Kayıt
14 Ekim 2007
Mesajlar
197
Beğeniler
0
Basın, Beşiktaş'ın yenilgisini yorumladı


Ünlü spor yazarları Beşiktaş'ın Porto mağlubiyetini yorumladı.

-Resim Silinmiş.

Sabah / Kazım Kanat

Rüştü, Rüştü, Rüştü

Maç başladı, Rüştü Reçber kalesinde devleşti. Dedik ki elbette gol yemeyiz. Nasıl olsa bir gol atar bu işi burda bitiririz. Ama ne oldu? Yenilebilecek en kötü golü yedik. Üstelik en kötü dakikada yedik. Yani devrede soyunma odasına yüksek moralle gülerek gideceğimiz anda ağlayarak gittik. Yani ilk yarıda bir dakika dayanamadık. Hani ortada gol pozisyonu olsa, dersin ki kader bu. Ama pozisyon yok, olmayan pozisyonu Rüştü Reçber kendi yarattı, kendi yedi.

Bu golün tarifi yok. Fazla birşey demeye de gerek yok Rüştü o kadar muhteşem goller çıkardı ki!..
Maçın kaderini sadece Rüştü Reçber'e fatura etmek doğru mu? Elbette doğru değil ama maçın gerçeği de bu. Şu gerçeği de bir kenara not edelim ve soralım. Rüştü niye bu kadar çok gol kurtardı? Bu sorunun cevabını şöyle verelim:

A- Teknik patron Sağlam hücum futbolunu ne kadar seven oyuncu varsa hepsini ilk 11'e koymuş. Sahadaki futbolculara bakın, hepsinin golü bile var. Sadece Baki Mercimek ne zaman gol attı onu hatırlayamadım. Ama o da savunmadan hücuma çıkan bir oyuncu değil mi?
B- Peki herkes hücum oynarken savunmayı kim yapacak? Bir soru daha. Her hücum futbolcusu savunma yapabilir mi? Elbette yapamaz ama takım halinde savunma yaparsan o zaman felaketin olur. Top Beşiktaş'ın ayağındayken hücum oynar gibi gözüktük ama yapamadık. Top Porto'nun ayağına gelince dağıldık.

AĞLATMAYAN BAŞKAN!
Skor 2-0 olduktan sonra yani Beşiktaş'ın umutları bittikten sonra futbol şov oyununa dönüştü. Şovu da yapan Porto idi. Savunma nasıl yapılır, hücuma nasıl çabuk çıkılır futbol dersi verir gibi gösterdiler. Bir şey daha gösterdiler sarsılmaz oyun disiplinini. Beşiktaş'ta bir hayal krkılığı da şuydu. Bobo, Delgado ve Tello önce Beşiktaş için değil, önce kendilerini göstermek için oynadılar bu da oyun disiplinini yok etti. Ötekiler ise Beşiktaş için direndiler ama hepsi o kadar.

MESAJ : Bursaspor karışılaşmasını yılın derbisi ve intikam maçı gibi gören Başkan Yıldırım Demirören basit ve sıradan bir galibiyet için sevinç gözyaşları dökmüştü. Biz o zaman şunu demiştik. "Ağlayan değil, Beşiktaşlıları ağlatmayan başkan istiyoruz" Şimdi ne oldu? Beşiktaşlılar kan ağlıyor. 104 yıl sonra gelen tarihi fırsat Beşiktaş'ın avuçlarının içinden uçup gitti. Demirören kaliteli oyuncu alsaydı Beşiktaşlılar şimdi zafer çığlığı atıyordu. Yazık!

Sabah / Ahmet Çakar

Mucize 44'te bitti!

Beşiktaş camiası "Acaba mı?" diyordu. "Yine bir mucize yaratabilir miyiz?" diye düşünüyorlardı. Tüm Türkiye Şampiyonlar Ligi'nden belki de iki takımın birlikte çıkacağını düşünüyor ve tur ümidini son maça kadar taşıyan Beşiktaş'tan Portekiz'de bir galibiyet bekliyordu.

Ama ne yazık ki, herşey yapılan amatör hatalarla 44. dakikada bitiverdi. Ali Tandoğan'ın bir yüksek topta ofsaytı bozması, Rüştü'nün de topu bırakması Beşiktaş'ın tüm umutlarını sona erdirdi. Oysa ki, bu amatörce yenen gole kadar Beşiktaş'ta işler fena gitmiyordu. İyi kapanıyorlar, ikili mücadelelerde ayakta kalıyorlar ve böylesine maçlarda çok önemli olan dönen topları kapabiliyorlardı. Şunu kabul etmek lazım ki, Porto bireysel oyuncular olarak inanılmaz kaliteli. Zaten bu ölüm dakikasına kadar yapabildikleri tek şey Quaresma olsun, Sektioui olsun bireysel becerileriyle adam eksiltmek ve pozisyon bulmaktı. Yoksa Porto'nun ne müthiş presi ne de dayanılmaz bir temposu vardı. Devre berabere bitseydi... Belki ikinci yarı Beşiktaş bir kaza golü bulup pekala vizeyi alabilirdi. Ama 44'te yenen bu gol hem skor dezavantajını getirdi hem de oyun disiplinini azalttı.

KONTRATAK YAPAMIYORLAR

Dün gece birşeyi fark ettik ki, Porto birşeyi çok iyi yapıyor. O da takım savunması. İkinci yarı beklediler, kapandılar, kontrataktan da ikinci golü bulup grup birincisi oldular.
Söylenecek fazla birşey yok. Rüştü'ye de fazla kızamıyoruz zira çok önemli topları kurtarmayı başardı. Eğer Rüştü olmasaydı, maç daha da farklı sona erebilirdi. Beşiktaş'ın gruptaki maçlarına baktığımızda özellikle dış sahalarda tek bir puanı bile yok. Hatta daha da acısı neredeyse kayda değer gol pozisyonu bile yok. Demek ki, Beşiktaş çabuk hücuma çıkamıyor. Demek ki Beşiktaş kontratağa uygun bir takım değil. Dün geceki Porto defansı ne kadar iyi olursa olsun Beşiktaş'ın hücum organizasyonunu hiç beğenmedik. Beşiktaş, yine de fazla üzülmemeli. Umuda yolculuk yaptılar, başarmaları çok zordu ve beklenen mucize gelmedi. Belki de hayırlısı. Bundan sonra tüm konsantrasyonlarını Türkiye Ligi'ne verecekler ve şampiyonluk yarışında iddialarını sürdürecekler.

Milliyet / Mustafa Denizli

Mücadele yetmedi...

Beşiktaş ikinci yarıya 1 - 0 mağlup başlarken ve beraberlik dahi prestijin dışında hiçbir şey ifade etmezken risk almadı.

Grisi olmayan bir maç. Ya siyah, ya beyaz... Bir maç düşünün, Beşiktaş puan alırsa grup sonuncusu, puanlar alırsa Şampiyonlar Ligi'nde ikinci turda.

Peki Beşiktaş puan almayı mı, puanlar almayı mı amaçlamış?

Bu net belli olmuyor.
Net belli olan bir şey var.
Porto hücum ediyor, gol pozisyonu buluyor, Beşiktaş ise hücum etmeye çalışıyor.

Futboldaki farklılığı bu kadar açık gösteren hiçbir olay yoktur.
Beşiktaş top oynamasını bilmiyor. Maalesef bilmiyor...

Alın maçı defalarca izleyin. Beşiktaşlı futbolcular topla o kadar çok oynuyor, o kadar çok oynuyor ki etkili hücum yapma şansını ortadan kaldırmak için Porto'nun ekstra bir şey yapmasına gerek kalmıyor.

Bu şansı Beşiktaş kendi kendine yok ediyor.
Hücumda etkin koşular yapılmıyor. Yapılsa dahi bu koşulara atılacak toplarla cevap verilemiyor.

Beşiktaş ilk yarıda bir şeyi iyi yaptı. Takım olarak savunma yapmaya çalıştı. Ama bence sahanın en iyisi olan Rüştü'nün tereddütlü bir hareketiyle takım savunmasını da kaybetti.

Maç 2-0 bitti, 4-5 farklı da bitebilirdi.
Burada önemli olan riski göze alacak tarafın Beşiktaş olmasıydı.
Peki Beşiktaş bu riski göze aldı mı?
Almadı...

Mücadele iyi ama...

Çok mu yanlış bir karardı, hayır. Beşiktaş ikinci yarıya 1-0 mağlup başlarken ve beraberlik dahi prestijin dışında hiçbir şey ifade etmezken Beşiktaş bunu yapamadı.

Beşiktaş'ın 90 dakikada saç, baş yolduran gol pozisyonu yok. Ve kazanmak mecburiyetinde olduğun bir maç. Bunları bulamıyorsun. Maçı bir kez daha izleyin, Porto ne kadar basit oynuyorsa Beşiktaş o kadar zorlayarak oynuyor.

Porto kontrol pas veya direkt pas oynuyor. Beşiktaş'a top geçtiği zaman ise bir kontrol, iki kontrol, üç kontrol ondan sonra pas yapılıyor. Pas atılan oyuncu da aynı şeyleri yaptıktan sonra topu ayağından çıkarıyor. Deplasmanda topla bu kadar fazla oynarsanız gol atmanız tesadüflere kalır.

Beşiktaş dün çok mu kötü oynadı? Kötü oynadı diyebiliriz. Çok mu kötü mücadele etti? Hayır, iyi mücadele etti. Ancak iyi mücadele futbolda bir maçın kazanılması için en önemli faktör değildir.

Beşiktaş'ın talihsizliği önünde sadece siyah ile beyazın bulunmasıydı. Beraberlik Beşiktaş'ı UEFA Kupası'na götürseydi bu oyun şeklinin belki anlatılabilir bir tarafı olurdu.

Neticede Beşiktaş'ın gruptaki 6 maçını bir bütün olarak düşünecek olursak, İngiltere'deki Liverpool maçı hariç iyi mücadelede etti, kazanmak istediği maçlar vardı, onları kazandı.

Kaybetmeyeceği maçlar vardı, İstanbul'daki Porto maçı gibi. Sonuçta artık yapılacak bir şey yok. Beşiktaş'a 6 puan yetmedi. Mücadele için 'bravo' diyoruz, ama futbol için aynı şeyi söyleyemiyoruz.

Yeni Şafak / Osman Tanburacı

Keşke kalede Pancu olsaydı

Bir kalecinin sahip olduğu avantajlar öteki oyuncularla kıyaslanmaz! Elle tutarsın, yumruk atarsın, ayakla vurursun, uçar bedenini topun önüne atarsın eline çarpsa penaltı olmaz, kafa vurursun, kale sahası içinde üç kişinin içine dalarsın sana dokunurlar faul kazanırsın... Herşey kalecinin lehineyken sen kalkar hakeme el sallarsan ve bunu 35 yaşında bilmem kaç kere milliyken, bir büyük kulüpten ötekine tomarla ytl ile geçmişken yaparsan kaleciliği bırak çay demle!...

Sana mı kaldı hakemi uyarmak!

Nöbetçi çavuşu musun sen?

İlk pozisyonda top dirseğine çarpıp önüne düşüyor, Rüştü hala hakeme dalanıyor.

Sanki rıhtımdan uzaklaşan gemideki sevgilisine el sallıyor!

Bu kadar da olmaz.

Yaktın Beşiktaş'ı Rüştü!

Devre biterken bu salak gol yenmese Beşiktaş ikinci yarıya çayda çıra oynayarak çıkacak. Yüksek moral onu belki de 45 dakika sonunda bir üst tura taşıyacak! Pis gole örnek arasan; Rüştü'nün yediği gol uzak ara birinci seçilir.

Yazık oldu Beşiktaşıma...

İkinci devre Rüştü yine bir topta gereksiz yere “hindi kovalar” gibi taa taca kadar adam kovaladı. Hatadan vaz geçtim görüntü bile komikti...

Oysa kelek gole kadar Beşiktaş rakibi çok iyi durdurdu, sahayı mükemmel kullandı, çok koştu, hocasının taktiğini iyi uyguladı. Ali ve Serdar'la sağı, Üzülmez ve Burak'la solu kapadı. Porto bir tek Quaresma ile gözüktü. Delgado, Tello ve Cisse Porto'yu kesti. Bu güzel oyuna Rüştü tüy dekti!

Kafama odun vursan canım yanmaz!

Alnıma silah dayayıp tetik çeksen kanım akmaz!

Böyle bir gol, hele böyle bir maçta asla yenmez!

Bundan sonra isterse Rüştü yüz milyon bin gol kurtarsın, maymun olup direklere tırmansın neye yarar!

Bir takımın kaderine böylesine kan doğranmaz!

Fena takıldım bu gole...


Gol atsan ne yazar

Hayati maçta bir gol atsan tur atlayacaksın, bir gol yedin mi iki gol gerekecek. Bunu bil yeter!

Nitekim öyle oldu. Beşiktaş 2 gol için oyun disiplininden koptu, ikinciyi de yedi.

Kanım dondu!

Beşiktaş yüzdü kuyruğuna geldi, kendi ipini kendi çekti! İlk yarı Porto forvetleri Beşiktaş defansını zorlayamadı bile. Her an gol bekliyorduk ki şemsiye tersine döndü. Ertuğrul Sağlam'ın düşüncesi doğruydu; temkinli oyunla rakibi elden kaçırmayacak sonucu son dakikaya kadar kovalıyor olacaktı. İlk yarı Beşiktaş bunu başarmıştı. Topu kalesinden uzak bölgelerde tutarak oyunu soğuttu, Bobo ile kontratak yakalayıp Tello ve Delgado'nun sürpriz vuruşlarından gol bekledi. Sağlam'ın bir şeyine katılmıyorum. Bu takımda hele ki deplasmanda Higuain kesin oynar. Hem çabuk, hem adam geçebilen, hem de rakibi hamleleriyle hataya zorlayan Higuain Beşiktaş için çok gerekli bir “dış saha” oyuncusu. İbrahim Akın da uzaktan gol vuruşları için oyuna alındı ama bana göre Burak'ın çıkarılması hataydı, Akın'ın savunma anlayışı eksik ama Burak ilk yarı görevini iyi yapanlar arasındaydı. Ertuğrul hoca gol için oyun kurgusunu bozunca ikinci gol de geldi.

Maçın özeti şudur:

Zor dakikaları iyi geçen takım böylesine kritik bir maçta amaçladığı sona adım adım yaklaşıyordu ki;

Rüştü papaza kızdı oruç bozdu!

Milliyet / Atilla Gökçe

Tevekkül futbolu

Ertuğrul Sağlam, kulübeden tevekkül içinde olanı-biteni seyrediyor sadece... Hiçbir müdahalesi yok, öfkesi yok, tepkisi yok.


Bir ikilemle karşı karşıyayız.. Acaba teşekkür mü etmeli Beşiktaş'a?
Yoksa oynadığı kötü futbol nedeniyle teessüf mü etmeli?
Ben karar veremedim... Herkes vicdanının senini dinleyip kendi kararını versin.

Şampiyonlar Ligi'nde farklı Beşiktaş'lar izledik. Liverpool ve Marsilya'yı İnönü'de devirirken kararlı, azimli, hırslı ve etkiliydi. Porto ile evinde oynadığı maçta da uzatmanın talihsiz takımı oldu.

Öteki Beşiktaş hüzün verici... Sıkıcı... Biraz da mahcubiyet yaratan Beşiktaş... Marsilya'daki abuk-subuk gariplikler ve hatalarla son 15 dakikada maçı veren, hücumu hiç düşünmeyen, sarsak bir Beşiktaş... Liverpool karşısında şaşkın, dağınık ve çökmüş bir Beşiktaş... Dün herşeye rağmen o son maçı gruptan çıkabilecek bir kağıt üstü şansla oynayabildiği için heyecanlıydık, bu heyecan için onlara teşekkür borçluyduk. İyi ama, onların da bize hiç borcu yok muydu?

Yazılı ve yazısız bir sürü söz, sözleşme vaad ve niyet bütünüyle oluşturulan, zaman zaman Başkan'ın gözyaşları, Sinan Engin'in üstü kapalı adam gönderme tehditli Beşiktaş futbolundan bize vaad edilenlerin hiçbirini göremedik. Porto karşısında da borçlarını ödemeden, hiçbir etkinlik, istek ve niyet göstermeden, çabucak dağılıp çözülüveren, yılgın, yorgun ve isteksiz bir takım vardı. 44. dakikaya kadar topu iyi-kötü kovalayan, zaman zaman rakip yarı alana geçen bu takım yine sözüm ona şut girişimleriyle bizleri aldatamadı ama kendini pekala aldattı.

Yakışmayan gol

Gecenin kurtarıcı-kahraman rolüne niyetlenen, kuzeninin ölümü ile kararan, dünyasını eldivenleriyle aydınlatmaya çalışan Rüştü de tükendi sonunda... Önce kontrolsüz biçimde çeldiği topu kucaklayıp sahiplenmeden "ofsayt" diye hakeme baktı. Yanındaki üç savunmacı arkadaşı şaşkındı. Ve Lucho ağları havalandırıverdi. Sevgili Rüştü başın sağolsun... Acın olmasa belki de bir Şampiyonlar Ligi'ne yakışmayacak golü asla yemezdin.

Burak'tan ne umduğunu, ne bulduğunu sormayalım Ertuğrul Sağlam'a... Ama biz bu şaşkın, top kaybetme şampiyonu, blokları arasında iletişimi hala öğrenememiş, futbolun bireysel bir oyun olduğunu zanneden bu kadroya nasıl hiçbir şey yaptıramadığını da sormayalım hocamıza...

Ertuğrul Sağlam, kulübeden tevekkül içinde olanı-biteni seyrediyor sadece... Hiçbir müdahalesi yok, öfkesi yok, tepkisi yok. İşte öylesine bir tevekkül futbolu, Beşiktaş'ın işini kadere bırakarak oynanıp duruyor.

Ama hepimiz sıkılıyoruz...

Bir pulsuz dilekçe

Bursaspor Beşiktaş kulüpleri arasında üç yıldan beri süregelen yapay gerilimi biliyorsunuz...

Bursaspor taraftarları, 2003-2004 sezonunda 8 puan önde lider olarak ikinci yarıya başlayan ve peşpeşe gelen her türlü yanlışla şampiyonluğu ezeli rakibi Fenerbahçe'ye kaptıran Beşiktaş'ın, sezonun son iki haftasında Akçaabat Sebatspor ve Rizespor'a yenilmesi yüzünden kendi takımlarının küme düşmesine neden olduğuna inanarak öfkeliler...

Hemen her yıl harareti düşse de, közlenmekte olan bu ateş yeniden karıştırılıp alevlendirilmek isteniyor...

Bu yapay ve haksız öfkeye yeni derinlikler katacak değilim.
Özellikle bu yıl hem Bursaspor, hem de Beşiktaş yöneticileri, geçen yıl yaptıkları "centilmenlik anlaşması"nı tekrar gündeme getirmekten kaçındılar. Karşılıklı olarak seyirci götürmeme düşüncesini terk ettiler. Hayatın normalleşmesi için niyet gösterdiler.

Kategorize eden kararlar

Ama "devlet" bunu anlamadı. Anlamak istemedi.
Geçen hafta içinde toplanan Bursa İl Güvenlik Kurulu, Beşiktaş seyircisinin Atatürk Stadı'ndaki maça alınmamasına karar verdi.

Tıpkı Osmanlı'nın Maarif Nazırı Emrullah Efendi gibi...
Emrullah Efendi, "Şu mektepler olmasa, maarifi ne güzel idare ederdim!" diyerek tarihe geçmişti, biliyorsunuz.

Bursa'da da "devlet" , "Beşiktaş seyircisi olmazsa maç gül gibi oynanır" demek istedi. Dediğini yaptı. Dahası, benzeri ancak ikinci dünya savaşı sırasında görülebilecek biçimde, insanları kategorize ederek Bursa doğumlular dışında hiç kimseye maç bileti verilmemesine de karar verdi!

Geri adım atıldı

Yirmibirinci yüzyılda, insan hakları, vatandaşlık hukuku, seyahat özgürlüğü gibi temel hak ve özgürlükler Vali Bey ve yardımcıları ile emniyet müdürlüğü ve ilgili uzmanların aldığı yerinde (!) bir kararla askıya alındı...

Spor medyasının oluruna bırakıp seyrettiği, hemen hemen kimsenin kılını kıpırdatmadığı, kimilerinin de otoriteye teslim olarak gayet doğru ve normal bulduğu ( !!???) karar, aslında devletin geri adım atmasından başka bir şey değildi.

Dağbaşında teröre karşı ülkenin filiz gibi delikanlılarıyla mücadele edip her hafta şehit veren devlet, Bursa gibi bir sanayi kentinde kendi vatandaşına güvenemiyor, bir grup seyirciyi potansiyel suçlu olarak görüp yasaklar koyuyor, bunun da adı "güvenlik tedbiri" oluyordu.

Bekledim ki Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün değerli başkan ve yöneticileri, Bursa'da derhal Bölge İdare Mahkemesi'ne başvurup yürütmeyi durdurma kararı alsınlar... Beşiktaş taraftarlarının maça giriş haklarını korusunlar...

Hayır, bir asbaşkanı da hukukçu olmasına rağmen Beşiktaşlı yöneticiler böyle bir hak arayışını hiç akıllarına getirmediler.

Onun yerine cezalı başkan ve arkadaşları, yüzlerce jandarma ve polisin gözetiminde açık tribünde maç seyrederek popülist bir gösteri yaptılar. Delgado golü attığında duygulanıp sevinç gözyaşları döken başkanın, asıl bu hukuksuzluğa ağlamasını beklerdim... Gözyaşlarıyla değil tabii...

Mahkemeye vereceği bir pulsuz dilekçe ile!

Lejyondaki golcüler

Fatih Tekke, Tuncay Şanlı, Nihat Kahveci, Ersen Martin, Hasan Kabze...

Farkında mısınız, bilmiyorum...
Bir zamanlar Hollanda'nın Kulivert'tan Mackaay'a, Nistelroy'a kadar Avrupa liglerine gönderdiği santrforlar gibi, Türkiye de "golcü ve hücum oyuncusu" ihraç eden bir ülke konumuna giriyor yavaş yavaş...

Dünya liglerini işgal eden binlerce Brezilyalı oyuncunun arasında bizimkilerin kendilerine yer bulması hiç de fena değil...

Fatih Tekke, yurtdışında oynadığı takımla şampiyonluk onuru yaşayan ilk futbolcumuz oldu. Dün Lig TV'de yaptığımız sohbet sırasında "Yetenek filan iyi de, bizim profesyonellik anlayışımız çok eksikmiş. Bunu Rusya'da öğrendim" dedi...

Uzun süredir sesi soluğu çıkmaz görünen Hasan Kabze'nin de Rubin Kazan'ın son iki maçında attığı gollerle 4 puan kazandırıp takımını küme düşmekten kurtardığını anlattı Fatih.

Tuncay Şanlı'nın Arsenal'e attığı galibiyeti garantileyen golü hâlâ konuşuluyor İngiltere'de.

Nihat Kahveci, gol atsa da atmasa da kendini La Liga'ya kabul ettirmiş bir değer artık!

Bu tablo Milli Takım'a da mutlaka olumlu bir katkı yaratacaktır.
Buradan bakınca, Avrupalıların Türkiye'den neden defans oyuncusu almadığını da düşünsek mi acaba ?


Kırık hayallerin takımı: G.Saray

1996 -2000 sürecinde Türk futbolu adına özlediğimiz çok şeyi onlar gerçekleştirdi.

Çağdaş futbol, isabetli yabancı transferi, gözle görülür, elle tutulur başarılar...

Milli Takım'a kadar uzanan, orada da etkisini gösteren bir vizyon zenginliği.

Terim'in Galatasaray'ı idi o!
Sonra yollar ayrıldı, devir değişti. Zengin vizyon, borçlarla fakirleşen bir büyük kulüp dramasına dönüştü.

Dikkat ediyorum, o günlerden sonra Galatasaray'ı hangi hoca çalıştırmışsa, kendini beğendirememiş... Tartışılmış, harcanmış, yenisine bakılmış.

Lucescu, Fatih Terim, Hagi, Gerets ve nihayet Feldkamp...
Transfer deseniz, çöpe atılan milyon dolarların öykü kitabı gibi...

Ali Lukunku'dan Lincoln ve Linderoth'a kadar..
Bir zamanlar hayal bile edilemeyen başarıların takımı, şimdi hayalkırıklıklarının dizisini oynuyor.

Son derbide mesela...
6 yabancıdan sadece ikisi (Song ve Nonda) sahadaydı... Linderoth ve Lincoln sakat, Carrusca tribünde, Bouzid de yedek kulübesinde oturuyordu.

...Ve ikisi Türkleşmiş 7 yabancıyla oynayan Fenerbahçe'ye kaybettiler.
Doğal olarak, yani!...

Vatan / Vedat Okyar

'Köfte’ goller

Kuralar çekildiğinin ertesi günü, Beşiktaş’ın bu gruptan çıkma şansının, içeride oynayacağı maçların tamamını 9 puanla bitirmesi halinde gerçekleşebileceğini söylemiştim.

‘Ah ben bildim de iyi oldu’ diyemeyeceğim. ‘Yazık oldu’ da hiç demem. Kullandığım laf değil. Futbolda ‘Yazık oldu’ lafı bana hep tuhaf gelmiştir. Yazık olmaz, eline geçirdiğini kaçırmayacaksın.

Bu lige devam etmemek maçı İstanbul’da oynanan Porto maçıydı. Kazanacağın maçı kazanamadın, takım olarak dışardan puan çıkartacak kaliten yok. Aynen öyle oldu. Dün akşamki oyunda niyeti iyi bir takım seyrettim. Ama futbolu eksikti. Gole kadar oynanan iyi niyet, maçı kurtarmaya yetmeyecekti. Çünkü rakip hem topun kıymetini biliyor hem de dakikaları. Lazım olacak dakikalarda gaza basıyorlar, oyunu durdurayım dediği yerde de frene. Beşiktaş’ın sıkleti, oyunun iki türlüsünü böyle kullanan rakiplere gard almak için müsait değil.

NE KIZIYORSUN RÜŞTÜ

Bu arada yenilen iki gol var. Bunları ancak köy takımları yer. Rüştü’nün yediği ilk gol ne kaleci kalitesine ne de tecrübesine yakışmadı. Sen yardımcı hakem değilsin. Hakeme yardım etmenin alemi yok. Sen o topa çık, tut. Ofsayt verilir verilmez, o hakeme kalmış. Halbuki o gol öncesi 3 çıkmaz top çıkarttı. Onları ye be Rüştü ama bunları yeme.

Yenilen bir de 2. gol var ki, Tandoğan kafayla asist yapıyor. Hiç Avrupalı bir takımın, belki tribün ağzı olacak ama böyle 2 köfte gol yenildiği görüldü mü?

Futbolda mucizeler 10 senede bir olur diye yazmıştım. Liverpool’a 8-0 kaybetmek bir mucizeydi. Hangi takımın başına gelir bilmem ama 10 senede beklersin. Dünkü oyun da en fazla berabere biterdi. O da seni öbür tarafa atlatmazdı.

Futbolcuların arasına girip bu şöyle yaptı bu böyle yaptı demek istemiyorum.

Ama maç öncesi kafamda bireysel açıdan oyuna etki edecek 2 futbolcu vardı. Biri Delgado, diğeri Bobo. Bu 2 kardeşin ne yapacağı önemliydi. Başrol oyuncuları olarak onları görüyordum. Yardımcılar da Tello, Cisse ve Serdar Özkan olur diye düşünüyordum. Takım için söylediklerim bu futbolcular için de geçerliydi. Niyetleri iyiydi, oynadıkları eksik!

Sabah / İskender Günen

Hayaller ve gerçekler

Beşiktaş'ın gruptan çıkabilmek için Porto'yu yenmeliydi. Ancak her ne kadar Beşiktaş'ın kazanmasını istesek de, favori Porto idi. Maçın başlamasıyla birlikte Porto golü bulabilmek için Beşiktaş kalesinde hücum girişimlerinde bulunan taraftı.

Kenarlardan Sektioui ve Quaresma'nın getireceği toplarla pozisyon üretmeye çalıştılar. 40. dakikaya kadar Beşiktaş savunması Porto'ya pozisyon vermedi. Devrenin son dakikaları yaklaşırken, Rüştü'nün iki pozisyonda mükemmel kurtarışlarını gördük. Sonrasında ise savunmanın ofsayt beklentisi içerisinde olduğu pozisyonda golü yediler. Bu karşılaşmada da görüldüğü üzere Beşiktaş'ın en önemli sorunu hücumdaki yetersizliği. Sadece savunma anlayışını öne çıkararak bir maçı lehinize çevirebilmeniz çok zor. Kendilerinden çok şey beklenilen Bobo, Tello ve Delgado gibi oyuncuların da böylesi maçlarda etkisiz görüntüleri sonuca olumsuz yansıyor.

BU KADROYLA BU KADAR

İkinci yarı siyah-beyazlı takım bütün riskleri aldığı anlarda savunmasında da büyük boşluklar verdi. Bunun sonucunda Quaresma farkı ikiye çıkardı. Şampiyonlar Ligi'nde sahanızda oynadığınız karşılaşmalar dışında deplasmanlarda da mutlaka puanlar çıkarabilmeniz gerekiyor. Onun için ofansif anlamda üst düzeyde oyunculara gereksinimiz var. Beşiktaş'ın yabancıları belki Süper Lig için yeterli. Ama Şampiyonlar Ligi için istenilen seviyede değiller. Bu yüzden kulüplerimiz böylesi önemli organizasyonlarda rakipleriyle yarışabilmek için daha kaliteli oyuncuları kadrolarına katmak zorundadırlar.

Beşiktaş'ın grubunu düşündüğümüzde rakiplerinin kadrolarının gerçekten daha güçlü olduğunu görüyoruz. Futbolda gerçeklik çok önemlidir. Hayal kurarak istenilen hedeflere ulaşabilmek mümkün değil. Her şeye karşın Beşiktaşlı teknik adam ve oyuncuların Devler Ligi'nde gösterdiği mücadeleye saygı duyulması gerektiği düşüncesindeyim. Çünkü mevcut kadro ne yazık ki bundan fazlasını yapabilecek kaliteye sahip değil.
 
Son düzenleme yönetici tarafından yapıldı:
Yukarı Alt