Kayıt
16 Kasım 2008
Mesajlar
5.779
Beğeniler
0


Yüz onsluk bir altın külçesini elinize aldığınızda, size şaşırtıcı derecede küçük ve daha da şaşırtıcı olarak ağır gelir. Büyükçe bir gofret paketinden daha uzun ve geniş olsa da ağırlığı eski matematik kitabınızla hemen hemen aynı, yani 3 kiloya yakındır. Rengi aklınızdan çıkmaz. Saf altın gerçek altındır. Alyansınız ya da anneannenizin bileziğine benzemez. Tıpkı okyanusun laciverti gibi koyu, yoğun bir sarı ve parlaktır. En sonunda neden İncil’de cennetin sokaklarının onunla kaplı olduğunun yazıldığını anlayabilirsiniz. O gün elimde duran altın külçesinin değeri yaklaşık 100 bin dolardı. Yanımdaki kişi emeklilik çağında, kurulu düzeni olan, başarılı ve hali vakti yerinde bir işadamıydı. Dow Jones’un düşüşü ve Obama’nın teşvik planının kaçınılmaz olarak çok yüksek bir
enflasyona neden olacağı korkusuna karşı bir tedbir olarak o külçeyi satın aldı. Alışveriş, HSBC Bankası’nın Manhattan’ın merkezinde bulunan şubesinin bodrum katında gerçekleşti. Külçeyi ona verdim, çantasına koydu. Yukarı çıktık, korumaların yanından metal kapılara doğru ilerledik. Dışarı çıkarken ona hoşçakal, dedik ve 100 bin dolarlık çanta taşıyan bu ince uzun adamın arkasından baktım. Bana adını söylemek istemedi, aslında onun hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Altını bodrumundaki bir kasada saklıyor. Söylediğine göre, arkadaşları da aynı şeyi yapıyormuş. “Altın alıp bir kenara koyan zeki, akıllı, iyi eğitimli ve iyi niyetli insanların sayısında bir artış var” diyor finans haberlerinin günlük analizlerinin yapıldığı The Gartman Letter adlı bültenin editörü Dennis Gartman.

Cincinatti’de yaşayan hidrolik kontrolörü John Wynocker 15 yıldır altın, gümüş para ve külçeler satın alıyor. Fakat Obama’nın teşvik paketinin kabul edilmesinin ardından daha fazla almaya başlamış. Şakayla karışık bu değerli madeni kendisinin bile bulamayacağı yerlerde sakladığını söylüyor. Altınları gömüp gömmediğini soruyorum. “Belki de” diyor. “Ülkemiz bir süredir borçlu, ekonomi tökezliyor, bir gün emekli olmak istiyorum. Kendimi korumak için başka ne yapabilirim?” Bu delilik mi? İşte şehrin dışında yaşayan, saygın, sıradan biri; dünyanın sonunun geldiği paranoyasıyla hareket ediyor. İşte Wynocker, mali geleceğinin dizginlerini bir kürek yardımıyla elinde tutmak isteyen bir iş- adamı. Altın tüm zamanların en yüksek fiyatına yaklaşarak, 13 Mart’ta ons (28,5 g.) başına değeri bin doları geçti. Altın para ve külçelerini teslim alan Amerikalılar’ın sayısı da artıyor. Dünya Altın Konseyi’ne göre, Amerikalılar 2008’de 600 ton altın külçe ve para satın aldı. 2007’ye göre yüzde 47’lik bir artış var. Tabii bu rakamlar altın çılgınlığının salgına dönüştüğü Avrupa’daki kadar olmasa da, madenin yükselen fiyatı göz önünde bulundurulduğunda gayet dikkat çekici. ABD ekonomisinde yukarı doğru bir hareketlenme var ve alıcılar muhtemelen kendilerini bu dev altından balonun bir parçası olarak görüyor.

Fakat analistler borsaların kontrol altına alınamaması ve emlâk değerlerinin düşmeye devam etmesi halinde daha fazla insanın güvenilir ve değeri bakımından hükümetlere bağımlı olmayan yatırımlara yönelmek isteyeceği görüşünde. “Kasım’da, kredi krizi ciddi biçimde kontrolden çıkmaya başladığında, insanlar altının tetiğine basmıştı” diyor Amerikan Değerli Maden Borsası Başkanı Scott Thomas. “En başta da emeklilik fonlarının zamanla aşındığını gören anne ve babalar.” Bu arada cengâver yatırım danışmanları da altın için yanıltıcı propaganda yapıyor, hatta bazıları ons başına fiyatın 2 bin 300 dolara yükseleceğini vaad ediyor. “ İnsanlara ‘Panik var. Acele etmeyin’ diyoruz,” diye dalga geçiyor online finans bülteni The Daily Reckoning’in yayıncısı Addison Wiggin.

Geleneksel olarak iki tür altın yatırımcısı var: Spekülatörler ve stokçular. İlk grup, altının fiyatını belirleyen vadeli işlemler piyasasından faydalanıyor. Genellikle kazandıkları ya da kaybettikleri paranın, altının sahibi olmakla bir bağlantısı yok: Çoğu modern çağ yatırımcısı gibi, altın edinimleri bilgisayar ekranındaki görüntülerden ibaret. Stokçularsa farklı. Onlar altını gerçek bir mal olarak satın alıyor ve kara günler için saklıyorlar. Stokçular her zaman vardı, fakat krizler sırasında sayıları artıyor. 1929 bunalımı sürerken, Başkan Franklin Roosevelt likiditeyi sağlamak amacıyla 1933’te çıkarılan bir kanunla stokçuluğu yasaklamıştı. Altın para ya da külçelere sahip olan herkesten (koleksiyoncular dışında) ellerindekini ons başına 20 dolara paraya çevirmelerini talep etmişti. Kanun 1975’te yürürlükten kaldırıldı ve o zamandan beri satıcılar gerçek, somut altın satıyor.

Yöntemler çeşitli olsa da, bütün altın satıcıları peşin fiyatın üstüne bir prim ekleyerek altını nereye isterseniz oraya (genellikle de ABD posta servisi ile) gönderiyorlar. Kendi postacımın bir altın külçesini apartmanın posta kutusuna bıraktığını düşünerek, California Newport Beach merkezli bir satış noktası olan Monex’in yetkilisi Michael Maroney’e soruyorum. Postaneler değerli metaller için sigorta oranlarını düşük tutuyor, diye açıklıyor Maroney. “Ne zaman teslim alacağınızı söyleyemeyiz ama asla kaybolmaz.”
Altın satışları en son 2000’de yaşanması beklenen dijital kıyametten önceki yıl tavan yapmıştı. Kıyametin geleceğini düşünen Amerkilalılar, bodrum ya da arka bahçelerinde silah ve konserve kutularının yanında altın da sakladı. Evinizde çok miktarda altın tutmak sizi bir hedef heline getirir, sigortalama da maliyetli bir iş. Ve altın bir kez çalındı mı eritilmesi ve başka şekle dönüştürülmesi kolay olduğundan onu geri almak neredeyse imkânsız hale gelir. First Federal Coin şirketinin başkanı Nick Bruyer tam da bu nedenle her zaman “iyi bir bankada, iyi bir kasa” önerdiğini söylüyor. Yine de, altın stokçularının mantıkları acil durumda onları yakınlarında tutmak şeklinde işliyor ve bankalara güvenmiyorlar. Cannon Safe şirketinin kasa satışları 2008’de yüzde 43 arttı ve CEO Aaron Baker’in tahminlerine göre yeni müşterilerinin yüzde 30’u kasalarında değerli maden saklıyor. Şirket yeni bir reklam kampanyası üzerinde çalışıyor. “Hiç kapanmayan banka. Siz Cannon kasasısınız.” Kısa süre sonra bu sloganın Wall Street yakınlarındaki reklam panolarında yer almasını umuyor.

Baskı dönemlerinde, benzersiz nitelikleri ve değerli bir varlık olarak uzun tarihi, altın almayı cazip hale getiriyor. Altın altındır diyor propagandacılar. Parasal değeri yükselip düşebilir ama öz değeri asla değişmez. Altın endüstrisinden insanlar bu durumu şöyle örnekliyor: Ortaçağ’da, bir ons altın parçası bir erkeği baştan aşağı giydirirdi. Bugün bir ons altın parçası (yaklaşık 950 dolar) bir erkeği baştan aşağı giydirir. Sağladığı ağırlık hem psikolojik hem de finansal. “Güneşe benziyor ve mükemmel yansıtıyor” diyor Amerikan Nümizmatik Topluluğu’ndan küratör Robert Hoge. “Dövülerek toz ya da folyo haline getirilebilir; bir tel yapılabilir, şimdiye kadar bilinen en iyi madde. Oldukça yumuşak ve düşük ısıda da eritilebiliyor” diyor Hoge. “Kuşlar bile parlak nesneleri topluyor.”

En azından milattan önce altıncı yüzyılda, Lidya Kralı Krezus (Krezus’tan zengin, lafından hatırlayın) altın yığınlarının eritilerek standart şekil ve ağırlıklara dönüştürülmesine karar verdiğinden beri altın para harcandı, ticarete konu oldu, stoklandı ve madeni paraların en değerlisi oldu. Modern tarihin büyük bölümünde, devletlerin para birimleri altınla desteklendi, altın standardı olarak bilinen ekonomik bir uygulama enflasyonu sınırlama anlamına geldi. Fakat şimdi altın almanın makul bir yanı var. Tarihi olarak, altın fiyatı dolardaki dalgalanmalarla ters yönde bir ilişkiye sahipti ve bu nedenle nihai enflasyon önlemi olarak görüldü. Kitco şirketi için çalışan ve borsalara kötümser bakan altın analistlerinden Jon Nadler, “Altın, portföyünüzün geri kalanı için hayat sigortasıdır” diyor.

Nadler boşa konuşmuyor. 1972’de komünist Romanya’dan kaçarken “ceplerim dörtlük ve birlik düka altınlarıyla doluydu” diyor. Hayatında üç kez altın saklamış: Romanya’dan ayrılırken, küçük bir mülk edinirken ve en son da büyük oğlu Harvard’a kabul edildiğinde. Demokratik hükümetlerin ve finansal piyasaların genellikle düzgün işlediği Kuzey Amerika’da, bir insanın kaçarken yanına somut varlıklar alması ihtimali acayip bir durum olarak değerlendiriliyor. Fakat doğal afetler nedeniyle sığınma arayanlar, soykırım ya da Ruanda’daki iç savaştan kaçanlar için, alım satım veya takasta kullanmak üzere somut varlıklara sahip olmak sadece akıllıca değil, aynı zamanda hayat kurtarıcı olabilir. ”Bu yüzden insanlar altını, çağların para birimi olarak görüyor” diyor Nadler.

Geoff Farnham altına yaptığı yatırım hakkında net bir vizyona sahip. Bu bir tedbir, aşk macerası değil. California’lı emekli yazılım mühendisi altın biriktirmeye, amcasından kalan nadide birkaç altın paradan sonra başlamış. Ama geçen yıl çok daha fazlasını satın almış. Bugün sahip olduğu portföyün yüzde 15’ini bir kasada sakladığı altın paraların oluşturduğunu söylüyor. Gollum’un (J.J.R. Tolkien’in ‘Yüzüklerin Efendisi’ kitabındaki karakterlerinden biri) ‘kıymetlisi’ne yaptığı gibi altınlarını zevkle seyretmeyi çekici bulmuyor. “Neticede sadece bir maden” diyor. “Daha önce olabileceğini düşündüğüm kadar heyecan verici değil.” Aynı zamanda Farnham kim olursa olsun tüm altın meraklılarının bir aşamada en kötü ihtimalin gerçekleşmesinden korktuklarına inanıyor. “Altın almak hayatta kalma gibi bir güdü içeriyor. Sanırım amcam bu yüzden herşeyden önce altın aldı. Ona ihtiyaç duyulacak günü yaşamaktan nefret edeceğim sanırım.”

Sorunun kaynağı da bu zaten. Küresel ekonomik çöküş ve enflasyon zamanında, kâğıt banknotların değersiz olduğu bir dünyada, iyi niyetle saklanan altınlar ne olacak? Altın külçenizle 7-Eleven’a gidip nasıl bir şişe süt alırsınız? California merkezli Goldline şirketinin yöneticisi Mark Albarian, dolar değersiz olduğunda, bir külçe altınla bir deste dolar satın alabilir ve bunu da süt almakta kullanabilirsiniz diyor. “Aklımıza gelmeyen başımıza gelir diye satın alıyoruz.” GoldMoney adlı bir şirketi yöneten James Turk, bu kıyamet senaryosunu bir adım öteye götürüyor: Mali bir felaket sırasında, altınınızı eritip şekil vererek para haline dönüştürecek ya da bunları değerli bir para birimi için değiştirecek girişimciler ortaya çıkacak.

Nadler bunu onaylamıyor. Öncelikle, altın satıcılarının kendi kazançları için sistemik bir çöküş korkusunu körüklemelerinin iki yüzlü bir davranış olduğunu söylüyor (kendi de bir perakendeci için çalışmasına rağmen). İkincisi, iyimser olmak için nedenler var. “Bu işler döngüsel olma eğilimindedir. Yaratıcılık, beceri ve insan azmi sorunları çözer. Beyaz Saray’da zinde ve sorunları çözmeye kararlı bir yönetim var.” Ne olursa olsun, altın külçeler ve parçalar kıyamette hayatınızı kurtarmayacak diyor Nadler. “Bence o gün sakinleştirici Cipro ve mermilerle daha rahat edersiniz.” Altının tüm zamanların en yüksek noktasında olduğu konusunda uyarıyor ve çok sayıda insanın yüksek fiyattan altın aldığında neler olduğunu gördüğümüzü söylüyor. Nadler’e göre yapılacak en iyi şey, küçük bir altın satın almak - “Gitmek zorunda kalırsanız Fiji’ye son bir uçak bileti almaya yetecek kadar” - ve sonra da fiyatların düşmesini ümit etmek. Altın düşüşe geçerse, emeklilik fonunuz muhtemelen eski haline dönecek ve siz de hazine için arka bahçenizi kazmak zorunda kalmayacaksınız.
 
Yukarı Alt