Kayıt
10 Aralık 2007
Mesajlar
2.979
Beğeniler
0
Şehir
Çanakkale
Arkadaşlar Bu Bölümde Graffiti Çizimleri Paylaşalım..

Ama öncelikle Biraz Bilgi Veriyim...


Graffiti Tarihi

TÜRKİYEDE

1)Türkiyede vandalizm olarak adlandirilan bir sanat türü.

2)Hiphop kültürünün bi parçası

3)Çok güzel birşey her duvara lazım..

4)Eski Mısır''da yolculuga çikanlarin geçtikleri yerlerin duvarlarina adlarini ya da resimlerini çizerek iz birakmasiyla dogan sokak sanati

5)"kollektif güzeldir."

6)Ana malzeme olarak sprey boyalarin kullanildigi, tek veya grupca yapilabilecek sekilli janjanli cafcafli duvar yazilari. bazen bu yazilarin yanina resimler de yapilarak guzellestirilebilir. graffitiyi yapan(lar) yazinin altina kendi nicklerini eklerler ki goren tanisin. bu nicklerin graffiti alemindeki adi tag''dir.
tarihi konusunda baska bi gorus de var(mis) fekat benim bildigim, amerikada bir postaci duvarlara bi kalemle kendi sicil no''su gibin bisiler yazarmis, ordan turemis.
turkiyede oncusu olarak s2k gosterilebilir bunlarin basi da turbo isimli genis capli bir insandir. iyi cizer bu sahsiyet hakkaten.
turkiyedeki taninma sekline gelince; turkiyede yasal izin verilme ihtimali cok dusuk bu islere, bu yuzden insanlar mecbur kaliyo izinsiz yapmaya, buna da vandalizm deniyo! haksizliktir ama boyledir. yalniz son duyumlarim isin iyiye gittigi, daha kolay izin alinabildigi yonunde. aslinda isin tadi kacak yapmaktir, bir kisinin polis gozlemesi, yakalanmamak icin yarida birakmak, sonra riskli oldugu icin ayni yere gidememek, onunden gecerken sinirlenmek, krize girip aglamak, vs vs...

7)Yazin gece sokaklara dokulmemizin karakollara dusmemizin sebebi olucak bulus.

8 )Türkiye'de yapanların genelde anarşist,''la yakalaın şerefsizi'' nidalarıyla kovalandığı daha da ileri gidilerek terörist muamesi gördüğü sanat.

9)İtalyanca kökenli bir kelime. eski roma, yunan, mısır medeniyetlerinde anıtların duvarlarına yazılan veya çizilen ve genellikle hiciv, karikatür niteliği taşıyan yazı ya da resimlere verilen bir ad. rsim çizmek, iz bırakmak, karalamak ile verilen mesaj anlamını da taşır.

10)Bugünün dünyasında ise özellikle farklı etnik ve kültürel kökenli grupların yoğun olarak yaşadığı şehirlerde, yazım ve çizim aracı, tekniği, içeriği eski anıtların duvarlarındakine hiçbir şekilde benzemesede, mesaj verme amacı taşıyan, hatta politik içeriği olan estetik graffitiler de sıkça rastlanan türdendir. bunun dışında, herkesin görebileceği yerlere yazılan bireysel sloganlar, argo içerikli kelime veya cümleler de yine en sık rastlanan basit graffiti türlerindendir. kişinin adını veya takma adı kullandığı tag' lar ise yine en yaygın graffiti çeşitlerindendir.

11)Dünyada, bugün mesajdan öte daha büyük bir şeyi ifade eden graffitinin doğuşu, amerika' da newyork' a denk düşer. türkiye' de, özellikle 80 öncesi, varoşların duvarlarını süsleyen siyasal içerikli düz duvar yazılarıyla, graffiti arasında direk hiçbir bağ bulunmamasına karşın, amerika' da graffitinin oluşumunda bu düz duvar yazılarının ana kaynak oluşturduğunu söyleyebiliriz. bugün, türkiye2 nin dört bir yanında 'nuri alço' imzasıyla yazılan basit duvar azıları, amerika' da graffiti doğuş şekline çok benzemektedir.

12)1970 li yılların başlarında, newyork2 un tüm sokaklarında 'taki 183' imzalı yazı duvarları kaplamaya başlar. newyorklular da merak uyandıran bu düz duvar yazılarını, 1971' de 'newyork times', 'kim bu taki?' haberini manşetlere taşıyınca 'taki' ismi efsane gibi yayılmaya başlar. taki' nin bir postacı olduğu ve 183 rakamının da oturduğu apartmanın numarası olduğu anlaşılır. bunun üzerine insanlar 'taki' gibi ünlü olmak için kendi isimlerini kalemlerle duvarlara yazmaya başlarlar. 1992 yılında newyork' un heryerinde, metro istasyonlarında, bina duvarlarında, koridorlarda, trenlerde, kamyonlarda,duraklarda, akla gelebilecek her yerde graffitiler yer almaya başlar. gündüz, şehrin egemen sosyal ve kültürel yapısı arasında ezilen, aşağılanan gençler gece olunca içlerindeki öfkeyi kusmaya başlarlar. gecenin karanlığında, graffitilerle bombalanan yerlerin gündüz karalanmasına, silinmesine, spreylerin kullanımının yasaklanmasına, graffiticilerin göz altına alınmasına, tutuklanmasına karşın özellikle belirli çetelere mahsup olan genç siyahlar ve portorikolular aynı eylemi gecenin karanlığı çöktükten sonra tekrarlamaya devam eder.

13)Oluşan bu ana dalga sırasında yapılan bu graffitilerin hiç bir politik özelliği yoktur. başlangıçta kullanılan kalemlerin yerini sprey boyalar, basit duvar yazılarının yerini de zamanla gösterişli ve her birinin kendi stilini yarattığı graffitiler alır. 1980 li yılların sonlarına doğru ise bugün bilinen anlamda graffiti sanatı ortaya çıkar.

DÜNYADA

Graffiti sanatinin iki farkli cikisi anlatiliyor..

Birincisi; (Amerika)
Graffiti 60'li yillarda iki ayri grup tarafindan kullanilan bir yöntemdi. Politik gruplar görüslerini belirtmek için, sokak çeteleri ise hükmettikleri bölgeleri belirleyip herkese duyurmak için sokak duvarlarina imzalarini birakmaya basladilar. Coolbread ve Cool Earl adinda iki genç isimlerini duyurmak ve kamuoyunda ilgi çekmek için bombing (bombalama) diye de bilinen sehrin tüm duvarlarina isimlerini yazma islemini ilk uygulayan iki kisi.
Graffitinin sehir duvarlarindan metrolara, yani underground'a inmesi TAKI-183 takma adiyla taninan Yunanli bir gencin oradan oraya haber tasirken sprey boyalarla metrolarin üzerine adini yazmasiyla baslamis. TAKI bu gencin adi yerine kullandiği bir kisaltma, 183 ise yasadiği caddenin adiymis. Çoğu metro istasyonunda rastlanan bu ad herkesin ilgisini çekmis. Benzerleri olan JULIO 204, FRANK 207 ve daha birçoğu metrolara isimlerini ilgi çekecek sekilde yazmaya baslamislar. Bu isimler çoğaldikça, rekabet ortaminin zorunluluğu olan farkli olarak öne çikma arayislari da baslamis. En ilgi çekici, en renkli yazi biçimini kullanarak adini yazma uğrasi ortaya yepyeni stiller çikarmis. Ve böylece tag adi verilen graffiti yazari imzasina semboller, ilgi çekici resimler eklenmeye baslamis. Zamanla kullanilan harflerin boyutlari büyümüs, harflerin içi desenlerle süslenmeye baslanmis, yaraticilik sinir tanimamis.

İkincisi; (Almanya)
2.dünya savaşından sonra dogu bloku belirlemek için yapilan berlin duvari, uzun süre insanlar üzerinde özellikle dogu almanya halkı için bi baskı olmuştur. 1970lerin basında protest amacıyla ghetto insanları çeşitli yazılar yazmaya başladı. Yazıların amacı sadece mevcut düzene başkaldırma idi, yani hiç bi sanat ruhu taşımıyodu. 80'lerde graffiti kültürü gelişmeye devam etti, artık insanlar sadece mesaj vermek verine görselligede onem veriolardı,berlin ve münih graffiti sanatçıları(writer) bu konuda cok uzmanlaştılar.
Şehrin her yerini kafasina göre boyayan bu anonim sanatçilar medyanin da ilgisini çekmis çekmesine ama haklarinda en fazla bir iki yazi yazilmis, geçilmis. Graffiti bir üniversite öğrencisinin ilgisini çekene kadar, underground sanatçilar tarafindan icra edilmeye devam edilmis. Hugo Martinez adli öğrenci, graffiti'deki potansiyeli fark edip, United Graffiti Artists derneğini kurmus ve graffiti örneklerini bir sergide sanatsever kitlelere sunmus.


Graffiti ve Yapım Teknikleri

GRAFFİTİ NEDİR?...

Graffiti genel anlam olarak kamu alanlarina izinsiz kisisel yada bireysel gorusu yansitan yazi yazmaktir. zira sprey boyali versyonu bu durumun son halidir, dolayisiyla nyc'de 1970lerde falan baslamamistir. (ama buyuk amerikan sehir sinirlarinda sprey boya satilmasini yasaklamis yada karneye baglamistir o ayri) bazi magara resimlerini bile graffiti sayanlar vardir, bunu yemeyenler icin pompei'deki ornekler verilebilir. burada gunumuzdekilerden pek farkli olmayan seks ve sosyal mesaj kaygili graffitiler bulunmustur. tabii bulunanlar taslara kazinmistir, bu da bizi kelimenin ozune goturur ki, bu kok kazimaya* referans verir. hatta boyle antik orneklerden biri istanbul ayasofya'dadir. vikingler'in sehre geldiklerini vikinglerin ayasofya'nin galeri korkularina kazidiklari, x was heregraffitilerinden anliyoruz.

Graffitiyi kisaca açiklamak gerekirse duvarlara yapilan resim sanatidir.geçmisin askine günümüzde çok gelismis bi seviyededir,kendi ticari sektörü,kendi giyim tarzi,kendi yasam tarzi ve kendi literatürü vardir.graffiti çikisi almanyada gerçeklestimistir, 2.dünya savasindan sonra dogu bloku belirlemek için yapilan duvar,uzun süre insanlar üzerinde özellikle dogu almanya halki için bi baski olmustur.1970lerin basinda protest amaciyla ghetto insanlari çesitli yazilar yazmaya basladi.yazilarin amaci sadece mevcut düzene baskaldirma idi,yani hiç bi sanat ruhu tasimiyodu.80'lerde graffiti kültürü gelismeye devam etti,artik insanlar sadece mesaj vermek verine görselligede onem veriolardi,berlin ve münih graffiti sanatçilari (writer) bu konuda cok uzmanlastilar.


GRAFFİTİ TERİMLERİ:

Back-on: Tren uzerine cikip yapilan calisma.

Battle: Kapisma,yarisma (graffitide,rapte,breakdanceta olabilir)

Bite: Bir writer'in stilini kopyalamak,calmak.

Blackbook: Taslak defteri.

Bomb: Bir yere kacak graffiti yapmak,tagle doldurmak.

Buff: Graffitinin temizlenmesi.

Bunny: Bayan graffitici grubu.

Burn: Daha iyi yapmak.

Burner: Cok iyi yapilmis calisma.

Can: Sprey boya.

Cap: Boyayi farkli kalinliklarda sikmaya yarayan sprey basligi.

Chuck-up: Bir yeri hizlica outline ile kaplamak.

Crew: Writer ekibi.

Donut: Tren kapisi civarindaki calisma.

End2end: Tren vagonu boyunca yapilan calisma.

Fill-in: iç doldurma.

Going Over: Bir graffitinin ya da tagin uzerine baska writerin kendi graffitisini çalışması.

Hang outs: Tren calisirken acik pencere ya da kapidan tren disina tag atmak.

Highlights: Calismanin isiklandirmasi.

illegal: Kacak yapilan calisma.

Ink stains: Kalin yazan keceli kalemler.

Kill: Her yeri boyamak.

King: Usta graffitici.

Lay-up: Gece ve haftasonlari trenlerin parkedildigi yer.

Legal: Izinli yapilan calisma.

Nark: Yetkililere ihbar eden kisi.

One: Herhangi bir grupta olmayan writer.

Outline: Calismanin dis cizgileri.

Panel: Bir tren vagonunun iki kapisi arasinda, cam altina yapilmis calisma.

Piece: Graffiti calişmasi.

Public: Okunmasi kolay stil.

Quick bombin: Hizli bombalamak.

Quick piece: Hizli yapilan calisma.

Rack: Calmak.

Rainbow: Tren kapisi uzerinde tag atmak.

Respect: Saygilar.

Roof top: Catilara yapilan illegal calisma.

Run-up: Tren istasyona girdiginde arkasina cikip bombalamak.

Simple style: Basit calisma.

Sketch: Taslak.

Skinny: Sprey basligi(cap ile ayni anlamda)

Slash: Bir calismanin uzerine tag atmak.

Sticker bomb: Tag atilmis etiketi bir yere yapistirmak.

T2B(top to bottom): Bastan asagi kadar boyanan tren paneli.

Tag: Writer'in takma ismi / imzasi.

Taggin': Tag atmak / imza atmak.

Throw ups: Gaffitinin basiti, tag'in buyugu.

Toy: Caylak writer.

Walls: Duvar calismasi.

Wild style: Karisik, okunmasi zor stil.

Window down: Pencere altina yapilan calisma.

YAPIM TEKNİKLERİ :

(Sketch: kağıt üzerine yapılan çalışmalara denir..)

Tag isimlerinizi Uzun tutmaya çalışın.. en fazla 5 harf uzunlukta olmasında fayda var.

Graffitilerinizde mutlaka Bloklandırma yada gölgelendirme kullanın.. yaptığınız graffitiye ayrı bir ahenk verir...

Duvara yaptığınız graffitinin outline larının düzgün ve temiz olmasına dikkat edin..

(OutLine: Graffitinizin ana çizgilerine denir..)

yaptığınız grafftilerde mutlaka Fill in yapın.. Fill in siz çalışmaları tavsiye etmiyorum..

(Fill In: graffitinizin iç boyamasıdır..)

Yaptığınız çalışmalar gerek legal olsun gerek illegal olsun, second outline çekerseniz daha iyi bir görüntü görünecektir..
(Second Ountline: Graffitinizn etrafından geçilen oluşuma denir.... kısaca dış çerçeve)

(illegal: yasadışı , Legal: Yasalara aykırı olmayan)

Unutmadan çalışmalarınıza highlights verirseniz daha bir göze hoş görünecektir..

(highlights: graffitiniz belli bölümlerinbe orantılı olarak yapılan parlama efektleridir..)



Her Sokak Bir Galeridir

Sanat, oyun, protesto, yaramazlık ne derseniz deyin, bizler güvenli olduğunu düşündüğümüz sıcacık yataklarımızda mışıl mışıl uyurken şehrin yüzü değişiyor. Bazıları, kimsecikler bakmıyorken sokakları baştan yaratıyor. Kaç kişi ya da kim olduklarının pek bir önemi yok; onlar da zaten bireysel şöhretlerin peşinde değiller, sanat galerilerinde sergilenmeye ‘layık’ görülecek ‘çerçevelenmiş’ düşüncelerin bir parçası olmak istemiyorlar. Tek dertleri, kendilerinden izinsiz reklam panoları ve ilanlarla işgal edilen sokaklarını geri alabilmek.

Sokak sanatı (ya da daha yaygın ama İngilizce bir deyimle Street Art), deyince insanların aklına çoğunlukla Graffiti geliyor ama aslında Graffiti bu akımın sadece bir parçası. Sokak sanatçıları, en büyük silahları sprey boyalar olan ve işlerini en kısa zamanda bitirmeye progranmış Graffiticilerin tersine daha resmi sanat teknikleriyle ve çok daha uzun zaman dilimleri dahilinde çalışıyorlar. Bu bağlamda sokak sanatçılarının illegal olarak gözetilen ve polis angaryası altında bulunan durumların içinde hayatta kalmayı başardığı ve hatta hızla büyüdüğünü söylemek mümkün. Bu akım, şablon, sticker gibi tekniklerin ve reklam kültürünün provokatif özelliklerini adapte ederek, gizemli, bulaşıcı ve ilgili kalmayı başarıyor.

Üstelik gizemli herşey gibi bu akım da saman altından bütün dünyayı etkisi altına almaya başladı bile. Başladığı yer olarak kabul edilen New York dışında özellikle Londra, Berlin ve Tokyo gibi dışardan herşeyin mükemmel gözüktüğü ama şık topuklu ayakkabıların sesleriyle çınlayan hip sokaklarının altında çaktırmadan büyüyen altkültürler sayesinde çatırdamaya yüz tutan kaldırımlarla dolu büyükbaş dünya kentleri dışında Rio De Janerio, Lyon ve hatta İstanbul gibi şehirlerde de kendini göstermeye başladı. Bu akıma yer veren dergi ve galerilerin sayısı giderek artıyor, insanlar her adım başı karşılarına çıkan duvar yazıları, sticker yahut şablon resimlere bir anlam veremiyor ve nereden, hangi amaçla türediklerini merak ediyorlar. Üstelik her akım gibi sokak sanatının yaygınlığı ve potansiyel gücü de reklamcıların gözünden kaçmadı ve şimdilerde hedef kitlesi özellikle gençler olan çoğu marka, iletişim aracı olarak kendine bu salgını seçmiş durumda.

Sokak sanatı demek, sokakta büyüyen sanat demek. Yani sözlük anlamıyla bile bu işle ilgili bir ilegal durum söz konusu. Graffiti kültürüyle özdeşleşen vandallık, kurallara aykırı davranma vs gibi olumsuz ve ‘göz korkutan’ tanımlamalar sokak sanatı için de kullanılıyor ama araçların ve onları kullanışın farklılığından dolayı çoğu yerde sokak sanatı için post-graffiti yahut doğasına uygun şekilde daha sarsıcı bir sokak diliyle ‘gerilla sanatı’ deyimlerini uygun görenler de mevcut.

Aslında bu akımın tam olarak kim tarafından ne zaman başlatıldığı bilinmiyor bu yüzden Graffiti’nin çıkış zamanları, Street Art’ın da temellerinin atıldığı zaman olarak kabul ediliyor ve 80’lerde Amerika’daki reklam furyası ve sanatın elitleştirmesi çabalarının tavana vurmasıyla da hız kazanıyor. Mottosunun ise genel bir tabirle reklamverenler ve büyük kuruluşlar tarafından satın alınmış alanları geri almak ya da bu alanların dinamiklerini bir takım görseller kullanarak değiştirmek olduğu söylenebilir. Ayrıca bu akımın sırf resim, şablon, yazı, sticker ya da posterden ibaret olduğunu söylemek de yanlış olur. Sokak müzisyenleri, tiyatrocuları ve duvarlara projekte edilen kısa ya da uzun filmler de bu akıma dahil edilebiliyor. Üstelik hem mekan hem de araç konusunda herhangi bir sınırlaması olmadığı için bu listenin genişleyebilmesi de olası. Özetle, herkesin görebileceği yerlerde yapılan anonim provakasyonlar.

Sokak sanatının en popüler formlarından biri, halihazırda billboard’larda bulunan reklam ilanlarındaki mesajları sticker’lar ya da başka araçlar kullanarak başka bir absürd şeye ‘dönüştürmek’. Bu gibi işler hem amaçladıkları dikkati daha çabuk şekilde çekiyorlar, hem de bu sanatın var olma sebebi olan ‘sokaklarımızı geri istiyoruz’ savunmasını zeki bir şekilde uygulamaya koyarak hakkını veriyorlar.

Underground haraketlerin bile çoğu zaman mainstream’in kıskaçlarına takıldığı bir gerçek. Bunun en büyük kanıtı, birçok sokak sanatçısının bugün neredeyse herkes tarafından tanınıyor olması ve işlerinin tam da karşısında durdukları mecralar (reklam sektörü) tarafından sömürülür hale gelmesi. Buna en büyük örnek olarak Shepard Fairey'nin Obey Giant sticker ve posterleri gösterilebilir (bu posterlerin bıyık takılmış ve DJ’lenmiş hallerini Türkiye’de bile gördük!). Ayrıca Neckface, Adbusters ve Banksy gibi ismi cismi belli olmayan genç sanatçıların gayet provokatif işleri, gazetelerin manşetlerinden ve elit sanatçı masalarındaki içkili muhabbetlerden düşmüyor.

Her ne kadar bu akımın başlıca malzemeleri her an yanınızda taşıyabileceğiniz kadar basit bulunabilen şeyler olsa da, sokak sanatının en meşhur eserlerinden biri, Arturo Di Modica’nın 1989 yılının kasım ayında New York Stock Exchange’in tam karşısına diktiği ‘Charging Bull’ adını taşıyan bronz bir heykel. İzin alınmadan yerleştirilmiş olan bu heykel kısa sürede New York’un alameti farikalarından biri haline geldi ve bir süre
sonra bulunduğu noktadan birkaç blok ötedeki Bowling Green Plaza’da sabitlendi.
Heykel ayrıca kendisi gibi diğer birçok sokak enstelasyonunun da önünü açtı. Mesela Fabricators of the Attachment grubundan Jason Sprinkle, Seattle’da bulunan ‘Hammering Man’ heykeline bir zincir bağlamıştı. Ta 60’lı yıllarda ise Amsterdamlı bir sokak sanatı grubu olan The Provos üyeleri, Noel Baba kostümleri giyinerek bir mağazanın mallarını isinsiz şekilde çocuklara dağıtmışlardı. Bu duruma polisin tepkisi pek hoşgörülü olmamıştı tabii; polis onlarca Noel Baba’yı çocukların gözü önünde tutuklamıştı.

Sokak sokak içindir

Graffiti için ‘sokaklar’, bir nevi kent yaşamını eleştirmek için en uygun ve ironik platformu oluşturuyordu. Peki günümüzün sokak sanatçıları için sokak kelimesi ne ifade ediyor?

Michael De Feo: Sokaklar, benim için özellikle New York, bitmek tükenmek bilmeyen bir ilham ve heyecan kaynağı demek. Sokaklara kendimizden birşey katıyor olmak demek, yaşadığın yere birşeyler katmak demek.

Dan Witz: Sokaklar benim için her anlamda özgürlüğü ifade ediyor. Özellikle sanatsal açıdan bütün o kariyer iniş çıkışlarıyla uğraşmak zorunda kalmıyor ve insanın ruhunu emen binbir türlü pis işin döndüğü endüstrinin bir parçası olmaktan kurtuluyorsunuz. Ben sokağa çıkıyor ve içimden geldiği gibi eğlenmeye bakıyorum, ne herhangi birine karşı bir sorumluluğum, ne bir beklentim, ne de sanat dünyasında neler olup bittiğiyle ilgili kafamı yoran hiçbir şey olmuyor. Aslında sanat dünyasına karşı olduğum filan da yok, müze ve galerileri çok seviyorum, sadece sanatın bodguard’larla korunması ve sokaktaki adamdan bu kadar izole edilmesinden hoşlanmıyorum o kadar. Galiba sokaklar beni bu konuda alarmda tuttukları için önem taşıyor. Burada rahatsız edici birşey, süregelen bir tedirginlik var ve bu da insanın gözünün hep açık olmasını sağlıyor.

Faile grubundan Patrick: “Street art” bence Graffiti dışında sokaklarda oluşan ve kurumsal olmayan her türlü sanat akımını içine alan bir terim. Çok fazla kullanıldığı için sanki biraz anlamının yitirmiş gibi gelebilir ama öyle değil.

İnternet destek mi köstek mi?

Sokak sanatı tanımlamasını duyan birçok insanın aklına ilk olarak şehir merkezleri ya da sanayi bölgelerinde yapılan tahribat ve değişiklikler geliyor; ama aslında bu akımın en heyecanlı işlerinden bazılarının şehir merkezlerinden çok çok uzaklara yapıldığı gerçeği göz ardı ediliyor. Mesela Andy Goldsworthy de bir sokak sanatçısı olarak anılıyor ama çalışmalarını asla şehir merkezlerinde göremezsiniz, o oyun alanı olarak daha çok şehir merkezlerinden epey uzak ve kırsal bölgeleri seçiyor. İnternetin yaygınlaşmasından evvel, işlerinizin görülebilir olmasını ya da bir sokak grubuna dahil olmayı istediğinizde herkesin çalıştığı yerlerde sanatınızı icra etmeniz gerekirdi, bu yüzden bu akımın en fazla görüldüğü yerler büyük şehirlerin merkezleriydi. Ama kablolu paylaşım sayesinde dünyanın istediğiniz herhangi bir noktasına püskürttüğünüz boyayı gezegenimizin geri kalanının algılarına sunmak mümkün. Sonuç olarak bu akımın çıkış noktası, hayatınızı geçirdiğiniz mekanları sanatınıza dahil etmek. Şehirler palet, duvarlar kocaman birer tuval. Bu arada sokak sanatının sınırlarının giderek genişlemesi de heyecan verici; artık sadece şehir duvarlarında değil, deniz kenarları ve dağlarda bile bu işin örneklerine rastlamak mümkün.

Peki dünyadaki kültürel, politik ve ekonomik farklılıklar göz önünde bulundurulursa, bu internet sayesinde her an her yerde olma durumunun etkileri neler oluyor? Yararlarını bir kenara bırakırsak ne gibi yan etkileri mevcut?

Faile grubundan Patrick: İnternet sayesinde daha fazla insana ulaşabiliyoruz. Çeşitli ülkelerden röportaj, festival vs teklifleri geliyor, böylece değişik kültürlerle tanışıp ufkumuzu genişletebiliyoruz ki bunlar bence bir sanatçı için paha biçilmez fırsatlar; normalde sadece televizyondan duyabileceğimiz şeyleri birebir tecrübe edebiliyoruz. Oturduğunuz yerden kendinizi geliştiremezsiniz. Dünyadaki farklı kültürlerle sanat sayesinde kaynaşmak, kötü niyetli politikayı da arka plana itiyor; insanlar birbirlerine açılıyorlar ve normalde asla hayal bile edemeyeceğiniz şeyler gerçekleşebiliyor.

M. De Feo: İnternet, çevresinde böyle şeyler gözlemleyemeyen bir insana bile sokak sanatını başka şehirlerden takip etmesine olanak sağlıyor. Başka türlü nasıl evinizden tek bir tık sayesinde herhangi bir sokaktaki yeni çalışmaları görme imkanına sahip olabilirsiniz ki? İnternet kesinlikle sokak sanatı ruhuyla mükemmel bir şekilde uyuşuyor.
Öte yandan internet bu akımın daha çok insan tarafından bilinmesini sağlarken, aynı zamanda içinde sokak ruhuyla çelişen başka şeyler de barındırdığı kesin. Dergi ve internetin bu işlere ulaşmayı kolaylaştırdığı gerçeği bir yana, seyirciyi akımın asıl ait olduğu yerden, yani sokaklardan uazaklaştırıyor. Sokaktaki işlerin hiçbiri herhangi bir yetkili kişinin seçkisinin bir sonucu değil, nereden geldiğini bilmezsiniz ve anlamı da burada yatar. Bunu ‘online’ bir şekilde tecrübe etmek aynı şey değil yani.

Dan Witz: İnternetin sokak sanatını şu anda olduğu konuma getiren yegane araç olduğu konusunda şüphe yok. Beni korkutan tek şey var, o da internetin bunu bir trend haline getirdiği gerçeği. Sokak sanatının acilen bir moda akımı olarak algılanmasının engellenmesi gerekiyor.

Tabii bir de bütün herşeyin yanlış anlaşılmış olma ihtimali de var. Ya bizim sokak sanatçıları dediğimiz kişilerin sanatla yakından uzaktan alakaları yoksa ve bu işi sadece kendilerini memnun etmek için yapıyorlarsa? Sokakta gördüğümüz her işin sahibinin kendisini sanata adamasını beklemek zaten biraz abes olur. Özellikle yaşları küçük olanlar sokakları, kendilerini geliştirebilecekleri özgür platformlar olarak görüyor.
Aslında bunda yanlış bir şey de yok. Sokaklarını geri isteyen biri, yapılan işi beğenmiyorsa bile bu konuda onunla kolkola çalışacak her boya tutan ele açık.

Sanatı ‘satmak’

İnternetle birlikte gelen popülarite sayesinde sokak sanatının giderek daha ticari amaçlarla da kulanılmaya başlandığına yazının başında değinmiştik. Sonuç olarak sadece Graffiti değil, punk-hardcore ve kaykay kültürüyle de yakından alakadar bir akımdan bahsediyoruz ve bahsi geçen bu kültürlerin de zamanında piyasa tarafından sömürüldüğü de bir gerçek. Bir yandan da bu sanatçıların bir şekilde para kazanması gerekiyor. Peki sanat ve ticaret arasında nasıl bir denge kurulmalı? Sokaktaki ve bir t-shirt üzerindeki sanatı nasıl ayırd edip, neye göre değerlendirmeliyiz?

Dan Witz: Şahsen bu işi yaparak geçinebildiğimi söyleyemem. Yine de itiraf etmeliyim; sanki bu işten para kazanmaya başladığım zaman yaptığım şeylerin kalitesinin düşeceğine dair bir önyargım var, ama tabii bu sadece benle ilgili bir durum. Ticari başarı denildiğinde hala korkuyorum. Şunu kabul etmek lazım, sanat tarihi tamamen iyi sanatçılardan değil, işini bilen, hayatta kalabilmek için oyunu kuralına göre oynayan sanatçılardan ibaret daha çok.

M. De Feo: Açıkcası bu işi yaparak kazandığım para kullandığım malzemenin masraflarını bile karşılamıyor; ama bu işi para için yapmadığımdan pek de umursamıyorum. Bir sanatçı olarak kendime ve sanatıma karşı sorumluluklarım var; yaptığım işte dürüst ve samimi olmalıyım. Bu şekilde ortaya çıkardığım şeyleri diğer insanlar da beğenir ve takdir ederlerse ne ala.

Swoon: Bu konuda kafam biraz karışık. Üzerinde benim işlerimin olduğu bir tabak filan görsem, midem bulanmaya başlar herhalde. Tüketim çılgınlığı karşında elllerim titriyor. Piyasanın bu kadar çıkarcı ve iki yüzlü olmasını hazmedemiyorum. Diğer taraftan ne kadar böyle şeylere karşı antipati sahibi olsam da, sanatın fincan, yastık filan gibi gündelik eşyalarda kullanılması, sanatçı ve izleyici arasındaki o asil olduğu varsayılan mesafeleri daraltıyor gibi geliyor ve bu çok hoşuma gidiyor.

Faile grubundan Patrick: Bence bu gibi kullanımlar sanatın değerini filan düşürmüyor; hatta hiçbir işinize yaramayacak, sırf duvarda asılı duracak bir şeye bir sürü para vermektense, ayakkabı ya da sweatshirt gibi işinize yarayacak yerlerde kullanılan sanat bence çok daha anlamlı.

Peki sonumuz ne olacak?

Herkesin ortak umudu, Street Art’ın reklamla arasında kurulan talihsiz bağlantıdan kurtulacağı ve en büyük amacının insanları gülümsetmek olduğu güzel günlerine geri döneceği. Ayrıca bu işle ilgilenenlerin sadece gözü kara, isyankar ve ne yaptığını bilmeyen gençler olduğu önyargısının da yok olması gerekiyor, çünkü sokakları boyamak gerçekten tehlikeli ve çok çalışma gerektiren bir iş, üstelik ne yaparsanız yapın eserlerinizin dışarıdan gelecek yıpranmaya karşı çok savunmasız ve dayanıksız olduğu da doğru. Yine de bu işe baş koyanları kolay kolay pes etmeye pek niyeti yok, çünkü herşeyden önce çok eğleniyorlar ve bu işin nereye gideceği konusu da birinci derecede onları ilgilendiriyor..


Bu Topicte Paylaştığım Herşey Alıntıdır..
 
Kayıt
10 Aralık 2007
Mesajlar
2.979
Beğeniler
0
Şehir
Çanakkale
Graffiti Kaplı Binalar

- Resim Silinmiş.

- Resim Silinmiş.

- Resim Silinmiş.

- Resim Silinmiş.

- Resim Silinmiş.

- Resim Silinmiş.

- Resim Silinmiş.

Yapanlara Helal Olsun
 
Son düzenleme yönetici tarafından yapıldı:
Kayıt
10 Aralık 2007
Mesajlar
2.979
Beğeniler
0
Şehir
Çanakkale
Böyle Bir Eviniz Olmasını İstermiydiniz..? :-)

- Resim Silinmiş.

- Resim Silinmiş.

- Resim Silinmiş.

- Resim Silinmiş.

- Resim Silinmiş.
 
Son düzenleme yönetici tarafından yapıldı:
Kayıt
10 Aralık 2007
Mesajlar
2.979
Beğeniler
0
Şehir
Çanakkale
Bir Kaç Graffiti Daha..

- Resim Silinmiş.

- Resim Silinmiş.

- Resim Silinmiş.

- Resim Silinmiş.
 
Son düzenleme yönetici tarafından yapıldı:
Yukarı Alt