Kayıt
4 Ekim 2007
Mesajlar
2.262
Beğeniler
3
Şehir
Lise
- Resim Silinmiş.



Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz.

* Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık sayılamaz.


* Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım.


* Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar.


* Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız.


* Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir.


* Gerçi bize milliyetçi derler. Ama, biz öyle milliyetçileriz ki, işbirliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların milliyetlerinin bütün icaplarını tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz herhalde hodbince ve mağrurca bir milliyetçilik değildir.


* Bilelim ki milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar.


* Milli mücadelelere şahsî hırs değil, milli ideal, milli onur sebep olmuştur.


* Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.


* Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki, bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.

* Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır.

* Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre sahip olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz.

* Türk Milletinin istidadı ve kesin kararı medeniyet yolunda, durmadan, yılmadan ilerlemektir.

* Medeni olmayan insanlar, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdurlar.

* Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla hiç ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kâfir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, dimağladır.

* Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.

* Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.

* Biz dünya medeniyeti ailesi içinde bulunuyoruz. Medeniyetin bütün icaplarını tatbik edeceğiz.

* Bizim devlet idaresinde takip ettiğimiz prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.

* Milletimiz her güçlük ve zorluk karşısında, durmadan ilerlemekte ve yükselmektedir. Büyük Türk Milletinin bu yoldaki hızını, her vasıtayla arttırmaya çalışmak, bizim hepimizin en kutlu vazifemizdir.

* İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?

* Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.

* Anaların bugünkü evlatlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bugünün anaları için gerekli vasıfları taşıyan evlat yetiştirmek, evlatlarını bugünkü hayat için faal bir uzuv haline koymak pek çok yüksek vasıflar taşımalarına bağlıdır. Onun için kadınlarımız, hattâ erkeklerimizden çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar; eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa.

* Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk Milletine canımı vereceğim.

* Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.

* Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur.

* Benim naçiz vücudum nasıl olsa bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ebediyen yaşayacaktır.

* Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz... Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.

* Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.

* Müsbet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış ve yükselmiş olan erdemli, kudretli bir nesil yetiştirmek ana siyasetimizin açık dileğidir.

* Mualimler! Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmenleri ve eğiticileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle mütenasip bulunacaktır.

* Milleti kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir millet, henüz millet namını almak istidadını keşfetmemiştir.

* Dünyanın her tarafından öğretmenler insan topluluğunun en fedakâr ve muhterem unsurlarıdır.

* Okul sayesinde, okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki, Türk milleti, Türk sanatı, Türk iktisadiyatı, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzellikleriyle gelişir.

* Türkiye'nin asıl sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok refah, saadet ve servete müstahak ve layık olan köylüdür. Onun için, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin iktisadi siyaseti bu aslî gayeye erişmek maksadını güder.

* Ekonomik kalkınma, Türkiye'nin hür, müstakil, daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin belkemiğidir.
 
Son düzenleme yönetici tarafından yapıldı:
Kayıt
17 Şubat 2007
Mesajlar
1.462
Beğeniler
0
Şehir
St.Tropez
Tarihte Bugün (Atatürk)

10-15Subat1921.jpg

TBMM Başkanı Mustafa Kemal, Birinci İnönü Savaşı'nın geçtiği alanı gezerken
(Bozüyük, 10-15 Şubat 1921)

1920 - Yenihan isyanı başladı.
Atatürk'ün, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti şubelerine Kafkas bölgesindeki Ermeni ve Gürcü faaliyetleri hakkında bilgi veren telgrafı.

Sadrazam Ali Rıza Paşa'nın, vilâyetlere Kuva-yi Milliye ve Heyet-i Temsiliye aleyhine genelgesi.

1936
- Atatürk'ün, Türk Tarihi Kurumu Başkanlığı'na yazısı: "Viyana Elçisi Bay Cevat Üstün'ün kaleme aldığı "Viyana Seferi" isimli inceleme ile İstanbul Komutanı General Halis Bıyıktay'ın bunun hakkında yazdığı görüş ve düşüncelerini, ilişik olarak gönderiyorum. Her iki eserin, tetkik ve tenkit edilmek üzere Genelkurmay Başkanlığı'na verilmesini ve alınacak karşılığın iletilmesini temenni ederim. Askerî mütalâalar tenkit edilmelidir." [Kocatürk]

1933
- Atatürk'ün, beraberinde Kemalettin Sami Paşa olduğu halde Dolmabahçe'den Sakarya motoru ile Suadiye'ye gelerek Paşa'yı bırakması, otomobille Kadıköy'e gelerek Kadıköy iskelesinden vapura binip halk arasında Karaköy'e gelişi ve Vali Muhittin (Üstündağ) Bey'le akşam yemeği için Tarabya'da Tokatlıyan'a gidişi.

1931 - Atatürk'ün, gece Malatya'dan trenle Dörtyol'a hareketi.
 
Kayıt
13 Mart 2007
Mesajlar
2.468
Beğeniler
2
Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz Harbi nedir ? Var mı ki dünyada eşi ?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
Ne hayâsızca tahaşşüt ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle "bu, bir Avrupalı"
Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer,
Yedi iklimi cihanın duruyor karşında;
Ostralya'yla beraber bakıyorsun Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler, rengârenk.
Sâde bir hadise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi Yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani tâûna da züldür bu rezil istîlâ...
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-u asil
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyla sefil,
Kustu Mehmed'ciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyet denilen kahpe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müthiş ki: eder her bir mülkü harab.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı:
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam;
Atılan her lâğımın yaktığı yüzlerce adam.
Ölüm indirmede. gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir: savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak;
Boşanır sırtlara, vadîlere sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!..
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrından râm?
Çünkü te'sis-i ilâhî o metîn istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerir azmini tevkîf edemez sun-u beşer;
Bu gögüslerse Hüdâ'nın ebedî serhaddi;
"O benim sun-u bedîim, onu çiğnetme!" dedi.
ÂSIM'ın nesli.. diyordum ya... Nesilmiş gerçek;
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek,
Şühedâ gövdesi, baksan a, dağlar, taşlar
O, rükû olmasa dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor;
BİR HİLÂL uğruna, yâ Rab, ne GÜNEŞLER batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!..
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor TEVHÎDİ...
BEDR'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni târîhe!" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
"Bu, taşındır" diyerek KÂBE'yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ nâmiyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmiyle,
Ebr-i nîsânı açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ haşre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları, sarsam yarana...
Yine birşey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini;
Şarkın en sevgili sultânı SELÂHADDÎN'i,
KILIÇ ARSLAN gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâmı kuşatmış, boğuyorken husran;
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki rûhunla berâber gezer ecrâmı adın;
Sen ki a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...
Ey şehid oğlu, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor PEYGAMBER.

Mehmed ÂKİF ERSOY
 
Kayıt
17 Şubat 2007
Mesajlar
1.462
Beğeniler
0
Şehir
St.Tropez
15Subat1931.jpg

_______________15 Şubat 1931_____________
Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, Dörtyol gezisinde bir çocuğu severken
1937 - Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras'ın, Selanik'te Atatürk'ün doğduğu evi ziyareti.

1935 - Atatürk'ün, öğleye doğru atla bir gezinti yapması, akşamüzeri Güneş Kulübü'nün çayını şereflendirmesi.

1934 - Atatürk'ün, Çankaya'da İngiltere Büyükelçisi Percy Loraine'in güven mektubunu kabulü.

1932 - Atatürk'ün, akşamüzeri Sakarya motoru ile Boğaziçi'nde bir gezinti yapması.

1931 - Atatürk'ün, Malatya'dan Dörtyol'a gelişi, ilçede incelemeleri, akşam üzeri Adana'ya hareketi.

1924 - İzmir'de halifeliğin lağvının kararlaştırılması.

İzmir’de harp oyunları yapıldı. Aynı günlerde, Hilafetin kaldırılması için karar verildi. Gazi Mustafa Kemal ile İsmet Paşa bu konuda görüştüler.

Atatürk'ün başkanlığında, İzmir Orduevi'nde harp oyunlarının açılışı ve Atatürk'ün açış konuşması: "...Arkadaşlar; ehemmiyet ve ciddiyetle ifade ederim ki, Türkiye Cumhuriyeti mukaddes tanıdığı bağımsızlık ve egemenliğini savunmada hoşgörülü olamaz." [Kocatürk]

1921 - Atatürk'ün, Batı cephesinden Ankara'ya dönüşü.

1920 - Londra Konferansı'nda, İstanbul'un Türklere bırakılması kararı verildi.

Atatürk'ün, güney bölgesinde yeni bir düşman taarruzuna karşı alınacak önlemler hakkında ilgili komutanlara yazısı: "...Gelecekte siyasî vaziyet ne olursa olsun Fransızlarla Ermenilerin Maraş civarındaki mağlubiyetlerini tamire çalışacakları şüphesizdir. ...Kuvvetli millî müfrezeler oluşturularak bunların başına en yetenekli arkadaşların atanması."

Atatürk'ün, sağlık durumunun yolculuğa imkân vermemesi nedeniyle İstanbul Meclis-i Mebusanı'na katılamayacağına dair Doktor Refik (Saydam) Bey tarafından rapor düzenlenmesi. [Kocatürk]

1919 - Albay Refet (Bele) Bey'in, Atatürk'ü, Şişli'deki evinde ziyareti, görüşmeleri ve Atatürk'ün bir sözü: "Eğer altına binip Anadolu içlerine girmek istiyorsan, ben bir gün senin bu arzunu tatmin ederim." (Kaynaklarda bu görüşmenin tarihi belirtilmemiştir). [Kocatürk]

1917 - Atatürk'ün, akşam, Avusturyalı subaylar şerefine evinde bir ziyafet vermesi.
 
Yukarı Alt