- Kayıt
- 12 Mayıs 2007
- Mesajlar
- 8.070
- Beğeniler
- 0
Hayal gibiydi... Karşısında kızıl , uzun dalgalı saçlı kıyafetleri ve yemyeşil gözleriyle , ay gibi bembeyaz yüzünü Spare'e çevirmiş bir kadın duruyordu. Bir elinde üzerinde mavi oval bir taş bulunan asasını tutuyordu. " Kimsin?" diye sordu. Bir ipek kadar narin ve berrak sesi vardı. "Ben Spare" diye cevapladı , "Spare Neonthus". Kadın tekrar sordu "Burda ne işin var?" Spare başından geçenleri anlatmaya başlayacaktı ki "boşver" dedi kadın , "sıcak bir yer bulalım... Gel." diyerek dönüp yürümeye başladı.
Spare , kadının sormasına karşın olanları kısaca anlattı. Hikayesi zaman içinde ileri gitti geri geldi , kadının soruları üzerine ordan oraya zıplayıp durdu. Sonunda durdular. Bir ağacın önünde , oldukça büyük bir ağacın önünde asasını kaldırarak Spare'in anlamadığı dilden birşeyler söyledi. Ağacın devasa kovuğu hafifçe çatladı , ardından yırtılan teneke gibi yanlara doğru açıldı. Kızıl saçlı kadının ardından Spare'de içeri girdi ve kapı ardlarından yavaşça kapanarak içeriyi karanlığa boğdu. Yine anlamadığı dilden sözler , kaynağı belli olmayan bir ışığı da ortaya çıkardı.
Ağaç kovuğu çok genişti ve nedendir bilinmez bir o kadar da sıcaktı. Yer hasır kaplıydı ve sağ köşede içinde hiçbirşey olmamasına rağmen yanan bir şömine vardı. Spare kılıçlarını ve yayıyla odağını bir köşeye bıraktı. Etrafa tekrar bakındı. Oldukça sade bir ağaç kovuğuydu. Zaten ilk kez bir ağacın içine girmişti ancak soğuk kanından daha fazlasına işlemiş olmalı ki hiçbir şey düşünemiyor , tehditleri anlayamıyor , olayları kafasında değerlendiremiyordu. Bir kaç parça kıyafet sağa sola atılmıştı , ufak bir tezgah ya da benzeri birşeyin üstünde yiyecekler duruyordu. Ağaçtan yapılmış sandalyeler , koltuklar vardı ama fazlası değil.
"Peki ya sen kimsin?" diye sordu Spare. Kadın tezgahta uğraştığı işi bir anlık durdurarak başını geri çevirdi. "Niyola" dedi , "adım Niyola."
"Neden ağaç kovuğunda yaşıyorsun?"
Niyola bu soruya önce şaşırdı sonra güldü. "Tabiatım böyle" diye kısaca cevaplandırdı.
"Ne tabiatı?" diye ısrarla sordu Spare.
"Ben bir orman perisiyim deseydim inanırmıydın Spare Neonthus?" diye sordu ve bir tas içindeki sıcak çorbayı Spare'e verdi.
Spare , peri diye birşey yoktur demeyi düşündü ancak elinde asa ile gezen ve ağaç kovuğunda yaşayan birini gördükten sonra bunun da mantıklı olabileceğini düşünerek şimdilik kabullenmeyi daha kolay buldu. Elindeki buharları tüten sıcak çorbaya baktı. Kokusu gerçekten onu içmesi için beynine güçlü sinyaller göndererek midesine komplo düzenliyor gibiydi. Tasın içindeki kaşıkla hızlı hızlı içmeye başladı. Üzerindeki gözleri hissederek yavaşladı ve durdu. Yavaşça kafasını kaldırdı. Niyola gözlerini ayırmadan ellerini göğsünde kavuşturmuş onu izliyordu. Spare hızlıca üstüne bakıp yanlış bişeyin olup olmadığını kontrol etti ancak herşey gerektiği gibiydi. Tedirgin bir şekilde "Sorun ne?" diye sordu.
Niyola ellerini salarak bir kaç adım yürüyerek hızlı bir şekilde başladı ;"Bir avcısın ve büyük ihtimalle üç günden fazla süredir orman perilerinin alanında canlı kalmayı başardın. Bu geçilmez denen dağları geçmeye kalkışıyorsun ve tek başınasın. Ya çok akıllı ve dayanıklısın ya da çok aptal. Söyler misin amacın ne? Her yerde benim kadar iyi niyetli perilerin dolaştığını sanıyorsan o sadece bir ütopya. Burdaki periler otlardan bıkmış durumda ve inan bana kurtları yemeye kalkıştıkları bile oluyor. Sahi bu arada. O kurt yuvasına nasıl düştün? Takip ettiğim izlere bakarsak yanında oldukça fazlasıyla kurt varmış ve sana saldırmamış olmalarının sebebini benimle paylaşırmısın?"
Spare donmuş gibi bakakaldı. "Dediğim gibi" diyerek başladı lafa , "kasabamdaki en ünlü avcıyım ve 2 arkadaşımla birlikte verilen bir görevi tamamlamak üzere yola çıktık. Burada bir işim yok sadece onları bulmak zorundayım , ihanete uğradım." Niyola bir anda sinirlenerek kısa bir çığlık attı ve kenara bıraktığı asasına elini uzattı. Asa Spare farkına bile varmadan Niyola'nın elinde belirdi. Kadın bir yandan sert adımlarla yürürken asayı Spare'e çevirdi. Spare kendini ağacın sonuna yapışmış bir şekilde buldu. Hareket edemiyordu ve ayakları yerden bir kaç santim yukarıdaydı. Niyola iyice sokularak "Benim bölgemde ne arıyorsun?" diye bağırdı. Spare "Burası sadece orman ve geçiyorum , kahretsin ormanından ne isteyebilirim?" dedi ve cebine koyduğu yusufçuk kolyesi yavaşça kayıp düştü. Niyola'nın gözleri düşen kolyeye kaydı. Asayı geri çekti. Spare yere tekrar bastığını hissetmekten memnundu... Niyola eğilerek kolyeyi yavaşça aldı ve sordu "Bunu nerden buldun?" Spare önemsis gümüş kolyesine bakarak "Onu bana ustam verdi" diyerek cevaplandırdı. "Ustan kim?"
"Wahrenheit" dedi Spare... "Ustam Wahrenheit."
Niyola bir kaç adım geri gitti. Çok şaşkın ve biraz da korkmuştu. Yavaşça sordu ; "Nerede olduğundan haberin varmı ? Seni nereye gönderdi ?"
Spare şaşkın bir şekilde "Gideceğim yeri biliyorum ancak nerde olduğumu bilmiyorum. Bu ormanda kayboldum" dedi... "Bu ormanın adı ne?"
Niyola cevapladı ; "Burası orman değil Spare..."
"Burası Karakoram"
Spare , kadının sormasına karşın olanları kısaca anlattı. Hikayesi zaman içinde ileri gitti geri geldi , kadının soruları üzerine ordan oraya zıplayıp durdu. Sonunda durdular. Bir ağacın önünde , oldukça büyük bir ağacın önünde asasını kaldırarak Spare'in anlamadığı dilden birşeyler söyledi. Ağacın devasa kovuğu hafifçe çatladı , ardından yırtılan teneke gibi yanlara doğru açıldı. Kızıl saçlı kadının ardından Spare'de içeri girdi ve kapı ardlarından yavaşça kapanarak içeriyi karanlığa boğdu. Yine anlamadığı dilden sözler , kaynağı belli olmayan bir ışığı da ortaya çıkardı.
Ağaç kovuğu çok genişti ve nedendir bilinmez bir o kadar da sıcaktı. Yer hasır kaplıydı ve sağ köşede içinde hiçbirşey olmamasına rağmen yanan bir şömine vardı. Spare kılıçlarını ve yayıyla odağını bir köşeye bıraktı. Etrafa tekrar bakındı. Oldukça sade bir ağaç kovuğuydu. Zaten ilk kez bir ağacın içine girmişti ancak soğuk kanından daha fazlasına işlemiş olmalı ki hiçbir şey düşünemiyor , tehditleri anlayamıyor , olayları kafasında değerlendiremiyordu. Bir kaç parça kıyafet sağa sola atılmıştı , ufak bir tezgah ya da benzeri birşeyin üstünde yiyecekler duruyordu. Ağaçtan yapılmış sandalyeler , koltuklar vardı ama fazlası değil.
"Peki ya sen kimsin?" diye sordu Spare. Kadın tezgahta uğraştığı işi bir anlık durdurarak başını geri çevirdi. "Niyola" dedi , "adım Niyola."
"Neden ağaç kovuğunda yaşıyorsun?"
Niyola bu soruya önce şaşırdı sonra güldü. "Tabiatım böyle" diye kısaca cevaplandırdı.
"Ne tabiatı?" diye ısrarla sordu Spare.
"Ben bir orman perisiyim deseydim inanırmıydın Spare Neonthus?" diye sordu ve bir tas içindeki sıcak çorbayı Spare'e verdi.
Spare , peri diye birşey yoktur demeyi düşündü ancak elinde asa ile gezen ve ağaç kovuğunda yaşayan birini gördükten sonra bunun da mantıklı olabileceğini düşünerek şimdilik kabullenmeyi daha kolay buldu. Elindeki buharları tüten sıcak çorbaya baktı. Kokusu gerçekten onu içmesi için beynine güçlü sinyaller göndererek midesine komplo düzenliyor gibiydi. Tasın içindeki kaşıkla hızlı hızlı içmeye başladı. Üzerindeki gözleri hissederek yavaşladı ve durdu. Yavaşça kafasını kaldırdı. Niyola gözlerini ayırmadan ellerini göğsünde kavuşturmuş onu izliyordu. Spare hızlıca üstüne bakıp yanlış bişeyin olup olmadığını kontrol etti ancak herşey gerektiği gibiydi. Tedirgin bir şekilde "Sorun ne?" diye sordu.
Niyola ellerini salarak bir kaç adım yürüyerek hızlı bir şekilde başladı ;"Bir avcısın ve büyük ihtimalle üç günden fazla süredir orman perilerinin alanında canlı kalmayı başardın. Bu geçilmez denen dağları geçmeye kalkışıyorsun ve tek başınasın. Ya çok akıllı ve dayanıklısın ya da çok aptal. Söyler misin amacın ne? Her yerde benim kadar iyi niyetli perilerin dolaştığını sanıyorsan o sadece bir ütopya. Burdaki periler otlardan bıkmış durumda ve inan bana kurtları yemeye kalkıştıkları bile oluyor. Sahi bu arada. O kurt yuvasına nasıl düştün? Takip ettiğim izlere bakarsak yanında oldukça fazlasıyla kurt varmış ve sana saldırmamış olmalarının sebebini benimle paylaşırmısın?"
Spare donmuş gibi bakakaldı. "Dediğim gibi" diyerek başladı lafa , "kasabamdaki en ünlü avcıyım ve 2 arkadaşımla birlikte verilen bir görevi tamamlamak üzere yola çıktık. Burada bir işim yok sadece onları bulmak zorundayım , ihanete uğradım." Niyola bir anda sinirlenerek kısa bir çığlık attı ve kenara bıraktığı asasına elini uzattı. Asa Spare farkına bile varmadan Niyola'nın elinde belirdi. Kadın bir yandan sert adımlarla yürürken asayı Spare'e çevirdi. Spare kendini ağacın sonuna yapışmış bir şekilde buldu. Hareket edemiyordu ve ayakları yerden bir kaç santim yukarıdaydı. Niyola iyice sokularak "Benim bölgemde ne arıyorsun?" diye bağırdı. Spare "Burası sadece orman ve geçiyorum , kahretsin ormanından ne isteyebilirim?" dedi ve cebine koyduğu yusufçuk kolyesi yavaşça kayıp düştü. Niyola'nın gözleri düşen kolyeye kaydı. Asayı geri çekti. Spare yere tekrar bastığını hissetmekten memnundu... Niyola eğilerek kolyeyi yavaşça aldı ve sordu "Bunu nerden buldun?" Spare önemsis gümüş kolyesine bakarak "Onu bana ustam verdi" diyerek cevaplandırdı. "Ustan kim?"
"Wahrenheit" dedi Spare... "Ustam Wahrenheit."
Niyola bir kaç adım geri gitti. Çok şaşkın ve biraz da korkmuştu. Yavaşça sordu ; "Nerede olduğundan haberin varmı ? Seni nereye gönderdi ?"
Spare şaşkın bir şekilde "Gideceğim yeri biliyorum ancak nerde olduğumu bilmiyorum. Bu ormanda kayboldum" dedi... "Bu ormanın adı ne?"
Niyola cevapladı ; "Burası orman değil Spare..."
"Burası Karakoram"