TurKKillS
Buralıyım
Kurtlar Vadisi’nde Nesrin Çakır’ı oynayan İpek Tenolcay konuştu.
Kurtlar Vadisi'nde Süleyman Çakır’ın (Oktay Kaynarca) eşini oynayan İpek Tenolcay (Nesrin Çakır), uzun bir aradan sonra Kurtlar Vadisi Pusu’ya tekrar geri dönmenin büyük mutluluğunu yaşıyor. Dizinin Deli Hüsnü karakterini oynayan Adnan Erdoğan’a konuşan ve yaklaşık 5 yıl diziden ayrı kalan Tenolcay, bunun kendisi için büyük bir ayrılık olmadığını, bu süre zarfında Vadi’den hiç kopmadığını söylüyor.
NASIL GEÇTİ ANLAMADIM
Tenolcay, Vadi'ye dönüşünde sete gittiği ilk gün arkadaşlarıyla yaşadığı kaynaşmanın ise buna en büyük kanıt olduğunu belirtiyor. Tenolcay, “5 yılın nasıl geçtiğini anlamadım. Geri döndüğümde sanki birkaç hafta önce arkadaşlarımla çekim yapmışım, konuşmuşuz gibi geldi… .
NESRİN HANIM DİYORLAR
Tenolcay, 5 yıl içinde 6 tane farklı projede yer aldığını ancak bazı hayranlarının, ‘Kurtlar Vadisi’nde sizi çok beğeniyoruz. Burada da oynuyorsunuz Nesrin Hanım’ diyorlar dediğini hatırlatıyor.
İşte Kurtlar Vadisi Pusu’nun ‘vakar’ kadını İpek Tenolcay’ın Adnan Erdoğan'ın sorularına verdiği cevaplar:
-İpek Tenolcay Kimdir? Çünkü biz İpek Tenolcay’ı biz Kurtlar Vadisi’nde, ‘Nesrin’ karakteriyle tanıdık.
41 yaşındayım. Aslında ‘ben kimim?’ sorusunu aşağı-yukarı 5 yıldır kendime soruyorum. Cevap istersen sınıfı geçtim demektir. İpek Tenolcay bir kere anne aynı zamanda bir oyuncu ve televizyon program yapımcısı… Bir zamanlar mankenlik yapıyordu. Kısacası kendini arayan biri, bir kul...
FARKINA BİRAZ GEÇ VARDIM
-Aslında hepimiz kendimizi arıyoruz… İnsanoğlunun yolculuğu hiç şüphesiz öyle…
Ama ben bunun farkına biraz geç vardım. Belli bir yaştan sonra bu ivme hızlanıyor. Geç kaldığın şeyler bir anda kapanıyor. Yaş 35 oldu, ‘dur bir dakika, ben kimim ya’ dedim kendi kendime… Bu saydığım kimlikler var. Onların altında yatanı arıyorum. Bu soruyla çok şaşırttın beni…
-Peki, arıyorsunuz ama bir cevap bulabiliyor musunuz?
Burada olmamın asıl amacı ortaya çıkacak. Ya da şöyle de düşünüyorum. Her aşamada bir yılda bir cevap veriyorum kendime. ‘Buldum, ben buyum’ dediğim an yeni bir şey ortaya çıkıyor. Yani bu her insanın içinde olduğu gibi bende de var. Çok zevkliymiş bu keşif…
HAYATIM ANLAM KAZANDI
-Zaten bu keşfi hepimiz soruyoruz. Gençlik yıllarında belki bu dedikleriniz çok fazla düşünülemiyor ama bu yaşlarda bu soruları sormaya başladığın zaman yarın ne zaman olacağını da düşünüyorsun…
Hayatın bir anlam kazanıyor aslında… Bu soruyu sormadan önce anlamsız mıydı? ‘Şu ana kadar anlamlı değildi’ diyebilirim. ‘Ben kimim’ sorusunu sorduktan sonra hayatım daha anlam kazandı.
-Bu, ‘kazandım’ dediğiniz anlamlar neler?
Daha manevi şeyler… Elle tutulamayan, gözle görülemeyen ve parayla ölçülemeyen değerler… Bir kere, yaşlılık çok uzak gelirdi, gençken. Bir süre sonra vücudun ve ruhunla ikisinin olgunlaşması sana, ‘ha bu olgunluktan sonra bir de yaprak dökümü var’ düşüncesini getirdi. Peki, o yaprak dökümünden sonrası…
AMAÇ DEDİKLERİM ARAÇ OLDU
Evrende hiçbir şey kaybolmaz ya hani… Ben de, ‘yaprak düştükten sonra da bir şeyler olacak’ dedim kendi kendime. O zaman o yaprağın düşüşünden sonrasını düşünüyorsun. Bu sefer de şunu düşünmeye başlıyorum. Eskiden amaç dediklerimi, bu aşamada araç olarak görüyorum. O nedenle anlamlarda o amaç uğuruna değişti. Eskiden benim için para daha önemli iken, bu soruların cevabını aslında hayatın sana kendinden geldiğini gördüm. Benim düşünmem gerekenler onlar değildi. ‘Nasıldı’ değildi.
-Kendinize sorduğunuz sorulara bir takım cevaplar vermeye çalışıyorsunuz… Peki bu arayışı nasıl yapıyorsunuz?
Cevabını bilmediğim bir soruyu arıyorsam bunu araştıramam. Bilinmeyenden bahsediyoruz. Senin içini senden daha iyi bileni Allah’tan başka kimse bilemez. Birine beni ‘beni anlat’ diyemezsin. ‘Ben nasıl biriyim’ i bir başkasına anlatamazsın. Başkasının söylediği, sen anca senin gösterdiğin kadardır.
Bir de gösteremediğin, kendi içinde bir şeyler var. Bunu da zaman içinde kendini korumak adına yine kendinden saklamış olabilirsin. Bu adeta bir kuru soğan gibi, bir tane kabuğu soyuyorsan, altında yeni bir kabuk ortaya çıkıyor. Özüne ulaşmak için bir sürü yol kat ediyorsun. Ama bir sonrakini araştırırken, bir öncekini soymak zorundasın. Bu arayış, eskiden kurtulmak ile başladı bende.
-Yolculuk nereye doğru gidiyor?
Onu Allah biliyor. Onun da çizdiğinden başka bir yere gidemiyorsun. Onun izin verebildiği kadarını bilebileceğim. Benim çabamın karşılığı olan ne kadarsa o kadarını…
EN GÜZEL SÖZLERİ OKUYORUM
-Bunun için araç kullanıyor musunuz?
En güzel sözü kullanıyorum. En güzel sözleri okuyorum. Kur’an okuyorum. Oradan bana pek çok benim anlayabileceğim şey geliyor. Kur’an evrensel bir kitap…
TÜRKİYE’DE KADIN OLMAK AYRICALIK
- Peki, Türkiye’de kadın olmak nasıl bir şey? Erkek egemen bir toplumda yaşıyoruz…
Aslında bu söylediğin şekilde biz yaşamıyoruz. Geneli öyle yaşadı ama biz şehirliler pek böyle yaşamıyoruz. Şehirde yaşayanlar bu kalıba pek uymuyor. Kadın olmak konusuyla ilgili bir şeyler söyleyebilirim. Türkiye’de kadın olmak, aslında bir yandan bir ayrıcalık… Çünkü dünyanın hiçbir yerinde bu kadar kadına kıymet verilmiyor. Bence kıymet veriliyor burada.
-Feminist gözüyle bakarsanız, dediğinizin tam tersi ortaya çıkıyor onlara göre…
Değil aslında… Ne bileyim bir otobüste seyahat eden kadına Türkiye’de yer verilir. Yurt dışında böyle bir şey yok. ‘Kadın erkek eşittir’ diyorlar, aynı saatlerde çalışıyorlar ama fiziksel olarak eşit değiller. Kadın daha çabuk yoruluyor. Burada kadına hürmet ediliyor. Bunu yine ikiye ayıracağım. Anadolu’daki yaşam tavrı budur. Diyeceksiniz ki, ‘kadın mal gibi alınıp, satılıyor.’ İşte bu ikilem de başka bir durum. Şehir hayatının erkek gibi yaşayan kadınlarla dolu olduğunu görüyoruz. Biz de bu çarkın içine giriyoruz.
Aslında daha naif bir yapımız varken, daha sert durumlar karşısında durmak durumunda kalıyoruz. Ekonomik özgürlüğümüz olduğu için daha rahat, hoşumuza gitmeyen bir evliliği ‘tak’ diye bitirebiliyoruz.
Bunu bitirdiğimizde ‘yalnız kadın’ imajını kırmak üzere daha erkeksi bir yaşama dönüşüyoruz. Birçok kadın tanıyorum. Kendi evinin elektrik, tamir işini yapar. Bu ne oluyor. Kadınların özelliklerinin ufak ufak kaybolmasına neden oluyor. Kadın ağlamak da istiyor aslında... Ama bunu senelerce örte örte örte, bu sefer de başlıyor içine atmaya o gözyaşları… Türkiye’de kadın olmak, kadının düşüncesine göre zorlaşabilir. Kadın kendini erkekle itişir duruma getirirse, kadın pek çok şey kaybediyor.
Hâlbuki kadının da başarılı olduğu pek çok alan var. O alanları kullanarak bu işleri yürütürse daha rahat oluyor. Tek başına yaşayan bir kadına toplumun bakışı değerlendirmesi kısmını ben yaşamadığım için anlayamıyorum. Bu belki de metropolde yaşadığımdan kaynaklanıyor olabilir.
Kurtlar Vadisi'nde Süleyman Çakır’ın (Oktay Kaynarca) eşini oynayan İpek Tenolcay (Nesrin Çakır), uzun bir aradan sonra Kurtlar Vadisi Pusu’ya tekrar geri dönmenin büyük mutluluğunu yaşıyor. Dizinin Deli Hüsnü karakterini oynayan Adnan Erdoğan’a konuşan ve yaklaşık 5 yıl diziden ayrı kalan Tenolcay, bunun kendisi için büyük bir ayrılık olmadığını, bu süre zarfında Vadi’den hiç kopmadığını söylüyor.
NASIL GEÇTİ ANLAMADIM
Tenolcay, Vadi'ye dönüşünde sete gittiği ilk gün arkadaşlarıyla yaşadığı kaynaşmanın ise buna en büyük kanıt olduğunu belirtiyor. Tenolcay, “5 yılın nasıl geçtiğini anlamadım. Geri döndüğümde sanki birkaç hafta önce arkadaşlarımla çekim yapmışım, konuşmuşuz gibi geldi… .
NESRİN HANIM DİYORLAR
Tenolcay, 5 yıl içinde 6 tane farklı projede yer aldığını ancak bazı hayranlarının, ‘Kurtlar Vadisi’nde sizi çok beğeniyoruz. Burada da oynuyorsunuz Nesrin Hanım’ diyorlar dediğini hatırlatıyor.
İşte Kurtlar Vadisi Pusu’nun ‘vakar’ kadını İpek Tenolcay’ın Adnan Erdoğan'ın sorularına verdiği cevaplar:
-İpek Tenolcay Kimdir? Çünkü biz İpek Tenolcay’ı biz Kurtlar Vadisi’nde, ‘Nesrin’ karakteriyle tanıdık.
41 yaşındayım. Aslında ‘ben kimim?’ sorusunu aşağı-yukarı 5 yıldır kendime soruyorum. Cevap istersen sınıfı geçtim demektir. İpek Tenolcay bir kere anne aynı zamanda bir oyuncu ve televizyon program yapımcısı… Bir zamanlar mankenlik yapıyordu. Kısacası kendini arayan biri, bir kul...
FARKINA BİRAZ GEÇ VARDIM
-Aslında hepimiz kendimizi arıyoruz… İnsanoğlunun yolculuğu hiç şüphesiz öyle…
Ama ben bunun farkına biraz geç vardım. Belli bir yaştan sonra bu ivme hızlanıyor. Geç kaldığın şeyler bir anda kapanıyor. Yaş 35 oldu, ‘dur bir dakika, ben kimim ya’ dedim kendi kendime… Bu saydığım kimlikler var. Onların altında yatanı arıyorum. Bu soruyla çok şaşırttın beni…
-Peki, arıyorsunuz ama bir cevap bulabiliyor musunuz?
Burada olmamın asıl amacı ortaya çıkacak. Ya da şöyle de düşünüyorum. Her aşamada bir yılda bir cevap veriyorum kendime. ‘Buldum, ben buyum’ dediğim an yeni bir şey ortaya çıkıyor. Yani bu her insanın içinde olduğu gibi bende de var. Çok zevkliymiş bu keşif…
HAYATIM ANLAM KAZANDI
-Zaten bu keşfi hepimiz soruyoruz. Gençlik yıllarında belki bu dedikleriniz çok fazla düşünülemiyor ama bu yaşlarda bu soruları sormaya başladığın zaman yarın ne zaman olacağını da düşünüyorsun…
Hayatın bir anlam kazanıyor aslında… Bu soruyu sormadan önce anlamsız mıydı? ‘Şu ana kadar anlamlı değildi’ diyebilirim. ‘Ben kimim’ sorusunu sorduktan sonra hayatım daha anlam kazandı.
-Bu, ‘kazandım’ dediğiniz anlamlar neler?
Daha manevi şeyler… Elle tutulamayan, gözle görülemeyen ve parayla ölçülemeyen değerler… Bir kere, yaşlılık çok uzak gelirdi, gençken. Bir süre sonra vücudun ve ruhunla ikisinin olgunlaşması sana, ‘ha bu olgunluktan sonra bir de yaprak dökümü var’ düşüncesini getirdi. Peki, o yaprak dökümünden sonrası…
AMAÇ DEDİKLERİM ARAÇ OLDU
Evrende hiçbir şey kaybolmaz ya hani… Ben de, ‘yaprak düştükten sonra da bir şeyler olacak’ dedim kendi kendime. O zaman o yaprağın düşüşünden sonrasını düşünüyorsun. Bu sefer de şunu düşünmeye başlıyorum. Eskiden amaç dediklerimi, bu aşamada araç olarak görüyorum. O nedenle anlamlarda o amaç uğuruna değişti. Eskiden benim için para daha önemli iken, bu soruların cevabını aslında hayatın sana kendinden geldiğini gördüm. Benim düşünmem gerekenler onlar değildi. ‘Nasıldı’ değildi.
-Kendinize sorduğunuz sorulara bir takım cevaplar vermeye çalışıyorsunuz… Peki bu arayışı nasıl yapıyorsunuz?
Cevabını bilmediğim bir soruyu arıyorsam bunu araştıramam. Bilinmeyenden bahsediyoruz. Senin içini senden daha iyi bileni Allah’tan başka kimse bilemez. Birine beni ‘beni anlat’ diyemezsin. ‘Ben nasıl biriyim’ i bir başkasına anlatamazsın. Başkasının söylediği, sen anca senin gösterdiğin kadardır.
Bir de gösteremediğin, kendi içinde bir şeyler var. Bunu da zaman içinde kendini korumak adına yine kendinden saklamış olabilirsin. Bu adeta bir kuru soğan gibi, bir tane kabuğu soyuyorsan, altında yeni bir kabuk ortaya çıkıyor. Özüne ulaşmak için bir sürü yol kat ediyorsun. Ama bir sonrakini araştırırken, bir öncekini soymak zorundasın. Bu arayış, eskiden kurtulmak ile başladı bende.
-Yolculuk nereye doğru gidiyor?
Onu Allah biliyor. Onun da çizdiğinden başka bir yere gidemiyorsun. Onun izin verebildiği kadarını bilebileceğim. Benim çabamın karşılığı olan ne kadarsa o kadarını…
EN GÜZEL SÖZLERİ OKUYORUM
-Bunun için araç kullanıyor musunuz?
En güzel sözü kullanıyorum. En güzel sözleri okuyorum. Kur’an okuyorum. Oradan bana pek çok benim anlayabileceğim şey geliyor. Kur’an evrensel bir kitap…
TÜRKİYE’DE KADIN OLMAK AYRICALIK
- Peki, Türkiye’de kadın olmak nasıl bir şey? Erkek egemen bir toplumda yaşıyoruz…
Aslında bu söylediğin şekilde biz yaşamıyoruz. Geneli öyle yaşadı ama biz şehirliler pek böyle yaşamıyoruz. Şehirde yaşayanlar bu kalıba pek uymuyor. Kadın olmak konusuyla ilgili bir şeyler söyleyebilirim. Türkiye’de kadın olmak, aslında bir yandan bir ayrıcalık… Çünkü dünyanın hiçbir yerinde bu kadar kadına kıymet verilmiyor. Bence kıymet veriliyor burada.
-Feminist gözüyle bakarsanız, dediğinizin tam tersi ortaya çıkıyor onlara göre…
Değil aslında… Ne bileyim bir otobüste seyahat eden kadına Türkiye’de yer verilir. Yurt dışında böyle bir şey yok. ‘Kadın erkek eşittir’ diyorlar, aynı saatlerde çalışıyorlar ama fiziksel olarak eşit değiller. Kadın daha çabuk yoruluyor. Burada kadına hürmet ediliyor. Bunu yine ikiye ayıracağım. Anadolu’daki yaşam tavrı budur. Diyeceksiniz ki, ‘kadın mal gibi alınıp, satılıyor.’ İşte bu ikilem de başka bir durum. Şehir hayatının erkek gibi yaşayan kadınlarla dolu olduğunu görüyoruz. Biz de bu çarkın içine giriyoruz.
Aslında daha naif bir yapımız varken, daha sert durumlar karşısında durmak durumunda kalıyoruz. Ekonomik özgürlüğümüz olduğu için daha rahat, hoşumuza gitmeyen bir evliliği ‘tak’ diye bitirebiliyoruz.
Bunu bitirdiğimizde ‘yalnız kadın’ imajını kırmak üzere daha erkeksi bir yaşama dönüşüyoruz. Birçok kadın tanıyorum. Kendi evinin elektrik, tamir işini yapar. Bu ne oluyor. Kadınların özelliklerinin ufak ufak kaybolmasına neden oluyor. Kadın ağlamak da istiyor aslında... Ama bunu senelerce örte örte örte, bu sefer de başlıyor içine atmaya o gözyaşları… Türkiye’de kadın olmak, kadının düşüncesine göre zorlaşabilir. Kadın kendini erkekle itişir duruma getirirse, kadın pek çok şey kaybediyor.
Hâlbuki kadının da başarılı olduğu pek çok alan var. O alanları kullanarak bu işleri yürütürse daha rahat oluyor. Tek başına yaşayan bir kadına toplumun bakışı değerlendirmesi kısmını ben yaşamadığım için anlayamıyorum. Bu belki de metropolde yaşadığımdan kaynaklanıyor olabilir.