TurKKillS

Buralıyım
Kayıt
14 Mart 2007
Mesajlar
4.641
Beğeniler
19
Şehir
geriden...
Takımı
Galatasaray
Kurtlar Vadisi’nde Nesrin Çakır’ı oynayan İpek Tenolcay konuştu.



Kurtlar Vadisi'nde Süleyman Çakır’ın (Oktay Kaynarca) eşini oynayan İpek Tenolcay (Nesrin Çakır), uzun bir aradan sonra Kurtlar Vadisi Pusu’ya tekrar geri dönmenin büyük mutluluğunu yaşıyor. Dizinin Deli Hüsnü karakterini oynayan Adnan Erdoğan’a konuşan ve yaklaşık 5 yıl diziden ayrı kalan Tenolcay, bunun kendisi için büyük bir ayrılık olmadığını, bu süre zarfında Vadi’den hiç kopmadığını söylüyor.

NASIL GEÇTİ ANLAMADIM

Tenolcay, Vadi'ye dönüşünde sete gittiği ilk gün arkadaşlarıyla yaşadığı kaynaşmanın ise buna en büyük kanıt olduğunu belirtiyor. Tenolcay, “5 yılın nasıl geçtiğini anlamadım. Geri döndüğümde sanki birkaç hafta önce arkadaşlarımla çekim yapmışım, konuşmuşuz gibi geldi… .

NESRİN HANIM DİYORLAR

Tenolcay, 5 yıl içinde 6 tane farklı projede yer aldığını ancak bazı hayranlarının, ‘Kurtlar Vadisi’nde sizi çok beğeniyoruz. Burada da oynuyorsunuz Nesrin Hanım’ diyorlar dediğini hatırlatıyor.

İşte Kurtlar Vadisi Pusu’nun ‘vakar’ kadını İpek Tenolcay’ın Adnan Erdoğan'ın sorularına verdiği cevaplar:

-İpek Tenolcay Kimdir? Çünkü biz İpek Tenolcay’ı biz Kurtlar Vadisi’nde, ‘Nesrin’ karakteriyle tanıdık.

41 yaşındayım. Aslında ‘ben kimim?’ sorusunu aşağı-yukarı 5 yıldır kendime soruyorum. Cevap istersen sınıfı geçtim demektir. İpek Tenolcay bir kere anne aynı zamanda bir oyuncu ve televizyon program yapımcısı… Bir zamanlar mankenlik yapıyordu. Kısacası kendini arayan biri, bir kul...


FARKINA BİRAZ GEÇ VARDIM

-Aslında hepimiz kendimizi arıyoruz… İnsanoğlunun yolculuğu hiç şüphesiz öyle…

Ama ben bunun farkına biraz geç vardım. Belli bir yaştan sonra bu ivme hızlanıyor. Geç kaldığın şeyler bir anda kapanıyor. Yaş 35 oldu, ‘dur bir dakika, ben kimim ya’ dedim kendi kendime… Bu saydığım kimlikler var. Onların altında yatanı arıyorum. Bu soruyla çok şaşırttın beni…

-Peki, arıyorsunuz ama bir cevap bulabiliyor musunuz?

Burada olmamın asıl amacı ortaya çıkacak. Ya da şöyle de düşünüyorum. Her aşamada bir yılda bir cevap veriyorum kendime. ‘Buldum, ben buyum’ dediğim an yeni bir şey ortaya çıkıyor. Yani bu her insanın içinde olduğu gibi bende de var. Çok zevkliymiş bu keşif…




HAYATIM ANLAM KAZANDI

-Zaten bu keşfi hepimiz soruyoruz. Gençlik yıllarında belki bu dedikleriniz çok fazla düşünülemiyor ama bu yaşlarda bu soruları sormaya başladığın zaman yarın ne zaman olacağını da düşünüyorsun…

Hayatın bir anlam kazanıyor aslında… Bu soruyu sormadan önce anlamsız mıydı? ‘Şu ana kadar anlamlı değildi’ diyebilirim. ‘Ben kimim’ sorusunu sorduktan sonra hayatım daha anlam kazandı.

-Bu, ‘kazandım’ dediğiniz anlamlar neler?

Daha manevi şeyler… Elle tutulamayan, gözle görülemeyen ve parayla ölçülemeyen değerler… Bir kere, yaşlılık çok uzak gelirdi, gençken. Bir süre sonra vücudun ve ruhunla ikisinin olgunlaşması sana, ‘ha bu olgunluktan sonra bir de yaprak dökümü var’ düşüncesini getirdi. Peki, o yaprak dökümünden sonrası…


AMAÇ DEDİKLERİM ARAÇ OLDU

Evrende hiçbir şey kaybolmaz ya hani… Ben de, ‘yaprak düştükten sonra da bir şeyler olacak’ dedim kendi kendime. O zaman o yaprağın düşüşünden sonrasını düşünüyorsun. Bu sefer de şunu düşünmeye başlıyorum. Eskiden amaç dediklerimi, bu aşamada araç olarak görüyorum. O nedenle anlamlarda o amaç uğuruna değişti. Eskiden benim için para daha önemli iken, bu soruların cevabını aslında hayatın sana kendinden geldiğini gördüm. Benim düşünmem gerekenler onlar değildi. ‘Nasıldı’ değildi.

-Kendinize sorduğunuz sorulara bir takım cevaplar vermeye çalışıyorsunuz… Peki bu arayışı nasıl yapıyorsunuz?

Cevabını bilmediğim bir soruyu arıyorsam bunu araştıramam. Bilinmeyenden bahsediyoruz. Senin içini senden daha iyi bileni Allah’tan başka kimse bilemez. Birine beni ‘beni anlat’ diyemezsin. ‘Ben nasıl biriyim’ i bir başkasına anlatamazsın. Başkasının söylediği, sen anca senin gösterdiğin kadardır.

Bir de gösteremediğin, kendi içinde bir şeyler var. Bunu da zaman içinde kendini korumak adına yine kendinden saklamış olabilirsin. Bu adeta bir kuru soğan gibi, bir tane kabuğu soyuyorsan, altında yeni bir kabuk ortaya çıkıyor. Özüne ulaşmak için bir sürü yol kat ediyorsun. Ama bir sonrakini araştırırken, bir öncekini soymak zorundasın. Bu arayış, eskiden kurtulmak ile başladı bende.




-Yolculuk nereye doğru gidiyor?

Onu Allah biliyor. Onun da çizdiğinden başka bir yere gidemiyorsun. Onun izin verebildiği kadarını bilebileceğim. Benim çabamın karşılığı olan ne kadarsa o kadarını…


EN GÜZEL SÖZLERİ OKUYORUM

-Bunun için araç kullanıyor musunuz?

En güzel sözü kullanıyorum. En güzel sözleri okuyorum. Kur’an okuyorum. Oradan bana pek çok benim anlayabileceğim şey geliyor. Kur’an evrensel bir kitap…


TÜRKİYE’DE KADIN OLMAK AYRICALIK

- Peki, Türkiye’de kadın olmak nasıl bir şey? Erkek egemen bir toplumda yaşıyoruz…

Aslında bu söylediğin şekilde biz yaşamıyoruz. Geneli öyle yaşadı ama biz şehirliler pek böyle yaşamıyoruz. Şehirde yaşayanlar bu kalıba pek uymuyor. Kadın olmak konusuyla ilgili bir şeyler söyleyebilirim. Türkiye’de kadın olmak, aslında bir yandan bir ayrıcalık… Çünkü dünyanın hiçbir yerinde bu kadar kadına kıymet verilmiyor. Bence kıymet veriliyor burada.

-Feminist gözüyle bakarsanız, dediğinizin tam tersi ortaya çıkıyor onlara göre…

Değil aslında… Ne bileyim bir otobüste seyahat eden kadına Türkiye’de yer verilir. Yurt dışında böyle bir şey yok. ‘Kadın erkek eşittir’ diyorlar, aynı saatlerde çalışıyorlar ama fiziksel olarak eşit değiller. Kadın daha çabuk yoruluyor. Burada kadına hürmet ediliyor. Bunu yine ikiye ayıracağım. Anadolu’daki yaşam tavrı budur. Diyeceksiniz ki, ‘kadın mal gibi alınıp, satılıyor.’ İşte bu ikilem de başka bir durum. Şehir hayatının erkek gibi yaşayan kadınlarla dolu olduğunu görüyoruz. Biz de bu çarkın içine giriyoruz.

Aslında daha naif bir yapımız varken, daha sert durumlar karşısında durmak durumunda kalıyoruz. Ekonomik özgürlüğümüz olduğu için daha rahat, hoşumuza gitmeyen bir evliliği ‘tak’ diye bitirebiliyoruz.

Bunu bitirdiğimizde ‘yalnız kadın’ imajını kırmak üzere daha erkeksi bir yaşama dönüşüyoruz. Birçok kadın tanıyorum. Kendi evinin elektrik, tamir işini yapar. Bu ne oluyor. Kadınların özelliklerinin ufak ufak kaybolmasına neden oluyor. Kadın ağlamak da istiyor aslında... Ama bunu senelerce örte örte örte, bu sefer de başlıyor içine atmaya o gözyaşları… Türkiye’de kadın olmak, kadının düşüncesine göre zorlaşabilir. Kadın kendini erkekle itişir duruma getirirse, kadın pek çok şey kaybediyor.

Hâlbuki kadının da başarılı olduğu pek çok alan var. O alanları kullanarak bu işleri yürütürse daha rahat oluyor. Tek başına yaşayan bir kadına toplumun bakışı değerlendirmesi kısmını ben yaşamadığım için anlayamıyorum. Bu belki de metropolde yaşadığımdan kaynaklanıyor olabilir.


 

TurKKillS

Buralıyım
Kayıt
14 Mart 2007
Mesajlar
4.641
Beğeniler
19
Şehir
geriden...
Takımı
Galatasaray
TÜRKİYE’DE YAŞAMAYI TERCİH EDERİM

-Bu belki de hayatı ‘elit’ bir şekilde yaşadığınızdan kaynaklanıyor…

Buna çok ortada bir hayat sürmediğimden kaynaklanıyor diyelim… Yani ortada değilim. Benim komşumdan farkım yok yaşam tarzı olarak… Değişiklik sadece çalışma saatlerimde… Benim de çocuğum okula gidiyor. Dün veli toplantısı vardı, oraya gittim, pazarıma gidiyorum. Sadece insanlar sizi biraz daha fazla tanıyor.

Siz eğer dışarda da evinizde olduğunuz gibi olabilirseniz, aynı doğallık ve oynadığınız karakterin kimliğine bürünmeden ya da çok popüler olmadan, burnunuz havaya kalkmadan, yani asıl siz olabilirseniz sorun olmuyor. Sadece bakışlar fazlalaşıyor, bu da belli bir aşama sonrasında rahatsız edebilir. Ama bu da normal bir şey… Gülü seven dikenine katlanacak, yapacak bir şey yok. ‘Türkiye’de mi yoksa Avrupa’da mı kadın olmak isterdin’ deseler burada yaşamayı tercih ederim.


-Peki, iş hayatında kadın olmanın verdiği zorluklar var mı?

Şöyle var bence… Kadın eğer sadece şekli itibariyle vitrin olarak değerlendirilirse, kadın bazı zorluklarla karşılaşıyor. Burada iyi niyet çok önemli… İşini hakkıyla yapan insan, ödün vermeden sadece işini yapmak istiyorsa bence işini yapıyor. Türkiye’de kadın olmanın en belirgin özelliği budur. Kadın olarak iş hayatında zorlukların en belirgin durumu bu… Bekar veya dul bir kadının tacize uğraması veya sadece fiziksel görünüşü nedeniyle üzerine düşünülmesi diyelim… Öyle olunca da ‘ya bu işi yapacaksın ya da yapmayacaksın’ seçeneğiyle karşılaşıyor. Rahatsız olmuyorsa zaten yapar. Rahatsız oluyorsa da işini bırakır.

Allah ona zaten rızkını veriyor. Kadın-erkek eşit saatlerde, eşit şartlarda dışarda çalışıp, eve döndüğünde kadının bir de ev ve çocuk sorumluluğu da üzerine bindiği için iki misli ve üç misli daha fazla çaba sarf ediyor. Depresyon oranlarında yükselme var. Uzmanlar, en büyük sebebini ise kadınların kendilerine zaman ayıramamalarına bağlıyor. Kadın bu eşit dağılımda kendini yok sayıyor. Çalışan kadının en büyük sorunu budur.


-Siz kendinize vakit ayırabiliyor musunuz?

Bunları görmeye başladıktan sonra o sistemin değiştirilmesi gerekiyor. Kendime zaman mı ayırmak istiyorum. Bunu 25 saat yapacak halim yok. Bu programın içinde 10 dakika oradan, 10 dakika buradan, 10 dakika şuradan toplayarak kendime 1 saatlik zaman ayırabiliyorum. Bu bir program işi… Ben bunu kendim için yapıyorum.

-Kurtlar Vadisi Pusu’daki ‘Nesrin karakterini biraz anlatır mısınız?

Benim kafamda olan bir rol değildi aslında… Proje ve tüm karakterler hazırken Osman Sınav’da benim ismim geçiyor ve görüşmek istiyorlar. Gittim, görüştüm. İki tane karakter vardı. Biri Çakır’ın kardeşiydi, diğeri eşiydi. Sonunda eşi olmamı istediler. Değişik bir roldü. Sonra Senaristler Raci Şaşmaz ve Bahadır Özdener ile görüştüm. Birkaç hafta karakterle ilgili tüm detayı ortaya koyduk. Nasıl bir şey olabilir diye…

Yanındaki oyuncular çok önemli tabi… Aşağı yukarı ikinci bölümden itibaren bütün karakterlerin tarzı oturmuştu. Bir, ön konuşması vardı. İki, her karakter kendini oynamaya başlayınca doğal olarak senin de bir şeyin çıkıyor. Tamamen tiyatrolu bir ortam… Hop diye Nesrin ortaya çıktı. Bunun nasıl oluştuğunu anlatamam ki… Ama bana anlattıkları ve hatırladığım, ‘vakar’ kelimesidir. Yani boyun eğmeyen bir kadın, ağladığında bile başı dik ve gözyaşlarına içine akıtan bir kadın… Aslında taş gibi bir kadın.

Tek zayıf noktası ise çocukları… Kardeşini bile gözünü kırpmadan öldüren bir kadın… Bir kadının zayıf noktasının çocukları olması demek, o kadının bütün belaların çocuklarından geleceği anlamına geliyor ki, şimdi de yıllar sonra yeniden Pusu’ya girdiğimde görüyoruz ki, o belalar gerçekten de çocuklardan geliyor. Bu kadın çok sert bir karakter… Oynadığım bu karakter tüm kadınların aslında imrendiği bir karakter… Ben inanamıyorum, bir kadın neden bu kadar sert olmak ister ki…

Ben kıskanılmıyorum. Eşimden, sevdiklerimden, birinden kıskanılmıyorum. Birinin beni veya eşimin beni beğenmesi bir kadını rahatsız etmiyor. Bu aslında Nesrin’in getirdiği bir şey… Bu belki de bana yıllarca, daha böyle bir yenge, abla gözüyle bakılmasına neden oldu. Beni bu korudu aslında. Ama normal hayatımda bu kadar sert biri değilim. Çok gülerim, neşeliyim, sıcakkanlıyım… Beni tanımayan bana merhaba demeye korkuyor. Merhaba diyen de bir daha konuşuyor. Bir ortasını tutturamadım.


VADİ’Yİ HİÇ BIRAKMADIM

-Kurtlar Vadisi’ne 5 yıl aradan sonra tekrar döndünüz… Bir değişiklik oldu mu sizin için, yeni bir şeyler kattı mı?

5 yılın nasıl geçtiğini anlamadım. Geri döndüğümde sanki birkaç hafta önce arkadaşlarımla çekim yapmışım, konuşmuşuz gibi geldi… İzleyici olarak Vadi’yi hiç bırakmadım. Çok değişik bir duygu oldu benim için. Aradan 5 yıl geçti ama 5 yıl boyunca Vadi izleyicileri beni Nesrin olarak görmeye devam etti. Ben bu arada sürekli iş yaptım. İşsiz bir sezon geçirmedim. Her sezon yeni bir karakter ortaya çıkartıyorum. 5 yıl içinde 6 tane iş yaptım.

Her biri de en az bir sezon sürdü. Seyirci, ‘orada sizi çok beğeniyoruz. Burada da oynuyorsunuz Nesrin Hanım’ diyorlar. Bu çok ilginç bir durum değil mi? Bana ‘Nesrin Hanım’ diyorlar. 5 sene boyunca aslında izleyici Nesrin’i bırakmadı. Bizim dizide olan diğer karakterler gibi… Bırakmadıkları için de ilgi her zaman devam ediyor.


BUNU HİÇ ANLAMADIM

Dizinin ilk zamanındaki gibi heyecanlı olmasa da yine tanınıyorum. Dizinin ilk bölümü yayınlandıktan sonra ertesi gün insanlar çok farklı baktı. Hâlbuki bir hafta, hatta bir gün önce de pazar da beni görmüşlerdi. Daha sonra da gördüler. Dizinin yayınlanmasından sonraki gün insanlar da bir değişim oldu. Benimle konuşurken hemen kendilerine çekidüzen verdiler. Bunu hiç anlamadım. Bunlara çok şaşırıyorum. Böyle tepkiler aldım. Çok yoğun bir ilgi var. Zannediyorum ki Türkiye’de böyle bir dizi de yok.




-İlk çekimlerde neler hissettiniz?

Setin kapısının önünde beni görenler şok oldu. Hemen kucaklaştık. Makyaj odasına gidene kadar yarım saat geçti. İş arkadaşlığının ötesinde, öte bir arkadaşlığına geçmiş bizim ilişkimiz… Diziye yeniden başlamadan önce Nesrin bölümlerini izledim. Çünkü arada başka roller oynadığım için Nesrin’i kaybettiğim yönlerim vardı. Hepsini bir daha gözden geçirdim hatırlamak amaçlı. Gerçekten hiç zorluk çekmedim. Ama çok keyifli ve heyecan vericiydi.

-Peki, siz kendinizi İpek ve Nesrin olarak kıyaslıyor musunuz?

En başta kıyaslıyordum. Yıllar önce karakter karşıma ilk çıktığında kıyaslamıştım. Çünkü insanoğlunun elinde değil. Kendinden bir şeyler katıyor muhakkak ama orada bazı keskin çizgiler var. Asla sen veya o senin gibi değil. Bazı yerler de var. Zaten olmasa da Nesrin karakteri de ortaya çıkmaz. Ben de Nesrin’den bir şeyler var. Nesrin’den de ben de bir şeyler var. Bazen ben ona, bazen o bana bir şeyler veriyor.

-Örnek verir misiniz?

Annelik kısmı en bariz örnek aslında… Bu kadın her şeyle baş edebilir. Hiçbir şeyde yıkılmayabilir ama çocuklarıyla ilgili gelecek küçücük bir darbe onu yıkıyor. Mesela bu İpek’e benziyor. Pek çok şeyin üstesinden gelebilirim. Yağmur’la yine geliyorsun ama o orası senin yumuşak karnın. Oradan yediğin darbe seni daha çok acıtıyor. Çocuk kısmı çok benzer bir durum.

-Bu durum şunu gösteriyor. Çocukları çok seviyorsunuz…

Hem seviyorum hem de çok düşkünüm.

-Dizideki çocuklarınızda çok yoruyor sizi...

Benim çocuklarım onların yanında melek… (Gülüyor… ) Evet yoruyor. Bela gelecekse zayıf yerinden geliyor. Nesrin’in de çocuk yönü zayıf… Söz konusu çocuklar ise Nesrin her şeyi yapar.


-Nesrin olarak çocuklarınızı yetiştirdiniz. Çocuklarınız bu ve bunu seyrediyoruz. Peki, İpek olarak çocuğunuzu nasıl yetiştiriyorsunuz?

Yağmur’u yetiştirirken ki durumum aynı kendimle yaptığım bir yoluculuk demiştim ya, bu aynı… Orada da çok radikal değişikliklere uğradı. Ciddi değişimler geçirdim. Yıllar sonra doğru bildiklerimin yanlış olduğunu gördüm. Çocuğumu ayrı bir kişilik olarak kabul etmeyi öğrendim. Anne ve babalar bunu gerçekten kabul etmiyor.

Bunu kabul etmek çok zormuş. Ben zaten buna çalışıyorum. Tamamen başaramadım. Benim en zayıf noktam çocuklarımdır, ben bunu öğrendim. Onun kendi özgürlük alanları var. Sadece kuralları ben koyuyorum. Bu kurallar da benim kişiliğimin kuralları ama bu kurallar da yetiştikçe tek tek azalacaktır. Bir insanın kural koyabilmesi için yetişkin olması gerekir.


-Serbestlikten yana mısınız?

Evet. Aile ve çocuk arasında güven olduğu sürece o serbestlik dediğimiz şey sınırlarının aşılmadığını görüyorum. Sen kontrolünü azalttığında o kendi kontrolünü eline almaya başlıyor. Belki düşüyor ama düştükten sonra bir daha oraya gitmiyor.
 
Yukarı Alt