Kayıt
21 Temmuz 2008
Mesajlar
16.750
Beğeniler
0
Şehir
Bana küfreder gözlerin , dudakların yardım yalvarı
Yeni Fenerbahce Ve Yeni Sezon
Turkcell Süper Lig'de 2008-2009 sezonu öncesinde Fenerbahçe yine iddialı, yine şampiyonluğun favorilerinden. Geçtiğimiz sezon şampiyonluğu ezeli rakibi Galatasaray'a kaptıran Fenerbahçe, yeni sezona büyük bir değişimle girdi. Teknik adam değişikliği, önemli transferler, giden oyuncular, tribünde yaşananlar... Adeta çok bilinmeyenli bir denklem sunuyor bize.

Sporx.com editörü / yazarı Esat DERGi'nin kaleme aldığı yazı dizisi işte bu denklemi çözmeye çalışıyor ve gelişmeleri özetliyor. Teknik adam değişikliğinin etkisi ne yönde olur, yeni transferler kolay uyum sağlayacak mı, Emre Belözoğlu eski günlerine dönebilecek mi, İspanyol golcü Daniel Güiza aynı performansı Fenerbahçe'de de sergileyebilecek mi, giden futbolcuların boşluğu doldurulabilecek mi..

Esat DERGİ bu soruların yanıtını vermeye çalışacak ve yazı dizisinin ilk bölümünde yaşanan teknik adam değişikliğini ve takıma yeni katılan oyuncuları mercek altına alacak.

PLanLı Londra Düşleri

2007-2008 sezonununda şampiyonluğu kaçıran Fenerbahçe'de yeni sezon öncesi heyecan yine üst seviyelerde. Bu sefer planlı Londra düşleri var sanki. Özellikle Avrupa'da geçen sezon tarihinin en başarılı günlerini geçiren, Devler Ligi'nde çeyrek final oynayarak formasını altın sarısına çeviren takımda sezon öncesi hareketlililerden sonra nasıl bir tablo oluşacağı ise henüz kesinleşmiş değil.

Fenerbahçe'nin yeni sezon öncesi en büyük değişikliği teknik patronluk koltuğunda oldu. Galatasaray'a karşı alınan ve şampiyonluğa mal olan mağlubiyet sezon sonu akıllara öyle sert çarptı ki, bu kayıp karşısında başkan Aziz Yıldırım yine sorumluluğu alarak ‘değişim‘ dedi. Bu değişimin sonunda İspanya'yı Avrupa Şampiyonluğuna ulaştıran ‘Dede' lakaplı Luis Aragones takımın başına getirildi. Bir takımda teknik adamın değişimi demek kulüp formasındaki sarı ve lacivert çubukların kalınlığı ile oynamak demek.

Yeni Fenerbahçe'nin şu ana kadar izlenen maçlarında ise yine rahat görüntüsü dikkat çekti. Hatta o rahatlık Partizan karşısında takımı faciaya sürüklüyordu ki sarı-lacivertli futbolcular hayata dönmesini yine bildi. Fenerbahçe'nin bu sezon ofansif anlamda sıkıntı çekmeyeceği muhtemel, fakat özellikle geçen sezon nasıl olduysa bir yerlere gömülen ‘basit hata‘ kabusu yeniden filizlenmiş durumda. Özellikle Avrupa'da bunların affedilmediğini futbolsever çok iyi biliyor. Fenerbahçe'yi bu sezon bu kabus sarmazsa yine bu kaliteli kadro ile ‘başarıları' izleyeceğiz. Başarı nereye kadar tırmanacak, sezonun ilk 10 maçından sonra daha net bir şekile görülecek.

Fenerbahçe'de sezon öncesi sivrilen iki futbolcu vardı ki Colin Kazım Richards ve Semih Şentürk. Semih'in MTK filelerine attığı dört gol onun genç kimliğini artık tamamen ilk 11 oyuncusuna döndürürken, Colin Kazım Richards'ın da EURO 2008'in ardından kendine olan güvenini tekrar sağlayarak yeşil zeminde bomba etkisi yaratması taraftarların yüzünü güldürdü. Semih'in bu formunu uzun süredir sürdürdüğünü kabul edebiliriz, ama Kazım ne kadar istikrar yaratacak, işini ciddiye almayan “lakayt futbolcu tipi” imajından ne zaman sıyrılacak konuları bir bilinmeyen... Özellikle geçtiğimiz sezon orta yapamazken bu sezon önünde adam bırakmayan bir futbolcunun bu değişimi psikolojik olarak kaldırıp kaldıramayacağı merak konusu. Çünkü taraftar her geçen gün ondan daha çok şey bekliyor ve bilirsiniz beklenti kelimesi.

Sezon öncesi Fenerbahçe'deki sarsıntıların başında tribünde oluşan gerilim geliyor ama bu konuyu bir kez daha dile getirerek havayı karartmaya gerek yok. Tribünde bir grup var olma savaşında, yönetim cephesinde ise grubun Fenerbahçe'ye zarar verdiği gerekçesiyle başlatılan ciddi ve net bir operasyon söz konusu. Savaş kelimesi tam anlamıyla yansıtıyor bu durumu! Bu takım Premier League ekibi bir takım gibi tribünlere mi sahip olmalı? Yoksa tribün kültürü tamamen devam ettirilip İtalya mı örnek alınmalı? Bu ayrı yazı konusu olur diyerek kapatalım. Bunlar futbolda gündeme gelmemesi gereken şeyler.

Gelin A'dan Z'ye Fenerbahçe'de sezon öncesi olup bitenleri tekrar gözden geçirelim.



Arthur Zico OUT , Aragones İN
(26 HAZİRAN 2008)

İki yıllık sözleşme yapıldı. Aziz Yıldırım'ın ilk yorumu "Benim 11 yıllık başkanlık tarihimde kendisi ile en rahat çalışacağım en rahat hocalardan birisi olacaktır" şeklinde olmuştu. İspanya Milli Takımı'nı Avrupa Şampiyonu yaparak kariyerinde doruğa ulaşan 70 yaşındaki çalıştırıcı güçlükle de olsa yeni bir macera için ikna edildi. Aragones'in yaşıyla ilgili başlayan tartışmalar İspanyol hocanın ilk idmanını yaptığı ana dek sürdü ve o noktada kesildi. Tecrübeli çalıştırıcı idmanlarda muhabirleri de yoran görüntüsüyle, futbolculara karşı hiçbir zaman elinden bırakmadığı otorite ve disiplini ile dikkat çekti. Örnek vermek gerekirse bu takım havuzda daha önce idman yapmamıştı ve hiçbir zaman topluca sınıf gibi yoklamaya tabi tutulmamıştı diyebiliriz, özellikle kamp kahvaltıları akla gelirse.

Yüksek motivasyon gücü onun olumlu yanlarından biri olsa da Avrupa'ya ilk kez çıkan bir teknik adamın içindeki Fenerbahçe devamlılığı ne kadar sürecek, düşündürüyor. Fenerbahçe Zico'nun ‘rahat' tavrını önleme adına Aragones ile, çok bilinen tabirle “general oyuncularını”, birer “askere” çevirme rotasına mı girecek? İspanyol çalıştırıcı ile günü mü kurtaracak, yoksa gelecek için altyapıyı daha da mı sağlamlaştıracak, bu merak konusu. Ancak şurası kesin. Avrupa'da adı başarı olan kulüplerin başında yer alan hocaların takımlarında çalışma süreleri çift haneleri rakamlar ile temsil edildiği gerçeği göz önünde alınırsa, Aragones de Fenerbahçe için ‘geçici‘ olacak.

Oyun stiline bakıldığında sürekli pozitif futbol tutkusunu ortaya koyan Aragones, kısa boylu orta saha oyuncularını takımın belkemiği haline getiriyor. İspanya Milli Takımı kadar geniş seçenekleri olmasa da orta alanda kısa ve net paslar onun kafasındaki hucüm yapan takımın ana sembolleri. Zico ile bir kıyaslama yapılması gerekirse Brezilyalı çalıştırıcı duran topların önemine dikkat çekerken, Aragones topun süratlendiği bir futbolu daha çok tercih ediyor. Şu ana kadar oynanan hazırlık maçlarında kornerlerin bile paslaşarak kullanıldığı gerçeğini ortaya koyarsak, onun düşünce yapısını da gayet net bir şekilde yansıtmış oluruz.

Medya ile şu ana kadar sorunlar yaşamayan Aragones'in basın ile ne zaman karşı karşıya geleceği ise merak konusu. Bunu bir Fenerbahçe eleştirisi olarak söylemiyorum tam tersi bir medya vurgunluğu olarak belirtiyorum. Sezon içinde ilk hangi muhabir bu fırsatı değerlendirecek, göreceğiz. İspanya Milli Takımı teknik direktörü konumundayken yıllar boyu sürdürdüğü ‘medya dışarıdadır, kulüp başkadır‘ politikası devam edecek. Bunu ligde daha net göreceğiz, bu konularda samimiyeti çok fazla seven bir hoca değil. Ciddiyeti buraya da sıçramış durumda. Bunun da ters bir hava estireceğini söylemek dayanaksız bir düşünceye bağlanmaktan başka bir şey olmaz. Biz şimdiden başarılı olup olmayacağı yönünde bir kehanette bulunmayalım ve 5 çocuk, 11 toruna sahip ‘çalışkan' hocanın özellikle yükselmiş bir takımı havada tutup tutmayacağını dikkatle bekleyelim.

GeLeNLeR



Emre Belozoglu Fenerlı Oldu
(31 MAYIS 2008)

Milli Takımın çok konuşulan çocuğu, bir zamanların sarı-kırmızısı şok bir hamle ile Fenerbahçe hanesine kayıt oldu. Bu transferine özellikle Aziz Yıldırım'ın büyük bir isteği olduğu bir gerçek. Newcastle United formasıyla, Ada'da tam anlamıyla raya tutunamayan Emre, Magpies'ten 4.5 milyon avro bonservis ücreti ile transfer edildi. Sözleşme ise dört yıllık yapıldı. Transferin ilk açıklanmasından sonra gündem Galatasaray ile özdeşleşmiş bir futbolcunun Fenerbahçe'ye imza atması oldu. Sakatlık problemi de devamında geldi. Fenerbahçeli taraftarlar çubuklu formayı sırtına giyen herkes gibi Emre'yi de bağrına bastı. Galatasaray taraftarı ise bu transferden sonra Emre Belözoğlu'na tepkiler gösterip, ona olan sevgilerini öfkeye dönüştürdüler.

Emre'nin kaliteli bir futbolcu olduğu aşikar, Türkiye'ye İngiltere'de çok şey yapamayarak, yüksek bir yıllık ücret ile geri döndürülebilen Emre için Fenerbahçe formasının ikinci bir şans olduğu da. Bu bağlamda Emre o meşhur ‘kasık sakatlığı' ne kadar izin verirse o kadar istekli olacak. An itibariyle sistemin içinde şimdilik kendine yer edinemeyen Emre, çok önemli maçlarda oyuna sonradan giren oyuncu görüntüsünde. Fenerbahçe tribünlerinin MTK maçlarında belki de bir sezon boyunca Zico'ya yapmadığı alkışı oyuna girdiği anda Emre'ye yapması ise dikkatlerden kaçmadı. O kendine güvenenleri mahçup etmeme adına şu an yüzde yüzlük bir arzunun içinde, fakat sezonu kaç maçla tamamlayabileceği sorusu da kafalarda yer ediyor. Inter ve Newcastle United'da hareketliliği çalıştığı hocalar tarafından kısıtlanan ve daha çok orta sahada topun rüzgarı olma görevi edinen Emre, Aragones'ten tam sorumluluğu alırsa katkısı daha fazla olacak. Medya ile sorunlar yaşayan ve özellikle son dönemde bazı ters davranışlar içine giren bir futbolcuya sarı-lacivert çubukluyu hemen vermek ise ne kadar kulüpçülüktür, bu da bu transferin eleştirisi olsun. Bilinen bir şey vardır ki Fenerbahçe'de 5 numaranın yeni sahibi odur.



"Yeniden Dogup Gelsem " Burak Yılmaz
(1 TEMMUZ 2008)

Beşiktaş tribünlerinin ‘sıkıntılarından‘ biri yeniden doğuş adına Fenerbahçe'de. O da Emre Belözoğlu gibi aç bir futbolcu. Emre ile birlikte yan yana konulduğunda iki transferin en büyük olumlu yanı ‘arzu'kelimesinden geçiyor. Beşiktaş onu gözden çıkararak beklenmedik bir şekilde Holosko'nun karışığında Vestel Manisa'ya yollamıştı. Burak, Vestel Manisa'da İstanbul'da yaptıklarını bir kez daha gözden geçirme fırsatı buldu ve kendisine uzatılan bir büyük ele daha sıkı sıkıya sarıldı. Bu elin sahibi Fenerbahçe. Kendisini dört yıllığında Fenerbahçeli yapan sözleşmeye imza atan Burak Yılmaz için Vestel Manisaspor'a ödenen bonservis bedeli açıklanmadı.

23 yaşındaki genç futbolcu sezon öncesi hazırlık maçlarında hırslı görüntüsü ile dikkat çekti, ancak futbolu sade oynama konusunda halen daha sorunlar yaşadığı da gözlendi. Özellikle Beşiktaş döneminde kısa paslarda ve basit hatalarda adı çokça geçen Burak Yılmaz için aşılması gereken ilk konu bu. Burak, hocası Aragones'in hazırlık maçlarında tuttuğu bir isim olsa da kadro genişliğinde şu an yedek kulübesinin kahramanı görüntüsünde. Çalışıp formayı tamamen sırtına geçirmesi de onun elinde. Aynı imzayı attığı an yaptığı açıklama gibi, "Bu savaş içinde ben de varım". Aragones'in Burak'ı daha çok oyunu süratlendirecek ve iki kanatta top sürükleyebilecek bir oyuncu konumuna sokmak istediği görülüyor. Yetenekli olduğu kesin fakat büyük takımların büyük sorumlulukları vardır. On binlerin önünde top oynarken yaptığınız hata aklınızda kalmadan futbolunuza geri dönmek zorundasınız. Onun Kadıköy'deki sınavlarında seyircinin kendisine yapacağı uğultuya alışması gerek. Bunu yapan bir Uğur Boral artık sıyrılarak kendini alkışlattıran bir futbolcu oldu, unutulmamalı.



Yeni Kahraman "Okcu" Guiza
(8 TEMMUZ 2008)

İspanya'nın Real Mallorca takımından 14 milyon avro bonservis bedeliyle transfer edildi. Fenerbahçe ile yaptığı anlaşmanın sözleşmede yazan uzunluğu ise dört sene. Türkiye'ye gelmiş en pahalı yabancı unvanını da ele geçiren Daniel Güiza, Fenerbahçe'de sezon öncesi yapılan tartışmaların odağı oldu. Aslında bu tartışmanın muhatabı tek başına Fenerbahçeliler değildi. Tartışma Fenerbahçeliler ve rakip takım taraftarları arasında gerçekleşti. İspanya'da geçtiğimiz sezonu penaltı kullanmadan 27 gol ile bitirerek gol kralı olan, son Avrupa Şampiyonası'nda şampiyon İspanya adına iki kez meşin yuvarlağı filelere göndere Güiza, sarı-lacivert renklere zirvede geldi. Türkiye'ye belki de ilk kez kariyerinin zirvesinde bir oyuncu geldi.

İspanyol golcü için yapılacak ilk yorum bu olsa da konuşulanlar futbolundan öte her zamanki gibi aldığı para üzerineydi. Güiza'ya verilen 14 milyon avroluk bedel ile bütün futbol yorumcuları, bakkallar, manavlar, tribündekiler, vb. yani tüm futbolseverler bir anda muhasebeci kesildi. Verilen paranın değerine takılan futbolsever, Avrupa'da başarılı bir kulüp olmak isteyen bir takımın gerçek bir forvet oyuncusu kadrosuna katması gerektiğinde harcadığı rakamların farkında değildi. Bir şekilde ülke henüz 14 milyon avroyu sindiremeyecek durumdaydı. Uzun bir süre de bu tartışmaların odağında dolaşacak şey bu rakamlar olacak.

Güiza risk değil midir? Her transfer gibi o da bu başlık altına yerleşebilir. ancak son 5 sezonunu yukarı tırmanarak geçiren ve futbolunun en olgun çağına giren bir futbolcunun futbolu ortaya konulduğunda bu risk kelimesini biraz daha az kullanabiliriz. Fenerbahçe, Güiza'ya verdiği parayı geçtiğimiz sezon Devler Ligi'nden zaten almıştı, bu bağlamda kulüp içinde bir sorun olmadığı gerçek. Kombine sayısı da 29 bini aşmış durumda. Daha çok kontratak bir futbol oynayan Real Mallorca'da tavan yapan Güiza'nın rakip takım üzerinde baskı kurmayı kendine amaç edinen pozitif futbol emelli bir Fenerbahçe'de sıkıntı yaşayıp yaşamayacağını önümüzdeki günler gösterecek.

Hazırlık maçlarında bile görünen bir şey var ki Güiza bazı forvet sabitlerine sahip. Sahada nerede duracağını, nasıl vuracağını ve en önemlisi ne zaman vuracağını bilen forvet sayısı yerkürede fazla değil ve o listede yer alan Güiza takımda sistem oyuncusu olacak. Zaten Real Mallorca'da attığı 27 gole rağmen oyunun son kısımlarında sürekli yedek kulübesine gelen isimlerden biriydi. Yan etkileri olmayacak mı? Elbette olacak. Semih Şentürk'ün orta sahada dolanan bir forvet olma zorunluluğu, sert savunmalar karşısında kaybolduktan sonra Kezman manşetlerini hatırlatan görüntüsüyle konuşularak taraftar üzerinde bir sıkıntı yaratacak olması şimdilik bu yan etkilerden sadece bazıları. Futbolda 5-6 adam geçerek, sivri koşularla gol atan forvet oyunu artık demode. Moda olan bir şey var ki golü bulabilmek. Bu kavranıldığında Güiza'nın büyük bir transfer olduğu gerçeğinin kabul edilmemesi olanaksız olsa gerek. Ayrıca Güiza, 14 numaralı forması ile gazetelerin “ok” kelimesiyle üreteceği başlıkların şimdiden habercisi.

CUBUKLUNUN AGIRLIGI
Yeni sezon öncesinde Fenerbahçe konulu yazı dizisinin ikinci ve son bölümünde, Esat DERGi takımdan ayrılan futbolcuları ve takım sistemi konusundaki soru işaretlerini anlatıyor. Yazının son bölümünde ise Maldonado'da ısrar edilmesi gerektiğini ve üçüncü bir kaleci transfer edilmemesi kararının ne kadar hatalı olduğu görüşünü savunuyor.



GiDeNLeR



Yer Kurede Varmı Senın Gıbısı Mehmet Aurelıo
(10 TEMMUZ 2008)

Derin darbe! Trabzonspor'dan çekip kopartılan, Fenerbahçe formasını giydiği 2003 yılından beri hemen hemen her sezon tüm futbolseverleri kendine hayran bıraktıran Mehmet Aurelio artık yok. Fenerbahçe'de ayrılıklar hep sancılı oluyor. Orta sahada iki kişilik oynayan ve şimdilerin modern futbol yorumcularının tabiriyle tam bir çapa olan Aurelio ile Fenerbahçe yönetimi EURO 2008 sonrasında karşı karşıya gelirken, maddi anlaşmazlıklar oyuncunun takımdan kopmasına yol açtı. Fenerbahçe Aurelio'nun istediği yıllık rakamı mı vermekten çekindi, kararları kendi mi almak istedi, yoksa menajeri Bayram Tutumlu ile olan kavgası mı bu ayrılığı net bir şekilde getirdi, henüz kimse bilmiyor. Bilinen bir durum var ki sorun maddiyattan kaynaklandı.

Fenerbahçe yönetimi Aurelio'nun sözleşmesini tek taraflı uzatarak 1 yıl daha onun takımda kalacağını açıklasa da resmi sitenin bu açıklaması boşa gitti. Menajeri Tutumlu savaş eri misali ortada dolaşarak önce Fenerbahçe'yi alt üst etti ardından günler öncesinden sözünü aldığı Real Betis'e Aurelio'yu monte etti. Para, para, para diyoruz ama Mehmet Aurelio'nun gidişinde futbolcunun La Liga tercihinin de fazlasıyla olduğunu söylemek gerek. Bir bakıma o da istedi. Fenerbahçe orta sahasında onun gidişiyle koca bir delik oluştu. Geçtiğimiz sezon Maldonado gelmişti, Aurelio bir kez daha kimlik değiştirerek ofansif libero oldu.

İşler tam tavan yapacak denilirken, Aurelio'nun gidişi, Maldonado'nun gözden çıkarılışı sonrasında orta sahanın büyük yükü Selçuk Şahin'e kaldı. Adı üstünde orta saha. Futbolun en ortası, dengesi. Aurelio 156 maç istikrar ile o orta sahada topa basma konusunda büyük güvendi, sistemin en verimli futbolcusuydu, ama artık uzaklarda. Yeri doldurulamayacak, yerine sadece geçici dolgu yapılabilecek ender futbolculardan biri. Fenerbahçe yine kendi logosunu tuttu. Futbolculara mahkum olan değil, logolara mahkum olan futbolcuların kulübü. Aurelio'nun da gidişine bu yüzden göz yumuldu, gitmedi, gönderildi aslında.



Batman Uzaklara Mateja Kezman
(18 AĞUSTOS 2008)

‘Batman' şu sıralar Türkiye'de fazla konuşulmasa da, dünyanın gündemini sarsıyor. Atletico Madrid'den alındığında olay yaratan Mateja Kezman Turkcell Süper Lig'in harcadığı futbolcular listesinde uzun bir süre liderlik edecek olsa gerek. Güiza'nın gelişiyle kimin oynayacağı tartışılmaya başlanmıştı ki, Aragones'in Sırp futbolcunun kalemini kırdığı gerçeği ortaya çıktı. Hazırlık maçlarında tam anlamıyla suratına bakılmayan, sezon öncesi takım ile birlikte inançlı bir şekilde çalışan Mateja Kezman uzun pazarlıklar sonrasında Fransız ekibi PSG'ye gönderildi. Sözleşme iki senelik kiralama şeklinde ve bu iki senenin sonunda Kezman'ın bonservisini satın alma opsiyonu yine Fransız temsilcisinde. Kezman'ın Türkiye günleri usta bir yönetmen ile beyaz perdeye aktarılsa Oscar alabilecek kalitede bir film ortaya çıkar. Tamamen psikolojik.

Ona fırsat verilmedi mi? Fazlasıyla. Taraftar en kötü anında tribünlerde koca bir uğultu ile onun sesini ağızlarda sürüklemedi mi? Fazlasıyla. Kezman kendi rayını bulamadı, sadece sorun buydu. Futbolun içindeki şeyler listesinde sayalım biz. Bir sorun da Fenerbahçe'nin sistemi için gerekli olan forvet özelliklerinin tersinde bir karakterde olmasıydı. Kezman bulduğunu atan değil, buldukça atan bir futbolcuydu ve transfer edilirken ne yazık ki bu farkedilmedi. Türkiye'ye onu siyah jipler ile getirenler onun yırtıcılığının farkındaydı, fakat son vuruş konusunda düşüşe geçen bir yapısı olduğunu göremedi. Özellikle Türkiye gibi bir ülkede çok şey bekleyen ve çok konuşan tribünler önünde böyle bir futbol oynarsanız, kendinizi kaybedersiniz ve ancak bu şekilde sessiz bir veda ile uğurlanırsınız. “Futbolcu değil” sözleri ise kahvehanelerin dumanlı dünyasında sıkışsın kalsın. Kezman yükselen ve aşağı doğru inen bir futbolcu profilinde yanlış ülke seçimiyle kendini psikolojik bunalıma soktu, biz de yardım ettik. Bu tamamen böyle bilinmeli. Şimdilerin esprisi Batman gitti, elimizde Okçu var. Bu da futbolumuzun ne kadar neşeli olduğuna bir kanıt olsa gerek değil mi?

Para Para Para Serdar Kulbılge
(17 HAZİRAN 2008)

Transferde bazı futbolcuları takımda tutma konusunda sıkıntı yaşayan Fenerbahçe'de sezon öncesi kayıplardan biri de Serdar Kulbilge oldu. Geçtiğimiz sezon bir ara kaleyi Volkan'dan devralmasına rağmen yaşadığı talihsiz sakatlık ile yedek kulübesine dönen Serdar'ın gidişinde problem aynıydı: Para.

Fenerbahçe'ye gelen ve başarılı olduktan sonra para kazanmak isteyen futbolcu elbette profesyoneldir. Fenerbahçe yönetimi de profesyoneldir ki bu futbolcular karşısında kendi kafalarındaki limit ne olursa olsun aşmaz. anlaşıldığı kadarıyla önümüzdeki yıllarda da takımın politikası bu olacak. Bu politikalar diğer futbolculara kılavuz oluyor ve bir bakıma Fenerbahçe yönetiminin bu konuda neden hassas olduğu belli. İlk sözü futbolcu söyler, son sözü yönetim. Karar aslında futbolcunun kendisinindir. Serdar'ın menajerlerin ısrarcı tutumu ve para tutkusu yüzünden bu kararı vermek zorunda kaldı. Karar şimdi sizin olsun. Hayatınızı düşünmek, profesyonel davranmak zorundasınız, ama uçmak değil. Yeni bir kaleci transfer edilmezse takımı sarsacak gidişlerden biri olduğu kesin. Fenerbahçe bu deliği yine kendi bantlarıyla saracaktır, geçmişte olduğu gibi.

Biraz Daha Oyalan Oralarda Kerım Zengın
(4 TEMMUZ 2008)

Tam anlamıyla giden sayılmaz, geri dönmeyen diyelim. 1985 doğumlu genç futbolcu Zico'nun talimatı ile geçen sezon İstanbul Büyükşehir Belediyespor'a kiralanmıştı. Bu sezon da Fenerbahçe'de tam anlamıyla yer bulamayacağı görünen futbolcu 1 yıl daha İstanbul B.B'de top koşturacak. Kulüp gençlerinin pişme evresinin yüzde yüz tamamlanmasını istiyor olsa gerek. Yeniden kiralık gönderilen Kerim Zengin'in forvetten defansa kayan mevkisi unutulmuyor. Fenerbahçe PAF takımı ve milli forma ile forvet oynayan Kerim kendini savunma bloğunda yaşatıyor.

Geçtiğimiz sezon ligi 12. sırada bitiren İstanbul Büyükşehir Belediyespor'da da kötü işler yapmadı. En dikkat çekici işi ligdeki ilk golünü Fenerbahçe filelerine göndermesi oldu tabii ki. Fenerbahçe'de koca sezon boyunca 5 maç mı, yoksa Turkcell Süper Lig'de 33 maç mı? Aradaki fark bir futbolcuya çok şey katar. Geçen sezon da olduğu gibi bu sezon da Fenerbahçe tarafından izlenilecek ve belki de önümüzdeki sezon kulübe geri dönecek, sükse yapması durumunda. Ya da iki sene kulüpte tutulan ve sonra genç olmadığına karar verilerek gönderilenler listesine girecek. Lugano ve Edu'nun tek yedeği olarak gözüken Can Arat'ın yanına koyulabilir miydi? Kontenjana kurban gitti, 18 kontenjanına.

Genc Kemal Buraya Kadar
(22 AĞUSTOS 2008)

Geldiğinden beri forma için savaşan, üstüne bir de sakatlıklarıyla boğulan genç Kemal! Yaş geçiyor, futbol oynamayarak geçen her sezonda bir oyuncunun yeteneklerini geriye itiyor. Bu gerçeği bu sene gören Kemal Aslan artık 27'sine dayandığını gördü ve tekrar futbola döndü. Geldiği kulüp, memleketi G.Antep'e dönmüştü ama Fenerbahçe onu daha sonra geri çağırarak transferde yine tarihe geçecek bir hamle yaptı. Kemal'in son durağı ise Kocaliespor oldu. 2003'den beri o da yedek kulübesinin her santimetrekaresinde yaşayan futbolcular kervanında. 3 Lig şampiyonluğu bir de Süper Kupa sevinci yaşadı, tesellisi bu olsa gerek. Ona fırsat verilmedi mi diye klasik soruyu sorduğumuzda net bir cevap verebilmek mümkün değil. Bilinen bir şey var ki Fenerbahçe'de bazı futbolcular aralıklı dönemlerde net anlamda desteklendi. Kötüsünde de, iyisinde de.

Kemal yönetim ve taraftar tarafından sürekli bu desteği görse de onun çalıştığı teknik adamlar hiçbir zaman ona sürat yapabileceği 10 maç vermedi. Kupa maçlarına yedek çıkan takımın kahramanı, ligde yorulan ve ikinci 11 denilen kadronun elemanı Kocaelispor'da -futbol- oynayıp bir geri dönüş peşinde olacak. 5 sezonda giydiği 80 maç yeterli midir, yetersiz midir buna siz karar verin ama kulüpten ayrılırken bir dolu tecrübe ile gittiği kesin. Onun için ne olursa olsun Fenerbahçe iyiydi. Ah bir de onun bileğindeki ara ara ortaya çıkan sakatlığı olmasa, değil mi? 2004'de o ayağının kırıldığı G.Birliği ile oynanan Türkiye Kupası maçı halen daha akıllarda. Efendi Kemal'in giydiği 7 numara ise artık Burak Yılmaz'da, kaderleri çakışmasın da... (Not yazının kaleme alındığı günlerde Fenerbahçe ile G.Antep kulübü arasında Kemal ve Olcan konusunda bir bonservis anlaşmazlığı yaşanıyordu. İki isim geri çağırıldı. Kemal Kocaelispor'a gitti



Yenı Sezon Yenı Sıstem

Futbolun meyvesi gol ise, futbolseverin çerezi de sistemlerdir. Futbolcuların oynadıkları mevkilerde kendi kafalarında kurdukları oyuncuları görme arzusudur. Yorumcular, yazarlar için de koca sezonun bitmek bilmeyen konudur. Fenerbahçe Avrupa'da geçen sezon ‘her maçta gol atabilecek' bir sisteme sahipti. Zico'nun ofansif anlamda futbolculara verdiği kişisel sorumluluk ve duran toplar dikkat çekiyordu. Bir anda Zico sabitlerinden Aragones sabitlerine geçiş yapmak henüz mümkün değil. Sadece ortaya tahminler koyulabilir ki hazırlık maçları ve Devler Ligi ön elemesinde oynanan dört maçın tam anlamıyla kıstas olabileceğini söyleyemeyiz.

Aragones'in değişken tavrı henüz Türkiye'de ortaya çıkmadı ve çoğu insan da bunun farkında değil. Bu takım 45 dakikalık periyotlarda sistem değiştirecek ve sabit bir şeylere tutunmayacak. Güiza çıkacak, Semih ileri gidecek. Alex çıkacak, orta sahaya Emre girecek. Semih çıkacak, Alex ileri gidecek ortaya yine bir göbek gelecek. Bu şekilde kombinasyonlar artırılabilir. Ve takıma daha Deivid'in de geleceği gerçeğini kabul etmek gerekir. İşte asıl o zaman düğümün tanımı kör düğüm olacak.

Fenerbahçe'de gelen ve gidenlerden sonra kısaca mevki bazında oluşan senaryolara göz atalım. Kalede Volkan'ın saatli bomba görüntüsü devam ediyor, edecek. Volkan'ın sezona nasıl gireceği tedirginliği ise şu sıralarda sarı-lacivertli taraftarları saran bir konu. Nitekim Devler Ligi ön elemesinde gösterilen performanslardaki heyecanlı görüntüsü biraz insanı ürkütüyor. Yedekte geçtiğimiz sezon 2-3 maç oynayan bir Volkan Babacan bekliyor, yoruma gerek yok. Defans bloğunda değişen bir şey yok. Gökhan Gönül, Lugano, Edu, Roberto Carlos ana dörtlü. Gökhan Gönül yine kendinden çok şey beklenen bir isim. Zico gibi Aragones'in de belki tam anlamıyla dışa vurmadığı ama gözdelerinden biri. Roberto Carlos'un geçtiğimiz sezon sakatlığından dolayı yaşattığı kayıp geçmiş durumda. Onun gelişinde en önemli şey sol bekteki performansı değil, takım üzerindeki hava. Bu konuda maalesef Carlos yeterli bir sol bek değil diye inat edenlerin sayısı fazlalıkta. Bu arada stoper yedeği olarak Aragones'in ilk tercihinin Can Arat olduğu, ve Yasin Çakmak'ın gittikçe takımdan uzaklaştığını da söylemek gerekli.

Orta alanda ise Zico'nun geçen sezon futbolcularına ‘siz çözün' dediği bir düğüm var. Düğümün sebebi ileri uçta Semih Şentürk'ün muhteşem bir görüntü içinde ‘tam‘ futbolcu görüntüsü ve ilk 11'e girmesinden kaynaklanıyor. Orta sahada kesilen bir isimden sonra Alex'in serbest görüntüsü uzaklara gidiyor. Halbuki bu takımın efsane golcüsü forvet arkasında serbest duran futboluyla bugüne kadar iyi gelmişti. Şimdi ortada yerlere kayan, gerektiğinde topa basan ve daha çok oyunun ilk hamlesini yapan bir Alex görüyoruz. Tartışmalar da en çok bu noktadan çıkıyor. Alex'in daha ileri ve daha özgür bırakılması yönünde. Alex özgür kalırsa, Selçuk o noktayı tek başına ne kadar doldurur? Felaket öncesi sorulan bir soru gibi sanki. Maldonado'ya duyulmayan güven de ekstrası! Sezonun ilk yarısını galiba Alex'in performansı ve nereye doğru kayması yönünde çıkan hararetli tartışmalarla geçireceğiz. Diyebileceğim şudur ki Semih'in ileri uçta olduğu gerçeğini unutun. O bir orta saha ve Semih-Alex-Selçuk (ya da transfer edilecek bir futbolcu) üçlüsünün lig maçlarında rahatlıkla orta alanı doldurabileceğini, Avrupa'da ise o bölgeye değişimli olarak Güiza'nın yardımcı olacağı gerçeğini varsayın. Bakalım Devler Ligi'nde neler olacak. Unutmayın, Semih bu takımın forveti değil. Orta saha oyuncusu! Çoğu orta sahanın yapamadığı şekilde topları atak başlangıcına taşıyabilecek yetenekte.

İleri uça geçtiğimizde ise Güiza'nın ilk forvet görüntüsü dikkat çekiyor. Daha çok pozisyon bitişlerinde ve rakip defansın içinde forvet zekası ile dolaşan Güiza tam anlamıyla anlaşabileceği bir oyuncuyu henüz Fenerbahçe'de bulmuş değil. Kısa süre içinde lego gibi birbirine girmesi beklenemez. Güiza'nın çok gol atacağı kesin, nasıl atacağından önemli olarak. Ama onun performansının da Semih Şentürk'ten etkileneceğini söylemek gerekiyor. Bu Semih'in bir MTK maçında attığı dört gol yüzünden değil, Semih'in onu ne kalitede besleyeceği yüzünden söylenen bir şey. Semih Şentürk takımda diri olduğu sürece Güiza skor tabelasının kahramanı olacak. Gol kaçırmayacak mı? Tahmin ettiğinizden daha çok. Real Mallorca'da her bulduğunu atan bir golcü asla olmadı. Golü bulan futbolcu oldu, aradaki nüans önemli. Türkiye'de kaçırdığı gollerden sonra ortaya çıkacak şey yine verilen para, para, para. Sığ denizlerde yüzen, at gözlüklü futbol tutkumuz, özellikler bazılarının işte!.



SerbesT Atıs
1=) Maldonada ?

Kilometlerce uzağa Avrupa'ya gelmiş bir futbolcunun üzeri o kadar kolay çizilmiş durumdaki. Yarım sezonu tam geçiremeden ‘futbolcu değil' damgası da yemiş oysa ki. Evet geçen sezonun yarısında istenileni veremedi. Bir derbide geride kalışı ve geriye pas yapışı onun bütün karakterini ortaya çıkardı değil mi? Ne yapalım kargolayalım mı hemen? Futbolda ön liberoysa mevkiniz 70 adam çalımlamanıza gerek yok. Hızlı olmanız gerekmez, hızlı oynamanız gerekir. Akıllı olmaktır, aslında bir orta sahanın kalitesini ortaya çıkaran,. Selçuk bir işlemi 10 saniyede, Maldonado 3 saniyede yaparken bu adamı bu kadar kolay çizmek nedendir? Sonra da kahramanlıklar beklemek. 10 maç üst üste oynadıktan sonra ikinci bir Deivid vakası gibi ilk sezonunda ‘futbolcu değil‘ damgası yiyen daha sonra kral olan biri olması muhtemel. Fenerbahçe yabancılarına süre tanımalı, herkes yapmışken, sessiz sakin kalitesini sürdüren Maldonado'ya fazlasıyla yapmalı. Oynarsa sezon içinde denilmek istenenler televizyonda olacak, orada anlamak daha kolay olacak. Maldonado ve yanındaki soru işaretlerini silip kulüp ona bir kez şans vermeli. 15 dakika değil ama...

2=) Ikı Kalece Ve Bir Sezon

Fenerbahçe Spor Kulübü'nden sezon öncesi yapılan resmi açıklamada kaleci transferi yapılmayacağı açıklandı. Çok heyecanlı bir Volkan ve maç tecrübesi henüz standartı aşamamış bir Volkan Babacan. İki oyuncunun kalitelerine, yeteneklerine söylenebilecek söz yok. Fakat siz Avrupa'da çeyrek finalin üzerinde bir başarı istiyorsanız, Avrupalı gözlüklerinizi takmış yolunuza devam ederken bu öngörüsüzlük nedendir ki? Ayakkabısız parkta koşmaktan farkı yok bunun. Avrupa'nın dik takımlarının hepsinde 3 kaleci var. İlk 11'i tamamen kaldırabilecek 3 kaleci. Geçmişte Jose Mourinho Chelsea'de Carlo Cudicini ve Petr Cech gibi iki devi varken Henrique Hilario gibi bir ismi Londra'ya getirmişti. Herkes ne oluyor havasına girmişti. O sezon Chelsea iki kalecisini de kaybetti. Sakatlık ve cezalı olması sebebiyle. Hilario Chelsea'ye eşlik etti. İleri görüşlülük sadece savaşta olmaz, ülke yönetirken olmaz. Kulüplerin de kuralları içine artık konulmalı. Sezon öncesi alınan bu riskin mantıklı açıklaması yok galiba. Yerli daha iyi kaleci mi var? Yabancı kontenjanı yok söylemi var ortalıklarda da işte...
 

V.I.P

Old School
Kayıt
27 Ağustos 2007
Mesajlar
4.563
Beğeniler
1
Şehir
Ankara
Takımı
Fenerbahce
Saol çok güzel bir konu açmışsın yorumda bizlere düşer^^(derken taraftarlara)Herşeyimiz ortada yeni bir düzen yeni bir anlayış enlerin takımı olmaya ve bu bakımdanda şampiyonluğun 1. adayıyız
 
Yukarı Alt