Kayıt
29 Temmuz 2008
Mesajlar
1.694
Beğeniler
0
Şehir
Los Angeles,CA
Evet arkadaşlar nette aradım buldum ve şimdi sizinle paylaşıyorum :popcorn:
Kaan Kural ile Röportaj ^^

Can - Abi ben seni ekonomi mezunu diye biliyordum ancak bir röportajında uluslararası ilişkiler diye okudum, nereden mezunsun?
Kaan Kural - Boğaziçi ekonomiye girişliyim ancak sonradan uluslararası ilişkilere geçtim ve oradan mezun oldum.

C - Bununla alakalı olarak, NBA diye bir lig olmasaydı şu an ne yapıyor olurdun?
KK - (Gülerek) Avrupa ligini takip ediyor olurdum herhalde. Yok, benimki büyük tesadüf, benim basketbol yazarı/yorumcusu olmak gibi bir hedefim yoktu. Şansa oldu tamamen. 1994 civarında Spor & Spor dergisinde beğendiğim NBA yazıları kesilince, niye artık yazılara yer vermediklerini sormak için aramıştım. "Sen yaz bir tane" dediler. Yazdım, beğendiler, TBL ve NBA'i amatörce yazmaya başladım. Üniversiteden mezun olduğumda diplomat olmayı düşünüyordum ancak çok hiyerarşik olduğunu gördükten sonra Garanti Bankası'na başvurdum. Tam işe başlarken Sabah grubu Fast Break'i Reebok'tan satın aldı. Dergi konusunda Yiğiter Uluğ'a danışmışlar, benim Spor & Spor'daki yazılarım onun dikkatini çekmişti, tanışmıştık. Birgün geldi, "Oğlum gel seni yazı işleri müdürü yapalım" dedi. Ben de "Abi, yazı yazmak ayrı, yazı işleri müdürü olmak ayrı, zaten yazı işleri müdürü ne yapar onu bile bilmiyorum." diye cevapladım. "İlk 3 ay sürünürsün sonra senden iyisini bulamayız zaten." dedi. Giriş o giriş. Yani kısacası X bankasında dış krediler müdürlüğünde uzman analiz yardımcısı falan gibi birşey olurdum herhalde basketbol yazarı olmasam.

C - Hayatını NBA ile beraber nasıl yaşıyorsun?
KK - Çok dağınık yaşıyorum, iyi birşey değil tabii aslında ama çok alıştım. Kaçta yatıp kaçta kalktığım hiç belli olmuyor. Maç 2'deyse oturuyorum, maçı anlatıp öyle yatıyorum. Daha geç bir maç ise ve yorgunsam gelip gece 10'dan 2'ye kadar uyuyorum, gidiyorum maçı anlatıyorum, ardından eve gelip tekrar 1-2 saat uyuyorum. Kısacası uyku düzenim tamamen işlerime göre oluşuyor. Çok iyi bir özelliğim var, kafayı koyduğum anda uyurum ben, gündüz 2, gece 2 hiç farketmez. Bir de zaten çok uyumam, günde ortalama 5 saat uyuduğum için de pek problem olmuyor.

C - Kaç tane NBA temalı t-shirt, sweatshirt, formaya sahipsin ve nereden alıyorsun bunları?
K - Yaklaşık 300 tane var. Eastbay ve NBA Store'dan alıyorum. Çok da ucuza alıyorum ha, genelde 1-2 senelik şeylere bakıyorum. 5-10 dolara çok güzel şeyler bulunuyor. Ayakkabıları da oradan alıyorum, burada 240 lira olan ayakkabıyı oradan 45 dolara aldım.

C - Kilo probleminin sağlığın açısından sıkıntı olabileceğini biliyorsundur, bununla ilgili birşey yapmayı düşünüyor musun?
KK - Valla açıkçası beceremiyorum ya, olmuyor.

C - Bu olayın sebebi bir sağlık problemi mi?
KK - Başta bir sağlık problemiyle başlayan, sonra benim yeme alışkanlıklarım nedeniyle depreşen bir durum.

C - En sevdiğin yemek hangisi?
KK - Mercimek çorbası. 7 gün 3 öğün yiyebilirim.

C - NBA oyuncuları arasında konuştuklarından, kırsal aksanla konuşan var mı?
KK - Var canım var çok var, Al Jefferson mesela tam köylü, yani daha çok kırsal kesim dialektinden. Özellikle güney aksanları, Louisiana'da falan yetişmiş oyuncular belli ediyorlar kendilerini. Chris Bosh direk Texas'lı mesela. Andrew Bogut'u anlamıyorum ama. NBA'de tek anlamadığım adam Bogut. Çok hızlı konuştuğu zaman bakıyorum abi "Ne diyor bu adam?" diye. Hırvat asıllı, Avustralya aksanıyle enfes bir performans sergiliyor.

C - Houston'la unutamadığın maç hangisi? T-Mac?
KK - T-Mac'in 43 saniyede 13 sayı attığı maç. Ama tabii Olajuwon'ın şampiyonluğunu da unutmam yani. NBA tarihinde en sevdiğim 2-3 oyuncudan biridir. Bugünkü modern pivotların hepsini ezer geçer, hoca olur, ders verir. Ama tabii ondaki ayak fundamental'ı birçok guard'da yok. O yüzden Olajuwon'ın yeri ayrıdır. Yine de tabii T-Mac'in 43 saniyede 13 sayısı NBA tarihinin en unutulmaz 5-6 anından biridir.

C - Reggie Miller'ınki 12 saniye miydi?
KK - 8.3 saniyede 8 sayı. O bir de playoff tabii ayrı birşey ama T-Mac'inki başka birşey. Mucizevi. Bir de Spurs'e karşı. 4 üçlük biri basket faul, daha ne olsun?

C - Amerika'da spor yazarlığı yapmak gibi bir hayalin/idealin var mı?
KK - O ancak hayal olur zaten. İnsanın anadili olmayan bir dilde yazarlık yapması imkansız gibi birşey. Benim 10-15 yıl Amerika'da yaşamam lazım ki dilin inceliklerini kavrayayım. Tamam ben iyi İngilizce biliyorum ama benim orada dili kullanma kabiliyetim ilkokul 5 seviyesinde falandır.

C - Bloklarda çok heyecanlandığını gözlemiş bir arkadaş (derken hemen cevap veriyor)
KK - Eeeh anlık evet ama blok benim en sevdiğim hareket değildir. Tamam heyecan ve enerji veriyor ama ben pas hastasıyımdır. Takım paslaşmasına veya zeki, akıllı, beklenmedik paslara bayılırım. Kidd'in 2003 döneminde her maçı efsaneydi mesela. Benim Bird ve Hakeem'den sonra en sevdiğim oyuncu Stockton'dır. Onu en iyi döneminde izledim. İnanılmazdı, dünyanın en basit ve en efektir paslarını verirdi. Cousy, Magic, Paul, Kidd, Paul'e bakarsan hepsinin acaip spektaküler pasları var ama Stockton'a gel, adam 15000 asist yapmış highlight'a giren 100-150 asisti bile yoktur. Dribbling üzerinden tek el pas olayını başlatan adamdır Stockton. Ama tabii ellerinin inanılmaz büyük olmasının da bunda etkisi vardı. Shaq'ınkilerden falan büyük olabilir. Stockton'ın elleri greyder kepçesi gibiydi.

C - Konudan saptık arada, arkadaş en sevdiğin hareket olduğunu düşünerek aklında kalan blokları sormuştu.
KK - Jordan'ın Wizards'daki son senesinde Ron Mercer'a koyduğu, topu panyaya yapıştırdığı pozisyon. Bir de tabii 1993 sezonu Knicks-Bulls serisi. Charles Smith'e maç sonunda Bulls'un üstüste yaptığı 5 blok. Anlamı açısından özel ikisi de.​

[youtube]watch?v=GISDKqmkFbk[/youtube]
Link
[youtube]watch?v=bRFKhpMKX0E[/youtube]
Link

C - Orada ama hafiften fauller var da...
KK - O zamanlar başkaydı ama ya. Şöyle söyleyeyim, Jordan'a o zamanlar 10 faul çalınıyorsa şu anki kurallarla 50 faul falan çalınır herhalde. O pozisyonda 3 net faul var. Şu anda olsa 12 kere faul çalınırdı.

C - Ben mesela yetişemedim Jordan'ın Pistons'dan dayak yediği dönemlere.
KK - Of Of Of. Laimbeer, Rick Mahorn, Isiah... Dumars dışında adam yoktu ki hepsi kasaptı. Jordan kuralları vardı zaten "sağdan girerse şurasına vuracağım soldan girerse burasına vuracağım" diye.

C - Canlı izlediğin oyuncular içinde en beğendiklerin?
KK - Kukoc, Bodiroga, Kobe. Yani özlediğim performanslar açısından.

C - Takip ettiğin yerli/yabancı blog'lar?
KK - Konyalı Portlandlılar var. Maliano'yu özellikle çok beğeniyorum, Salsa Basket var tabii, Bol Basket var Ahmet Abi'nin. 7/24 Hornets çok iyi, Knicker Blogger, Three Shades of Blue - Memphis'in sitesi enfes, Clips Nation...

C - Basketbawful?
KK - Ona en son gelecektim, açık ara 1 numara, en beğendiğim blog.

C - Michael Jordan mı Larry Bird mü?
KK - Benim için Bird ama hangisi daha iyi oyuncu dersen Jordan tabii ki. Bana sorsan bugün Ray Allen'ı da LeBron'dan çok seviyorum mesela Eric Gordon'ı da daha çok severim LeBron'dan.

C - O zaman Eric Gordon demişken: Beklenmedik, beğendiğin oyuncuları sorayım, Greg Ostertag vardı mesela benim bildiğim.
KK - Hastasıyımdır. Şaka değil, cidden. Mario West vardır mesela Basketbawful sayesinde kahramanım oldu. O sitenin istatitiğidir West, 1 dakikanın altında oynayan oyuncu "West" yapmış oluyor. Sam Perkins çok severim. Son dönemde ama Eric Gordon. Ray Allen bırakınca favorim o olacak gibi. Zeka, iyi şut tekniği ve sükunet benim için çok önemli. Sessiz fırtına tarzı. Mesela Hardun Erdenay'ı da çok severim.

C - Mark Cuban Nash 30 yaşındayken serbest kalmasına izin vermese bir şampiyonluk gelir miydi? Bir arada kalsalardı bugün bir Malone-Stockton kıyaslaması yapabilir miydk? diye özellikle sormamı istedi bir arkadaşım.
KK - Yani... Çok ütopik bir soru. Ama yok yani Malone-Stockton ile kıyaslama yapmazdık yapamazdık. Çok ayrı bir uyum vardı onların arasında. Zaten Nowitzki de ikili oyun üzerinden oynayan bir uzun değil. Nash konusunda ise, taş yerinde ağırdır. Nash Dallas'tayken fiziksel olarak daha iyi bir durumdaydı. Ama Nash'in yetenekleri asıl açık alanda ortaya çıkıyor. Başlarına bir de D'Antoni gelse belki olabilirdi. Ama Nash gitmiş olsa da farkediyor mu ki? Avery Johnson zırvalamasaydı, hakemler Wade'e açık çek vermeseler şampiyonluk gelebilirdi.

C - Sen inanıyorsun yani orada şampiyonluğun çalındığına?
KK - Ya sen ne diyorsun ya... Wade geçerken yanından el sallıyordun faul çalıyorlardı ya. Artık suyu çıkmıştı, Wade içeri girerken bakmıyordum bile ekrana.

C - Michael Jordan'dan bile daha özel bir ilgi görüyor diye çok eleştirilmişti hakemler.
KK - Tabii canım. Mesela son dönem için, bana göre Kobe ve Duncan en dokunulmaz oyunculardır. Dokunduğun anda faul çalınır. Kobe hadi neyse içeri giriyor, Duncan'a postta anında çalıyorlardı. Ama artık yaşlandı Duncan pek çalmıyorlar. 2003-2005 döneminde çok fenaydı. Ama Wade'in o final serisi gerçekten inanılmazdı. Şimdi de LeBron'a çalınmayan faullere taktım. Senin blog'da görmüştüm 5 maçta 3 faul almıştı sadece sezon başında. Geçen seneki playoff'larda da öyleydi.

C - Ben çalınmayan stepslere takmış durumdayım.
KK - Sorma o konuda benim yazım da var Slam Online'da. Wizards serisinde durduğu yerde, ikili sıkıştırmadan 2 adım atarak çıkmıştı. Bu nasıl görülmez hakemler tarafından anlamak mümkün değil, hareketli olsa hadi adımı göremediler diyeceğim de... Orada suyu çıkmıştı kararların. Ama yavaş yavaş düzeltiyorlar. Mesela Dwight Howard ile Kevin Garnett hareketli perde olayını abartmışlardı, önlerindeki oyuncuyu alıp götürüyorlardı. Bu sene hareketli perde çok çalınıyor.

C - Peki Slam demişken, yeni bir dergi için çalışmalar var mı?
KK - Var, NBA Türkiye'nin yeniden çıkarılması için bir proje var ama şu anda askıya alındı zannedersem.

C - NTV olarak All-Star ve Finaller'e gitmek gibi bir planınız var mı bu sene?
KK - Var, ikisine de gideceğiz inşallah. Zaten aslında her sene bu plan var ama geçen sene ekonomik kriz çıkınca gidememiştik. Bu sene Şubat'a kadar bu tarz bir problem yaşanmazsa gideceğiz. (Heyecanla) Dallas !!

C - O zaman bu senin All-Star ilk 5'lerini alayım. Bir de Noah'a ayıp etmediler mi All-Star listesinde yer vermeyerek?
KK - Doğu: Wade, Joe Johnson, LeBron, Pierce, Howard / Batı: Paul, Kobe, Carmelo, Dirk, Amare
Noah hakkaten ayıp ama bu listeleri geçen seneye bakarak yapıyorlar o yüzden anlayabiliyorum seçenleri.

C - İkinci kitabın ne zaman çıkacak ve nasıl bir tarzda olacak?
KK - Yine eski yazılarımı toparladıktan sonra bir kitap yazmak istiyorum.

C - Bir sezonu tamamen bir takımı takip ederek geçireceğin?
KK - O zor, o zor. O benim en büyük hayalimdi ama ona koca 1 sene vermek gerekiyor. İşlerimin tamamını bırakıp 1 senemi ayıramam şu anda. Tamamı olmasa bile işlerimin yarısını bırakmam gerekecek. Şu anda zor, belki 10 sene sonra yapılabilecek bir proje.

İkinci Bölüm...

Can - Televizyonda yorumculuk dışında yöneticilik düşünüyor musun?
Kaan Kural - Benden yönetici falan olmaz ya. Katı olmak gerekir, zor kararı verebilmesi gerekir. Gördüğüm için söylüyorum yani. İyi niyetli yönetici, iyi yönetici değildir. Ben kimseye "Hayır" diyemem. Benden yönetici olmaz, olmak da istemem ama hani ola ki geçersem bir kanalın başına, o kanal 3 ayda batar.

C - Fırsat buldukça basketbol oynuyor musun?
KK - Eskiden oynuyordum da, artık oynamıyorum.

C - Bence cevabın belli ama sorayım yine de Acun'un yaptığı gibi bir basketbol Devler Ligi düzenlemeyi düşünüyor musun?
KK - Yok, yani düzenlense çok destek veririm tabii ki ama benim öyle düzenleyecek bir halim, kapasitem, isteğim vs. yok. Gerçi bizim basketbol ligimiz ne kadar seyrediliyor da devler ligi seyredilecek?

C - Hakkaten doğru, şu Siena maçında kaç kişi vardı değil mi? Resmen elle sayılabiliyordu.
KK - Fener ortalama 500 kişiye oynuyor ya. Fener bu bir de...

C - Peki bunun nedenini sahaların abuk subuk yerlerin olması ve basketbol sevgisinin az olması dışında nedir sana göre?
KK - Ben bu işin alışkanlıklar meselesi olduğunu düşünüyorum. İnsanlarda bir alışkanlık, aidiyet yaratamıyoruz. Beşiktaş Ergin Ataman dönemlerinde falan her maçı full oynuyordu. El-Amin'e bir aidiyet vardı. Takımın üstlere oynuyor olması acaip bir aidiyet yaratmıştı. Ama her sene kadro değişirse, herşey sıfırdan başlarsa bir süre sonra insanlar sıkılıyor. Halbuki kendisini çok ait hissedebileceği 5-6 yıldır o takımda kalan oyuncular olsa, belli organizasyonlar yapılsa, o takım bir yere oynasa, taraftarın kendisini ait hissedebileceği bir kimlik yaratılsa çok daha kolay olur herşey. Ama tabii herşey salonla başlıyor, daha merkezi bir yerde bir salon olsa görüntü değişir. Ama İstanbul seyirici küstürüldü. İstanbul seyircisinin çok iyi bir seyirci olduğunu iddia etmiyorum ama bu ülke Türkiye-Hollanda maçına 9000 biletli seyirci çekti. Ben işim olmasına rağmen hiç gitmek istemiyordum. "Of niye gideceğim ki şimdi bu maça?" diyordum. Zaten 35 sayıyla mı ne bitti. Ama sonuçta parasıyla biletiyle 9000 kişi geldi. Doğru organizsyon yapılsa, doğru hava yaratılırsa gelir seyirci. Mesela Hollanda, 12 Dev Adam havasının hemen devamıydı. O hava yaratılırsa geliyolar...

C - Bununla bağlantılı olarak, 2010'dan sonra artış olacak mı sence? Performansımıza ne kadar bağlı?
KK - Tanjevic o kadar küstürdü ki herkesi. Fenerbahçe'ye gidilmemesinin sebeplerinden biri de Tanjevic. İnsanlarda bir heyecan yaratmıyor. O kadar ki, ben mesela 5 yıldır yazıyorum. Ben yazmaktan sıkıldım, anlatmaktan sıkıldım. Onun yönettiği maçı seyretmek istemiyorum yani, düşün ben ki her maçı seyrederim. Sonuçta 2010'da başarılı olursak görüntü değişir. 2010'un pozitif etkisi illa olacak ama ne kadar olacağı biraz başarımıza bağlı.

C - Stickman rumuzlu bir arkadaş blog'unda senle ilgili bir yazı yazmış da hiç rastgeldin mi? "Kaan Kural kankam olur musun?" tarzında bir başlığı vardı.
KK - Aaaa evet İsmail (Şenol) bana söylemişti ama unuttum gitti, rast gelmedi. Şimdi aklımda ama bakacağım.

C - Fasülye filmini ben izlemedim ama onunla ilgili soru gelmiş.
KK - Battık !

C - Evet onu demişler, "Başarısız olmuştu şirket batmıştı. İşleri bırakmaya yemin etmişti. O yemini bozma ihtimali var mı?" demişler.
KK - Yok. Büyük yemin ettim çünkü. 3 senem gitti, heba oldu. Neler çektiğimi bir ben bilirim. Başkalarının yaptığı "Aman borçsa borç ödemiyorum" diyemedik, 3 sene çalıştık onun borçlarını ödedik.

C - Daha yeni TRT 2'de yayınlanmış
KK - (Gülüyor) Bir ara devamlı Turkmax'ta dönüyordu.

C - O nasıl bir film ben hiç bilmiyorum.
KK - Çok güçlü ve komik bir senaryo ama acemiydik. Sinemaya iyi yansıttığımızı söyleyemeyeceğim. Bittikten sonra bir daha çeksek çok güzel birşey çıkabilirdi.

C - 2-3 cümle ile senaryoyu anlatabilir misin?
KK - Bir mafya babası, kiralık katil tutup bir rakibini öldürtüyor. Ardından parayı kiralık katile gönderiyor kurye ile ancak kurye trafik kazası geçiriyor.

C - Kiralık katil de bu mafya babasının peşine düşüyor?
KK - Aynen öyle. Sonra bunlar bir tesadüf eseri karşılaşıyorlar ve bir gazeteci kızın arabasına biniyorlar. Herşey birbirine giriyor.

C - Senaryo hiç fena değilmiş bence. Kim yazdı?
KK - Çok yakın arkadaşım yazdı Haluk, şu anda pek çok komedi dizisinin senaryosunu yazıyor. Hakkını veremedik senaryonun, bittiği gün bir daha çeksek çok daha iyi çekerdik. 24 yaşındasın, ne nedir hiç bilmiyorsun, el yordamı herşey. Kapılıp gittik öyle.

C - En beğendiğin dizi Entourage diye hatırlamış bir arkadaş doğru muymuş? Başka hangi dizileri beğeniyorsun?
KK - Entourage. Kesin Entourage. Açık ara Entourage. Ari Gold'u, Larry Bird'den daha fazla seviyorum (Burada ben kopuyorum). Larry Bird'den daha fazla sevdiğim tek insan yani dünyada.

C - Peki ya House? Benim için House 1 numaradır da onun için sordum.
KK - Hugh Laurie eyvallah, olağanüstü de. Entourage ya... Ari Gold mesela bir bölümde ilk sahnesi geliyor daha, yürüyor sadece. Direk gülmeye başlıyorum. Pavlov'un köpeği olmuşum.

C - Paintball sahnesi vardı mesela?
KK - O sahneyi seyrediyorum tamam mı? Bitti sahne, başa aldım bir daha seyrettim, başa aldım bir daha seyrettim. Tam 5 kere. Ölüyordum, ölüyordum, karnıma kramplar girdi. Onun gibi bir sahne de House'taki boombox sahnesidir. 2 saniye sürüyo ama aşmış bir sahne.

[youtube]watch?v=UMdmWjtDRPE[/youtube]
Link
[youtube]watch?v=B0jpd3cZnYc[/youtube]
Link

C - Of Of gerçekten inanılmazdı o da. Peki başka seyrettiğin dizi?
KK - Lost ama bir alt kategoriye düştü benim için, Battlestar Galactica seyrediyordum bitti. Fringe izliyorum. Başka hmmm..

C - Dexter? Kesinlikle tavsiye ediyorum.
KK - Yok hiç rastgelmedi ya. Ha bir de Law and Order SCU. Hastasıyım.

C - Peki bir dizide oynamıştın, başka bir dizi veya filmden teklif geldi mi?
KK - Bir diziden daha geldi ama kabul etmedim. Dizi dediğin çok zor iş, zaten konuk oyuncu olarak ancak yarım gün falan gidiyordum ben.

C - Avrupalı oyuncuların fundamental'ları daha iyidir. Kendisi de söylüyor bunu çokça. Bunun temel sebebi nedir?
KK - Avrupalılar basketbolun temeline çok daha fazla çalışıyor. Amerikalılar'da bu yeni dönem siyahların hakim olduğu hiphop karakteri var. Çocuklar oyun oynamaya başlıyor. Rakibi geçmek, üstünden smaç basmak, blok koymak en büyük olay. Hayatları bunların üzerine kurulu. Fiziksel olarak üstün gelmeyi, kazanmak zannediyorlar. Ancak 5'e 5 fundamental'lar, ayak hareketleri, pozisyon almalar falan hiç çalışmıyorlar. Mesela 12 yaşındaki Sırp, Hırvat, Türk çocuklar günde 4 saat ayağını nereye koyacağını, şutu nasıl atacağını çalışıyorlar. Amerika'da ise muazzam oyuncular var atletik olarak, Hakim Warrick, Tyrus Thomas, Al Thornton. Mesela Thornton Sırp olsa çok büyük oyuncu olurdu, hiç çalışmamış, 5'e 5 falan hiçbirşey öğretilmemiş. Kötü eğitim, eğitim şart!

C - Bence Tyrus Thomas daha ayrı diğer ikisinden ya. Ben onun iyi olabileceğini ve hatta olacağını düşünüyorum.
KK - Ya onun sorunu iq, adam salak.
C - (Gülüyorum)

C - Mehmet Okur "En büyük amaçlarımdan biri formamın Utah Jazz'da emekli edilmesi" diye bir açıklama yapmış. Ben bunu bilmiyordum.
KK - Valla ben de bilmiyordum, kaçırmışım herhalde.

C - Bu mümkün mü?
KK - Zor. Bu kadro bir şampiyonluk yakalarsa olabilir ama şampiyon olamazlarsa çok zor.

C - Honeybees'i (Hornets'ın dansçı kızları) niye bu kadar çok beğeniyorsun?
KK - Ben onları New Orleans'da yakından gördüm belki o etkilemiştir. Ama diğer yakında gördüklerim; Celtics ve Laker girls o kadar etkilemedi beni. Zaten Honeybees'i oraya gitmeden önce de beğeniyordum. Gerçi bu dansçı kızlar zaten devamlı kadro değiştiriyorlar. Bu sene Clippers ve Spurs'ün kızları çok başarılı bence.

C - Avrupalı ve Latin Amerikalılar'ın artışının NBA üzerindeki etkisi nedir?
KK - Şutun önemi çok daha arttı. Bazı savunma prensipleri çok değişti.

C - Üçlüğün önemi gitgide, her sene artıyor zaten.
KK - Dünya oraya yöneliyor. Bu iş matematik işi. İstatiği herhangi bir matematik profesörüne versen, oyun şemalarının üçlüğe daha çok kurmanın daha verimli olduğunu anlatacaktır sana. Ama iç dış dengesini bozmadan. NBA'de bu eskiden 80-20 falandı. Şimdi 70-30 hatta 60-40'a doğru ilerliyor. Avrupa'da ise 50-50 hatta üçlük daha bile fazla. O yüzden zaten Dünya Şampiyonası'ndan sonra üçlük Avrupa'da da geriye çekilecek. Bu kadar çok üçlüğün can alıcı olmaması gerekiyor. O dengeyi sağlamak lazım. Şu anda NBA'deki denge ideale yaklaşıyor.
C - (Röportajdan ayrı olarak ekledim)Bence şu anki hali ideal. Ben şahsen aşırı üçlük atan takımlar oynarken aynı zevki alamıyorum.

C - NTV Spor'da spiker/yorumcu olmak isteyenlere bir tavsiyen var mı demiş biri.
KK - Ellerine geçen fırsatları kullansınlar. Yazı yazsınlar bol bol. Yazmak fikir aktarmanın en iyi yönetimidir. Ama bu işlerin hiç kolay olmadığını, çok korkunç rekabetler olduğunu ve işleyişin çok farklı yürüdüğünü bilsinler. 1000'lerce insanın hayali o, öyle düşünsünler.

C - Dünya Şampiyonası'nda gelecek isimler arasında seni en çok heyecanlandıranlar kimler?
KK - Gelirlerse Kobe, LeBron, Wade.

C - Dwight Howard'ın sahada nasıl durduğunu çok merak ediyorum ben. Mesela Duncan'ı görmüştüm Spurs - Clipper maçında, Camby'den net olarak daha geniş, daha büyük duruyor. Televizyondan pek seçilemiyor aralarındaki fark.
KK - LeBron Duncan'dan daha büyük ben sana onu söleyeyim.

C - (Gülüyorum) Daha önce de söylemiştin bunu abi ama yani ona hala inanamıyorum gerçekten.
KK - Ben 2 oyuncuyu gördüğümde çok şaşırdım. Sürekli basketbolcuların içinde olduğum için 2.10 falan normal geliyor artık, kolay kolay şaşırmıyorum. En çok şaşırtanlardan biri Yao, yukarı doğru bakıyorsun bakıyorsun bitmiyor. Gerçekten çoook uzun yani. Ama esas LeBron ya. Gördüm inanamadım ya, böyle bir genişlik olamaz. Sonra aklıma geldi, yahu bu adamı maçta izliyoruz ikili sıkıştırmaların arasından falan geçiyor. Yahu geçmesine imkan yok. Adam kapıdan geçmez. (Bu da onun ne kadar atletik ve kıvrak olduğuna kanıt olsa gerek) Şöyle söyleyeyim, Amerikan milli takımında sadece Boozer onunla yarışabilir. İki tane Duncan'dı herif ya... Ben inanamadım ya. "Bu insan mı?" dedim.

C - Euroleague'de 3-5 takımın baskın olduğu bir durum oluştuğunu söyleyebiliriz. Bunun değişmesi veya başka takımların da girebilmesi için önerebileceği kurumsal politikalar var mı?
KK - Salary cap. Diğer türlü, zenginin fakiri ezmesinden mantıklı birşey yok.

C - Futbolda da düşünüldüğü konuşuluyor zaten.
KK - Ama Avrupa'da çok fazla kanun olduğu için, mesela Fransa'daki kanunu İngiltere'ye uygulayamıyorsun. Avrupa birliği gerçekten ortak kanuna geçerse böyle bir olay olabilir. Ama onun için de bazı engeller var. Onun dışında konuyla ilgili: Avrupa'da öyle bir aidiyet var ki, Türkiye'ye bakarsan - abartılıyor tabii ama - 25'er milyon Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaşlı var. Gençlerbirliği-Galatasaray Ankara'da maç yapıyorlar tribünlerin %90'ı Galatasaray'lı oluyor. Bu durumda Gençlerbirliği ile Galatasaray'ı aynı kefeye koyamazsın. Burada sistem farklı işliyor.

C - Amerika'da şehir takımları var. Aidiyet var dediğin gibi.
KK - Orada da normal şartlarda San Antonio Spurs'ün, Lakers'ı yenip şampiyon olması Vestel Manisa'nın Fener'i yenip şampiyon olmasına benziyor yani.

C - O zaman zaten New York'un her sene şampiyon olması lazım.
KK - Aynen Boston - New York - Chicago - Lakers'ın devamlı aralarında bölüşmeleri lazım şampiyonlukları.

C - "Kirilenko'ya ne oldu? Dayak istiyor mu birşey olmadıysa?" demiş biri.
KK - Valla istiyor ya. Adam değil o. Yani o kadar para kazanıyorsun abi, bu kadar umursamaz olamazsın, hakkın yok.

C - Onun kontrat maksimumdu bir de
KK - Hiç umurunda değil ya. Hiç hiç hiç.

C - Biraz Sloan'la başladı onun durumu ama
KK - Ben zaten Sloan'u hiç sevmiyorum en başta, onu söyleyeyim de. Çok demode, çok sabit fikirli ve yeniliklere çok kapalı buluyorum. Ama Kirilenko da fazlasıyla umursamaz. Sen oyununa bak abi. Devlet memuru gibi: "Ben gelirim işime bakarım, paramı alır giderim" mantığı. Bu sene fena oynamıyor ama. 2 senedir yatmaktan sıkıldı sanırım.

C - NBA Stüdyo'da en iyi hareket listesinde Kobe, LeBron, Wade varsa onlar kesin 1. oluyor
KK - Bir ara Iverson da öyleydi.

C - Hah işte aynı mantıkta. Bu bizim ülkemizin basketbol kültürsüzlüğünü gösteriyor mu?
KK - Türkiye'deki basketbol kültürünün diğer sporlara oranla çok daha yüksek olduğunu düşünüyorum. Bizim ülkemizde acaip bir fanatiklik var.

C - Birşeyi sevdin mi..
KK - Aynen birşeyi sevdin mi, ona kimse dokunamaz. Din gibi yaklaşıyoruz ya, hiç kimse laf edemez, ayrıca karşıt taraf da çok kötüdür. Bana mesela Kaan Kobe'ci veya LeBron'cu diye takmışlardı. Ben Kobe veya LeBron'cu değilim. Benim Kobe'yi övüyor olmam LeBron'u sevmediğim anlamına gelmez. İkisini de sevmiyorum eğer onu merak ediyorlarsa. İkisi de çok özel oyuncular ama benim gönlümde özel yeri olan oyuncular değil. Bana sorsan LeBron'u dünyanın en iyi oyuncusu olarak görüyorum, Kobe'yi de hemen ardından ikinci olarak görüyorum.

C - O zaman hemen şunu sıkıştırayım araya: Jordan'la kıyaslamanı sorayım hemen bu ikisinin.
KK - Jordan en tepede canım. Jordan'la yarışamazlar. Onunla yarışabilmeleri için bir tek kriter var. Jordan 179 playoff maçı oynamış, playoff ortalamaları, ki playoff çok daha zor, Jordan'ın oynadığı dönem daha zor, onları geçiyorum: %49 isabetle 33.4 sayı, 6 asist, 6 ribaund, 2 top çalma, 1 blok. 179 maçta 119 galibiyet. Buna yaklaşsınlar ondan sonra konuşalım.

C - Veya bilmem kaç tane şampiyonluğu 1. adam olarak kazansınlar. Çünkü mesela LeBron'un zaten yok, Kobe'nin de ilk 3 şampiyonluğunda Shaq 1. adam.
K - Aynen. Buna yaklaşsınlar ondan sonra konuşalım bazı şeyleri. Onun dışında, saf yetenek mi istiyorsun? Bence Vince Carter'dan daha büyük yetenek tüm dünya basketbolunda yok. Ama adam değil ayrı konu. Bill Simmons ona WNBA'in MVP'si diyor.

C - Ray Allen mı Larry Bird mü? Ama şut bakımından.
KK - Offf. Ray Allen. Tamam Bird'ün hakkını yemeyelim de Ray Allen. Adam kusursuza en yakın tekniğe sahip. Ama ondan iyisi var: Harun Erdenay. Dünya basketbol tarihinde daha iyi bir şut mekaniği olan bir oyuncu yok. Bilgisayarda programlasan daha iyisini yapamazsın. Kusursuz.

C - NBA 2K10'daki My Player modunda hangi pozisyonu yaratmışın ve ortalaman kaçmış?
KK - Abi oyun kurucu oldum beceremedim, şimdi kısa forvet oluyorum. Şu anda 57 mi ne rating'im, Indiana'da Danny Granger'ın arkasında bekliyoruz bakalım.
C - Oooo o zaman sana zor sıra gelir.
KK - Napalım abi ya.

C - Robert Kolej'de basket takımında ne kadar süre alırdın?
KK - 5 dakika, garbage time. Celtics'teki JR Giddens'ın rolündeydim yani öyle söyleyeyim.

KK - Celtics demişken, şunu söyleyeyim Garnett sezonu bitiremez. İyi değil abi adam. Bu sene 4 Boston maçı seyrettim. Sadece aklıyla oynuyor artık. Hiç o patlayıcılığı, yatay hareket falan kalmamış. Ha daha iyiye gider mi? Gidebilir ama büyük ihtimalle daha kötüye gider. (Konuyla ilgili video için tıklayın)

C - Peki abi oturup dinlense atıyorum 1 ay?
KK - Yok abi. Adamı çok seviyorum ama... Mesela Chris Webber kadar olmaz ama bundan sonrası yokuş aşağı.

C - Peki o zaman sen Boston'a şampiyon diyordun?
KK - Ben hala diyorum ya. Garnett sezonu bu şekilde bitirirse olur. Bu şekilde oynasa bile olur. Ama Garnett'in sezonu bitiremeyeceğini düşündüğüm için Lakers olur. Orlando ve Cleveland Lakers ile mental olarak başedemezler. Ancak çok büyük tesadüflerin bir araya gelmesi lazı mesela geçen sene Orlando'nun başına gelen şeylerin gelmesi lazım. Olmayacak iş değil elbette olabilir ama şu anda Spurs'ün Lakers'ı geçemeyeceğine, Lakers'ın da Celtics hariç kimseye elenmeyeceğini düşünüyorum.

C - Cavs için de aynı şeyi düşünüyorsun herhalde.
KK - Evet Cavs kaldıramaz mental olarak.

C - Bir de zaten Cavs'in kadrosu biraz daha zayıf diğerlerine göre.
KK - Evet. Çok tek yönlü abi. Efes Pilsen'de de aynı sorun var. Bütün uzunlar yavaş ayaklı. Modern basketbolda çabuk ayaklı uzunun yoksa savunma yapamıyorsun.

C - LeBron ve Moon'u düşünüyorlardı 4 numarada.
KK - Aslında LeBron en verimli de 4 numarada oynar. Ama Shaq ile olmuyor. Low post'ta topu alıp diğer 4 numaralara göre çok hızlı kalacağı için etrafından dolanıp atar. Ama öyle kullanmak lazım işte. Rashard Lewis de mesela 4 numara oynuyor, onda 4 numara fundamental'ı mı var...
(Vakitsizliğim dolayısıyla bu röportajı geç yayınladım. Arada Kaan Kural'ın dediği gibi hızlı bir dört numara olan Hickson'a döndü koç Mike Brown ama mesela onun da playoff'larda ne kadar hatasız, heyecan yapmadan oynayabileceği büyük tartışma konusu)

C - Abi sen şuna inanıyor musun, şöyle derler: Hangi pozisyonu en iyi savunuyorsan, senin gerçek pozisyonun odur.
KK - Yok, mesela Chuck Hayes 5 numaraları çok iyi savunur ama modern 4 numaraları hayatta savunamaz. Mesela Ersan 3 numaraları çok iyi savunur ama 4 numaradan başka bir yerde de oynayamaz. O yüzden aslında iyi bir gösterge ama tek gösterge değil yani.

Üçüncü bölüm...

Can - Basketbolcu olsaydı hangi pozisyonda oynamak isterdi?
Kaan Kural - Oyun kurucu herhalde ama zor yani.

C - Oyunda beceremedim demiştin zaten
KK - Evet oyunda beceremiyorum hayatta hiç beceremezdim.

C - Murat Murathanoğlu neden artık hiç maç anlatmıyor?
KK - Murat Murathanoğlu gece maç anlatmak istemiyor. Artık biraz zor geliyor gecenin köründe anlatmak.

C - Chicago Bulls nefretin nereden geliyormuş. "Yok demesin" yazmış bir arkadaş.
KK - (Çok garip bir surat yapıyor)

C - (Gülüyorum)
KK - Kusura bakmasın ama çok sallamış yani. Hiç öyle birşey yok. Ha şey kötü basketbol oynayan takımları sevmem. Geçen sene Sacramento ve Washington'dan mesela nefret ediyordum. Ama yani onun takımla alakası yok, oynanan oyunla alakası var. Keza sevdiklerim de öyle. Ben Boston'luyum herkes biliyor ama mesela Boston da 3 sene önce sürünürken, yerden yere vuruyordum. Benim için önemli olan oyundur. Takım Chicago olmuş, Detroit olmuş, Olympiakos olmuş hiç farketmez yani.

C - Gelmiş geçmiş en iyiTürk ilk 5'ini sormuş biri. Benim için demiş: Orhun Ene - İbrahim Kutluay - Hidayet - Efe Aydan - Mehmet Okur.
KK - Harun'un olmadığı 5'e ben 5 demem abi onu söyleyeyim de. Orhun Ene - Harun Erdenay - İbrahim - Mirsad - hmmm

C - Efe Aydan?
KK - (Duraksayarak) Efe Aydan.

C - Hidayet'i koymadın o zaman?
KK - Yuh

C - İbrahim'in yerine?
KK - Evet ama bir de Mehmet Okur var Efe Aydan'ın yerine. Son kez vereyim: Orhun Ene - Harun Erdenay - Hidayet Türkoğlu - Mirsad Türkcan - Mehmet Okur.

C - "Noel baba gülüşün fake mi?" diye bir soru gelmiş.
KK - Yoo

C - Bence değil, ben çok normal olarak karşılıyorum.
KK - Ya aslında o bir gülüş değil, gülüş gibi çıkıyor ama bir hayret nidası aslında O HO HO HOOOOO diye böyle. Hani gülüş ...

C - Tepki gibi daha çok?
KK - Tepki abi daha çok. Çok keyifli bir şaşırma diyeyim daha doğrusu.

C - Ben bunu bilmiyordum 2008 Finalleri'nde basın toplantısında soru sormuşsun
KK - (Büyük bir mutlulukla, gözlerinin içi parlıyor) Evet, Ray Allen'a

C - Orada çok gururlandım diyor bir arkadaş, bir de Murat Murathanoğlu'nun Utah'ta canlı yayında anlatmasından gururlanmış çok. Bunları belirtmiş sadece, bununla ilgili soru yok da, "2010'da görevli olacak mı?" demiş. Niye milli maçlarda görev almıyorsun?
KK - NTV tamamen NBA'e kaymamı istedi. Türk basketboluna bakmıyorum televizyonda.

C - Ama takip aynen devam tabii.
KK - Tabii canım gazetede yazıyorum herşeyden önce. Beni herkes yorumcu olarak biliyor ama ben aslında yazarım yani. Benim asıl işim gazetecilik.

C - Tabii canım gazetecilik. Ama şu an yorumculuğunla çok daha ön plandasın.
KK - Televizyon tabii çok daha göz önünde.

C - Allen Iverson hakkında ne diyorsun? Ego?
KK - Büyük yetenek, büyük yürek ama daha büyük ego. Yürek var bilek var ama ego çok büyük.

C - Jordan mı LeBron mu takım oyunu mu? Mesela Phoenix gibi.
KK - Takım oyunu

C - Futbolda takım tutuyor musun?
KK - Tutuyorum, Arsenal.

C - Türkiye'de?
KK - Yok ya

C - Türkiye ligi maçlarını izliyor musun?
KK - Nadiren, nadiren.

C - Galatasaray - Fenerbahçe falan olursa ancak?
KK - Ya o bile şey oluyor. 90 dakika dayanamıyorum abi, ben basketbola çok meraklı olduğum için...

C - Sıkıyor değil mi?
KK - Abi 15 dakka oynanıyor, "Ya birşey olmadı ki?" filan yapıyorum. "Birşey olsun" falan diyorum.

C - Aynı şey benim başıma geliyor. Futbol izlerken o yüzden illa birşeyle uğraşıyor olmam lazım. Yoksa kalkıp gidiyorum ya.
KK - Aynen. Ama Arsenal'i tutarım. Her hafta maçını da seyrediyorum. 90 dakika olmasa da, yarım yamalak, bir yandan bakarak falan seyrediyorum yani. Yıllardır Arsenal'liyimdir yani.

C - Ben bunu hatırlamıyorum. Jordan'ın son All-Star maçında, Kosova'nın "Jordan MVP olur mu?" sorusuna "Oha o kadar da değil" dediğini hatırlıyor musun diye sorulmuş.
KK - Demedim "Oha o kadar da değil." ya. Yani tam hatırlamıyorum. "Oha" 1 kere dedim onu çok iyi hatırlıyorum. Orada da demiş olabilirim "Demedim" demeyeyim şimdi. Ama Detroit maçını hiç unutmuyorum. Bir pozisyonda top elden sekiyor, Rasheed'in elinden dışarı çıkıyor. Hakem topu karşı takıma veriyor. Rasheed deli gibi itiraz ediyor. Pozisyonun tekrarı geliyor, top o kadar net bir şekilde Rasheed'den çıkıyor ki, "Oha bu kadar da olmaz" dedim. Hani itiraz edilecek pozisyon var, itiraz edilmeyecek pozisyon var. Orada çok iyi hatırlıyorum "Oha" dediğimi ama All-Star'da da demiş olsam hatırladım gibi geliyor ama şimdi inkar etmeyeyim dediğimi...

C - Level'da yazman ne alaka? diye sormuşlar.
KK - Ya Fırat'ı tanıyorum oradan. Rica etti "Yazar mısın?" diye. 1 sayılık yazı yazdım yani.

C - Bir sayı mı? Ben devamlı olacak sanıyordum. "Kaan Kural artık Level'da" gibi birşeyler aklımda kalmış.
KK - Yok canım 1 sayıda sadece.

C - Hangi oyunu yazmıştın?
KK - Oyun yazmadım ben ya

C - Ha doğru pardon, oyun kontrolleriyle alakalıydı.
KK - Evet ben yaşlandım artık, eskiden 3 tuşla oynardık artık 8 tuşla oyun oynamak zorundayız. Piyano mu lan bu? diye sinirlendim yani, onu yazdım.

C - 98 sezonu 6. maç, çalındı diyor çok sevdiğim fanatik Jazz'lı bir arkadaşım. Katılıyor mu buna diyor?
KK - Katılıyorum. 2 tane pozisyon var.

C - Bir üçlük, bir ikilik
KK - Aynen. Ron Harper'ın üçlüğü 24 saniye bittikten sonra atılıyor, sayılıyor. Howard Eisley şutu 24 saniye dolmadan elden çıkıyor ama iptal ediliyor. 5 sayı değişiyor orada.

C - Bavetta ne yapıyor? demiş üstüne.
KK - Bavetta'nın adı Dick. Onun lakabı vardı, Knick Bavetta diyorlardı. Knicks maçlarına verdiklerinde kaybetmiyordu Knicks.

C - Ben bir yerde bir istatistik okudum. Bucks'ın %50'nin üzerinde galibiyetle bitirdiği sezonlarda, Bavetta ile yapılan maçlarda %22'ye düşüyor.
KK - Doğrudur abi, Bavetta iyi tetikçidir. Büyük takımları kollar.

C - Göremediğine katılıyor musun yoksa görüp de mi çalmıyor hala şimdi?
KK - Eskiden görüp de çalmıyordu, artık hem göremiyor hem görse de çalmıyor, ikisi de.

C - Peki Barkley'le öpüşmelerine ne diyorsun abi?
KK - Barkley çok geyik adam herşeyi yapabilir, hiç şaşırmam yani. Herif eşek poposu öptü ya. Aslında orada lafı çevirdiler Yao'nun poposunu öpecekti. Yao'nun ilk sezonu, "Bu adamdan hiçbirşey olmaz 19 sayıyı geçsin poposunu öpeceğim" dedi, Yao daha 5. maçında mı ne 20 attı. "I'll kiss ass" demişti. Ass hem popo hem eşek demek o yüzden onu öyle çevirdiler.
(Bu arada Kenny Smith'e "I'll kiss his ass" demiş. Kenny Smith de "Barkley benim popomu öpünce ben kazanmış olmuyorum, buyrun size 'ass' getirdim, benim ass'im bu, bunu öpecek Barkley" demiş.

C - Bahis mafyasının el attığına inanıyor musun maçlara?
KK - Çok çok sınırlı.

C - Ben anlatayım bir tane. Phoenix ile Charlotte oynuyorlar. Fark 8 sayı mı ne, top Phoenix'te, son 10 saniye. Marion topla beraber rakip sahaya geçti, el sıkıştı 1-2 kişiyle. Sonra Gerald Wallace geldi sarıldı, faul yaptı. Marion iki faulü de attı ve Phoenix'in handikapı tuttu. Çok şaşırmıştım.
KK - Sinirle falan yapmış olabilir. Yani tabii olabilir ama bence olsa bile çok nadir oluyor bu tür şeyler.

C - Bahis oynuyor musun?
KK - Oynuyorum ama 1-2 liralık sadece. Bahis oynamak demeyelim de, daha çok denemek için bilebiliyor muyum diye.

C - Neden Boston Celtics?
KK - 1985'te Robert Kolej'e girdiğim zaman, kasetler vardı. Celtics - Lakers kasetleri vardı. Herkes Lakers'ı tutardı böyle koşuyorlar eğlenceliler falan. Boston böyle sinirli iğrenç bir takım, bir de Larry Bird vardı, herifin oyun zekasına hayran kalmıştım. Sonra Celtics kaldı öyle. İlk seyrettiğim takım olduğu için. Bütün arkadaşlarım Lakers'lı olmuştu ben Celtics'li olmuştum.

C - Onlar daha bir şanslılardı yıllar boyunca.
KK - Valla doğru ya. Biz en son 1986'da şampiyon olduk. Ondan sonra 2008'e kadar bir daha birşey görmedik abi.

C - Onda da hafif katakulliler falan.
KK - Ne katakullisi abi şampiyonluğumuza gölge düşürme.

C - Yok dalga geçiyorum 3 büyük yıldızı toplamak çok büyük yöneticilik başarısı.
KK - Ha öyle yani. Tabii canım.

C - Katakulli asıl Gasol'de var.
KK - Gasol feci canım sorma onu.

C - Bu arada Marc Gasol o takasın o kadar kötü olmadığını kanıtlarcasına oynuyor.
KK - Öyle bakamazsın ama abi işte.

C - Beklenilenden daha az zararlı çıkacaklar anlamında yani.
KK - Öyle diyorsan mesela. Zamanında Otis Thorpe takasında Detroit'e 2. sırayı vermişlerdi 2003 draft'ında. Detroit orada Milicic yerine Wade'i seçmiş olsaydı...

C - O inanılmaz hakikaten ya
KK - Draft'ın başarısızlığı olmaz, draft'ın başarısı olur. Sonuçta Milicic'i Detroit seçmeseydi başkası seçecekti.

C - İlk 5'ten kesin gidecekti zaten.
KK - Kesin gidecekti. Detroit Carmelo'yu seçse mesela atıyorum, arkasından Denver seçecekti Milicic'i. Mesela Bogut'la Marvin Williams ilk 2 seçildi, sonra Deron Williams ve Paul seçildi. Atlanta o sene Marvin'i seçti, oyun kurucuya o kadar ihtiyacı varken Paul'ü seçmedi.

C - Onu ben anlamıyorum ya.
KK - Draft'ın işte başarısızlığı yok. Sadece başarısı var.

C - Doğru katılıyorum buna ama bu kadar oyun kurucu eksiği varken niye? Hem de o draft'ın en iyi 2 oyun kurucusu dururken...
KK - Evet yazık.

C - Her zencide dövme varken Michael Jordan'da yok. Nedenini biliyor musun?
KK - Yok bilmiyorum.

C - Yaptığın en büyük çılgınlık?
KK - Bütün herşeyi, basketbolu falan bırakıp film şirketi kurup, film çekmek.

C - Hala unutamadın yani?
KK - Valla unutulmaz yani. Basketbolu falan bile bıraktım. Maç bile izlemiyordum ya, çok iş vardı.

C - Hayatında ilk izlediğin basketbol maçını hatırlıyor musun?
KK - Şöyle abi, hayal meyal hatırlıyorum. Galiba 1985 Avrupa Şampiyon Kulüpler Finali'ydi. Cibona Zagreb - Zalgris Kaunas'tı galiba. Real Madrid de olabilir. Şeyden dolayı hatırlıyorum. Uydudan yayınlanıyordu. Dayım Almanya'dan televizyon getirmişti. O televizyon renkliydi. Büyük bir hayranlıkla renkli renkli izlemiştim.

C - NBA ile Avrupa basketbolunun birbirine karşı artıları ve eksileri neler?
KK - Ben her zaman söylerim. Sinemaya benzetirim. Avrupa sinemasıyla, Amerikan sineması. Hollywood çok güzel çok eğlenceli, öbür taraf daha sanatsal, çoğu zaman senaryo ve karakter daha derin... Türk basketbolunu da Türk sinemasına benzetiyorum.

C - Kötü mü yani?
KK - Kötü ama arada iyi örnekler de var, karman çorman yani.

C - NBA'deki çemberlerle, Avrupa'daki çemberlerin bir malzeme farkı var mı? Avrupa'da turnikeler bile çok fazla içinden çıkıyor, NBA'de ise potalı atışlar çembere vurursa, yumuşayıp basket oluyor.
KK - Valla benim bildiğim kadarıyla yok. Demir yani sonuçta... Ama hidrolik farkı olabilir. Bir de Avrupa'da itiş kakışa çok izin veriliyor, oyuncuların dengesi bozuluyor sonuçta. NBA'de zart diye faul çalıyorlar.

C - Damir Mrsic'le çak yaptığında çok tepki çekmiştin. Ama ona rağmen severim demiş başka bir arkadaş. Bir sürü hakaret dolu mesaj almana rağmen herkese auto-mail atmışın, özür dilemişin.
KK - Yok öyle değil, yanlış biliyor. 3-4 kişiye yolladım, aynı mail'ı yolladım. 500'ün üzerinde mail geldi, auto-mail yollamadım ama. Orada bence hiç sorun yok yani.

C - Ama tabii orada taraf gibi gözüktün.
KK - Gözüktüm canım, ona birşey demiyorum. Ama ben onu öyle almıyorum. Maçtan önce de Kerem Tunçeri'yle kakara kikiri muhabbet ediyordk. Maçtan sonra, maçı kazanmış olsalar, Kerem gelse ben ona da bravo derdim yani. Benim için hiç farketmiyor yani. Ama insanlar öyle algılamıyorlar tabii.

C - Avrupa'da şu anda NBA'e gitse başarılı olabilecek bir oyuncu?
KK - Ettore Messina !!! Messina gitse ortalığı birbirine katar abi. Oyuncu olarak da sağlıklı bir Matjaz Smodis

C - Ben Diamantidis'i oldum olası NBA'de rahat oynar diye görüyorum mesela.
KK - Dimitris Diamanditis, sağlıklı Matjaz Smodis ve şey... Sağlıklı Erazem Lorbek, iş yapar.

C - Dünya basketbol tarihinin gördüğü en iyi oyuncular mevkilerine göre kimler?
KK - John Stockton, Michael Jordan, Larry Bird, pivot Hakeem Olajuwon. (ufak bir sessizlik oluyor)

C - Duncan, Garnett, Malone?
KK - Duncan... Duncan

C - Peki Shaq yerine Hakeem?
KK - Benim için Hakeem'in yeri çok özel. Yoksa Shaq tarihin gördüğü en dominant performansları sergiledi 2000'li yılların başında.

C - Gıcık olduğun oyuncular var mı? Hangileri?
KK - Var ya, Nate Robinson var. İğrenç bir adam ya. Eskiden Papanikalou'dan nefret ederdim. Nate Robinson'a ama acaip gıcığım.

C - Kendini beğenmişliği sevmiyorsun?
KK - Evet öyle, gerizekalılara da hiç katlanamıyorum abi. Tyrus Thomas başta olmak üzere.

C - Sen Tyrus Thomas'a ayrı bir gıcıksın ya onu anladım.
KK - Çok ayrı gıcığım ya, çok ayrı gıcığım ona.

C - Niye? O kadar yeteneği kullanamadığı için mi?
KK - Aynen öyle.

C - Gelecekte ülkemizi NBA'de temsil edebilecek genç yetenekler?
KK - Enes Kanter var işte.

C - O hariç, onu zaten çok büyük çoğunluk tanıyor artık.
KK - 16-17 yaşındaki oyunculara değer biçmek çok kolay değil. Mesela Furkan Aldemir olabilir belki ama onların da bir değişimini görelim. Barış Ermiş mesela 17 yaşındayken Türkiye'nin gördüğü en büyük guard'lardan biriydi, şu anda görüyorsun ne halde. Türkiye'de özellikle 17 yaşından sonra A takıma sıçramak çok zor oluyor, o sıçramayı yapamıyorlar. O yüzden birşey söylemek zor.

C - Enes Kanter'in Amerika'ya gitme kararını doğru buluyor musun?
KK - Bence doğru. Dil öğrenmesi, başka bir ortamı yaşaması, kendi ayakları üzerinde durabilmesi çok önemli. Sporcudan önce bir birey olsun. Biz birey yaratamadığımız için iyi sporcular yetiştiremiyoruz. Kendine gelsin, görsün ortamı... Bence çok doğru karar.

C - Peki ya okul değiştirmesi? O ilk gittiği okulun takımı çok iyiydi bildiğim kadarıyla, sonra dandik mi artık bilmiyorum başka bir takıma gitti?
KK - Onu doğru bulmuyorum işte. Oraya gitmesi doğru da, düzgün bir yere gitseydi ve kalsaydı yani. Nike'la kontratı varmış, o yüzden oynatmıyorlarmış zaten. Öyle diyorlar, söylenilen o şu anda. Ben de bilmiyorum.

C - Greg Oden'dan ne olur sence abi?
KK - Hallice Haywod'dan fazlası zor.

C - Peki ya Kevin Durant?
KK - Çok büyük skorer olacak Durant. Portland kafasın taşlara vuracak. Oden onun seviyesine gelemez.

C - Skorer mi? Franchise player mı? Bence çok büyük fark var arada da, ben zaten üstüne takım kurulacak bir adam olduğunu düşünüyorum.
KK - Franchise player olur.

C - Playoff'larda unutamadığın bir an ve seri?
KK - Jordan'ın hasta maçı

C - 39 derece ateşle 37 sayı atıp maç bitiminde Pippen tarafından zar zor taşınmıştı değil mi?
KK - 38 sayı. 1997 Final serisi, 5. maçı. Jordan maç günü devamlı kusmuştu, hatta devrede falan da kusmuştu. 39 derece ateşle çıkıp 38 sayı atmıştı. Onu unutmam. An olarak da Russell'ın üzerinden attığı şut sonrası, 1998 senesi şampiyonluğu. Unutamadığım seri ise 1987 Lakers- Celtics serisidir.

[youtube]watch?v=PRCTp57LQro[/youtube]
Link

C - Eveeeet bitti galiba
KK - Eyvallah. Süper daha ne olsun? 1.5 saat kadar sürdü galiba. Gayet güzel.

C - Çok çok sağol abi. Seni de alıkoydum bu kadar süre boyunca.
KK - Yok canım ne demek. Güzel oldu.​
 
Yukarı Alt