Durum
Daha fazla cevap için açık değil.
Kayıt
13 Nisan 2007
Mesajlar
697
Beğeniler
0
Şehir
işteyim
Kisaca Ahiska Tarihi














Kisaca AHISKA Tarihi




Tezime konu olan Ahıska Türklüğü gerçekten acı bir tarihe sahip. Ahıska bölgesinin Türkleşmesi M.Ö.’lere dayanmaktadır. 1500’lü yıllarda Osmanlıya bağlı bir eyalet 1600’lülerde ise tamamen Osmanlıya katılmıştır. Ahıska Türkleri huzurlu rahat dönemlerini işte bu dönemde Osmanlı hakimiyeti döneminde yaşamıştır.





Osmanlı’dan ilk defa 1828 Osmanlı-Rus savaşında Osmanlı elinden çıkmıştır. İşte bundan sonra Ahıska’mn kötü tarihi ortaya çıkmaya başlamıştır. Milli mücadele döneminde bağımsız bir cumhuriyet kurmuşsa da Rusya buna kısa zamanda son vermiştir. Moskova Antlaşması ile Ahıska Türkleri yeniden Osmanlıya katılmış ama Mondros Mütarekesi ile tekrar Osmanlıdan çıkmıştır.






Artık Ahıska Türkleri için bundan sonra dağılma yok olma süreci başlamıştır. 1944 sürgünü ile Özbekistan’a sürülmüş ve soğuktan ve açlıktan 17 bin kişi ölmüştür. 25 bin kişide II. Dünya Savaşında Almanya’ya karşı savaşırken ölmüştü.






Fergane olayları ile Rusya’nın dört bir yanına dağıtılmışlardır. Ahıskaya dönüşleri böylece tamamen zorlaştırılmıştır. Çünkü Ahıskalıların bir araya gelip bir teşkilat kurması çok zordur.








I. BÖLÜM






I. OSMANLI ÖNCESİ AHISKA






A. SAFEVİ ÖNCESİ AHISKA






Ahıska bölgesi 2700 yıllık en eski Türklük bölgesidir. M.Ö. 680 yıllarında Kafkasların kuzeyinden gelen atlı göçebe Saka (İskit) Türleri buraları Urartu imparatorluğundan alarak 300 yıl hakim olmuş. Sakaların Gogarlı, Gavaklı, Taoklu boyları buralara yerleşerek adlarını günümüze değin Part (Arsaklı Türleri) 600 yıl boyunca bu bölgeye hakim olmuşlardır (M.Ö. 150-MS.430). Makedonyalı İskender çapında bile Kuman ve Peçenek adlı Türk uyruklarının Kür ile Çonuk boyunda yaşadığı bildiriliyor. 1068’de Alparslan’ın Selçuklu Ülkesine katarak Bizanslardan aldığı bu bölge, 1124’te Kafkasların kuzeyinden gelen Ortodoks Kıpçak Türklerinin yerleşme yeri olmuş; İlhanlılar çapında 1267’de bu Kıpçaklar Ahıska-Ardahan-Artvin kesiminde Atabek adlı bir sülale kurarak 1479’da İstanbul’a tabi olmuş ve Osmanlıların 1578’de Ahıska’yı fethine değin yaşamışlardır. Anadilleri Kıpçak (Çağatay) Türkçesi olan Atabeklerden Mirza-Çabuk, Artvin, Ardahan, Ahıska Beği iken Osmanlı şehzadesi Yavuz’un Trabzon’dan yürüttüğü Osmanlı ordusuna kılavuz olarak Gürcülerin Kütayıs kalesini 1509 yazında baskında yaktırdığı gibi, 1514 Çaldıran seferinde de Osmanlı ordusuna gidiş ve dönüşünde bolca erzak vererek hizmet etmiştir.[1]






B. Safevi Dönemi Ahıska






Eski çağlardan beri birçok devletin idaresine girmiş olan Ahıska bölgesi, Osmanlıların bu bölgede faaliyet gösterdikleri sırada Safavi nüfusu altındaki Atabek Meliklerinin elinde bulunuyordu. 1502 yılında Şeyh Safı evladından İran toprağı İsmail tahta çıktıktan sonra Ahıska yöresini ele geçirdi. Bundan sonra XVI. Yüzyılın ilk yarısında bu topraklar üzerindeki Osmanlı-Safevi mücadelesi hız kazandı. 1506-1516 yıllarında Şah İsmail Ahıska’yı yaylak edinerek bütün Atabek halkının büyük bir kısmını kendine boyun eğdirdi. 1508’de Birinci Selim Trabzon valisi idi. Selim Padişah olunca Şah İsmail yüzbin Acem askerini kılıçtan geçirerek bölgeye hakim oldu.






Böylece Osmanlı hakimiyeti, Karadeniz kıyılarının ötesine Batı Gürcistan içlerine kadar ulaşmış oldu. Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran zaferi boyunca, Kartli ve Kahet Krallıklarının yer aldığı Doğu Gürcistan’da Osmanlı idaresine girdi. Yavuz’un vefatından sonra ise tekrar Safevi devleti hakimiyetine girdi.






1536’da Başıaçık Meliki II. Bayrat’ın I. Şah Tahmasıp ile ittifak yaparak Ahıska ve yöresini zapt etti. Zor durumda kalan Atabek Melikinin oğlu II. Keyhüsrev Gumanlılardan yardım istedi. Kanuni Sultan Süleyman devrinde Osmanlılar Güney ve Güneybatı Gürcistan’ın bazı bölgelerini ele geçirdiler. 1541-48 yılları arasında Şah Tahmasıp dört defa Gürcistan’ın doğu bölgesi olan Kartli’ye saldırmış, bazı kalelerini ele geçirmiş ve 30.000 kadar esir alıp İran’a götürmüştür. Nitekim, bu faaliyetleri üzerine 1548’de Erzurum Beylerbeyi Dulkadirli Mehmet Han (Paşa) bu bölgeye doğru akınlarda bulunarak Oltu, Penik gibi kaleleri ele geçirdi. 1549 İkinci İran seferi sırasında Vezir Kara Ahmet Paşa, bir buçuk ay içinde Atabek ülkesinin yirmi kalesi dahil, Tortum, Ağca kale, Livane deresi, Artvin ve Kamhısı aldı. 1548-49 hareketi ile Atabeğlik ülkesinin büyük kısmı zabt edildi ve alman yerlerde dört sancak kuruldu. 1551’de ise Erzurum Beylerbeyi İskender Paşa Ardanuç ve Ardahan yöresini alarak Ahılkelek ve Ahıska civarına kadar ilerledi. Böylece Atabek topraklan Çıldır bölgesine kadar Osmanlı hakimiyetine girmiş oldu. Buna Çıldır, Ahılkelek ve Tümük Osmanlılardan yüz çevirip Şah Tahmasıp’in safına geçen II: Keyhüsrev’in elinde idi. Bütün bu savaşlara son verilmesi için Osmanlı-Safevi Devletleri arasında Amasya Antlaşması (1555)’de imzalandı. Antlaşmaya göre İmeret, Dadyon, Guryel, Develi Osmanlı devletine, Kartlı, Kahet ve Mosuk ise Safevi devletine veriliyor idi.






Osmanlılarla Safeviler arasında çıkan savaşlara sahne olan Atabek ülkesi 1555-1578 yılları arasında Amasya Antlaşmasının şartlarına göre taksim edildiği halde bu durum devam etmedi. Şah Tahmasıb’ın ölümünden sonra Safevi devletinde çıkan iç karışıklığı fırsat bilen Osmanlı Devleti, Safevilerin Osmanlı Devletine yönelik iç istikrarı bozma faaliyetini durdurmak amacıyla İran üzerine sefer düzenleyerek Lala Mustafa Paşayı Çıldır ve Ahıskanın fethi için Serdar tayin etti.[2]






C. Ahıska’nm Safevi’den Alınması






Safevilerden Çıldır Eyaletinin başkenti olan Çıldır alınırken 1578 yılında yapılan büyük savaştan sonra bir bölüm çevre yer alınmış, ancak Çıldır’in kuzeyindeki Ahıska alınamamıştı.






Sultan IV. Murad, bugün Rusya toprakları içerisinde kalan Revan’ı (Ermenistan) almaya karar verir. Bu amaçla Sultan IV. Murad 18.02.1635 Cumartesi günü Üsküdar geçer. Revan ve Ahıskanm alınışı için hazırlıklar yapılır. Naimi adlı Osmanlı Tarihçisi Revan Savaşı hazırlıkları ile Ahıska ilçesinin alınışı şöyle anlatılır: “Nisan ayının 24’ünde bir bölüm ağırlıklar Erzurum’da alı konulup Huma-Hatan denilen yerde silahtarlıktan önce vezirliğe çıkan Hüseyin Paşa, Erzurum Korumasında kaldı. Yirmi beş balyemez toplar ile tuğları ileri gönderip, sonraki gün esenlikle kalkıp Revan’a doğru gittiler. Mayıs ayının birinde Kars yoluna gidip Kars valisi Şeyhi Paşa ile Çıldır Beylerbeyi Sefer beyi ile yolda karşılaştılar. Levan’ı ayın on dördünde, Erzurum beylerbeyi Anmet Paşa ile Çıldır beylerbeyi Sefer Paşa buraya atanarak üç topta şehri aldılar.” Biçimindeki sözlerine Revan ve Revan kalesinin alınış öncesini açıklayan Naima daha sonra Ahıska ilçesinin alınışımda "Revan savaşından dönüşte Kenan Paşa’ya belli sayıda yüzbaşı ile asker sınıfından bir bölük asker verilip Ahıska’nm alınışına memur edilen ordu, bir süre kuşatmadan sonra Safevilere aman verip Ahıska’yı aldılar. Çevresini de aldıktan sonra asker koyup dönerek, İzmit’te padişah hazretlerine yetişip beğenisini elde etti." biçimindeki sözlerle anlatmaktadır.






Görüldüğü gibi Sultan IV. Murat, 1638 yılında Revan’ı aldıktan sonra orduyla birlikte İstanbul’a dönmüş ancak yolda bir bölük askeri Kenan Paşaya vererek Ahıska’ya almaya göndermiştir. Kenan Paşa Ahıska’yı aldıktan sonra söz konusu bölüğü Ahıska’da bırakarak İzmit’te padişah ile ordusuna yetişir.






Ahıska 1638 yılında alındığından Çıldır Eyaletine bağlı Acara sancağına ilçe olarak toplanmıştır. Ahıska, bugünkü Ardahan iline bağlı Pasof ilçesinin kuzeyinde yer almaktadır. Ahıska’nm bir sınır ilçesi oluşu. Korunmaya elverişli olmaması, Çıldır eyaletine uzak bulunuşu nedeniyle yeterince korunamamıştır. Coğrafi konumu itibariyle Ahıska, Kafkaslara açılan bir kilit konumundadır. Bu yüzden Osmanlı imparatorluğuna bağlı kaldığı süre içerisinde de Ahıska bölgesi gerek İranlılar gerekse Rusların saldırılarına sıkça konu olmuştur. Ahıska bölgesi, bu saldırılar sırasında sıkça ele geçirilmiş yapılan antlaşmalar gereği Osmanlı sınırları içerisinde kalmıştır.[3]








II. BÖLÜM






I.OSMANLI HAKİMİYETİNDE VE SONRASI AHISKA






A. OSMANLI DÖNEMİ AHISKA






1828 yazında Ruslar eline düşünceye değin tam 250 yıl boyunca Ahıska eyaletinin merkezi olan bir serhad şehrimize, birer Sancak olarak şu yerler bağlı idi. l)Bedre 2)Azgur 3)Ahılkelek 4)Hırtıs 5)Cecerek 6)Ahıska 7)Altunkale (Kabliyon) 8)Acara. Bu 8 sancak 16 Mart 1921 Moskova Antlaşması ile sınırımız dışında kalmıştır. 9)Macakhel (Üçte ikisi Artvin’in Borçka ilçesinde, üçte biri Acara’da) 10)Livana (Artvin) ll)Perterek (Yusufeli) 12)Ardanuç 13)İmirkhev 14)Şavşat (bu son 5 Sancak bugün Artvin ilimizdedir) 15)Oltu 16)Marman 17)Kamkhıs (Bu son üçü şimdi Erzurum ilimize bağlıdır) 18)Poskov 19)Ardahan 20)Çıldır ve Bozan. 21)Küçük Ardahan/Göle (Bu son 4 sancak da bugün Kars ilindedir). Sancakları devamlıca ve XIX. yüzyıl başlarında da Tıryalef, Badadcık, Şarupan/Şehriban ile Kütayıs, Kaadı/Mahkeme işleri bakımından Ahıska’ya bağlı bulunuyorlardı. Hiçbir düşman işgali görmemesi, işlet ticareti, silah (kama, kılıç, tüfek), bakır, dokuma (Şal, bez), işçiliği ve Gürcü-Abaza Çerkeş köleler ile cariyeleri satılan esirler pazarları ile işlek ve gelişmiş bir Eyalet merkezi şehir hayatı yaşıyordu. 1828’de 50 bin Türk nüfusu vardı.






Kirzioğlu’nun anlatımıyla, Yeniçeri Ocağı kaldırılmış, Navarinde Donanması yanmış; ordusuz ve deniz gücünden yoksun olduğu bir anda Osmanlıya saldıran Ruslar, 1828’de Kars’ı ilk defa işgal edip, yakıp yıkarak 60 bin nüfusunu 12 bine düşürdükten sonra, Ahılkelek ve Ahıska üzerine yürüdüler. 5 Ağustos 1828 günü yerli halkın koruduğu Ahilkelek kalesi toplarla düşülerek, bozulup, koruyucuları bozguna uğratıldı.






General Parkeviç denilen ve bugün bile kan ve vahşet timsali olarak, Ahıskalılar arasında "Başkovuç" diye lanetle anılan Rus başkumandanının emriyle 17 Ağustos gecesi saldıran Rusları öğleye değin Ahıskalı koruyucular savaşarak bozdular. 27 Ağustos hücumunda şehre yangın paçavraları atan Ruslar, Ahıska’yı da Kars gibi yararak düşürmeye çalıştılar; her sokağı ve evi tutuşturmaya koyuldular. Gece boyunca Rus topları ve yangını yayan askerlerin saldırışları karşısında Ahıskalılar, bir yandan cayır cayır yanarken bir yandan da "Türk kadınları ellerinde kılıç bulunduğu halde Rus efradı üzerine arslanlar gibi hücum ve savlet ederek muharebede sebat ediyorlar", çaresiz kalan kızlar ve gelinlerde, pis Maskotların eline düşmemek için "kendilerini diri diri yangın alevleri içine atıyorlar" namuslarını kurtarıyorlardı.







Ertesi gün 28 Ağustos 1828 günü kuşluk vakti koca Ahıska küllerle kaplı ve üzerinde dumanlar tüten bir harabe olarak, şerefiyle, toptan din ve Türklük uğruna şehid olarak, Moskoflar eline düşmüştür.







Askeri müze müdürü rahmetli Müşir Ahmet Fethi Paşa 1928’de basılan kitabında şöyle diyor. "O gece Ahıska içkalesine dayanan "Köse-Mehmet Paşa" ile "Ahıska kadın ve erkek müdafilerin namına kadirbilir halefler tarafından bir ulu abide dikilse, layıktır" şeklinde belirtmesi kayda değerdir.






1828-29 Osmanlı-Rus savaşı sonunda imzalanan Edirne antlaşması ile Ahıska tazminat karşılığı Rusya’ya terk edildi. Ardahan ve Çıldır harici Ahıskamn Rusya’nın eline geçmesi halk arasında büyük üzüntü yarattı ve pek çok ağıdın söylemesine sebep oldu.[4]






Türk Sultanları Ahıskayı geri almak için birkaç defa çaba gösterdiler. 1829 yılının Şubatında Acar beylerbeyi Ahmed beyin ordusu, 1853 yılının Ekiminde Ali Paşanın ordusu Ahıskaya hücum ediyor, fakat şehri almak mümkün olmuyor. 29 Eylül 1829’da Türkiye ile Rusya arasında bağlanan Muahedesiyle, Ahıska/Çıldır Eyaletinin kuzey kısmı, Ahılkelek, Hırtıs, Azgur, Bedre, Çeçerek, Ahıska, Kabliyon adlı 7 sancak "Savaş tazminatı" yerine Moskoflara bırakılarak, Erzurum, Muş, Kars, Beyazıt, Ardahan kesimleri işgalden kurtarıldı. Böylece Ahıska’da Paşalık dönemi tarihe damgasını koyarak yerini yeni bir tarihi döneme bıraktı.






Türk halkının geleceği ile oynayan Paskeviç’in emri ile ilk önce 30 bin, 1828-29 yıllarında ise 100 binden çok Ermeni Ahıskaya yerleştirildi. Ruslar Türk köy ve mahallerine Ermeni ve Gürcüleri yerleştirerek, Türkleri azlığa düşürmeye çalışıyordu. Bu zor şartlar altında yaşayan Türkler arasında yeniden bir uyanış başladı Ahıska bölgesinde. Hürriyet hareketleri güçlenerek 1905’te Posoflu Yusuf Zülalı Efendi cemiyet kurarak, 1905’de Posoflu Yusuf Zülalı Efendi Cemiyet kurarak Kars, Batum ve Ahıska’da halka hitap etti. 1913’de Kars’da "Hilalli Ehner" cemiyeti kuruldu.






Daha sonra bu cemiyetin başındaki şahıslar Ruslar tarafından takip edilerek, 1914 Birinci Dünya Muharebesi başlangıcından Türklere öncülük edebilecek 150’den çok vatanperver Rusya içlerine sürüldü.






1914’ün Kasımında Türkiye ile Rusya arasında yeniden savaş başlayınca, Türklere karşı zulüm daha da şiddetlendi. 1915 yılının Ocağında Ardahan’ı almış Kazak-Sibir alayı üç ay arzında Kars-Ardahan’da en azı 40 binden Türkü katletti. Rusya’da hakimiyeti ele geçirmiş olan bolşeviklerin 1918 yılının Martında imzaladığı Brest Litosvk Muahadesine göre Sovyet Ordusu Kars, Batum, Ardahan bölgelerinde emniyeti sağlamalı ve buraları boşaltmalı idi. Fakat Sovyet Ordusu Kars, Batum, Ardahan bölgelerinde emniyeti sağlamalı ve buraları boşaltmalı idi. Fakat Sovyet ordularının gözü önünde 1918 yılında Zalim Andranikin, Kantarciyev, Aganikin, Areşevun, Pyotr murabı Sivilinin grupları Kars-Ahıska bölgesinde on binlerce Türkü acımasızca kırmıştır.






Türk orduları bu zulüm karşısında seyirci kalamazdı. 1918 yılının Şubatında Türk ordusu Şarka’a yürüyüşe başladı, Mart-Nisan aylarında Erzurum Sarıkamış ve Kars Ermenilerden kurtarıldı. Ahıska Ahılkelek Türkleri Ermeni ve Gürcü gruplarının zulmünden kurtulmak için 13 Nisan 1918’de Türkiye’ye müracatta bulundular. Bunun üzerine 14 Temmuz 1918 yılında Kars, Ardahan, Batumda refarandum yapıldı. Bu referanduma katılmış olan 87.048 kişiden 85.129’u Türkiye’ye bağlanmak taraftarı, 1693’ü ise aleyhte oy kullanmıştı. Böylece üç vilayet ve bunlara bağlı olan Ababa, &#x015Eavşat, Nahcıvan, Pasaf, Çıldır, Ahıska, Ahılkelek, Osmanlı devletine bağlandı.






14 Temmuz 1918’de yapılan referandumu hoş karşılamayan Ermeni, Gürcü ve Sovyetler bundan sonra Türk halkına zulümü şiddetlendirdiler. Sovyet Devleti zahirde Türkiye ile dost olduğu görünümündeydi. 20 Ağustos 1918 yılında Almanya ile Türkiye’ye karşı gizli antlaşma yaptı. Türkiye meydanda yalnız kalınca İngiliz Ordularında İstanbul’u tehdit etmeye başladı. Bütün bu zor şartlar sonucunda 30 Ekim 1918 yılında Türkiye "Mondros Mütarekesi" imzalamaya mecbur kalıp ve Cenub-Garb-Kafkas’dan ordusunu çıkarmaya boyun eğdi. Kars, Ardahan, Batum, Nahcıvan, Ahıska, Ahılkelek, Beyce, Akbaba ve Borçalının Türkleri düşman karşısında tek başına kaldılar.






Bu ölüm-kalım kargaşasında yerli Türk ahalisi "Demokrasi" uğrunda çalışmaları güçlendirerek siyasi tedbirler aldılar. Bu amaçla "Ahıska Hükümeti" "Araz Türk Hükümeti" ve "Cenub-Gerb Kafkas Hükümeti" adlarını alan Türk Devletleri kuruldu. Hükümet reisi Türk dünyasının tanınmış şahıslarından olan Ömer Faruk Nizmonzade seçildi. 30 Kasım 1918’de merkezi Kars’da olan, Nahcıvan’dan Batum’a kadar Türk halkını Ermeni-Gürcü işgaline karşı birleştirmek amacı ile kurulmuş olan "Milli Şura Hükümeti"ne bağlandı. Daha sonra 3 Kasım 1918’de "Araz-Türk Hükümeti" kurulup Hükümet reisi Emir Bey Ekber zade seçilerek, "Milli Şura Hükümeti"ne bağlandı. Ermeni ve Gürcülerin tecavüzüne karşı namus ve hayatlarını korumak için Kars Türkleri de 5 Kasım 1918’de "Kars İslam Şurası" adıyla müstakil bir hükümet kurdular. Bu hükümetin ilk reisi Barçalıdan Kepenekçili Emin Ağa, yardımcısı ise Piroğlu Fahreddin Bey seçildi.






30 Kasım 1918’de Kars İslam Şuara’sının daveti ile Ordubad, Nahcıvan, Kemerli, İğdır, Akbaba, Serdarbard, Süregel, Şavşat, Çıldır, Ahıska, ve Ahılkelek bölgelerinden 60’tan çok milletvekili Kars’da yapılan kongrede toplantılar. Kongre, halkı silahlı savunmaya hazırlamak, dış münasebetleri genişletmek kararı aldı. Hükümet reisliğine ise Cahangiroğlu İbrahim Bey yardımcısı Kepenekçi Emin Ağa seçildi. Bu ara Ermeni ve Gürcü fitnelerinin arttığı zamandır. Tecavüz ve fitnelerin şiddetlenmesi sonucu 1918 sonu 1919 başlarında Ahıska-Ahılkelek ve özellikle Borçalı’da Ermenistan-Gürcistan savaşı başladı.






1918 yılının Aralığında Türk orduları uluslararası antlaşmalara göre Ahıska ve Ahılkelek’den çekildi. Aynı ayın 4-5.’de Gürcüler Ahıska’yı Ermeniler Ahılkelek’i işgal ettiler. Aralığın 8.’inde ise İngilizler Batum’u ele geçirdiler. Türk vatanseverleri İngilizlerin ortaya attığı Mondros Antlaşmasının ağır neticelerine tahammül edemeyerek, 1919 yılının Ocağında I. ve II. Ardahan kongrelerinde bir araya geldiler. Erzurum’da vatanın kurtuluşu için "İstihlası Vatan Cemiyeti" kuruldu. Ocak ayının 7 ile 9’u arasında yapılan Ardahan kongresinde Ahıska’yı Osman Server Bey, Ahılkeleği Muhammed Ali Bey ve Afzal Bey, Akbaba’yı Hacıabbasoğlu, Kerbela’yı Muhammet bey temsil ettiler.






Ermeni, Gürcü ve İngiliz grupları Türklerin uyanışını ve devlet kuruluşunu yıkmak için planlar hazırladılar. 13 Ocak 1919 yılında İngiliz Nunayendeleri Ermenilerden oluşan 60 kişilik hükümet heyeti (elçisi) ile Kars’a gelip, Ermeni -Karganov’u Kars valisi tayin etmek istediler. Milli İslam Şurası buna karşı çıkıp ve göz göre göre Türkleri, Ermenilere teslim etmeyeceğini belirtti. İngilizler Ermeni heyetini geri götürmeye mecbur oldu. Ama bundan sonra Ermeni terörü daha da şiddetlenerek 100 binden çok Türk katledildi.






17-18 Ocak 1919’da Doktor Esat Oktay Beyin idareciliği ile Kars’da toplanan büyük kongrede merkezi Kan olmakla Cenub-Gerb Kafkas Cumhuriyetinin kurulduğu ilan edildi yine bu kongrede:






1. Hükümet reisi Cihangiroğlu İbrahim bey seçildi.






2. 8 maddelik Anayasa kabul edildi.






3. Türk dili devlet dili ilan edildi.






4. Üç renkli-beyaz yeşil, siyah-zemin üzerinde ay-yıldız olan devlet bayrağı seçildi.






Kısa bir zamanda 8000 kişilik ordu oluşturulup yeterli derecede silahı olmasına rağmen, bu kahraman ordu katliamlardan kurtarmayı başardı. Böylece Ordubad’dan Batum’a, Ağrı Dağından Ahıska’ya kadar 40.000 km2 bir arazide yerleşen toplam 34 vilayet ve kazalı 1.763.148 ahalisi olan müstakil Türk devletleri kuruldu. Ancak bu devletin ömrü 6 ay sürebildi.






Zira kurulduğu zamandan itibaren bu devletin yıkılması için Ermeni ve Gürcüler bütün fitnekarlıklarını ortaya koydular. Hiçbir yerden yardım alamayan Kars, İngilizlerin eline geçti. İngiliz Askerleri ile Milli Meclisi koruyan Türk Polisleri karşı karşıya gelerek yapılan bir mücadelede Türk Polisleri şehit oldular. Cumhurbaşkanı Cahangirzade İbrahim Bey ve II. Nezir (Bakan ve milletvekili) Tiflis’e oradan Batum yolu ile İstanbul’a götürülüp ve Malta’ya sürüldüler. Böylece 12 Nisan 1919 yılında "Cenubu Garbi Kafkas Cumhuriyeti" İngilizler tarafından dağıtılmış oldu. Daha sonra buralara 30 Nisanda Ermeniler yerleştirildi.






Bu arada Türkiye’nin milli mücadelesi için Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Türk toprakları teker teker esaretten kurtuluyordu. 7 Mart 1921’de Ahıska, 11 Martta Batum, 14 Martta Ahılkelek Türk ordusu tarafından düşman elinden kurtarıldı. Fakat ne yazık ki siyasi antlaşmalar sonucunda Türkiye 16 Mart 1921’de Moskova Antlaşmasını imzaladı. Bu antlaşama göre, Batum, Ahıska, Ahılkelek, Acar bölgeleri Rusya’ya bırakılarak Gürcistan S.S. Cumhuriyetinin Tiflis vilayetine bağlandı.






İtilaf devletleri karşısında siyasi ve askeri müttefikler arayan Ankara hükümeti, İç politikada karışıklık yaşayan Bolşevik hükümetiyle anlaşma yoluna gitti. Bunun üzerine Bolşevik hükümeti delegeleriyle Ankara Hükümeti delegeleri bir araya geldiler. Söz konusu antlaşma Türkiye-Rusya-Ermenistan-Gürcistan ve Azerbaycan delegelerinin katılımı ile 16 Mart 1921 yılında imzalandı. Delegeler sırasıyla;






1.) B.M.M. Edirne Mebusu ve Şark Cephesi kumandanı Kazım Karabekir






2.) Rusya Sosyalist Şuralar Cumhuriyeti hukuku namına Jakbanyesti






3.) Türkiye’nin Azerbeycan’da fevkalâde mümessili Memdur Şevket Bey






4.) Gürcistan Sosyalist Şuraları Cumhuriyeti Hukuki namına Harbiye ve Bahriye İç işleri halk komiseri Şetva İlyava Antlaşmanın konumuzla ilgili olan maddeleri kısaca şunlardır:[5]






A. Gürcistan, İmre, Megoil, Guril ve Kafkasya tarafında bulunan diğer yerler birçok zamandan beri Rusya’ya katılmış olduğundan Türk ve Rus devletleri ileride bir nizaya meydan vermemek için sahih ve muayyen bir hudut vaaz tayinini münasip görmüşlerdir. Hudut: Guril memleketinin Karadenizden şimdiki sınırı ile giderek İmece hududuna çıkıp oradan doğruca Ahıska ve Kars eyaletlerinin Gürcistan sınırlarına bitişik oldukları yerlere kadar uzanacaktır.






Türkiye aşağıdaki şartlarla antlaşmanın (A) maddesinde zikr olunan yerleri Gürcistan’a vermiştir.






1. Bu madde ile tayin edilen yerlerin ahalisi her cemaatın arzu ve dini haklarını zaman altına alan ve kendilerine bu arazide halkın isteği idare usulüne vaaza imkan bırakılan mevzi ve idari geniş bir muhtariyetten müstedif olacaklardır.






2. Türkiye’ye Batum limanı vasıtasıyla vaki olacak ihracat ve ithalattan her nevi emtea ve bütün mavad için gümrüksüz olarak Batum limanından Serbest Transit ve ücretsiz istifade hakkı temin olunacaktır.






Bu maddenin imzasına müteakip Antlaşmanın tatbiki için alakadar taraflar mümessillerinden mürekkep bir komisyon teşkil olunacaktır.






Antlaşmaya ve gelişen olayları göz önünde bulundurarak değerlendirme yapacak olursak:






Dönemin Ankara Hükümeti, ticari çıkarlar için Batum limanını tercih etmiş ve Ahıska’da bulunan Müslüman Türk halkının emniyetini tehlikeye koymuştur.






Sovyet yönetimi, sözü geçen Antlaşmaya dayanarak Gürcistan sınırları içerisinde olan Abhaz, Asetin ve Acarlılara Özerk Cumhuriyet kurma hakkı tanınırken, Ahıska Türlerini yokmuş gibi farz ederek göz ardı etmiştir.






Ahıska Türkiye sınırları içinde kalması üzerine, Müslüman ahali hiç olmazsa kendi muhtar idarelerini kurmak için harekete geçtiler. Bunların lideri durumundaki şahıs Gürcü Refkam üyesi Ahıskalı Ömer Faik Beydi. Dirayetli ve namaskar olan Ömer Faik Bey Ahıska’yi da Acara ile beraber bir muhtariyet haline getirme için çalışıyordu. Bu fikir ilk önce Rus ve Gürcüler tarafından kabul edilmiş, fakat daha sonra bu fikirlerden vazgeçmişlerdir. Daha öncede vurguladığımız gibi Gürcistan içinde otonom bir statü kazanmaya çalışan Ahıskalılara ne yazık ki bu gayelerin gerçekleştirebilmelerine müsaade edilmedi
 
Durum
Daha fazla cevap için açık değil.
Yukarı Alt