geçti …
morgan:ben ben seni bir an için … çok korktum
mua:şşşş tamam hepsi bitti onlar atık yoklar
morgan:ama ama sen nasıl bildin….benim….
mua:ayakkabını gördüm hadi artık gidelim geç oldu.
Tek kelime daha etmediler ,şehre döndükten sonra mua evin yolunu tuttu ;mua karanlıkta gözden kaybolurken morgan aklında sorular öylece kalakaldı.Geyenchon usta mua yı perişan bir halde gördüğünde neredeyse bayılacaktı.Mua nın yüzünde boydan boya çapraz bir kesik vardı , sol gözü kandan tamamen kapanmıştı.Damarlarındaki andrenalin yavaş yavaş etkisini kaybediyor mua nın acısı yavaş yavaş şiddetleniyordu.Mua dört gün boyunca ateşler içinde yattı arada gözlerini açıp kendine geldiğinde başında ustasını ya da morgan ı görüyordu ama bu anlar çok kısaydı genellikle bilinçaltında babası , tanımadığı insanlar ile boğuşuyor ya da yüzsüz şeytanlara karşı savaşıyordu.Dördüncü günün gecesinde ayıldı ve çığlıklar içinde uyandı ; babası yaşıyordu , babasının onun yardımına ihtiyacı vardı ve onu bulacaktı .O günden sonra takip eden bir hafta boyunca mua yataktan çıkmadı ; geyenchon usta her sabah evden çıkıyor ve her gece eve daha sıkıntılı daha çökmüş dönüyordu sanki yapması gereken bir şey vardı ve o bunu yapmak istemiyordu belki de yüzleşmek zorunda olduğu şeyden kaçmak istiyordu.
Mua o sabah uyandığında yanında iki parça kıyafeti ve üzerlerinde kınında duran bir kılıç vardı .Giysilerini giydi ama kılıcı almaya çekindi tam o sırada ustası odaya girdi.
Mua:şeyyy..
Geyenchon usta:kılıcını da al beni izle.
Mua: peki usta..
……..
Mua:usta nereye gidiyoruz ?
Geyenchon:vardığımızda görürsün.
……..
General Sonheyon:bahsettiğin çocuk bumu Geyo?
Geyenchon:evet Sonh.
General Sonheyon: bunu sadece senin hatırın için yapıyorum ve amidamaru eski dostumun anısına ; bu cılız çocuğun onun torunu olduğuna inanamıyorum!!!
Geyenchon:kendine iyi bak oğlum artık senin ustan ,general Sonheyon o ne derse yapacaksın ; sen artık imparatorluk askerisin , bu senin kaderin tıpkı baban ve deden gibi.
Mua: ama usta ama…
Geyenchon: adına yakışanı yap mua dedeni , babanı ve beni utandırma.Bu kılıç ailenize ait baban gitmeden bana bırakmıştı kendine iyi bak oğlum.
Dedi ve arkasını dönüp ilerledi mua ustasının arkasından bakıyordu omuzunda artık yeni ustasının elini hissetti onun arkasından kalenin içine doğru yöneldi gözyaşlarından biri yere düştü ama diğeri düşmeden eliyle sildi , ağlamamalıydı ustasının istediği buydu ve kendi isteği , çok çalışmalıydı ailesinin kılıcını hakettiğini göstermeliydi.

Episode 3:Genç öğrenci
…çok çalışmalıydı ailesinin kılıcını hak ettiğini göstermeliydi.
Mua nın ustasının arkasından gözyaşlarını sildiği günün üzerinden sekiz yıl geçmiş ; o zayıf çelimsiz çocuktan geriye pek bir şey kalmamış ; imparatorun askerlerinden en cesuru olarak ün yapmaya başlamıştı.Haşin duruşu ,tüm suratını kaplayan kesik ve sert bakışları ile çekinilen bir askerdi ; kılıç tekniğini gittikçe geliştiriyor ustasının öğretileri doğrultusunda güçten çok tekniğe önem veriyordu.Geçen altı yıl içinde mua imparatorun askerleri arasında en sivrileni olmuş ve imparatorluk tarihinin en genç yüzbaşısı olmuştu .O yüzbaşı olmasını emrindeki askerler ile manyang sürülerinin tarlalara verdiği zararı engellemesi , big eye ghost çetelerini jangan sınırlarından sürmesi ve jangan ilaç satıcıları ile water ghost kabilesi arasındaki panzehir ticaretini düzene bağlaması ile kazandığını sanıyordu.Evet bunların olumlu yönde katkıları olmuştu ama asıl sebep general Sonheyon un Mua yı prense övmesi ve Morgan ın babası Tenchon un her yerde mua dan bahsediyor olmasıydı.Tenchon sarayla Downhang arasında ticaret yapan en saygın tüccarlardan biriydi ve Mua yı öz oğlu gibi severdi aslında Mua yı gelecekteki damadı olarak düşünüyordu sarayda güçlü bir komutanla kurulacak akrabalık sarayın ilerideki bütün ticaret anlaşmalarına imza atmakla eş anlamlıydı.Morgan da büyümüş artık bir hanımefendiye dönüşmüştü babasının işlerini yardımcı oluyor Jangan limanlarına mal taşıyan kervanlara önderlik ediyordu bunlar çoğunlukla sarayın kervanları olduğu için Mua da emrindeki birliklerle eşlik ediyordu.Jangan ve yakınlarında düzen genel olarak sağlanmıştı fakat her geçen gün kervanlara yapılan saldırıların sayısı artıyor banditlerin güçlendiği ve ilk fırsatta Jangan a saldıracakları haberleri artmaya başlamıştı ; haberlerin en kötü tarafı şeytani ruh tigergirl in yeniden ortaya çıktığı ve banditleri etrafında topladığı söylentileriydi.Bu söylentilere son noktayı koyan olay Jangan limanlarından dönen saray kervanlarından birinin hala dönmemiş olması oldu.Mua için bu olayın acı veren tarafı o kervan a Morgan ın önderlik ediyor olmasıydı.Genç prens bu olanlar karşısında daha fazla kayıtsız kalamazdı aslında babasının Downhang tan dönmesini beklemek istiyordu ama kral Downhang a orduyu yeniden güçlenen Uruchi ye karşı toplamak için gitmişti ve gelecek sonbahar a kadar dönmeyecekti.Jangan tarafındaki güçlerin çoğu Downhang a kaydırılmış , prensin elinde sınırlı bir güç kalmıştı şu an için yapabileceği en iyi şey Tigermountain civarına ufak bir güç konuşlandırmak olurdu .Bu hem gittikçe tedirginleşen Jangan halkını sakinleştirir hem de olası bir saldırıda savunma için zaman kazandırabilirdi.Bu birliğin başına Mua yı atadı ama general Sonheyon buna itiraz etti ve görevin kendisine verilmesini istedi.Orduların ikinci komutanını bu zor zamanda göreve vermek istemeyen prens istemeye istemeye olsa da kabul etti.Hazırlıklar yapıldı general Sonheyon ve Mua komutasındaki yirmi kişilik bir bölük Tigermountain in eteklerine kamp kurdular.Her gün dağın ve limanların etrafında devriye geziyorlardı. İlk üç gün olağan dışı birşey olmadı .Dördüncü gün mua nın önderliğinde gezen 5 kişilik grup ufak bir bandit kampı buldu , banditler için pek hoş olmayan bu keşif kanlı bir kamp ve üç esir ile sonlandı.Bu olayı takip eden iki hafta boyunca ne tigergirl den ne de banditlerden bir haber alınamadı.Prensten gelen emirle bölüğün tekrardan Jangan a dönmesi isteniyordu.Bu emirle kamp toplandı ve general in emri ile hareket için şafağı beklemeye başladılar ; içkiler içiliyor , ateşler yanıyordu , herkes eğleniyor a benziyordu .Mua ve general dışında.
Mua: usta sen tigergirl ü bir kez yenmiştin değil mi?
general sonyehon :…
Mua:yoksa bu askerler arasında anlatılan bir efsane mi ?
general:bak evlat bu eski bir hikaye
Mua:ama sen onu yendin değil mi?
general:aslında ben onu yenmedim sadece bu topraklardan sürdüm…o zamanlar çok gençtik ben ve amidamaru.
Mua:büyükbabam mı ?
general:evet o ve ben ; tigergirl ü yani kızımı buralardan sürdük… Ben onu öldüremedim.
Mua:kızını mı ?
general:evet o benim kızımdı daha doğrusu bir zamanlar kızımdı , o şeytani büyücü karımı öldürdü ve kızımı sonsuza kadar lanetledi.
Mua tam soru yağmuruna başlayacaktı ki çalıların arkasında gelen bir hareketliliğe yöneldi aynı anda bir adam ortaya çıktı bu akşam devriyesinden Ming ti üstü başı perişan haldeydi kıyafetleri parçalanmıştı ; vücudunun her yerinde derin pençe izleri vardı .Mua Ming i yere düşmeden yakaladı cevap beklemiyordu çünkü Ming dilsizdi ; Mua nın gözlerine baktı ve bayıldı.Kamp birden bire sessizleşmiş sadece rüzgarın sesi ve ateşin çıtırtısı duyulur olmuştu .General Ming i çadırlardan birine taşıttırdı ve Mua nın yanına döndü çünkü Ming in Mua ya birşey verdiğini görmüştü.Geri döndüğünde Mua nın elinde bir kolye ve diğer elinde bir not vardı.

Mua:bu kolye Morgan a aitti…
general :çok üzgünüm oğlum gerçekten çok üzgünüm.
general not a baktı şunlar yazılıydı.
Tigergirl Tigermountain da ortaya çıktı…

Episode 4:Ölü ya da Diri
…general nota baktı şunlar yazılıydı.Tigergirl Tigermountain da ortaya çıktı.
Mua ayağa kalktı , ağlamayacaktı şu an kendini yıpratması çok anlamsız olurdu ,Morgan ın yasını sonra da tutabilirdi.Zırhını giydi orduya ait kılıcı çadırda bıraktı ; ailesinin kılıcını sakladığı yerden çıkardı ve eline aldı.Bu akşam intikam akşamıydı , parmakları kılıcının kabzasında gezindi amidamaru ya ait kabartmada durdu , gözlerini kapadı ve büyük babasından ona bu akşam yardım etmesini diledi.Gözlerini açtığında general Sonheyon karşısında duruyordu ; Mua ya anlayış ve şevkatle dolu gözlerle bakıyordu ama gözbebeklerinin arkasında acılı babayı siz bile görebilirdiniz.Mua ile general bir süre birbirlerine baktılar sessizliği bozan general oldu ;
general :buna ihtiyacın olacak.
dedi ve Mua ya ufak bir kese uzattı.
General :dikkat etmen gereken şey tigergirl ün kendisi ona odaklan , kaplanın ne kadar büyük olduğunun önemi yok , bazen şeytani bir ruh kanlı pençelerden daha ölümcül olabilir.
Mua:usta…ben..
General:seni anlıyorum oğlum bunu yapmalısın ,daha doğrusu bunu yıllar önce ben yapmalıydım ,senden tüm bu olanlar için özür diliyorum.
Mua:anlıyorum usta seni utandırmayacağım.
General:ne yaparsan yap sakın tigergirl ün gözlerinin içine bakma eğer hayat enerjinin damarlarından çekildiğini hissedersen o kesedekileri kullan onlar Downhang lı ünlü Bori nin panzehirleridir tedavi edemeyeceği zehir ya da lanet yoktur.
Mua:usta belki kızınız için…
General:hayır evlat onun için artık çok geç , kendine dikkat et oğlum.
dedi ve çadırdan çıktı.
Mua atını eyerledi , kılıcını yerleştirdi ve ustasının verdiği panzehirleri ufak kesesine koydu.Atına bindi , kaskını taktı ve ipleri bağladı artık hazırdı.Atını mahmuzladı ;rüzgar yüzünü kamçılıyor , üzerinden akıp gidiyordu ;şafağa dört saat vardı .Bu sefer nereye gideceğini biliyordu. Ming ve diğerleri eski bandit kalesini kontrol ediyorlardı , tahminlerine göre yakın bir yerlerde olmalıydı kampları.İlk izlere rastladığında aralıksız iki saat at sürmüştü.Atından indi ve izleri takip etmeye başladı ; bunlar ordunun askerlerinin izleriydi ve sık çalılıkların içine doğru gidiyordu.Mua çalılıklardan sıyrıldı ve bir açıklığa çıktı manzara pek hoş değildi.Askerlerinden ikisinin vücudu oklarla doluydu , birinin kafası bedeninden ayrılmıştı ; adamları hazırlıksız yakalanmışa benziyordu ufak bir kamp ateşi hala tütmekteydi .Mua bu manzaraya daha fazla dayanamadı son askere yöneldi , yüz üstü hareketsiz olarak yatıyordu.Mua askerini ters çevirdi ,ölmüştü tüm göğsünü boydan boya yaran bir pençe izi olanları açıklıyordu.Mua çok fazla kaplan saldırısı görmüştü bu bölgede olağan bir şeydi ama böylesine büyük bir pençe izini ilk kez görüyordu.Askerinin korku ile açılmış gözlerini kapadı ve ters yöne uzaklaşan izleri takip etmeye başladı ; bir gölgeden farksızdı.Bir ağaçtan diğerine akıyor ; gölgelerde süzülüyordu tıpki bir hayalet gibi .Gitgide daha da hızlanıyor ; hızlandıkça sanki damarlarında öfke , nefret ve intikam akıyordu ; izler gitgide daha belirgin hale gelip artıyordu.Şafağın sökmesine bir saatten az kalmıştı ki bandit kampının ilk ışıklarını gördü .Şimdi kampın yerini neden bunca zamandır bulamadıklarını anlıyordu; dört tarafı sık koruluklar ile çevriliydi burası doğal ufak bir ovaydı.Plan basitti , rüzgarı arkasına alıp koruluğun bir tarafını ateşe verecekti sonra diğer taraftan kamp a sızacaktı ortadaki büyük çadır tigergirl e ya da banditlerin komutanına ait olmalıydı ; ikisini birden ortadan kaldırırsa çok iyi olurdu ama birinin bile ölmesi aptal banditlerin dağılması için yeterliydi ; başlardan birisi giderse Jangan için tehlike olmaktan çıkardılar.Mua acele etmesi gerektiğine karar verdi güneşin ilk ışıkları ovaya düşmeye başlamıştı bile kamp a sızmak istiyorsa karanlığa ihtiyacı vardı.Koruluğun batı kanadındaki iki nöbetçinin işini sessizce bitirdi .banditlerden birine ait kaplan şeklindeki kafalığı taktı.Berbat kokuyordu bu banditler hiç yıkanmıyorlar mı diye merak etti ?Koruluğu üç yerden ateşe verdi ve tam tersi yöne doğru koşmaya başladı arkasına bakmıyor kampın etrafından dolanıyordu.Kampın kıyısından bir iki dakika olanları seyretti ve sakin bir şekilde kamp a süzüldü , etrafta tam bir şenlik havası vardı Mua şanslı gününde olduğunu düşünüyordu rüzgar ateşi taşımış ve banditlerin cephaneliğine kadar ulaşmıştı. İnanılmaz bir gürültü ile havaya uçan cephanelik Mua nın tam da istediği kargaşayı yaratmıştı.Adımları hızlanıyor çadıra doğru gittikçe yaklaşıyordu ; banditlerin hiçbiri tarafından fark edilmemişti ve işte banditlerin komutanı orada tam çadırın önünde duruyor sağa sola emirler yağdırıyordu.
Bandit general:hey sen oradaki!
Mua:….
Bandit general:hey geri zekalı sana söyledim ,beni duymuyor musun? Git oradaki çadırdan kızı getir çabuk ol acele et .
Mua:Kız mı?
Bandit general:seni kırbaçlatmamı mı istiyorsun … Evet esir kızı getir buraya ,acele et aptal.Lanet olsun buna sebep olanı elime bir geçirirsem acı çekerek ölmesi için elimden geleni yapacağım.
Mua:pe..peki efendim.
Bu mümkün olabilir mi ? Mua çadırın bezini sıyırdı , hayatındaki en mutlu sahnelerde biriydi ; morgan ın ayaklarındaki ve ellerindeki ipleri kesti ufak bıçağını ona verdi parmaklarını dudaklarına ***ürdü ve sessiz olmasını işaret etti.Çadır bezinin arka tarafını kesti .
Mua:tam şu çalılıkların arkasında atım bağlı arkana bakmadan koş ; beş dakika içinde dönmezsem Tigermountain a at sür ve olanları general e anlat.
Dedi ve çadırdan dışarı fırladı.general e doğru yaklaşıyordu on adım mesafe kalmıştı
Mua:general esir kaçmış…!
Bandit general:NE!!!
Beş adım , dört adım ,üç adım…General artık karşısındaki adamın suratındaki kesiği görebiliyordu ; generalin eli kılıcının kabzasına doğru giderken diğer elide boğazındaki derin kesiği kapamak için çabalıyordu .Bir şeyler söylemek istedi ama ciğerlerine dolan kan buna izin vermiyordu , dizlerinin üzerine çöktü Mua kılıcı ile dört kesik daha açtı generalin göğsünde.
Mua:acı çekmemen için elimden geleni yapacağım .
Dedi ve kılıcını general in göğsüne sapladı.Arkasına bakmadan koşuyordu geride bıraktığı tek şey nefret duygusu ve kılıcının ucundan süzülen kan damlacıklarıydı.Koruluğa daldı Morgan endişeli bir şekilde atın üstünde Mua yı bekliyordu .Duydukları çığlıklara bakılırsa generalin parçalanmış vücudunu bulmuşlardı ; tek hamlede atın üzerine sıçradı ve sık koruluğun içinde el verdiğince atı dört nala sürmeye başladı.Mua takip edildiklerini sanmıyordu ama içinde kötü bir his vardı tam arkasına dönüp bakmıştı ki inanılmaz derecede kuvvetli bir şey onlara çarptı .Bir an için kendini kaybetti neredeyse bayılacaktı ; gözünden Morgan ın baygın olduğu bir sahne geçti aynı sahnede atının bacağı kırılmıştı ve yerde kıvranıyordu , kendi neredeyse bayılmak üzereydi kusmak istiyordu.Hayır bu şimdi olamazdı sevdiklerini tekrardan kaybedemezdi tekrar olamazdı , bayılmamalıydı.Bugün kaybetmeyecekti … Amidamaru …dedesinin ruhu geldi ve Mua yı ayağa kaldırdı.
İşte tam karşısındaydı yıllar önceki düşmanı Tigergirl.Her şey aynı sayılırdı elinde kılıcı karşısında ilk büyük düşmanı vardı değişen sadece bir iki şey vardı ; o artık yaşamıyordu ve onun suratında yakışıklılığını bozan böyle bir kesik hiç olmamıştı.
Tigergirl:hiç değişmemişsin Amidamaru.
Amidamaru:ne yazık ki senin için aynı şeyi söyleyemeyeceğim ; gitgide sevimsizleşiyor musun ? Yoksa bunun için özel bir çaba gerekiyor mu?
Tigergirl:her zamanki acımasız fakat neşeli Amidamaru.Bu çelimsiz çocuğun beni yenebileceğini mi sanıyorsun. ?
Amidamaru:Sanmıyorum seni yenecek ,
Tigergirl:ölü bir adamdan daha iyi seçilmiş sözler beklerdim Amidamaru.
Amidamaru:ben de ölmek üzere olan bir şeytanın sözlerine daha fazla dikkat edeceğini sanırdım , hah bu arada unutmadan kediciğin görmeyeli epey büyümüş onu neyle besliyorsun.
Tigergirl:daha beslemedim ; bu akşam senle işim bittikten sonra besleyeceğim.Bu sefer beni durduramayacaksınız Amidamaru ne sen ne babam ne de bu zavallı çocuk ; bu sefer değil .
Amidamaru:Ben eski bir dostu ziyarete geliyorum senin bana söylediklerine bak ; gerçekten üzülüyorum.
Tigergirl:Hrrrrrrrrr!!!
Amidamaru:cehennemde görüşmek üzere kendine iyi bak.
Mua:Ahhhhhhhhhhhhhh hayırrrrrrrr!!!

Episode 5:Zor Karar
…Mua:Ahhhhhhhh…Hayırrrrrrrrrr….

Mua gözlerini açtı , damarlarındaki kan alev almış akıyordu ;demin ne olmuştu ? Sanki ruhu parçalanmış , ikiye ayrılmıştı bulunduğu pozisyonu algılaması için bir saniye yeterli olmuştu daha doğrusu kendini yere fırlatmasaydı yaşayacağı son saniye olacaktı.Mua daha önceden böyle bir kaplan görmemişti kusursuz beyaz parlak bir kürkü ,inanılmaz boyutlarda pençeleri vardı ; bu kediciğin boyutları efsanelerde anlatılan kediciklerden bile büyüktü ; Mua hala bir hamle etmemişti ; korkmuyordu ama karşısındaki saygı duyulacak bir rakipti , nedense gözlerini bu hayvandan alamıyordu .Ustasının sözleri aklına geldi şeytani bir ruh dev pençelerden daha ölümcül olabilirdi.Tigergirl bir şeyler mırıldanıyordu.Ah evet Mua ya büyü yapıyordu ; hayır kaplanla konuşuyor , kaplana büyü yapıyordu.Mua şimdi anlıyordu Tigergirl ün bu muazzam hayvanı nasıl kontrol ettiğini ; o da onun kurbanlarından biriydi .Birbirlerinin etrafında daire çiziyor , rakiplerini tartıyorlardı , ikisi de son derece tedbirliydi.İlk atağı yapan Tigergirl oldu , Mua üstünden savrulan pençelerden son anda kaçtı .Odaklanması gerektiği kişinin Tigergirl olduğunu biliyor ama bunu bir türlü başaramıyordu.Tigergirl ufak ataklarla Mua yı yormaya çalışıp açığını bekliyordu , Mua ise bir türlü rakibine odaklanamıyordu ; sadece gelen darbeleri savurmaya çalışıyor , gitgide geriliyordu.Aklından geçen düşünceleri durdurup onları darbelere çevirmeliydi ama bir türlü olmuyor gözünün önünden babasının , dedesinin , ustaların hayali gitmiyordu ve Morgan.Lanet olsun bu savaşı bitirip onunla ilgilenmeliydi tüm bu olanlar kendi suçuydu.Aniden hareketlendi Tigergirl ün üzerine atıldı ; gözlerini ondan sakınıyor pençeler ve Tigergirl ün asası savrulurken geriye atılıyordu artık gerileyen Mua değil Tigergirl dü ama bu çok uzun sürmedi , kılıç darbeleri gitgide zayıflıyordu tekrar gerilemeye başladı tam bu sırada Tigergirl kaplanını şahlandırdı Mua nın üstüne atıldı mua bu sefer çok geç kalmıştı , kendini diğer tarafa savuramadı .Kaplanın pençelerini etinde hissetti ; sıcak nefesini yüzünde ; sahne bir an için dondu ; kaplan Mua nın üzerine yıkıldı bu ağırlık altında kırılan kaburgaları Mua ya inanılmaz bir acı hissettirdi ama hala yaşıyordu tamda ölüme bu kadar yaklaşmışken . Gözlerini açtı ; kılıcı kaplanın boğazına saplanmıştı , diğer taraftan çıkan kılıcın ucundan gümüş rengi kan damlaları süzülüyordu .Mua inanılmaz bir güçle kaplanın altından sıyrıldı ve kılıcına doğru hamle etti tam bu sırada savrulan bir pençe zırhını parçaladı.Bir saniye daha gecikseydi kafasının bedeninden ayrılması işten bile değildi .İstemese de kılıcından uzaklaştı Tigergirl sanki çıldırmıştı bir insandan çok yaratığı andırıyordu , Mua ufak bıçağını çekti ,savunma pozisyonunu aldı savaş daha bitmemişti aslında yeni başlıyordu.Tigergirl asasını savuruyor ; pençelere ile havayı yarıyordu ama mua ya ulaşamıyordu eşitliği bozan bir bandit oku oldu .Tigergirlün çığlıklarını duymuş olmalıydılar.Mua ufak bıçağını okçuya savurdu ve tam kalbinden vurdu diğer bandit Mua nın üzerine doğru koşuyordu ,Tigergirl e arkasını döndü , bandit e doğru koşmaya başladı tam bandit kılıcını savurduğunda yana kaçıldı ve dirseğini banditin suratının ortasına indirdi ; sersemleyen banditin boynunu tek hamlede kırdı , tekrardan bir kılıcı vardı .Tigergirl Mua yı yakaladı ; asasını savurdu Mua da kılıcını .Bandit kılıcı yeteri kadar sağlam değildi ama onu kullanan Mua idi ; asanın darbesini yavaşlattı ; keskin pençelerden sakındı ve ters bir hamle ile asaya yukarıdan vurdu .Asa parçalara ayrılırken kılıcını Tigergirl e sapladı ve ucunu kırdı .Tigergirl dizlerinin üzerine düşerken Mua kılıcını havaya kaldırdı ve Tigergirl ün gözlerine baktı…
Tigergirl:lütfen yapma , yalvarırım…lütfen.
Mua nın eli havada asılı kaldı ; bunu söyleyen ufak bir kız çocuğuydu ; galiba bunu yapamayacaktı ; ona ne oluyordu .Üzerinde anlamsız bir yorgunluk vardı ; kanı sanki buz kesmişti , kolu yavaşça yana düştü .Şu an aklından geçen en son şey Tigergirl ü öldürmekti ; evet o yaşamalıydı.Dizleri titremeye başladı , Tigergirl yavaş yavaş olduğu yerden doğruluyordu şimdi Mua dizlerinin üzerindeydi ; sahne birdenbire tersine dönmüştü .Hayır böyle olmamalıydı , bunda bir gariplik vardı.Tigergirl göğsündeki kırık kılıcı çıkardı .Şimdi Mua yerde sürünüyordu ; oradan uzaklaşmalıydı ; gözlerini gitgide artan bir sis perdesi kapatıyordu.Elleri bir şey arıyordu iç ceplerinde ama ne arıyordu , neye ihtiyacı vardı ? Ustasının yüzü gözünün önüne geliyordu bir şeyler söylüyor Mua ya bir şey veriyordu ama ne anlamı vardı madem birazdan ölecekti ; görmek istediği sahne bu değildi.Ölmek mi ?Hayır ölmeyecekti burada ölmeyecekti ; bugün ölmeyecekti .Tepesinde Tigergirl ün gölgesini gördü ; çok soğuktu , çok karanlık.Ağzında garip bir tat hissetti ; beyni yutkunmasını söylüyor fakat ufak bir kız çocuğu bunu istemiyordu , ağlıyordu .Tigergirl Mua yı saçlarından yakaladı , kafasından havaya kaldırdı.
Tigergirl:acısız olacak Amidamaru beni durduramadın .
Mua nın gözlerindeki sis dağılır gibi oldu ; hala sıkı sıkıya tuttuğu kılıcı savurdu aynı anda Tigergirl elindeki kılıcı Mua nın göğsüne sapladı .Kılıç Mua nın kalbini bir iki santim ile kaçırdı ve omzuna saplandı ama Tigergirl o kadar şanslı değildi.Mua nın savurduğu kılıç göğsünü ve boğazını boydan boya yırtmıştı.Mua bayılmadan önce kanın sıcak ve buruk tadını hissetti ; bir kız çocuğunun ona teşekkür ettiğini ; bir şeytanın son nefesini çığlıklara harcadığını duydu .

5. Bölümün sonu umarım beğenirsiniz

Episode 6:Kraliyet Mührü

…bir şeytanın son nefesini çığlıklara harcadığını duydu .

Mua gözlerini araladı , pencereden gelen ışık gözünü kamaştırdı.Yerinden sıçradı , eli kılıcına gitti.Nerede olduğunu anlaması birkaç saniyesini aldı , Tigergirl ün nefret dolu çığlıkları hala kulaklarındaydı.Ayağa kalktı , pencereye yöneldi , dışarıda bir hareketlilik vardı ama umursamadı sadece yatağa dönmek istiyordu.perdeleri kapadı , ışık gözlerini acıtıyordu.Yatağa girdi , gözlerini kapadı.Aniden tekrar fırladı , Morgan.Kapıya yöneldi fakat bir sorun vardı , çıplaktı , odaya bakındı ; hiç kıyafet yoktu .Tam bu sırada Morgan içeri girdi , elinde Mua nın kıyafetleri vardı.Morgan Mua yı görünce güldü ve arkasını döndü.Mua ilk başta ne olduğunu anlamadı ; tüm vücudu utançtan kıpkırmızı oldu ; hiç bu kadar utandığını hatırlamıyordu.Morgan kıyafetleri kapının yanındaki sandalyeye koydu ve gülerek odadan çıktı.Mua hemen giyindi ve Morgan ın peşinden dışarı çıktı ; İlk gördüğü insan Tenchon oldu .Tenchon kollarını açtı ve Mua ya doğru koştu.Bir an için kemiklerinin kırılacağını zannetti .Tenchon Mua ya kızının hayatını kurtardığı için teşekkür ediyor , olanları abartılı bir şekilde anlatıyordu sanki orada olan Mua değildi de kendisiydi ; bu hikayeyi tekrardan dinlemek Mua nın midesini bulandırıyordu ; çığlıklar ve ufak kız çocuğunun sesi kulaklarından gitmiyordu.Mua yı Tenchon un elinden kurtaran general Sonyehon oldu .Mua ya kılıcını tekrardan verdi.Tigergirl ün çığlıkları ve yanan ormanın dumanı sayesinde yerlerini bulmak zor olmamıştı .Askerler ; ikisini de baygın bir halde Tigergirl ün ölüsünün yanında bulmuşlar , kampa taşımışlardı .General in dediklerine göre generalleri ölen banditler artık Jangan için tehdit oluşturmuyordu ; zaten yangın ve patlamalarda bandit güçleri ağır darbe almıştı.Mua etraftaki hareketliliğin sebebini sordu .İki sebebi vardı ; Uruchi nin yeniden ortaya çıktığı ; yağmacıları ve imparatorluk düşmanlarını etrafında topladığı haberleri doğrulanmıştı .İmparatorluk savaşa gidiyordu , bunun için Jangan da ki güçlerin neredeyse tamamı Downhang a kaydırılıyordu ; diğer sebepse Downhang a gidecek büyük kervandı.Kral bu kervanın bizzat korunmasını emretmişti ; eğer girilecek bir savaş varsa Downhang ın hammaddeye ihtiyacı vardı ; kış yaklaşmaktaydı ve Jangan ile Downhang arasındaki ticaret yolu en iyi ihtimal ile dört ay kapalı kalacaktı.Mua ustasının gözlerine baktı , ustasından özür dilemek , o gözlerde kızgın birini görmek istiyordu ama tek gördüğü kızını ve karısını kaybetmiş yaşlı bir adamdı , rahatlamış bir adam.
General Sonyehon:Teşekkür ederim oğlum ; artık kızımın ve karımın yasını tutabilirim.
Mua: general ben…
General Sonyehon:Üzgün olduğunu söyleme , çünkü ben değilim sadece yıllar önce yapmam gereken bir işi senin bitirmen gerektiği için utanç duyuyorum.
Mua:sizi anlıyorum efendim.
General Sonyehon:hayır anlamıyorsun ve umarım hiçbir zaman aileni kaybetmenin ne demek olduğunu anlamazsın.
Mua:hayır efendim sizi gerçekten anlıyorum bende babamı ve annemi kaybettim.
General Sonyehon:hayır oğlum anneni belki ama babanı kaybetmedin ; elindeki sırlarla dolu bir kılıçtır ; üzerinde 3 tane kabartma var ; ikisi büyük babalarına biri Amidamaru ya ait ve babanınki daha oraya işlenmedi…
Mua:bunun anlamı ne efendim ?Yani babam yaşıyor olabilir mi ?
General Sonyehon:Bence yaşıyor ; eğer ölmüş olsaydı , bunu bilirdim ; o benim öğrencimdi.
Mua:peki ama … ama nasıl ?
General Sonyehon:Bu günlük bu kadar soru yeter ; öğrenmen gerekenleri öğrendin ; git biraz dinlen kendini toparla ; üç gün sonra kervanla birlikte yola çıkacağız binbaşı .
Mua:peki efendim…binbaşı mı ?
General arkasını dönmeden önce Mua ya bir zarf verdi ve oradan ayrıldı .Zarfın üzerinde kraliyet mührü vardı .Prens tarafından resmi bir dille yazılmıştı ; kral adına teşekkür ediyordu ve kraliyet mührünün basılı olduğu bir belgede binbaşılığa yükseltildiğini anlatıyordu.Zarfın içinde ufak bir kraliyet arması ile bir yüzük vardı ; binbaşı olduğunu belirten sıradan takılardı , fakat Mua için son derece önemliydiler.Yüzüğü taktı armayı tekrar zarfın içine koydu.
Mua general in arkasından kaleye dönmedi biraz dolaşmak istiyordu ; temiz hava iyi gelecekti.Şehri baştan aşağı geçti çocuklar arkasından koşuyor ellerindeki tahta sopalarla kılıç becerilerini Mua ya göstermek için birbirleriyle yarışıyorlardı ; o artık bir kahramandı ; banditlerinin hepsini yok etmiş , Tigergirl isimli bir şeytanı tek kılıç darbesi ile öldürmüştü .Mua neşeli gününde olsa çocuklara kılıcı nasıl tutmaları gerektiğini gösterip onlarla oynayabilirdi ama aklında bir sürü soru vardı ve hepsine vereceği cevaplar beraberinde daha çok soru getiriyordu.Şehrin doğu kapısından çıktı ; nöbetçilerin selam durduklarını görmedi bile.Çocukken de hep düşünmek , yalnız kalmak için buraya gelirdi .Sessizlik çok güzeldi , her zaman bu bataklık onu rahatlatan bir yer olmuştu ; sırtını bir ağaca yasladı ve gözlerini kapadı.Sessizliği bozan Morgan ın söylenmeleri olmuştu.
Morgan:seni burada bulacağımı biliyordum , bu ıslak ve karanlık yerde nasıl huzur bulduğunu hiçbir zaman anlamayacağım ?
anlaşılan Morgan ufak göletlerden birine düşmüştü ; çok komik görünüyordu.Mua kendini tutamadı ve gülmeye başladı ; susması için Morgan ın sinirli bakışlarını görmesi yeterli olmamış , dudak büktüğünü gördüğünde kendine hakim olmayı ancak becerebilmişti.
Morgan:ben buraya sana unuttuğun kılıç kınını getiriyorum senin bana yaptığına bak.
sesindeki kırılmışlık açıkça hissediliyordu.Mua Morgan a baktı ; şimdi yanyana oturuyorlardı.
Morgan:birde bu .
dedi ve Mua nın ellerine kolyesini bıraktı .
Morgan:ben…bunu hala sakladığını bilmiyordum.Benimki de hala duruyor , bulmuşsun…şey teşekkür ederim.
dedi ve Mua ya dudaklarından ufak bir öpücük verdi ve hemen kalkıp hızla oradan uzaklaştı.Mua hiçbir şey demedi.Öpücüğün sıcaklığı ile hava kararana kadar orada oturdu.

Episode 7:Deniz ve Çöl

…Mua hiçbir şey demedi.Öpücüğün sıcaklığı ile hava kararana kadar orada oturdu.

Mua gözlerini açtı ; işte tekrar buradaydı Tigermountain in eteklerinde .Bu akşam yıldızlar çok güzeldiler , bir an için elini uzatsa dokunabileceğini düşündü sonra yattığı yerden doğruldu zaten uykusu kaçmıştı , kamp ateşine doğru yürüdü.Anlaşılan generali de uykuu tutmamıştı.Prens ve ordunun komutanları büyük kervanı yola çıkarmadan önce yolların güvenliğinden emin olmak istemişlerdi çünkü bu görev hata payını kaldıramazdı ; bir savaşın kaderi bu kervana bağlıydı . Üstelik neredeyse 2 aydır Downhang tan ne bir haberci ne de bir tüccar Jangan a uğramıştı , bu komutanların temkinli olması için yeterli bir sebepti.Mua generalin yanına oturdu ; general Mua ya bir tas sıcak pirinç şarabı uzattı ; Bir sonbahar gecesi için oldukça soğuk sayılırdı.General ayağa kalktı nöbetçileri denetlemeye gitti.Mua bu görev için gönüllü olmuştu şu an kafası çok karışıktı ; oyalanacak bir şeylere ihtiyacı vardı.Kurulan bölük seçme askerlerden oluşuyordu ; çoğu iz sürme , nişancılık ve takip konularında usta sayılırdı.Özellikle bir tanesi diğerlerinden ayrılıyordu ; çok uzun boylu değildi ne de çok kuvvetli ama Mua daha önceden onun gibi kılıç kullanan bir bayan görmemişti.Kılıç ve kalkan sanatlarında neredeyse usta sayılabilirdi.Herkesle mesafeli duruyor verilen emirleri eksiksiz yerine getiriyordu.Mua nın onun hakkında bildiği tek şey babasının bir Türkmen beyi olduğu ve yakın arkadaşlarının ona Türkmen diye hitap ettiğiydi.Mua sebebini bilmiyordu ama bu genç bayana güvenebileceğini düşünüyordu , Türkmen in düşmanı değil de ekibinden biri olması gerçekten sevindiriciydi.Mua ayağa kalktı ve kamp kurdukları tepenin kenarına gitti ; generalin dört adım gerisinde durdu.Çocukluğundan beri yüksekten korkmuştu , general tam uçurumun kenarında duruyordu , Mua nın geldiğini duymuştu.
General Sonyehon: buraya gel yoksa hala korkuyor musun ?
Mua: sanırım burası daha güvenli efendim.
General Sonyehon: sen bilirsin evlat ama günün birinde korkularınla mutlaka yüzleşmek zorunda kalacaksın umarım o zaman hazır olursun.
Mua: olacağım efendim merak etmeyin.

Mua: efendim babamın sizin öğrenciniz olduğunu söylemiştiniz , onu tanıyor muydunuz ?
General Sonyehon: sanırım tanımıyormuşum …
Mua: efendim anlamıyorum ; siz demiştiniz ki …
General Sonyehon: baban bu güne kadarki en iyi öğrencimdi , onun kadar yetenekli birini görmemiştim . Mızrak kullanımında tam bir ustaydı ; en başarılı öğrencimdi . Orduda çok önemli işler başardı , generalliğe yükseltileceği zaman çok yakındı fakat o her şeyi bıraktı istifasını verdi ve bir kervana katıldı.
Mua:babam general mi olacaktı ?
General Sonyehon:evet generallik mührünü bizzat ben hazırladım , onu hala saklıyorum belki ileride senin olur.
Mua:efendim peki o bunu biliyor muydu ?
General Sonyehon:bildiğine eminim , o zeki bir adamdı.
Mua:ve o herşeyi annemi ve beni bırakıp gitti.
General Sonyehon :evet gitti bu doğru ama babanı suçlama evlat , o sanırım bir oğlu olacağını bilmiyordu .
Mua:efendim…
General Sonyehon:bu akşamlık bu kadar yeterli , yarın zor bir gün olacak git ve uyu , bu bir emirdir.
Mua:emredersiniz efendim !

Her yeni cevap beraberinde başka sorular getiriyordu , en iyisi generalin dediği gibi uyumaktı.Şafak erken söktü ; kamp toplandı , yola çıktılar.Büyük kervanın iki gün önünden gidiyor ; izleri kontrol ediyor , kervanın yolunu belirten işaretler bırakıyorlardı ve bu akşam Jangan limanlarına varacaklardı .Mua ekibi ile Downhang limanlarına gidecek General ise kervanı bekleyecekti .Gece limanlara vardıklarında ,aldıkları haberler pekte farklı olmadı .Neredeyse iki aydır Downhang tan buraya gelen tek bir gemi olmamıştı ama limanlardaki görevliler bunu normal karşılıyordu yakın gelecekteki savaş ve yaklaşan kış tüccarları korkutuyordu , eğer bir savaş olacaksa imparatorluğun içinde bulunan birçok kabile ayaklanabilirdi ve kabilelerin topraklarından geçmek zorunda olan tüccarlar için bu oldukça sıkıntılı bir durumdu.Mua haberleri aldıktan sonra hemen yola çıkmak istedi kaybedecek zaman yoktu , Downhang kıyılarına esen kuvvetli rüzgarlar vardı ve bu fırsatı kaçırmamaları iyi olurdu.Gece oldukça aydınlıktı dolunay neredeyse tüm kıyıyı aydınlatıyordu , Jangan limandan ayrılalı çok olmamıştı bu hızla giderseler dört saat sonra karaya çıkabilirlerdi .
Mua ne olduğunu bilmiyordu birden burnuna barut kokusu geldi bu hoşuna gitmemişti , rüzgar karadan denize doğru esiyordu ; imparatorluk askerleri barut kullanmazdı.Dümenciden yönünü değiştirmesini istedi.Dümenci gemiyi limanın yanındaki ufak koya kırdı bu yollarını en az yarım gün uzatacaktı .Bu koy Downhang limanlarından dört kilometre uzaklıktaydı , ticaret gemileri buraya uğramaz sadece ağır hasarlı gemiler sökülmek için buraya getirilirdi .Mua ve adamları karaya çıktı.Türkmen e ve dümenciye açıkta işaretlerini beklemelerini söyledi .Yeşil fişeği görürseler limana gireceklerdi eğer kırmızı fişeği görürseler Jangan a yöneleceklerdi ve generali uyaracaklardı .Mua nın hesaplarına göre kervan bu sabah limanlardan ayrılmış olmalıydı .İki saatlik tempolu bir yürüyüşten sonra limanların hemen üstündeki tepelere vardılar .Mua yanılmamıştı ,neden hiçbir kervanın Downhang tan ayrılamadığı belli oluyordu .Ghost kabilesi şimdiden ayaklanmıştı ; taktıkları kurukafalara bakılırsa savaş başlamıştı .Limanın yönetimi onlardaydı .Görünüşe bakılırsa ellinin üzerinde bombacı olmalıydı , bir o kadarda savaşçı vardı ; kampları çok iyi gizlenmişti , gemilerin ve habercilerin kuşkulanmadan bu tuzağa düşmelerine şaşmamalıydı .Mua adamlarını etrafına topladı ve planını anlatmaya başladı .

Episode 7:Deniz ve Çöl

…Mua hiçbir şey demedi.Öpücüğün sıcaklığı ile hava kararana kadar orada oturdu.

Mua gözlerini açtı ; işte tekrar buradaydı Tigermountain in eteklerinde .Bu akşam yıldızlar çok güzeldiler , bir an için elini uzatsa dokunabileceğini düşündü sonra yattığı yerden doğruldu zaten uykusu kaçmıştı , kamp ateşine doğru yürüdü.Anlaşılan generali de uykuu tutmamıştı.Prens ve ordunun komutanları büyük kervanı yola çıkarmadan önce yolların güvenliğinden emin olmak istemişlerdi çünkü bu görev hata payını kaldıramazdı ; bir savaşın kaderi bu kervana bağlıydı . Üstelik neredeyse 2 aydır Downhang tan ne bir haberci ne de bir tüccar Jangan a uğramıştı , bu komutanların temkinli olması için yeterli bir sebepti.Mua generalin yanına oturdu ; general Mua ya bir tas sıcak pirinç şarabı uzattı ; Bir sonbahar gecesi için oldukça soğuk sayılırdı.General ayağa kalktı nöbetçileri denetlemeye gitti.Mua bu görev için gönüllü olmuştu şu an kafası çok karışıktı ; oyalanacak bir şeylere ihtiyacı vardı.Kurulan bölük seçme askerlerden oluşuyordu ; çoğu iz sürme , nişancılık ve takip konularında usta sayılırdı.Özellikle bir tanesi diğerlerinden ayrılıyordu ; çok uzun boylu değildi ne de çok kuvvetli ama Mua daha önceden onun gibi kılıç kullanan bir bayan görmemişti.Kılıç ve kalkan sanatlarında neredeyse usta sayılabilirdi.Herkesle mesafeli duruyor verilen emirleri eksiksiz yerine getiriyordu.Mua nın onun hakkında bildiği tek şey babasının bir Türkmen beyi olduğu ve yakın arkadaşlarının ona Türkmen diye hitap ettiğiydi.Mua sebebini bilmiyordu ama bu genç bayana güvenebileceğini düşünüyordu , Türkmen in düşmanı değil de ekibinden biri olması gerçekten sevindiriciydi.Mua ayağa kalktı ve kamp kurdukları tepenin kenarına gitti ; generalin dört adım gerisinde durdu.Çocukluğundan beri yüksekten korkmuştu , general tam uçurumun kenarında duruyordu , Mua nın geldiğini duymuştu.
General Sonyehon: buraya gel yoksa hala korkuyor musun ?
Mua: sanırım burası daha güvenli efendim.
General Sonyehon: sen bilirsin evlat ama günün birinde korkularınla mutlaka yüzleşmek zorunda kalacaksın umarım o zaman hazır olursun.
Mua: olacağım efendim merak etmeyin.

Mua: efendim babamın sizin öğrenciniz olduğunu söylemiştiniz , onu tanıyor muydunuz ?
General Sonyehon: sanırım tanımıyormuşum …
Mua: efendim anlamıyorum ; siz demiştiniz ki …
General Sonyehon: baban bu güne kadarki en iyi öğrencimdi , onun kadar yetenekli birini görmemiştim . Mızrak kullanımında tam bir ustaydı ; en başarılı öğrencimdi . Orduda çok önemli işler başardı , generalliğe yükseltileceği zaman çok yakındı fakat o her şeyi bıraktı istifasını verdi ve bir kervana katıldı.
Mua:babam general mi olacaktı ?
General Sonyehon:evet generallik mührünü bizzat ben hazırladım , onu hala saklıyorum belki ileride senin olur.
Mua:efendim peki o bunu biliyor muydu ?
General Sonyehon:bildiğine eminim , o zeki bir adamdı.
Mua:ve o herşeyi annemi ve beni bırakıp gitti.
General Sonyehon :evet gitti bu doğru ama babanı suçlama evlat , o sanırım bir oğlu olacağını bilmiyordu .
Mua:efendim…
General Sonyehon:bu akşamlık bu kadar yeterli , yarın zor bir gün olacak git ve uyu , bu bir emirdir.
Mua:emredersiniz efendim !

Her yeni cevap beraberinde başka sorular getiriyordu , en iyisi generalin dediği gibi uyumaktı.Şafak erken söktü ; kamp toplandı , yola çıktılar.Büyük kervanın iki gün önünden gidiyor ; izleri kontrol ediyor , kervanın yolunu belirten işaretler bırakıyorlardı ve bu akşam Jangan limanlarına varacaklardı .Mua ekibi ile Downhang limanlarına gidecek General ise kervanı bekleyecekti .Gece limanlara vardıklarında ,aldıkları haberler pekte farklı olmadı .Neredeyse iki aydır Downhang tan buraya gelen tek bir gemi olmamıştı ama limanlardaki görevliler bunu normal karşılıyordu yakın gelecekteki savaş ve yaklaşan kış tüccarları korkutuyordu , eğer bir savaş olacaksa imparatorluğun içinde bulunan birçok kabile ayaklanabilirdi ve kabilelerin topraklarından geçmek zorunda olan tüccarlar için bu oldukça sıkıntılı bir durumdu.Mua haberleri aldıktan sonra hemen yola çıkmak istedi kaybedecek zaman yoktu , Downhang kıyılarına esen kuvvetli rüzgarlar vardı ve bu fırsatı kaçırmamaları iyi olurdu.Gece oldukça aydınlıktı dolunay neredeyse tüm kıyıyı aydınlatıyordu , Jangan limandan ayrılalı çok olmamıştı bu hızla giderseler dört saat sonra karaya çıkabilirlerdi .
Mua ne olduğunu bilmiyordu birden burnuna barut kokusu geldi bu hoşuna gitmemişti , rüzgar karadan denize doğru esiyordu ; imparatorluk askerleri barut kullanmazdı.Dümenciden yönünü değiştirmesini istedi.Dümenci gemiyi limanın yanındaki ufak koya kırdı bu yollarını en az yarım gün uzatacaktı .Bu koy Downhang limanlarından dört kilometre uzaklıktaydı , ticaret gemileri buraya uğramaz sadece ağır hasarlı gemiler sökülmek için buraya getirilirdi .Mua ve adamları karaya çıktı.Türkmen e ve dümenciye açıkta işaretlerini beklemelerini söyledi .Yeşil fişeği görürseler limana gireceklerdi eğer kırmızı fişeği görürseler Jangan a yöneleceklerdi ve generali uyaracaklardı .Mua nın hesaplarına göre kervan bu sabah limanlardan ayrılmış olmalıydı .İki saatlik tempolu bir yürüyüşten sonra limanların hemen üstündeki tepelere vardılar .Mua yanılmamıştı ,neden hiçbir kervanın Downhang tan ayrılamadığı belli oluyordu .Ghost kabilesi şimdiden ayaklanmıştı ; taktıkları kurukafalara bakılırsa savaş başlamıştı .Limanın yönetimi onlardaydı .Görünüşe bakılırsa ellinin üzerinde bombacı olmalıydı , bir o kadarda savaşçı vardı ; kampları çok iyi gizlenmişti , gemilerin ve habercilerin kuşkulanmadan bu tuzağa düşmelerine şaşmamalıydı .Mua adamlarını etrafına topladı ve planını anlatmaya başladı .

Episode 9:Şafak ve yol

…. Mua umutsuzca etrafına bakındı , bir çıkış yolu arıyordu ama bulamıyordu tam bu sırada muazzam bir patlama oldu ; anlaşılan plan o kadar kötü değildi.

Köşeye sıkışmıştı , gitgide yakınlaşıyorlardı etrafındaki earth ghostların patlamaları ve yanan kamplarını umursadıkları yoktu . Mua umutsuzca etrafına bakındı , bu sefer sonu gelmişti ama yanında birkaç kişiyi ***ürmeyi planlıyordu .Earth ghostlardan biri öne atıldı kılıcını savurdu hareketsiz yere düşen iki parçayı gören arkadaşları artık karşılarındaki adama saygı duyuyorlardı .Onbaşı öne atıldı Mua son anda kaçıldı artık etrafındaki kılıçlar bir kol mesafesindeydi .Earth ghostlardan birinin boğazını yırttı , diğerinin kılıcını kırdı üstüne atıldı ama savrulan kılıçlardan biri sol omzunu sıyırdı , ensesine sert birşey vurdu .Gözleri karardı tek dizinin üzerine düştü umutsuzca kılıcını fırlattı şimdi ölecekti .

Havayı yararak gelen bir mızrak kılıcını Mua ya saplamak üzere olan onbaşıyı yere yıktı . Gecenin içinden siyah bir panter gibi fırlayan bir kadın kendini Mua ile earth ghostların arasına attı , Mua Morgan ın savaş çığlıkları ile kendine geldi , Türkmen kendini siper etmiş Mua nın önünde savaşıyordu . Mua ayağa fırladı sırtını Türkmen e verdi artık earth ghostlar geriliyordu .Yere kadar uzanan sakalları ile General Sonyehon beş earth ghosta karşı savaşıyordu Mua kafasını çevirirken dört kişi kalmışlardı .Mua earth ghostun kalbinden kılıcını çekerken gözleri Morgan ı arıyordu , onun sesini duyduğuna yemin edebilirdi .Mua arkasını döndü earth ghostla gözgöze geldi kılıcı havada öylece duruyordu , gözleri açık Mua nın ayaklarına yığıldı ; Morgan Mua ya bakıyordu .
Morgan :havai fişekleri biz gelmeden atmışsınız çok kırıldım …
Mua: yanımda kal , beni takip et.
Morgan Mua ya doğru koşan bir earth ghosta mızrağını fırlattı , karnına saplanan mızrağını çevirip çıkardı ve üzerine fışkıran kanlara tiksintiyle baktı ve Mua ya döndü.
Morgan:hayır sen beni takip et.

…Korkak earth ghostların neredeyse yarısı , yüzbaşıları ve onbaşıları ölmüştü , general Sonyehon komutasındaki kraliyet askerleri earth ghostları tam bir bozguna uğratmıştı .Bu gündoğumu ileride bir efsane olacaktı .Morgan hızını alamamış kaçan earth ghostları , kovalıyordu kaçmaya çalışanların çoğu Mua ya eşlik eden okçular tarafından vurulduğundan anlamsız bir hareketti .Mua okçulardan ölen olmadığını gördüğünde epey rahatlammıştı ama kraliyet askerlerinden ikisi ağır yaralıydı . Morgan Mua nın yanına geldi ; kıyafetinin kirlendiğinden şikayet ediyordu , yerde yatan neredeyse kömür olmuş bir earth ghost un kafasını ezip beynini etrafa saçtı .Mua bu sahneye fazla dayanamadı dizlerinin üzerine çöktü pelerinini askerin üzerine örttü gözkapaklarını kapadı artık yaşamıyordu.

…Bütün earthghost kampını ateşe verdiler ; askerler için ufak bir tören düzenlediler , ölüleri gömdüler bu generalin emriydi , Mua hala yaşadığına inanamıyordu bu gerçek bir mucizeydi ; generali , Morgan ı , Türkmen i ve arkadaşlarını gördükçe umutlanıyordu ama geçmek zorunda oldukları Ravine baktıkça tüyleri ürperiyordu .Bu yaptıkları resmen bir intihar olacaktı ; ölüm şenlikleri için toplanmış binlerce earth ghostun arasından geçecek elli develik bir kervan hemde kraliyete karşı ayaklandıkları bu kadar açıkken .Generalin planı tam anlamıyla son değildi ; aslında Ravine in etrafından dolanacaklardı ama gelen haberlere göre geçit düşen kayalar tarafından tamamen kapanmıştı ; ya yolu bir ay kadar uzatacak ve kışa yakalanacaklardı ki bu ölümle eş anlamlıydı ya da bütün earthghost kabilelerinin toplandığı ravinden geçip Downhang a ulaşacaklardı ki bu da ölümle eş anlamlıydı.General tercihini kısa olan yoldan tarafa kullandı ; eğer öleceklerse bunun çabuk olması gerektiği gibi bir düşüncesi vardı hem soğuk dizlerinin arısını arttırıyordu ; karar verilmişti.Hazırlıklar tamamlandı , elli deve bir o kadar binek hayvanı ve kırkın üzerinde asker yola çıktılar. Karşılarında iki taraflı yükselen dağlara yönelirken generalin ve Mua nın yüzünden endişesi okunabiliyordu , bu yolculuk zorlu olacaktı.
ALINTIDIR...
 
Yukarı Alt