Kayıt
8 Temmuz 2009
Mesajlar
536
Beğeniler
0
Şu sıralar açıkçası yazmaya pek de vaktim yok ama bu birkaç günde yaşananlar sebebiyle içimden geldi. Ben de içimden geleni içimde tutan bir insan olmadığımdan, doğruca paylaşma kararı aldım.

Haklısın, seni tanımıyorum. Sana demedim zaten. Bilgisayar'a anlatıyorum ben. Bilgisayar da sana ispiyonculuk yapıyor. Yoksa benim doğrudan sana anlatma olanağım yok.

Neyse, bir video izledim geçen gün. Özür Dilerim Hayat vb bir muhabbet dönüyordu. Ali'nin 8 Günü adlı filmden bir sahneymiş. Buradan esinlenerek konuyu açalım.

Siz hayatı ne sanıyorsunuz inan bilmiyorum ama güvenin bana, sizi el üstünde tutacak, her dileğinizi yerine getirecek, size kolaylıklar sunacak bir şey diye düşünüyorsanız çok büyük bir yanılgının içindesiniz demektir. Hayat nedir ben söyleyeyim. Kendime göre olan terimini paylaşayım. Hayat savaştır. Kazanıp kaybettiğinin, öldüğün gün belli olacağı hiç ama hiç bitmeyen bir savaştır.

Hayata isyan eden insanlar var. Ali'nin 8 günü adlı filmde de bu olay vardı. Neden hayat zor, neden herkes yapmacık vb muhabbet dönüp durdu 8 dakika boyunca.

Neden olmasın? Neden hayat senin tarafını tutsun? Zaten ne anlamı olur ki?

Hani bir laf vardır, kazanılan bir lira, bulunan yüz liradan değerlidir diye. İşte onu yaşayınca anlıyor insan. Kendi kazandığı parayı harcayınca değeri görüyor. Neden peki? Çünkü uğraş veriyor. Emek veriyor. İşin temeli de bu zaten. Uğrunda savaş vermediğiniz, çaba göstermediğiniz, yorulmadığınız hiçbir şey size değerli gelmez.

Sevdiğin kişinin peşinden koşarsın. Sevdiğin işin peşinden koşarsın. İstediğin vücudu yapmak için yemekten kısarsın. Günde 1.5 saat spor salonunda ter dökersin. Kaybetmemek için anlayış gösterirsin. Onu yaparsın bunu yaparsın. Neden? Çünkü değer diye düşünürsün.

Değer diye düşündüğün her şey için de kendi çizginden çıkarsın. İşte bu çizgiyi tamamen kaybedersen de "Neden?" sorusu çıkmaya başlıyor.

Neden hayat zor? Neden hayat bana karşı acımasız? Neden hep üstüme geliyor?

Gelmesin mi? Bunları aştıkça hayat değerlenecek çünkü en değerli şey zaten sensin. Senin hayatın. Yok şimdi hiç deme bana o daha değerli, kendimden çok seviyorum diye. Bir gün ayrıldığında bunu okuyup gülme sonra bana haklıymışsın diye. O olmadan da yaşıyoruz. Kandırmayalım birbirimizi.

Bir çocuğun, sınava isyanı gibi bu. Hiçbir işe yaramayan acizlik göstergesi. Neden? Neden? Neden?

Başka bir seçenek daha var. Nedenini sorma. Hayat seni dinlemiyor ki? Karşına bir sorun çıktığında aşmayı bil. Zaten karşına sorun çıkmıyorsa hayatında bir şeyler ters gidiyor demektir. Sorunsuz hayat, boştur. Çünkü her zaman daha yükseğe çıkmak zorundayız. Daha yüksek demek her zaman daha fazla risk, daha fazla çaba demektir. Olduğun yerde durduğun sürece sorun yaşamazsın merak etme.

Herkesin hayali vardır, şu ülkede, şu şehirde, şöyle bir evim, arabam, şu kadar da param olsun, başka bir şey istemem.

İstersin dostum. Bir süre sonra öyle boş gelir ki her gün yaşadığın o güzellik, bir şeyler için uğraşmak istersin. Ah fırsatım olsa da yaşatsam bana kafa tutanları 1 ay bu şartlarda. Ağlaya ağlaya yapacak iş ver bana diye tutturmalarını dinlesem.

Şu ki diyeceğim, ya isyan edeceksin (ki işe yaradığı görülmemiş) ya da her engelde daha güçlü olduğunu hayata göstereceksin.

Bir hint atasözü vardır. "Başkasından üstün olmamız önemli değildir. Asıl önemli olan, dünkü halimizden bugün daha üstün olmamızdır."

Engeller zorlar bizi. Bir oyunda kestiğin yaratık gibi deneyim verirler sana. Güçlendirirler ruhen. "Güçlü fizik, içi boş bir fizik ise fiskeyle de yıkılır, güçlü ruh dışı çelimsiz bir vücutla da doğrulur."

Şunu düşünün; Neden filmlerde her şey önce kötüye sarar da sonra düzelir? Neden Melekler ve Şeytanlar filminde her şey en sonunda çözülür? Neden Rocky Balboa önce dayak yemek zorundadır? Neden Frodo Mordor'a tek başına gitmek zorundadır? Neden düşman sayısı artarken kişinin yanındaki sayı çok daha küçüktür? Neden işler sarpa sarmadan önce de sonundaki kadar güzel olamaz?

Çünkü filmlerin tamamı aynı temaya dayanır. Giriş, gelişme, sonuç. Orta hal, kötü hal, iyi hal. Hepsi sadece bundan ibarettir. Zira hayatımız da. Zaten anlatılmaya çalışılan da...

Cindirella Man adlı filme göz atın dostlar. Hayatın inişleri ve çıkışları olduğunu gösteren, her kötü durumun ilerde size fırsat olarak döneceğini gösteren, hayat size engel çıkardığında oturup "Şimdi ne olacak?" diye düşünmek yerine beklemeden bir sol vurarak o engeli aşmanız gerektiğini anlatan naçizane bir film.

Oscar ödüllü Russell Crowe, bu filmde size tüm yazdıklarımı görsel yönüyle anlatacaktır.

Bu arada, teşekkürler anne. "İzlediğin film, oynadığın oyun, okuduğun kitap sana her zaman bir şeyler katmalı." demiştin.

Haklıymışsın.

Umarım sizler de anlamışsınızdır.

Hayat bisiklete binmek gibidir, pedal çevirdikçe düşmezsin. Oturup düşündüğünüz her an, ne olacak diye beklediğiniz her duraksama, kafanızın karıştığı her durum sizin pedallarınızı durduracak.

Düşmeyin hiçbiriniz. Ama şunu da unutmayın ki en büyük düşmanınız sizsiniz. Hayatı siz ve hayatınıza bakış açınız yönlendirecek.

Size bir tane vurduğunda sağlam bir sağ aparkat çıkarmayı sakın unutmayın.

Dipnot: Ben olsam ağzını burnunu kırardım.
 
Yukarı Alt