Kayıt
20 Ekim 2007
Mesajlar
962
Beğeniler
0
Türkiye, resmî adıyla Türkiye Cumhuriyeti, Kuzey Yarımkürede, Avrupa ve Asya kıtaları arasında, kuşbakışı görünümü kabaca doğu-batı doğrultusunda bir dikdörtgeni andıran Anadolu platosu ve Trakya yarımadası üzerinde kurulmuştur. Akdeniz, Karadeniz, bu iki denizi Boğazlar vasıtasıyla birbirine bağlayan Marmara Denizi ve Ege Denizi ile çevrilidir. Eski çağın başlıca uygarlık alanları olan Akdeniz dünyası ve Balkanlar ile Ortadoğu ve Uzakdoğu göç ve ticaret yollarının kesişim noktasında bulunan Türkiye coğrafyası pek çok medeniyete ev sahipliği yapmıştır.

İstanbul'un 1.600 yıl boyunca (313 - 1923) Orta Avrupa'dan Kafkaslara, Mezopotamya'dan Kuzey Afrika'ya kadar olan milyonlarca km²'lik bölgenin ve 60'ın üzerinde etnik unsurun doğal imparatorluk başkenti olma özelliği bulunur.

Türkiye, idare şekli demokrasi olan bir cumhuriyettir. Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı sebebiyle 20. yüzyıl başında yıkılmasından sonra, 1923 yılında Türk Kurtuluş Savaşı ile, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kurulmuştur. İmparatorluklar devrinin kapanıp ulus devletler devrinin başladığı bir ortamda, Türk Milletinin son asırlarda geri kalmasına neden olan bütün kurumları kaldırarak yerine milletin karakterine, şartlara ve çağın gereklerine uygun ve ilerlemeyi sağlayacak yeni kurumlar kurmayı amaçlayan radikal reformlar dizisi, devletin kuruluşundan itibaren Atatürk inkılapları olarak anılıp benimsenmekte ve halen sürdürülmektedir. Bu devrimler sayesinde Türkiye, Müslüman çoğunluğa sahip ülkeler arasında en gelişmiş ve modern ülkelerden biri haline gelmiştir.

Başkenti Ankara, en büyük şehri İstanbul'dur.

Türkiye Cumhuriyeti demokratik , laik Sosyal bir hukuk devletidir. Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Parlamentosu ve İslam Konferansı Örgütü Türkiye'nin üye olduğu uluslararası örgütlerden bazılarıdır. 3 Ekim 2005 tarihinden itibaren Avrupa Birliği'ne tam üyelik için müzakerelere başlanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk ve silah arkadaşları tarafından, İstiklal Savaşının kazanılması ile, 1. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkmış ve savaşı kazanan devletlerce paylaşılmış Osmanlı İmparatorluğu'nun Anadolu ve Trakya'da kalan toprakları üzerine kurulmuştur. İstiklal Harbi, Misak-ı Milli sınırları içinde ülke bütünlüğünü korumak, ulusal egemenliğe dayalı, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak için tüm ulusca girişilen, çok cepheli bir savaştır.

Kurtuluş Savaşı'nda düşmana karşı koyan, Türk direniş örgütlenmeleri ve güçleri olan Millî Kuvvetler, Osmanlı'nın son ordusu ile Kurtuluş Savaşı milis ve gönüllülerinden oluşan Kuvayı Milliye'dir.

Kuvayi Milliye, ülkenin dört bir yanının Yunan, İngiliz, Fransız, İtalyan birliklerince ele geçirildiği, Mondros Mütarekesi ile ülkeye ağır koşulların dayatıldığı, Osmanlı ordusunun silahlarının alınıp dağıtıldığı, her şeyin bitti sanıldığı günlerde, ulusun tepkisi olarak doğan bir halk direnişidir.

12 Haziran 1919’da Havza'dan Amasya'ya gelen Mustafa Kemal Paşa buradan yayınladığı bildiri ile ülkenin içine düştüğü durumu açıklıkla saptıyor, çözümün bütün güçlerin birleşmesinden geçtiğini vurguluyordu. M.Kemal Amasya'da Anadolu ve Rumeli’de kurulan Mudafaa-i Hukuk Derneklerini birleştirme, kongreler yaparak tüm ulusun kesin kararına dayalı yeni bir yönetim kurma amacıyla Amasya Tamimi’ni hazırlamıştır.[1]

Bu tamim ulusal egemenliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması yolunda atılan ilk adımdır. Ulusun teşkilatlandırma ve mücadele yöntemleri belirginleşmiştir. Ulusal egemenlik ve ulusal bağımsızlık fikri ilk kez ortaya atılmıştır.

8 Temmuz’da İstanbul’a görevinden ve askerlikten ayrıldığını bildirerek, Osmanlı Hükümeti ile tüm ilişkilerini sona erdiren Mustafa Kemal ertesi gün Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Erzurum Şubesi’nin başkanlığına seçildi. 23 Temmuz 1919’da Mustafa Kemal’in başkanlığında toplanan Erzurum Kongresi;

Ulusal sınırlar içinde vatan bir bütündür, bölünemez
kararı almıştır
Ulusal direnişi oluşturmada ikinci büyük adım olan ve 04 Eylül/11 Eylül 1919 tarhinde yapılan Sivas Kongresi'nde Mustafa Kemal Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Derneği'nin başkanı olarak seçilerek Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın yetkili lideri haline gelmiştir.

27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelen Mustafa Kemal burasını Anadolu’daki direniş hareketinin merkezi olarak seçmiştir.

İstanbul'un işgalinden üç gün sonra, Atatürk ünlü 19 Mart 1920 tarihli bildiriyi yayımlayarak, Olağanüstü yetkiler taşıyan bir Meclisin Ankara'da toplanacağını bildirerek Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş temellerinin Ankara'daki atılmasını sağladı

Atatürk 21 Nisan'da yayınladığı ikinci bir bildiri ile, Meclis'in 23 Nisan günü toplanacağını ve açılış töreninin nasıl yapılacağını duyurdu.

TBMM, 24 Nisan 1920 günü yaptığı ikinci toplantısında Mustafa Kemal Paşa'yı (Atatürk), başkanlığa seçti. Mustafa Kemal Paşa, kendi öncülüğünde kurulan TBMM'nin başkanlığını Cumhurbaşkanı seçildiği gün olan 29 Ekim 1923 tarihine kadar sürdürdü.

Nüfus [değiştir]Türkiye'nin 2006 yılı tahmini nüfusu 74 milyondur. Kuruluş döneminde Balkan ağırlıklı olan nüfus, Anadolu vilayetlerindeki yüksek nüfus artışı nedeniyle 1980'lerden sonra Anadolu ağırlıklı olmuştur. 1985 sayımına göre Türkiye nüfusunun yüzde 10'u Trakya, yüzde 13,1'i Karadeniz, yüzde 19,4'ü Marmara ve Ege, yüzde 9,2'si Akdeniz, yüzde 7'si Batı Anadolu, yüzde 24,1'i İç Anadolu, yüzde 4,8'i Güneydoğu Anadolu ve yüzde 12,4'ü Doğu Anadolu'da yaşamaktadır. Nüfusun yüzde 48,90'i kırsal, yüzde 51,10'u kentsel alanlarda bulunur.

Yaşlara göre nüfus oranı(2006):

0-14 yaş arası: %25,5 (9.133.226 erkek - 8.800.070 kız)

15-64 yaş arası: %67,7 (24.218.277 erkek - 23.456.761 kadın)

65 yaş ve üstü: %6,8 (2.198.073 erkek - 2.607.551 kadın)

Yaş ortalaması

Toplamda: 28,1 yaş

Erkek: 27,9 yaş

Kadın: 28,3 yaş

Nüfus Artışı: %1,06 (2006)

Türkiye'nin en büyük nüfusuna sahip kentleri sırayla İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana, Konya, Mersin, Antalya, Şanlıurfa, Diyarbakır, Gaziantep'tir.


Türk Ulusu [değiştir]Ana madde: Türkiye'de yaşayan etnik gruplar
Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı ile dağılması ve ardından gelen Cumhuriyet idaresinin modern ve homojen bir toplum kurma çabaları sonucu ortaya çıkan Türk Ulusu, Batı Avrupa'nın Osmanlı İdaresine verdiği "Türk" ismini devralmıştır.

Tarihçiler, 1071'den sonra Bizans bölgesine gelen Selçuklu nüfusunun toplam 3 milyon olduğunu ve Anadolu'yu sürekli besleyen Türk göçleriyle (Harzemşahlar-Akkoyunlu-Karakoyunlu vb.) Türk varlığının tesis edildiğini belirtmektedir.

Osmanlı döneminde 600 sene boyunca devlet dininin İslam olması, Hıristiyan ismi ile yüksek mevki edinilememesi[kaynak belirtilmeli], Yeniçeri ordusuna askere alınarak Müslümanlaşma, tarikat faaliyetleri ve genel olarak devşirme uygulaması gibi nedenlerle Bizans ahalisinin önemli kısmı Müslümanlaştı ve Müslümanların dili Osmanlı türkçesi yani Türkçe oldu. Müslümanlaşma oranı örneğin Boşnaklar, Arnavutlar, Rum ve Ermeniler'de % 80'in üzerinde oldu, Rum ve Ermeniler daha 13. ve 14. yüzyıllarda Müslümanlaşarak Türkleştiler. Fakat bunların dönemin çoğrafyasındaki nüfusu çok da fazla değildir. Boşnak ve Arnavutlar ise Müslümanlaşarak Osmanlı saray yönetiminde görev aldılar. II.Mehmet döneminden sonra sarayda Selçuklu kökenli üst düzey yönetici kalmadı. Batı Avrupa ise bütün Osmanlı Devleti'ni 'Türk' kelimesiyle adlandırdı.

Türkiye, Anadolu ve Balkan yarımadalarının ve Boğazların, Mezopotamya'dan Orta Avrupa'ya geçişin tek coğrafi olanağını oluşturmasından dolayı, 10.000 senedir sayısız kavime köprü vazifesi görmüştür.

Farklı etnik grupların yaşadığı pek çok imparatorluğun (Roma, Doğu Roma İmparatorluğu/Bizans, Selçuklu, Osmanlı, Pers, Asur vb.) barındırdığı kültürel özellikler Türkiye Cumhuriyeti'nde varlığını korumuştur.

Paleolitik ve Kalkolitik dönemlerde, Ege Bölgesi'nde Luviler, Hurri'ler, tunç çağında ilk büyük devlet Hititler ve Miken'ler, dünyanin en eski medeniyet bölgesi olan Mezopotomya'da kurulan uygarlıklar, M.Ö.1250'de Truva Savaşından sonra gelen Yunan Kavimleri, M.Ö. 6-4. yüzyıllar arasında Perslerin Makedonya'ya kadar olan hakimiyetleri, Büyük İskenderin Doğu Seferleri ile gelen Makedonyalılar, M.Ö. 133'ten sonra 1453'e kadar süren Roma ve Doğu Roma İmparatorluğu hakimiyetleri, 12.yüzyıldan sonra Selçuklular ve Haçlı Orduları karşısında Bizans'ın yıkılması, 1453'ten sonra İstanbul'un Osmanlılarca fethi, Osmanlı Devletinin 1.Dünya Savaşına kadar hâkimiyeti ile çok kısa olarak özetlenebilecek olan Doğu ve Batı kavimlerin binlerce sene yanyana yaşaması kültürel bir zenginlik yaratmıştır. Bu kavim ve kültürlerin tümü aynı zamanda Türk Milleti'ni oluşturan unsurlarin başlıcalarıdır.

Irkçılık veya herhangi bir unsurun diğerlerine baskı yapması anayasanın kesin hükümleriyle yasaklanmış olduğu gibi, halkta da, pek çok Batı toplumunun aksine, ırkçılık eğilimi ve alışkanlığı bulunmaz.

I. Dünya Savaşı ve meydana getirdiği büyük yıkım sonucu, İstanbul'un son imparatorluğu olan Osmanlı İmparatorluğu yıkılmış ve Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kurulan modern Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte bu çok etnikli imparatorluktan birçok ulusal devlet ortaya çıkmıştır.

İstanbul M.S. 395 senesinden günümüze 1500 seneden fazla bütün bu bölgenin tek hakimi ve imparatorluk başkenti olmuştur.

İstanbul'un Orta Avrupa'dan Mezopotamya'ya kadar olan yaklaşık 3 milyon km² coğrafyadaki tartışmasız etkisi ve hakimiyeti, olağandışı bir cazibe merkezi oluşturmasina yol açar. Bizans ve Osmanlı dönemlerinde var olan imparatorluk başkentine göç yasağının/kısıtlamasının kaldırılması ile bunun sonucu oluşan göç, İstanbul'un nüfusunun 1980-2005 arasında 2,5 milyondan 15 milyona çıkmasına yol açmıştır.

Türkiye'de yaşayan herkes etnik kimliğine bakılmaksızın Türk vatandaşıdır. Türk milleti ve devleti ayrılmaz bir bütündür. Herkesin etnik kimliğine saygı duyulur.


Din [değiştir]Türkiye laik bir ülke olduğundan din ve devlet işleri ayrılmıştır. Dinî veya etnik isimli siyasi parti kurulması anayasaya göre yasaktır. Cumhuriyetin ilk yıllarında dinin devlet kontrolü dışında yürütülemeyeceği kanaatine varılarak, devlet tarafından denetlenmesi gerektiği kararlaştırılmıştır. Buna dayanarak 3 Mart 1924 tarihinde Başbakanlığa bağlı bir teşkilat olarak Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur. Bu teşkilat bireylere din hizmetini sağlamak ve camii gibi Müslüman ibadet yerlerini yönetmekle görevlidir.

Dinî inanç veya inanmama, dinîi kuralları şahıs olarak uygulama veya uygulamama özgürlüğü anayasanın korumasındadır.

1923'ten önce geçerli olan dinîi kanunlar tamamen geçerlilikten kaldırılmıştır.

Şahıs isimleri veya dinî köken temel alınarak bir kategorizasyon yapılması durumunda Türkiye vatandaşlarının yaklaşık tamama yakın kısmı Müslüman isimli veya kökenlidir (Ahmet/Mehmet/Ayşe/Fatma vb.).

Bu durum aynı zamanda Türkiye'nin en büyük ortak paydasını oluşturur. (1 - %0,2 = %99,8)

Osmanlı Devletinde resmî aidiyet unsuru olan 'Müslüman' kavramı 1923'ten bu yana kullanılmaz, bu aidiyetin yerine, ulusal aidiyet olan 'Türk' kavramı gelmiştir.

Rum, Ermeni, Süryani, Musevi vb. (Yorgo/Eleni/Agop/Salamon vb.) isimli Türk vatandaşlarının azınlık statüsü bulunur, ancak oranları çok düşüktür.

Toplam nüfusun çok ufak (yaklaşık %0,2) bir oranını Gayrimüslimler oluşturur. Bunlar 93.500 Ermeni Gregoryen, 26.114 Musevi, 17.194 Süryani, 3.270 Rum Ortodoks ve yaklaşık 5.628 diğer çeşitli din ve mezheplerden insanlardır (Katolik, Arap Ortodoks, Kildani, vs). [4]

Türkiye'deki Rum Ortodoks, Gayrimüslim nufusun büyük bir kısmı, Lozan Antlaşması gereği Yunanistan'a göç etti. Batı Trakya'da yaşayan Müslümanlar ile İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada'da yaşayan Rumlar mübadele dışında bırakıldı.

Balkanlar'da ve Kafkaslar'da yaşayan Müslüman ahali Sırp ve Rus orduları tarafından Türkiye'ye sürüldü.

1.Dünya Savaşı Osmanlı Devleti topraklarında 4 milyon insanın ölümüne veya sürgününe ve ayrıca Osmanlı Devletinin de yıkılmasına neden oldu.

Bugünkü Yunanistan nüfusunun yaklaşık yarısını, Anadolu'dan giden Rumlar oluştururlar. Bu göç edenlerin bir kısmını da hiç Rumca bilmeyen fakat Türkçeyi Yunan alfabesiyle yazan hıristiyanlaşmış Selçuklular yani Türkler oluşturuyordu.


Dil [değiştir]Türkiye'nin resmi dili Türkçedir. Bugün Türkiye Türkçesi nüfusun büyük bir çoğunluğu tarafından konuşulmaktadır. Bölgelere göre birçok farklı şivesi kullanılmakta olup belli bir eğitim seviyesine ulaşanlar İstanbul ağzını tercih etmektedirler.

Tüm halkın iletişimini sağlayan Türkçenin yanında başka diller de konuşulmaktadır.Buna karşın Lazca(Lazuri) Kartuli(Gürcüce) Karadeniz'de ; Kürtçe ve Arapça gibi diller özellikle Güney Doğu Anadolu Bölgesinde yaygındır ancak yapılan araştırmalara göre gündelik hayatta Türkçe daha fazla tercih edilmektedir.


İdari bölümler [değiştir]Adana
Adıyaman
Afyon
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Coğrafya [değiştir]Türkiye'nin toprakları 36° - 42° Kuzey paralelleri ve 26° - 45° Doğu meridyenleri arasında yer alır. Kabaca bir dikdörtgeni andırır ve genişliği 1.660 kilometredir. Göller dahil kapladığı alan 814.578 km²'dir. Marmara Bölgesi % 8,5, Ege Bölgesi % 12, Akdeniz Bölgesi % 16, İç Anadolu Bölgesi % 18, Karadeniz Bölgesi % 18, Doğu Anadolu Bölgesi % 21, Güneydoğu Anadolu Bölgesi % 7,5 yer tutar. Trakya'nın yüzölçümü 24.370 km² dir. Türkiye'nin kara sınırlarının uzunluğu 2.573 km, adalar dahil sahil uzunluğu 8.333 kilometredir
Türkiye 6-21 Haziran 1941 tarihinde yapılan Birinci Türk Coğrafya Kongresi'nde 7 ana coğrafi bölgeye ve 21 coğrafi bölüme ayrılmıştır:

Akdeniz Bölgesi
Doğu Anadolu Bölgesi
Ege Bölgesi
Güneydoğu Anadolu Bölgesi
İç Anadolu Bölgesi
Karadeniz Bölgesi
Marmara Bölgesi

Konum [değiştir]Bir Balkan, Akdeniz, Kafkas ve Ortadoğu ülkesi olarak sınıflandırılan Türkiye Cumhuriyeti, Doğu ve Batı kültürlerinin geçiş bölgesinde bulunur.

Antik ismiyle Küçük Asya'da bulunan kısmına günümüzde Batı Anadolu denir. Balkan Yarımadası'ndaki (Güney Doğu Avrupa) bölgeye Trakya, Torosların doğusundaki antik Pers ve Kuzey Mezopotamya bölgesine de Doğu Anadolu adı verilir. Anadolu yarımadası Karadeniz, Marmara Denizi, Ege Denizi ve Akdeniz ile çevrelenmiştir.

Türkiye'nin komşuları; batısında Bulgaristan(280 km sınır uzunluğu) ve Yunanistan(206 km), doğusunda Gürcistan(252 km), Ermenistan(268 km), Azerbaycan(9 km) ve İran(499 km), güneyinde ise Irak(352 km) ve Suriye(822 km)'dir.Toplam kara sınır uzunluğu 2648 km'dir.

Türkiye tarih ve coğrafya açısından dünyanın en zengin bölgelerinden birinde yer alır.

Anadolu kelimesi Rumcada "doğu" veya "gün doğumu" anlamına gelen Anatolia kelimesinden kaynaklanır ve tarih belgelerinde bir bölge adı olarak geçmez.

Batı Anadolu'nun antik eyalet isimleri şunlardı: Bitinya, Paflagonya, İyonya, Kapadokya, Misya, Kilikya, Likya, Karya, Pisidya, Pamfilya, Lidya, Frigya. Batı Anadolu'ya Antik Çağ'da Romalılar "Asya eyaleti" adını da veriyorlardı ve başkenti, en büyük Roma kentlerinden olan antik Efes idi.

Günümüzde Doğu Anadolu dediğimiz, Kapadokya'nın ve Torosların doğusundaki bölgeler ise antik Mezopotamya ve Pers kültürlerini temsil eder. Toros Dağları ve Fırat Nehri tarihçilerce Batı-Doğu kültür sınırı olarak görülür. Antik dönemde ve Orta Çağ'da Kapadokya'nın ve Toros'ların doğusu ise genellikle Mezopotamya, Pers İmparatorluğu, Urartu, Armenia, Kommagene, Suriye, Pontos gibi isimlerle anılırdı.

Toros Dağları, Roma ve Pers, Doğu ve Batı orduları arasında her zaman zor geçit veren doğal bir sınır olmuştur.

Tarihte günümüzdeki Türkiye'ye Doğu'dan ve Batı'dan gelip yerleşmiş kavim ve kültürler pek çoktur.

Türkiye'de tarih boyunca yerleşen kavim ve kültürlere örnek olarak Doğu'dan Hititler, Asurlular, Urartular, Persler, Selçuklular (Selçuklulardan çok önce İskitler, Hunlar, Hazarlar, Peçenekler, Kıpçaklar), Araplar, Hıristiyanlık, Müslümanlık, Musevilik; Batı'dan gelenlere ise Romalılar, Yunanlılar ve Güney Doğu Avrupa (Balkan) kavimleri, antik politeist Yunan-Roma kültürleri vb. verilebilir.

Türkiye toprakları, tarihçiler ve arkeologlarca 'açık hava müzesi' olarak adlandırılır. 8.000 km'lik sahil şeridi antik Roma-Yunan kültürlerinin kalınıtılarıyla doludur.

Bu coğrafyaya "Türkiye" isminin ilk olarak Roma-Cermen İmparatoru Frederick Barbarossa (1123-1190) tarafından verildiği ifade edilmektedir. Resmî kayıtlarda ise, 19. yüzyıl Büyük Britanya yazışmalarında geçer.

Türkiye Cumhuriyeti, Orta Asya Türk Kültürünün mirasçısı olduğu kadar Roma, Pers, Mezopotamya, Bizans/Doğu Roma, Osmanlı vb. kültürlerinin de mirasçısıdır.


Doğal yapı [değiştir]Ülkenin yarısından fazlası, yükseltisi 1.000 metreyi aşan yüksek alanlardan oluşur. Yaklaşık üçte biri orta yükseklikteki ovalar, yaylalar ve dağlar, yüzde 10'u da alçak alanlarla kaplıdır. En yüksek ve dağlık alanlar doğu kesimde yer alır. Kuzey kesimini Kuzey Anadolu Dağları, güney, doğu ve güneydoğu kesimlerini de Toroslar engebelendirir. Ülkenin en yüksek noktası, Ağrı Dağı'nın 5.166 metreye erişen doruğudur. Başlıca geniş düzlükler Çukurova, Konya Ovası ve Harran ovalarıdır. Kaynağı ve denize döküldüğü yer ülke sınırları içinde olan en uzun akarsu 1.355 kilometre uzunluğundaki Kızılırmak'tır. En büyük doğal göl, 3.713 km² alan kaplayan Van Gölü'dür. 817 km²'lik alana yayılan Atatürk Baraj Gölü ise ülkenin en büyük yapay gölüdür. Türkiye'nin en büyük adası olan Gökçeada'nın yüzölçümü 279 km²'dir. Kara parçalarının toplam alanı 770,760 km², su alanlarının toplam alanı ise 9,820 km²' dir.


Dağlar [değiştir]Ağrı Dağı - 5.137 m
Buzul (Cilo) Dağı - 4.116 m
Cudi Dağı - 5.000 m
Süphan Dağı - 4.058 m
Kaçkar Dağı - 3.932 m
Erciyes Dağı - 3.917 m
Uludağ - 2.543 m


Palandöken - 3.271 m

Akarsular [değiştir]Ana madde: Türkiye'nin nehirleri
Meriç Nehri
Kızılırmak
Yeşilırmak
Fırat Nehri
Gediz Nehri
Sakarya Nehri
Murat Nehri
Dicle Nehri
Seyhan Nehri
Ceyhan Nehri
Göksu Nehri
Çoruh Nehri
Büyük Menderes



Havzalar [değiştir]Ana madde: Türkiye'nin havzaları

Doğal Göller [değiştir]Van Gölü 3.713 km²
Tuz Gölü 1.500 km²
Beyşehir Gölü 656 km²
Eğridir Gölü 468 km²
Akşehir Gölü 353 km²
İznik Gölü 298 km²
Burdur Gölü
Salda Gölü
Eymir Gölü
Manyas Gölü 166 km²



Adalar [değiştir]Gökçeada 279 km²
Balıkesir Marmara Adası 117 km²
Bozcaada 36 km²
Uzunada 25 km²
Balıkesir Alibey Adası 23 km²
Balıkesir Paşalimanı Adası 21 km²
Balıkesir Avşa Adası 21 km²

Millî Parklar [değiştir]Ana madde: Türkiye'nin Milli Parkları

İklim [değiştir]Türkiye'nin üç tarafının denizlerle çevrili olması, dağların konumu ve yeryüzü şekillerinin çeşitlilik göstermesi, farklı özellikte iklim tiplerinin doğmasına yol açmıştır. Kıyı bölgelerinde denizlerin etkisiyle daha ılıman iklim özellikleri görülür. Kuzey Anadolu Dağları ile Toros Sıradağları, deniz etkilerinin iç kesimlere girmesini engeller. Bu yüzden iç kesimlerde karasal iklim özellikleri görülür.

Akdeniz iklimi: Akdeniz ve Ege Denizi kıyılarında etkili olan bu iklim tipi, Marmara Denizi'nin güney kıyısına kadar sokulur. Kıyıdan yaklaşık 800 metre yüksekliğe kadar bu iklimin özellikleri görülür. Daha içerilere gidildikçe etkisi azalır. Bu iklim tipinde yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlıdır. Yıllık yağış miktarı, bazı yerlerde 1.000 mm'nin üstünde iken çoğu yerde daha azdır. Don olaylarına ve dağların yüksek kesimleri hariç kar yağışına çok az rastlanır.
Karadeniz iklimi: Türkiye'nin kuzey kıyılarında, dağların denize bakan yamaçlarında görülen bir iklim tipidir. Bu iklimde yaz sıcaklığı, Akdeniz ikliminde olduğu kadar etkili değildir. Kış mevsimi, güney kıyılarına göre soğuk geçer. Ara sıra don olur, sis görülür ve kar yağar. Karadeniz ikliminin en önemli özelliği, yağışların her mevsimde görülmesidir. Karadeniz üzerinden gelen nemli hava, Kuzey Anadolu Dağları'nın denize bakan yamaçlarında yükselerek yoğunlaşır ve kıyılarda yaz mevsiminde de yağış bırakır. En çok yağış alan bölge Karadeniz Bölgesi'dir. Rize ve çevresinde yıllık yağış miktarı 2.500 mm'yi bulur.
Karasal iklim: Türkiye'nin denizlerden uzak, yeryüzü şekillerinin meydana getirdiği engellerden dolayı deniz etkisinden yeterince yararlanamayan kesimlerinde karasal iklim görülür. İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ile Trakya'nın iç kesimleri karasal iklimin etkisi altındadır. Buralarda mevsimlik ve günlük sıcaklık farkları büyük, yağışlar genel olarak azdır. Kışlar uzun, soğuk ve karlı, yazlar kısa fakat sıcaktır. En şiddetli karasal iklim Doğu Anadolu'da görülür. Yüksekliğinden dolayı yağışlar İç Anadolu ve Güney Doğu Anadolu'ya göre daha çoktur. İç Anadolu'da en yağışlı mevsim ilkbahar, Güney Doğu Anadolu'da ise kıştır. İç Anadolu en az yağışı alır. Güney Doğu Anadolu biraz daha fazla yağış almasına rağmen sıcaklık ve buharlaşmanın fazla olması nedeniyle kuraklık tehdidi altındadır.
Türkiye, örneğin İspanya ile aynı paralellerde bulunmasına rağmen, ortalama 1.000 metreden yüksek olan Anadolu Platosu'na kar ve yağmur yağışının yoğun olması sebebiyle su sıkıntısı nispeten daha az çekilir.

8.000 yıldan bu yana tarım yapılan Çukurova, ayrıca Ege Bölgesi, Bafra ve Çarşamba ovaları dünyanın en bereketli topraklarından sayılır. Tropikal bitkiler hariç dünyadaki sebze ve meyve çeşitlerinin %90'ı Türkiye'de yetişir.

Batı ve Kuzey Avrupa'da Orta Çağ'da devamlı açlık ve veba tehlikesi olmasına karşın, Antik Çağ'da dahi Roma İmparatorluğu'nun en bereketli eyaleti olan "Asia Minor" eyaleti (bugünkü Ege Bölgesi) Roma'ya üzüm, şarap, tahıl, zeytinyağı ve muhtelif meyve ve sebze gönderirmiştir.


Ekonomi [değiştir]Kuruluş yıllarında Osmanlı Dönemi'nin yıkılış döneminin savaş yenilgileri geçmişiyle başlayan Türkiye ekonomisi 1923 sonrası yıllarda harap vaziyetteydi. İstanbul ve İzmir haricinde ne sanayi, ne sermaye sınıfı, ne altyapı, ne de eğitim mevcuttu. En basit ürünler dahi ithal edilmek zorundaydı. 12 milyonluk nüfusun büyük çoğunluğu okuma yazma bilmeyen yoksul Müslüman köylülerden oluşuyordu. Anadolu'daki büyük toprak sahipleri de sanayi burjuvazisini oluşturmaktan çok uzaktı.

II. Dünya Savaşı sonrasına kadar devlet ekonomisiyle yaşayan toplum, 1950'den sonra ABD'nin de etkisiyle büyük bir kapitalist sanayi kalkınma dönemine girdi. Bugün de sürmekte olan bu kalkınma süreci özellikle büyük toprak sahiplerinin, hızla modern sermaye sınıfına dönüşmesine yolaçtı. Anadolu'nun kalkınması ve alt yapısının oluşması sürecinde 200 milyar ABD dolarından fazla borç oluştu. GAP projesi ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu teşvik programları halen sürmektedir.

Ortalama %6 üzerindeki ekonomik gelişme ile beraber büyük bir değişim ve modernleşme başladı. Öncelikle İstanbul, İzmir ve Batı bölgeleri, 1980'den sonra da bütün Anadolu illerinde büyük sermaye ve sanayi oluştu. Bir milyar ABD doları ve üzeri sermayeye sahip holding sayısı 25'ü geçti. Bunun altındaki yüzbinlerce büyük, orta ve ufak ölçekteki şirket, ve oluşan işçi sınıfı dinamik bir ekonominin taşıyıcıları oldular. Arap ülkelerinde petrol sayesinde oluşan refah, Türkiye'de toplumun çalışmasıyla zor şartlarda oluştu.

Günümüzde Türkiye'nin pek çok bölgesi sanayi toplumu olarak nitelenebilir. Türkiye sanayi toplumuna hızlı geçiş olgusunu Müslüman toplumlar arasında başarıyla gerçekleştirebilen az sayıdaki ülkeden birisidir.


Eğitim [değiştir]Kuruluş yıllarında toplam 12 milyonluk nüfusun büyük çoğunluğu okuma yazma bilmez haldeydi. 1930'lara kadar ülkedeki tek üniversite İstanbul Üniversitesiyken, günümüzde üniversite sayısı (özellerle birlikte) 95'i geçmiş, yüksek okulu olmayan il neredeyse kalmamış, yüksek okullarda okuyan öğrenci sayısı bir buçuk milyonu geçmiştir. Çok genç bir nüfusa sahip olan Türkiye'de günümüzde ilköğretim ve lise öğrencisi sayısı 15 milyonu geçmiş (Türkiye'nin 1927'deki toplam nüfusundan fazla) olup, eğitim sisteminin finasmanı da bütçe açısından zorluk çekilen konuların başında gelmektedir. Lise bazında Fen Liseleri ve Anadolu Liseleri imam hatip liseleri eğitimin başını cekmektedir.


Üniversiteler [değiştir]Ana madde: Türkiye Cumhuriyeti üniversiteleri
Türkiye'de halihazırda 82 adet Devlet ve vakıf üniversitesi bulunmaktadır. Türkiye'nin en eski üniversitesi olan İstanbul Üniversitesi'nin kuruluş tarihi 1453 yılına kadar dayanmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti "kurtuluşu" izleyen dönemde 21 Nisan [[1924] tarihli ve 493 sayılı Kanun'la İstanbul Darülfünunu'nun tüzel kişiliğini tanımış ve 7 Ekim 1925'de kurumun bilimsel ve yönetsel özerkliğini kabul etmiş, medreseler "Fakülte" statüsüne kavuşturulmuştur. Darülfünunun ülkenin bilim merkezi olmasını ve genç kuşakları Batı üniversiteleri düzeyinde yetiştirmesini bekleyen Cumhuriyet verdiği özerkliğin yanı sıra Darülfünunun bütçesini de ayırıp arttırmıştır.

13 Haziran 1946'da 4936 sayılı yasayla Türk üniversiteleri'ne ve onları oluşturan fakültelere bilimsel ve yönetimsel özerklik tanınmış ve bu kurumlara birter "hizmet yerinden yönetim" yapısı kazandırılmıştır.

1961 Anayasasının 120. maddesinde üniversiteler özerk kuruluşlar olarak yer alırken, 27 Ekim 1960 tarihli 115 sayılı yasa, 1946 tarihli 4936 sayılı yasanın bazı maddelerini değiştirip yeni maddeler eklemiştir. Bu yasayla Milli Eğitim Bakanlığı'nın Üniversite üzerindeki yetkileri azalmış, fakülte kurullarına daha geniş katılım sağlanmış ve kadro tıkanıklıklarını aşmak üzere yeni düzenlemeler getirilmiştir. Kısaca yönetim, teşkilat, öğretim üyelği ve yardımcılığı konularında daha geniş özerklik koşullarında yeni esaslar konmuştur
 
Yukarı Alt