Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
Leica dijital sayesinde kurtuldu
Almanların ünlü fotoğraf makinesi üreticisi Leica firması, dijitale geçerek iflastan kurtuldu.

Henri Cartier-Bresson ve Robert Capa gibi meşhur fotoğrafçılara ekipman sağlayan Leica, dijitale geçme kararının olumlu sonucunu görmeye başladı ve 2007 baharında kara geçti.

Dijital M serisi sayesinde satışlarını yükselten şirket, 90'ların sonunda dijital devrime ayak uydurma konusunda kararsız kalışı nedeniyle 2005 baharında iflasın eşiğine gelmişti.
şirket,
 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
Türkiye internet kullanımında 7'nci
Avrupalıların yüzde 38.9'u internet kullanıcısı iken, Avrupa ülkeleri arasında en fazla internet kullanan ülke 50 milyon 471 bin 212 kişi ile Almanya. Türkiye ise 16 milyon internet kullanıcısı ile 7’nci sırada yer alıyor.

Dünya İnternet İstatistikleri Sitesi verilerine göre, toplam nüfusu 809 milyon 624 bin 686 olan Avrupa ülkelerinde, 314 milyon 792 bin 225 kişi internet kullanıyor.

50 milyon 471 bin 212 internet kullanıcısı ile Avrupa'da internetin en fazla kullanıldığı ülke Almanya'yı, 37 milyon 600 bin kişi ile İngiltere, 30 milyon 837 bin 595 kişi ile Fransa izliyor.

İtalya'da 30 milyon 763 bin 940 kişi, Rusya'da 28 milyon kişi, İspanya'da 19 milyon 765 bin 32 kişi internet kullanırken, Türkiye ise 16 milyon internet kullanıcısı ile 7’nci sırada bulunuyor.

Hollanda'da 12 milyon 60 bin kişi, Polonya'da 11 milyon 400 bin kişi
internet kullanıyor.

Almanya'da nüfusun yüzde 61.2'si, İngiltere'de yüzde 62.3'ü, Fransa'da
yüzde 50.3'ü internet kullanırken, İtalya'da nüfusun yüzde 51.7'si,

Rusya'da yüzde 19.5'i, İspanya'da yüzde 43.9'u, Türkiye'de ise nüfusun
yüzde 21.1'i internet kullanıyor.

Hollandalıların yüzde 73.3'ü, Polonyalıların ise yüzde 29.9'u internet
kullanıcısı.

En fazla artış Türkiye’de

2000-2007 (31 Mart 2007) döneminde Avrupa'da internet kullanıcıları
yüzde 199.5 artarken, bu oran Almanya'da yüzde 110.3, İngiltere'de yüzde
144.2, Fransa'da yüzde 262.8, İtalya'da yüzde 133.1, Rusya'da yüzde
664.5, İspanya'da yüzde 266.8, Türkiye'de yüzde 700, Hollanda'da yüzde
209.2, Polonya'da ise yüzde 307.1 oldu.

Türkiye en fazla internet kullanan 9 Avrupa ülkesi arasında, söz konusu
dönemde internet kullanıcısının en fazla arttığı ülke oldu.

İnternette lider dil İngilizce

İnternette kullanılan en yaygın dil İngilizce iken, İngilizceyi Çince ve
İspanyolca izliyor.

İnternette İngilizce yüzde 28.9 oranında, Çince yüzde 14.7, İspanyolca
yüzde 8.9 oranında kullanılıyor.

İnternet kullanıcılarının yüzde 7.6'sı Japonca'yı, yüzde 5.2'si Almanca'yı, yüzde 5'i Fransızca'yı, yüzde 3.6'sı Portekizce'yi, yüzde 3'ü Kore dilini, yüzde 2.7'si İtalyanca'yı, yüzde 2.5'i Arapça'yı kullanıyor.

 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
ABD'de 'iPhone' çılgınlığı
Bilgisayar teknoloji şirketi Apple'ın müzik, video ve internet erişim olanaklarını bir arada sunan marifetli telefonu 'iPhone'un piyasaya çıkışı ABD'de olay oldu.

Ülkenin bir çok kentinde bugün piyasaya çıkacak marifetli telefonun ilk sahipleri olmak isteyen bir çok kişi gece boyunca kapalı mağazalar önünde kuyruklar oluşturdu.

Apple'ın piyasaya 4 ve 8 gigabitlik iki farklı model şeklinde sürdüğü iPhone'un fiyatı 499 ile 599 dolar arasında değişiyor.

İletişim teknolojisinin son harikasına bir an önce sahip olmak için sabırsızlanan birçok teknoloji delisi, kuyrukta beklemek için parayla adam tuttuğu gözlendi.

 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
Bu robot gülüyor, korkuyor...
Japonya'nın son robotu Kansei, ''bomba'' sözcüğünü duyunca kaşlarını çatıyor, ''suşi'' denilince gülüyor ve biri ''devlet başkanı'' dediğinde korkuya kapılıyor!

Bir üniversite araştırma ekibince üretilen Kansei, 500 bin anahtar sözcüğün kendi kendini güncelleyebildiği çevrim içi veri tabanından tümce kurabilen bir programa dayalı olarak 36 farklı mimik yapabiliyor.

Kansei'nin silikon yüz maskesinin altında 19 adet oynayabilen parça bulunuyor.

Çevrim içi veritabanı "devlet başkanı" sözcüğünü duyunca "Bush", "savaş" ve "Irak" gibi ifadeleri bulan Kansei, korku belirten ve iğrenme gibi mimikler yapıyor.

Projenin lideri ve Meiji Üniversitesi Bilim ve Teknoloji Bölümü'nden Profesör Junichi Takeno, "Burada yapmaya çalıştığımız şey robotlarda bilinç akımı oluşturmak. Böylece uygun mimikler yapabilirler. Bunun insanlar ve robotlar arasında iletişimi geliştirmede anahtar olacağına inanıyorum" dedi.

Takeno, birkaç yılda Kansei'nin ayrıca konuşma yetenekleri olacağını ve huzurevi gibi yerlerde yararlı olabilecek duyguları ifade edebileceğini söyledi
 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
Nette bu kelimelerden uzak durun

Bilgisayar güvenliği uzmanları, bir internet arama motorundan bulunan siteye tıklandığında yüzde 4 casus yazılım veya bilgisayar virüsü bulaşma ihtimali bulunduğu uyarısı yaptı.

Antivirüs yazılım şirketi McAfee'ye göre sadece ABD'deki kullanıcılar kendilerini online güvenlik sitelerine götürmesi amacıyla ayda 276 milyon civarında arama yaptı.

Virüsle mücadele şirketinin, internetin beş büyük arama motoru, webdeki aramaların yüzde 93'ünü oluşturan Google, Yahoo, MSN, AOL ve Ask'da yaptığı araştırmada, American On Line (AOL) şirketi en güvenli, Yahoo ise en riskli çıktı.

AOL'de yapılan aramalarda sitelerin yüzde 2.9'u, Yahoo'da ise yüzde 5.4'ünün riskli olduğu belirlendi.

McAfee şirketinin araştırmasında, webde yapılacak en tehlikeli aramaların da dijital müzik paylaşımının olduğu P2P siteleri olduğu ortaya çıktı.

"Bearshare" P2P sitesi yüzde 45.9 ile en riskli sonucu verirken, bunu yüzde 37.1 "Limewire", yüzde 34.9 ile "Kazaa" ve yüzde 32 ile "Winmix" izledi.

Diğer riskli arama kelimelerinin de yüzde 42 ile "screensavers" (ekran koruyucu) ve yüzde 31.1 ile "wallpapers" (duvar kağıdı) olduğu belirlendi.
 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
Güneş enerjisiyle çalışan tekne Sapanca'da
Sakarya Üniversitesi İleri Teknolojiler Uygulama Topluluğu'nun geliştirdiği güneş enerjisiyle çalışan tekne, Sapanca Gölü'nde suya indirildi.

Güneş enerjili tekne ile test sürüşü yapan Rektör Prof. Dr. Mehmet Durman, tekneyi kullanmaktan çok büyük keyif aldığını söyledi.

Durman, "Ama daha başındayız. Ben gerçekten de öğrencilerimizi kutluyorum. Teknik açıdan öğrendikleri bilgileri böyle bir amaca aktarabilmeleri ve diğer taraftan da çevreye karşı duyarlı bir projeye destek vermeleri oldukça sevindirici" dedi.

Durman, alternatif enerji kaynaklarıyla çalışan her türlü projeye destek verdiklerini, bu konuda sadece güneş enerjisiyle değil, hidrojen enerjisiyle çalışan araçlar olmak üzere çeşitli projelerinin olduğunu kaydetti.

Projenin sponsorluk ve kurumsal ilişkiler yönetmeni Ebubekir Sezer de teknenin üzerinde bulunan paneller aracılığıyla güneşten aldığı ışığı enerjiye dönüştürdüğünü söyledi.

Sezer, teknenin yaklaşık 17 bin YTL'ye mal olduğunu anlattı:

"Teknenin üzerinde 800 vatlık paneller bulunuyor. Bu paneller, teknenin alt kısmında bulunan 14 kilovatlık aküleri şarj ederek nominal 10 mil hızla teknenin seyahat etmesini sağlıyor.

Elektrik enerjisini ise aküleri şarj etmek için kullanıyoruz. Daha sonra şarj edilen aküleri de motoru çevirmek için kullanıyoruz. Projenin bundan sonraki aşamasında teknenin uzaktan kumanda ile kontrolünü gerçekleştirmeye çalışıyoruz" dedi.

SAİTEM üyesi 30 öğrencinin geliştirdiği tekne saatte 10 deniz mili hız yapıyor ve 5 kişi taşıyabiliyor.
 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
Süper bilgisayar Deep Blue 10 yaşında
IBM'in ürettiği ve 11 Mayıs 1997'de dünya satranç şampiyonu Gary Kasparov'u yenmeyi başaran süper bilgisayar Deep Blue 10 yaşını doldurdu.

IBM'den yapılan açıklamaya göre, 32 işlemcisi ve saniyede 200 milyon satranç hamlesini hesaplayabilen kapasitesiyle bir çağı başlatan Deep Blue, günümüzün gelişmiş bilgisayarı Blue Gene'nin atası sayılıyor.

Blue Gene, 131 bin işlemcisi ve saniyede 280 trilyonluk işlem kapasitesiyle hala "dünyanın en hızlı bilgisayarı" unvanını koruyor.

Blue Gene, kişiye özel gen bazlı ilaç üretiminden iklim değişikliklerinin sebeplerinin anlaşılmasına kadar pekçok bilimsel araştırmada bilimadamlarına hizmet verirken, süper bilgisayarlar ticari ürün geliştirilmesinde de büyük rol oynuyor.

Çamaşır makinelerinden patates cipslerine kadar birçok ürün, süper bilgisayarlar
tarafından ince ayrıntılarına kadar tasarlanabiliyor.

IBM'nin açıklamasında, dünyanın en hızlı bilgisayarlarını belirleyen Top 500 listesine göre, ilk 500'e giren makinelerin 237 tanesinin IBM'in olduğu belirtilirken, listede sadece Blue Gene mimarisinde çalışan süper bilgisayarların sayısının ise 28 olduğu kaydedildi.

IBM'nin Blue Gene isimli bilgisayarının, kullanıcılarına aynı anda en yüksek hızda çalışan 64 bin dizüstü bilgisayara eşit bir performans sunduğu, sistemin 1 saniye içinde sunduğu işlem kapasitesinin, tek bir hesap makinesinin hiç durmadan 177 bin yıl süreyle çalışmasına bedel olduğu belirtiliyor.
 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
buGünlük bu kadar yarın yıne en Güncel teknolojı ve bılım Haberleriyle Görüşmek üzere
Hepınıze ıı Geceler
 

StarkDrache

Bilgiliyim
Kayıt
13 Mayıs 2007
Mesajlar
2.956
Beğeniler
0
Şehir
Kuzey Yarım Küre
murathep demiş ki:
buGünlük bu kadar yarın yıne en Güncel teknolojı ve bılım Haberleriyle Görüşmek üzere
Hepınıze ıı Geceler
Kardeşim Saol Hepsi Harika Bİlgiler.
Tek İstegim Birazdaha Yavaş Atman Msjları Okurken Srekli Sayfa Güncelleniyor senn Yznden Mad :?!!!
Sanada İyi Geceler Surprised
 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
İnsanlık Tarihine Format Beğenmek
bir yazı, resim ya da video dosyası oluşturmak istediğinizde en az 10 format seçeneğiniz var. Vereceğiniz karar, bir anlamda geleceği şekillendiriyor

İnternetin en popüler hizmetlerinden YouTube, evinde parti veren iki gencin çektiği videoları paylaşmanın ne kadar zor olduğunu fark etmesiyle doğdu. Videoyu kaydedeceğiniz formatın seçimi ve onu çevirecek yazılımın bulunması bir yana, onu bir e-posta eki olarak yollayabilmek ya da bir web sunucusuna yükleyip linkini yollamanın zorlukları, karşı tarafta o dosyayı açacak yazılımın bulunup bulunmaması gibi bir dizi engel bile caymak için gayet yeterli. Bugün YouTube ve benzeri yüzlerce paylaşım sitesi sayesinde sorun olmaktan çıktı. Ancak geri kalan birçok tür için aynı şeyi söylemek zor. Bugün hemen her konuda onlarca farklı format ve onları yaratan ve çalıştıran yüzlerce ücretli, ücretsiz uygulama seçeneği var.

Gelecek endişesi
Bütün bunlar bir yana kullanıcıların kendileri için yedeklediği dosyaların geleceğe uyumsuzluğu da ciddi bir sorun. Dosyaları açabilseniz bile kaydettiğiniz ortamı 10 ya da 20 sene sonra okuyabileceğinizin garantisi de yok. Örneğin şu an hatırı sayılır miktarda bilgi USB bellekler sayesinde giderek unutulmaya yüz tutan disketlerde tutuluyor. Ancak yeni nesil bilgisayarlarda nadiren disket sürücü bulunuyor. Dizüstü bilgisayarlarda artık bir seçenek olarak bile disket sürücü bulabilmeniz imkânsız gibi bir şey. 10 yıl sonra o disketleri takıp inceleyebileceğimiz bir bilgisayar bulmak daha da zorlaşacak. Son disket formatı olan 1,44 inçlik seriden önceki 5 inçlik disketleri okuyacak cihazlar ancak müzelerde kaldı. Çok daha popüler CD ve DVD yedekleriniyse ayrı bir sorun bekliyor. Plastik disklerin üst yüzeyinde oluşacak küçük bir çizik diskin tamamanın okunmaz hale gelmesine yol açabilir. Hiçbir şey olmasa dahi kaliteli bir plastik diskin ömrü 80 ile 100 yıl arası. Milyarlarca olduğu tahmin edilen bu disklerdeki devasa dosya arşivlerinin bu zaman dolmadan kim tarafından, nereye aktarılacağı da meçhul. Bilişim dünyasının önündeki zorlu sınavların başında dosya formatları geliyor. Geçmişe yönelik popüler dosya formatlarının çok az bir kısmını bugünün güncel sistemlerinde okuyabiliyoruz. Artık çok daha fazla miktarda dijital dosya üretildiğini düşünürsek bu gerçek gelecekte çok daha büyük bir sorunu tetikleyecek. Uzmanlar bir an önce açık standartlar üstünde anlaşmaya varılmasını salık veriyor. Bu gerçeğin mağdurlarından birisi olan Britanya Kütüphanesi`nin tahminlerine göre sadece Avrupa sayısal arşivleme sistemlerinin sürekliliği için her yıl 3 milyar avro harcıyor. Britanya Milli Arşivi`nde insanlık tarihine ait 900 yıllık yazılı belge var. Buna ek olarak 580 terabaytlık (580 bin gigabayt) dijital belgeler bulunuyor. Bu da yaklaşık 580 bin ansiklopediye eşdeğer. Ancak bu verinin tamamına yakını artık okunamayan formatlarda arşivlenmiş durumda. Dolayısıyla yeniden elden geçirilerek güncel formatlara çevrilmeleri gerekiyor. Bu da bolca insan, zaman ve para demek.

Açık standartlar
Bu konuda iki farklı girişim var. Biri Office yazılımının içindeki Word, Excel, Powerpoint yazılımlarıyla dijital belgelerde ağırlıklı bir paya sahip Microsoft`tan geliyor. Firma son Office paketinde Open XML adlı yeni bir formatı devreye soktu. XML tabanlı bu dosyayı isteyen her yazılım açıp, okuyup, değiştirebiliyor. Ancak halihazırda aynı amaçla ortaya konmuş Open Document Format adlı bir girişim bu hedefe ulaşmayı başarmışken Microsoft`un ikinci bir ortak format çıkarması tepki topladı.

Son kullanıcılar açısından bakınca eldeki seçenekler ve mevcut arşivler büyüyen ve unutulmak istenen bir sorun yumağı olarak varlığını devam ettiriyor.
 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
Ofiste Gizli Tehlike
Avustralya’da yapılan bir araştırmaysa iş yerlerindeki yazıcıların akciğerlere tıpkı sigara gibi zarar verebildiğini ortaya koydu.

Buna göre büyük yazıcıların tonerlerinden çıkan parçacıklar, akciğerlere ulaşarak solunum sorunları ve kronik rahatsızlıklara davetiye çıkarıyor.

Kalabalık iş yerlerinde, yazıcıların çok kullanılması bu olumsuz etkiyi 5’e katlıyor.


 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
Knight Online Hayat Offline
Son dönemlerde Türkiye' de giderek yaygınlaşan oyun çocukları bilgisayar bağımlısı yapıyor..Son dönemlerde Türkiye' de giderek yaygınlaşan ve çocukları bilgisayar bağımlısı haline getiren Knight Online da gerçek paralarla alışveriş yapılıyor. İnternet kafelerde oyunda kullanılan silahlar, 50-300 YTL arasında satılıyor.

Malezyalı bir bilgisayar tasarımcısı tarafından hazırlanan ve son dönemlerde Türkiye’de giderek yaygınlaşan “Knight Online” adlı oyun, çocukları bilgisayar bağımlısı yapmakla kalmıyor, oyunda kullanılan silahları satın almak için yüklü miktarda para da harcatıyor. Belirli bir sonu olmadığı ve ustasına para kazandırdığı için çocuklar tarafından sürekli oynanan oyunun asosyalleşme gibi tehlikeleri de beraberinde getirdiği belirtildi.

“Knight Online”, çocuklara para kazanma ve sürekli başarı elde etme hırsı kazandırıyor. Online oynanan bu oyunda oyuncular arasında oluşan pazar, bilgisayar karakterlerinin oyunun çok yaygın olduğu yabancı ülkelerde 10 bin dolara kadar yükselen fiyatlarla satılmasına yol açıyor.

İnternetten ücretsiz indirilebilen, dünyanın çeşitli noktalarındaki kişilerle aynı platformda oynanabilen Knight Online’de El Morad (İnsanlar) ve Karus (Orclar) ırklarının kıyasıya savaşı söz konusu. Seçilen karakterle şehirlerin civarında bulunan çeşitli yaratıkları öldürerek sanal para, eşya ve puan kazanmayı amaçlayan oyunda, kazanılan puanlarla seviye yükseltilerek daha güçlü özelliklerelde edilebiliyor. Seviye arttıkça bölüm atlamak için daha çok puan kazanmak zorunda olan oyuncular, sanal paralarla kendilerine silah ve giysi gibi malzemeler de alabiliyor.

Buraya kadar 3 boyutlu oyunlarla altyapısı ve tarzı benzeyen oyunun belirli bir sonu olmaması ve ücretsiz olarak her yaş grubundakibilgisayar kullanıcıları tarafından oynanabilmesi “bilgisayar bağımlılığına” adeta davetiye çıkartıyor.

Birden fazla kişiyle online olarak oynanabilen oyunlarda, sanal evrende bir karakter oluşturup, çeşitli yetenekler ve güçlerle en üst seviyeye ulaşmak hedefleniyor.

KARAKTER VE MALZEMELERİN FİYATI

Oyunda yaratılan karakterlerden silahlara kadar bir çok unsur, sanal platformda paylaşıldığı gibi gerçek para karşılığında da alıcı buluyor. Bu nedenle para kazanma hırsı veren oyun nedeniyle çok sayıdakullanıcı saatlerini bilgisayar karşısında geçirerek, en üst seviyede,güçlü bir karaktere sahip olmayı hedefliyor.

Knight Online’de 60. seviyedeki bir oyuncu karakterini, silahsız ve kıyafetsiz olarak 150-170 YTL arasında, 65. seviyede 300 YTL’ye kadar satabiliyor. Ayrıca, oyunda kullanılan silahların fiyatı 50-300 YTL arasında değişiyor. Silahlar, malzemeler ve karakterler ne kadar sanal olsa da, gerçek paralar kullanılıyor. Bir kullanıcı geliştirdiği karakter için aldığı para karşılığında şifresini ve kodlarını alıcıya veriyor.

Alışveriş çoğunlukla yüz yüze olmasına karşın daha önceden birbirlerini tanıyan kullanıcılar, internet üzerinden de ödeme yapıyor. Ancak, kredi kartı veya internet bankacılığı kullanımı için yaşı uygun olmayanlar, alışveriş için internet kafeleri tercih ediyor.

Dünya üzerinde 3 milyondan fazla online üyesi bulunan oyunda, kullanıcılar üst düzey karakterlere sahip diğer oyuncuların şifrelerini ve kodlarını kırmaya çalışıyor. Bir Türk hackerin bu yöntemle elde ettiği karakterleri satarak on binlerce dolar kazandığı iddia ediliyor.

ASOSYALLEŞME GİBİ TEHLİKELERİ DE BERABERİNDE GETİRİYOR

Özel Başkent Üniversitesi Adana Hastanesi doktorlarından Psikiyatr Dr. İbrahim Bilgen, günümüzde yaygınlaşan internet ve bilgisayar kullanımıyla çok sayıda çocukta dürtü denetim bozukluğunun gözlendiğini belirtti. Bilgen, çocukların adeta bilgisayar oyunlarının içine hapsolduğunu, sanal dünyanın içinden çıkamaz halde saatlerce ekran karşısında durduğunu söyledi. Birçok bilgisayar oyunu gibi “Knight Online”nin de çocuklarda bağımlılık yaratabileceğini ifade eden Bilgen, şunları kaydetti:
“Çocuklar, bu oyunlar karşısında asosyal bir yapıya sahip oluyor. Annesinin odasına bıraktığı yemeğin bile farkına varmadan yaklaşık 48 saat oyun oynamış bir çocuğun ailesi ilk kez yardım için geldiğinde önce şaşırdım. Ancak, son dönemlerde bu tip şikayetler giderek artmaya başladı. Çocuklar odadan çıkmaya, hatta su, tuvalet gibi ihtiyaçlarınıbile karşılamaya gerek duymuyor. Yarattığı sanal dünya içinde kendine yer edinmeye çalışıyor. Özellikle çocuklar, yüz yüze iletişim yerine sanal dünyayı tercih ediyor. Bilgisayar kullanıcıları, tüm gün ve gecebilgisayar başından kalkmadan oyundaki karakterini yöneten, hayattan kopuk kişiler haline geliyor.”

Bilgen, çekingen ve sosyal ortamdan uzak duran bu çocukların, sosyal anksiyete rahatsızlığına sahip olduğunu, internet ve online oyunları bağımlılık halinde kullandığını anlattı.

İbrahim Bilgen, ailelerin belli bir ölçüde bu tip oyunlara kısıtlama getirmesi gerektiğini, çocukların sosyal aktivitelere motive edilmesinin bilgisayardan uzaklaşmanın en önemli yolu olduğunu söyledi.
 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
Bilgisayarın Tarihçesi
Günümüzde vazgeçilmezlerden biri haline gelen bilgisayarın hangi aşamalardan geçip günümüze geldiğini merak ediyorsanız, buyrun size bilgisayarın kısa bir tarihçesi.



Bilgisayar, belirli komutlara göre veri işleyen bir makinedir.


Bilgisayarlar çok farklı biçimlerde karşımıza çıkabilirler. 20. yüzyılın ortalarındaki ilk bilgisayarlar büyük bir oda büyüklüğünde olup, günümüz bilgisayarlarından yüzlerce kat daha fazla güç tüketiyorlardı. 21. yüzyılın başına varıldığında ise bilgisayarlar bir kol saatine sığacak ve küçük bir pil ile çalışacak hâle geldiler. Toplumumuz kişisel bilgisayarı ve onun taşınabilir eşdeğeri, dizüstü bilgisayarını, bilgi çağının simgeleri olarak tanıdılar ve bilgisayar kavramı ile özdeşleştirdiler.

Bilgisayar tarihçesine baktığımızda, bilgisayar fikrinin çok eskilere dayanmadığını görürüz. 1830′larda Charles Babbage (1792-1871) fark makinesini ve ardından analitik makineyi yapmasıyla hesaplama işlerinin elektro mekanik araçlara yaptırılması ve sonuçların elde edilmesi görüşü doğmuştu. Charles Babbage yaptığı bu makineler ile başarılı sonuçlar elde edememesine rağmen, bilgisayarların temelinin onun tarafından atıldığı kabul edilmektedir.

1850 yılında George Boole kendi adıyla anılan ve sadece "1" ve "0" rakamlarının kullanıldığı Boole Cebiri sistemini bularak, bilgisayarların gelişimi üzerinde önemli rol oynamıştır.

1890′da Herman Hollerith tarafından, delikli kartlarla bilgilerin yüklenebildiği ve bu bilgiler üzerinde toplama işlemlerinin yapılabildiği bir elektro mekanik araç geliştirdi. Bu hesaplayıcı ABD’nin 1890 nüfus sayımında başarılı biçimde kullanıldı.

İlk analog bilgisayar 1931 yılında Vannevar Bush tarafından gerçekleştirildi. Buna karşılık, ilk sayısal bilgisayarı George Stibiz 1939′da New York’taki Bell Laboratuvarında üretti. Stibiz ikili sistemi bu makinaya uygulayarak komplex sayılarla aritmetik işlemler yapılmasını sağladı.

Bilgisayarlar konusunda en önemli ve hızlı gelişmelerin 2. Dünya Savaşından sonra başladığı görülüyor. Haward Aitken IBM ile işbirliği yapmak suretiyle 1944′de MARK I’i tamamladı. Bu bilgisayar küçük kapasiteli olmasına rağmen o günün koşullarında büyük bir başarı olarak kabul edildi. MARK I’e bilgiler delikli kartlarla veriliyor ve sonuçlar yine delikli kartlarla alınıyordu.

Bir grup bilim adamı tarafından 1945′de ENIAC isimli bir bilgisayar yapıldı. ENIAC askeri amaçlar için geliştirildi. Radyo lambaları kullanılıyordu ve MARK I’e göre oranla oldukça hızlıydı. Bu bilgisayar ile elektronik bilgisayara geçiş başlamış ve mekanik donanım yerini elektronik devrelere bırakmıştır.

Ticari amaçlarla kullanılabilen ve seri halde üretimi yapılan ilk bilgisayar UNIVAC I oldu. Bu bilgisayarın giriş-çıkış birimleri manyetik bant idi ve bir yazıcıya sahipti. Aynı yıllarda IBM 701 bilgisayarı piyasaya çıktı. Bu bilgisayarın vakum tüplü ve basit biçimde programlanabilen bir yapısı bulunuyordu. IBM firması 1958′den itibaren bilgisayarda vakum tüpleri yerine diot ve transistorları kullanmaya başladı. Buna bağlı olarak daha küçük, hafif ve daha az ısınan bilgisayarlar pazarlandı. Ayrıca bilgi depolama ortamları olarak disk ve tamburlar kullanılmaya başlandı.

1964 yılından itibaren transistorların yerini bütünleşik devrelerin alması bilgisayar alanındaki gelişmelere ivme kazandırmış; daha hızlı, güvenilir ve maliyeti daha ucuz bilgisayarlar üretilmeye başlanmıştır. 1970 yılından itibaren geniş çapta bütünleşik devrelerin kullanılmaya başlanmasının bilgisayar devrimine yeni boyutlar kattığı görülmüştür. Özellikle 1993 yılından itibaren geniş bellekli ve hızlı bilgisayarlar yanı sıra güçlü programlama dilleri ve işletim sistemlerinin ortaya çıktığı dikkatleri çekmektedir. Artık eski bilgisayarlarda kullanılan çekirdek bellek yerine daha ucuz manyetik iç bellekler kullanılmakta ve bilgisayar maliyetleri gün geçtikçe düşmektedir.

İLK BİLGİSAYARLAR

1980′lerden bu yana kişisel bilgisayarları ya ana kartının genel mimarisi, ya da ana işlemcinin modeline göre türlere ayırmak gelenek oldu. Şimdi PC dünyasına biraz daha yakından bakabiliriz:

IBM-PC:

Bilgisayar çılgınlığını başlatan bu cihaz, 1981 yılında piyasaya sürüldüğünde, hangi tür mağazalarda satılabileceği bile belli değildi. İki adet 5.25 inçlik floppy disket sürücüsü olan IBM PC’nin sabit diski yoktu. Ana işlemcisi Intel 8086 idi; beş adet kart yuvası vardı. Bir süre sonra IBM bu modele sabit disk koydu; ama RAM çipi denilen bilgisayarın hafızasını oluşturan çipi alakartla birleşik olduğu için arttırılması mümkün değildi. Elinizde böyle bir antika bilgisayar varsa, yenilemek güncelleştirmekten vazgeçin; olduğu gibi saklayın. Bir süre sonra antikacılara ya da bilgisayar-teknoloji müzelerine satabilirsiniz.

IBM XT:



IBM firmasının 10 megabyte sabit disk koyduğu ilk kişisel bilgisayarı olan XT’nin CPU’su da ilk PC’ye göre daha hızlı Intel 8088′di. Kart yuvası sayısı 8′e çıkartılmıştı. 8-bit tabir edilen standartta kart kabul eden bu bilgisayarın da bugün layık olduğu tek yer müze!

IBM AT


1985′te piyasaya sürülen ve bugünkü şekliyle PC’nin gerçek büyükannesi olan AT, Intel 80286 CPU üzerine inşa edilmişti. Orijinal PC’ye göre beş kere daha hızlıydı ve 16-bit standardında kart kabul ediyordu. IBM firması, bu bilgisayarla, ISA denen ana kart mimarisini bütün endüstrinin yararlanabileceği şekilde kullanıma açtı. ISA bütün bilgisayar endüstrisi için standart mimari anlamına geliyordu; nitekim öyle de oldu. Bir anda yüzlerce şirket, AT ile uyumlu cihazlar imal etmeye başladı. Modemlerin, tarayıcı ve diğer harici cihazların bilgisayara bağlanmasında kullanılan ara-birim kartlarının bir anda mağazaları doldurması, bu standardın gerçekten bütün endüstri tarafından kabul edilmesiyle mümkün oldu. Ancak AT bilgisayarların ana kart hızı bugünkülere oranla son derece düşük olduğu için böyle bir bilgisayarın yeni kartlarla güncelleştirilmesi, yeni kartlara verilecek paranın çöpe atılması olur. IBM-AT bilgisayarın ana kart büyüklüğü, günümüzdeki modern kartlarla aynı olduğuna göre, kasasının boş kutu olarak değerlendirilip, içindeki herşeyi değiştirmek mümkündür. Ancak orijinal AT’nin güç birimine ayırdığı yer çok küçük olduğu için, yenilemek için göstereceğiniz zahmet, boş kutu masrafından sağlayacağınız tasarrufa değmeyecektir.

PCjr ve PS/2

ISA standardının kabulü ile IBM dışındaki firmaların IBM-uyumlu denilen bilgisayar imalatı da hızlandı. IBM’in ilk AT bilgisayarları oldukça pahalı idi. Diğer firmaların IBM-uyumlu bilgisayarları ise çok daha ucuzdu. IBM, 1986 ve 1987 yıllarında çıkarttığı PCjr modeli ile diğer firmalara kaptırmaya başladığı ev-bilgisayarı pazarını geri almaya çalıştı. PS/2 ise, IBM başka firmalar tarafından benzerinin yapılmasına izin vermediği bir mimari ile yapılıyordu. IBM bu mimariye MCA (Micro Channel mimarisi) adını veriyordu. ISA’dan farklı, günümüzdeki Tak-Çalıştır türü kartlar gibi, MCA bilgisayarları için yapılacak kartların ayarlarının kullanıcı tarafından değil, bilgisayar tarafından otomatik yapılacak olmasıydı. Ne var ki, bu strateji tutmadı. PCjr, çok az yetenekli oluşu; PS/2 ise herhangi bir mağazadan satın alınabilecek ISA kartları kabul etmediği ve MCA kartları diğerlerine oranla üç-dört kat daha pahalı olduğu için PS/2 bilgisayarları birkaç kişi ve firmanın antikaları arasında yer aldı. IBM, daha sonra fazla duyurmadan, PS/2 bilgisayarların ISA modellerini de çıkarttı. Eğer böyle bir bilgisayara sahipseniz, anakart yeri yeni anakartları alacağı ve güç birimine ayrılan köşe oldukça geniş olduğu için her şeyi yenilemek şartıyla, boş kutusu olarak kullanabilirsiniz. Ancak dökme-metal şasesi yüzünden yerinden kaldırması zor olan PS/2, kullanıcıya hayatı bayağı zorlaştırabilir.

386, 486 ve PENTIUM

Ve geldik günümüzün modern bilgisayarlarına. 1987′den itibaren Intel firması her iki yılda bir ana-işlem çipini daha hızlı ve daha çok işlem yapabilen modellerle geliştirmeye başladı. 486′yı 586 izledi. Bu sırada diğer firmalarda CPU üretmeye ve kendi çiplerine Intel-benzeri isimler vermeye başlamışlardı. Intel firması, rakamdan oluşan marka ve mamul adlarının telif hakkını korumanın güç, hatta imkansız olduğunu acı şekilde öğrenince, 586 çipine “beş kelimesinin Latincesinden (Penta) türetme Pentium adını verdi. (Pentium adı o kadar tuttu ki, Intel 686 ve 786 olması gereken çiplerine Pentium II ve Pentium III adını verdi.)

İntel Ailesinin Gelişimi


Intel firmasının 386 çipi ile geliştirdiği bilgi işlem yöntemi, daha sonraki bütün çiplerinde aynen uygulanmıştır.Bir başka deyişle 486 ve Pentium çipleri sadece daha gelişmiş 386′dır. Bugün sadece “386-çipi” diye adlandırılan ISA mimarisinde inşa edilmiş bilgisayarlar, hafıza ve sabit disk alanına göre modern işletim sistemlerinin bir sürümü ile çalışırlar. Bu tür bilgisayarlarda CPU, RAM ve Sabit Disk imkanlarına göre Windows 3.1, Windows 3.11, Windows 95…2000,Windows NT işletim sistemini görebilirsiniz. “Açık sistem” veya GNU gurubu denilen işletim sistemleri (Linux gibi) 386-tipi bilgisayarlarda yeni Windows sürümlerine göre daha rahat çalışır.

Intel 386 veya Intel 486 (ve bunların dengi olan AMD ve Cyrix çipleri) bulunan bilgisayarlar, ISA ve bunun geliştirilmişi olan EISA mimariye sahiptir; yani çarşıdan alacağınız herhangi bir ara-birim kartını takabilirsiniz. Fakat Intel, ISA’nın ve EISA’nın en büyük zorluğu olan, takılan kartın ince ayarlarının kullanıcı tarafından yapılması zorunluluğunu ortadan kaldıran ve adına kısaca PCI dediği yeni bilgisayar mimarisi geliştirdi. PCI mimarisinin en büyük özelliği bu mimariye uygun kartlar katıldığında kartın bilgisayarla uyumlu hale getirilmesi için hiçbir ayarının yapılması zorunluluğu (ve çoğu zaman imkanı) olmamasıdır. Bu tür bir kartı ISA ve EISA bilgisayara takamazsınız, ama PCI mimarisindeki ana kartlarda genellikle birkaç ISA, hatta EISA kart yuvası bulunabilir.

Çeşitli ana kart firmaları, 386 çipinden CPU’yu takılıp çıkartılabilen tarzda yapıyorlar. Ayrıca 386-tipi ile bilgisayarın hafıza çiplerinin de değiştirilmesi ve artırılması mümkün hale geldi. Bu tür bir ana karta sahipseniz, büyük bir ihtimalle bilgisayarınızın CPU, RAM ve benzeri birçok unsurunu yenileyebilirsiniz.
Intel Firması 1968 yılında hafıza tüm devreleri yapmak üzere kuruldu. Üretecekleri bir hesap makinesi için CPU tüm devresi isteyen, hesap makinesi üreten bir firmanın talebi; ve yine üretecekleri bir terminal için yine özel bir tüm devre isteyen, diğer bir firmanın isteklerini karşılamak için, Intel firması 4004 (1971) ve 8008 (1972) CPU’larını yapmıştır.

Mikroişlemciler ve mikrobilgisayarların sınıflandırılmasında en temel bir ölçü, mikroişlemcinin tümdevre-üzerinde işlem yaptığı en uzun verinin bit sayısı, yani kelime uzunluğudur (word length). 4-bit işlemci olan 4004 ve 8-bit işlemci olan 8008′den başlayarak, mikroişlemciler ve mikrobilgisayarlar için, 4-bit, 8-bit, 16-bit, 32-bit, 64-bit gibi veri uzunluk standartları doğmuştur.

Intel, bu ilk müşterilerden başkasının, 4004 ve 8008 tüm devrelerine ilgi göstereceklerini tahmin etmediği için, üretim hattını düşük kapasitede tutmuştu. Fakat tahminlerinin aksine, bu tüm devrelere çok büyük bir ilgi oldu. Bunun sonucu ve aynı zamanda 8008′in 16K’lık hafıza limitini aşmak amacıyla, Intel firması 1974 yılında genel-amaçlı 8080 CPU’sunu üretti. Birden bu tüm devreye büyük bir talep oldu ve kısa bir süre içinde 8080, 8-bit mikroişlemci endüstri standardı oldu. Intel, iki yıl sonra 1976′da, gelişmiş bir 8080 işlemcisi olan 8085′i piyasaya sürdü.

Intel 1978 yılında ilk 16-bit mikroişlemci olan 8086′yı üretti. 8086 daha önceki 8080/8085 ürününe bazı yönlerle benzemesine karşın, iki işlemci ailesi birbiri ile uyumlu değildi. Bir yıl sonra 1979′da üretilen, 8086′nın 8-bit veri yoluna sahip sürümü olan 8088, 1981 yılında üretilen IBM PC mikrobilgisayarlarının ilk işlemcisi olmuştur. Kısa sürede endüstrinin 16-bit mikroişlemci standardı olan 8086/8088, günümüze kadar uzanan pek çok değişik ürünüyle , x86 ailesi diye adlandırılan mikroişlemci ailesinin çekirdeği (core) oldu.

İNTERNET'in Hayat Hikayesi

İlk geniş alan ağı olan ARPANET 1960′lı yılların ortasında askeri amaçlarla ortaya çıktı. Nükleer bir savaş esnasında telefon hatlarının çoğunun tahrip olması durumunda bilgisayar iletişiminin sürdürülmesi amaçlanıyordu. Paul Baran, Rand Corp. adına paket-anahtarlamalı ağ fikrini gelişdi. Paket anahtarlamalı ağlarda, her mesaj küçük parçalara bölünür ve bu parçaların varış noktasına başarı ile ulaşıp orijinal mesajın oluşturulması sağlanır.

1969 yılında DARPA (Defense Advanced Projects Agency) Amerika’da örnek bir paket anahtarlamalı ağ oluşturulması için bir proje başlattı. Bu ağın adı ARPANET’ dir. ARPANET, veri haberleşmesindeki tekniklerin öğrenilmesi amacı ile oluşturulmuştur. 1972, ağların ağı ortaya çıkmaya başladı. 40 bilgisayardan oluşan bir ARPANET gösterisi yapıldı. 1975 yılında başarılı bir biçimde ARPANET işlevsel bir ağ konumunu aldı, birçok organizasyon bu ağa katıldı.

1983 yılında, Internetworking Working Group (INWG) TCP/IP’ye temel halini verdi. TCP/IP protokolleri de askeri standart olarak (MIL STD) uyarlanmıştır. Aynı yıllarda Internet terimi yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. TCP/IP protokolünün Unix işletim sistemine eklenmesinin ardından, 1984 yılında DNS (Domain Name System) tanıtılmıştır. DNS’ in tamamlanması 4 sene sürmüştür. 1985 yılında, NSFNET süper bilgisayarlar arası TCP/IP tabanlı ağın oluşturulup çalıştırılması için kuruldu.

Eski ARPANET, MILNET ve daha küçük ARPANET (DDN: Defense Data Network) olmak üzere ikiye ayrılmıştır. 1990 yılında ARPANET varlığını yitirmiştir.



İnternet orijinal ARPANET’ den doğmuş, bağlantılı ağların dünya çapında bir koleksiyonudur. Bu ağlar değişik fiziksel ağlardan tek bir mantıksal ağa bağlantı için Internet protokolü (IP) kullanırlar.

1990 dan sonra internetin gelişimiyle beraber bilgisayarlar artık televizyon ve telefon gibi alışılmış birer aygıt hâline gelmişlerdir.

 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
İlginç İcatlar
Kimine göre ilginç kimine göreyse gereksiz. Ama bilimadamları insanlık için yeni teknolojiler geliştirmeye ve buluşlara imza atmaya devam ediyor.

Yeni teknoloji ve icat kelimelerini duyunca hemen herkesin aklına "Jopon"lar gelir. İşte Japonya'dan insanoğlu için birkaç ilginç icat.

Yorucu bir günün ardından işten çıktınız ve eve gitmek için trene yada metroya bindiniz. Sallatınında yardımıyla gözleriniz kapanmaya başladı. Ani fren durumunda başınızın öne düşüp zara görmemesi için bir icat.

Yeni pişmiş bir yemeğin ağzınızı yakmaması için düşünülmüş bir icat. Mucit, insan sağlığını da düşünerek, sıcak yemekten doğabilecek yaralanmalara karşı yemek çubuklarına vantilatör görevi gören küçük bir fan yerleştirmiş.

Kendi gözünüze damla damlatırken yaşanan sıkıntılara bir çözüm. Göze damla damlatmakta da ne var diyorsunuz. Ancak söz konusu göz size aitse ve bunu tek başınıza yapmanız gerekiyorsa iş düşündüğünüz kadar da kolay değil. Bu gözlük sayesinde damlayı bir seferde göz bebeğinize ulaştırmak mümkün. Tek yapmanız gerekn gözlüğü takıp başınızı arkaya yaslamak. Bu sayede gözünüzü ıskalamak mümkün değil.

İçkiniz bittiğinde bardağı aletin üzerine koyuyorsunuz. Önceden boş bardağın ağırlığının programlanmış olduğu bu alet, ağırlık sensörü sayesinde bardağın boşaldığını anlıyor ve içkinin tazelenmesi gerektiğini bir pager sistemiyle ya da bilgisayarla barmene haber veriyor. Temelde esas alınan 2 şey var: Yer çekimi ve ağırlık sensörü.

 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
İlginç İcatlar: Sıradışı Buluşlar
Kimin aklına gelir bunlar demeyin. Bilimadamları insanoğlunu şaşırtmaya devam ediyor. İşte bilimin geldiği son nokta.

Sıradışı Otomobil Lastiği!

Michelin firması tarafından tasarlanan bu sıradışı otomobil lastiği sayesinde lastiğin patlama derdinden kurtulacaksınız. İçinde hava yada herhangi bir patlama yaratabilecek yapıda olmadığı için yolda kalma şansını en aza indiriyor.

Anahtarlığınız Denize Düşerse Ne Yaparsınız?

İşte bu soruya verilecek en iyi yanıt Key Buoy!


Vapurda, teknede yada deniz seyehatiniz sırasında denize düşürdüğünüz anahtarınızı bu anahtarlık sayesinde elinizle koymuş gibi bulacaksınız.


Anahtarlık, içerisinde gizli olan, 47 santim uzunluğunda, şişen, parlak turuncu renkli, bir tüp sayesinde suya düştüğünde su yüzeyinde kalmayı becerebiliyor. Tüp şişerek açılıyor ve 30 saniye içinde su yüzeyine çıkıyor. Tüp 120 gram ağırlığı kaldırabiliyor bu sebeple sadece anahtarlarınızı değil yükte hafif parada ağır eşyalarınızıda güvenceye alabiliyor. Fiyatı: 6,99$

USB Kol Saati

Gembird F-Watch FW2-2048MB (2Gb) USB2.0, Siyah Okuma hızı 2000kb/saniye,
Yazma hızı 1250kb/Saniye USB 2.0, Su geçirmez, 98SE, XP, Me, Mac ve Linux destekli,
diğer USB cihazlar gibi windows 2000'de kullanırken dikkat edin.

İnternete Bağlanabilen Şemsiye

Japonlar teknolojide dur durak bilmiyor. Bu kez sıra şemsiyelere geldi. İnternete bağlanabilme özelliğine sahip olan bu şemsiye wireless yani kablosuz internet sistemiyle çalışıyor. Yağmurlu bir günde dışardasınız ve canınız o anda internete bağlanmak istedi. Artık çoğu semtlerde kablosuz (wireless) internet bağlantısını olduğunu biliyorsunuz. Ancak yanınızda şemsiyenizden başka bişey yok. İşte burda devreye "Pileus" giriyor. Görüntü şemsiyenin iç kısmına yansıyarak internete bağlanabiliyor, video oynatabiliyor yada fotoğraf gösterebiliyorsunuz. Ancak üzülerek söylemeliyiz ki "Pileus" adı verilen bu şemsiye henüz şatışa çıkmadı.
 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
2007'nin En İyi Telefonu: Samsung SGH-D900
Samsung Ultra Edition 12.9 SGH-D900 cep telefonu, Dünya GSM Birliği'nin (World GSM Association) Dünyanın En İyi Cep Telefonu Ödülü'nü aldı.

3GSM World Congress Jürisi, ödül töreninde SGH-D900'ü “tüm temel ihtiyaçları fazlasıyla karşılayan tasarım başyapıtı, eğlenceli ve havalı bir paket” olarak tanımladı.

12.9 milimetre kalınlığıyla dünyanın en ince kaydırma kapaklı cep telefonu olan Samsung SGH-D900, özellikle iş yaşamındaki profesyonellere yönelik bir telefon. Multimedya özellikleri de sunan D900'ün 3 megapiksel kamerası bulunuyor.

SGH-D900, kullanıcıların tüm multimedya gereksinimlerini karşılayabilmek için doküman görüntüleme özelliği, TV çıkışı ve stereo Bluetooth kulaklık desteği de sağlıyor. 256K ekranı bulunan D900'ün hafızası microSD kartlarla artırılabiliyor.
 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
UUİ’deki İki Kozmonot Uzaya Çıktı

Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki (UUİ) iki Rus kozmonotu, dün gece 6 saatliğine uzaya çıktı.

ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) yetkilileri, kozmonotların UUİ’deki Amerikalı astronotun gözetiminde uzaya çıkarak tesisleri uzayda dolaşan parçalardan koruyacak paneller yerleştirdiğini açıkladı. Kozmonotlar, 2,5 cm kalınlığında, 61x91 cm boyutlarında, her biri 9 kilo gelen 17 adet alüminyum panel yerleştirdi. Rus uzay yetkilileri de kozmonotların görevlerini başarıyla yerine getirdiklerini bildirdi.

Kozmonotlar, panel yerleştirme işini tamamlamak ve yeni bir anten yerleştirmek için 6 Haziranda tekrar uzaya çıkacak.

Uzayda seyreden gerek insan kökenli gerekse doğal binlerce irili ufaklı parça UUİ için risk oluşturuyor. Büyük parçalar radarla tespit edilebiliyor ve UUİ’nin irtifası değiştirilerek bunların tesislere çarpması önleniyor. Alüminyum paneller, radarla görünmeyen minik parçaların çarparak istasyona zarar vermesini önlemeye yönelik.
 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
Güneş Sistemi Dışında 236 Gezegen

Geçtiğimiz yıl diğer yıldızların yörüngesinde olan 28 yeni gezegen saptayan bilimadamları, yerleşilebilir milyarlarca gezegen olabileceğine dikkat çekti.

Honolulu`da dün yapılan Amerikan Astronomi Derneği toplantısında konuşan araştırmacılar, yakın dönemdeki yeni gezegen keşifleriyle birlikte, güneş sisteminin dışında bilinen dış gezegen sayısının 236`ya yükseldiğini açıkladı.

Araştırma ekibine öncülük eden California Berkeley Üniversitesi`nden Astronomi Profesörü Geoffrey Marcy, diğer yıldızların çevresinde Satürn ve Jüpiter gibi dev gezegenlerin kolayca saptanabildiğini belirtti.

Bulgularının ayrıntılarını internetteki http://exoplanets.org adresinde yayınlayan araştırmacılar, henüz Dünya büyüklüğünde nesnelerin görülmemesine rağmen, yeni tekniklerin astronomlara çok büyük olmayan gezegenleri saptayabilme şansı tanıdığını belirtti.

Bilinen yıldız sistemlerinin dördü, birden çok gezegene ve yörüngesinde daha küçük nesnelere sahip.

Çoğu yıldızın birden fazla gezegene sahip olduğunu belirten Marcy, "Birini bulduğumuzda, ikincisi, üçüncüsü, dördüncüsü geliyor" dedi.

Üç yıl önce buldukları yeni bir gezegenin kendilerini çok heyecanlandırdığını anlatan Marcy, Gliese 436 yıldızının etrafında dönen Neptün`e benzer ve Dünya`dan farklı olsa da suyla kaplı gibi görünen bir gezegenin bilimadamlarını meraklandırdığını hatırlattı.

Marcy, "Samanyolu galaksimizde 200 milyar yıldız var. Onların belki de yüzde 10`unun yerleşilebilir gezegenlere sahip olduğunu tahmin edebiliriz" dedi.

Marcy, gezegenlerin çoğunun bir yıldız etrafında dairesel yörüngeye değil, eliptik yörünge denilen daha uzamış bir yörüngeye sahip olduğunu da kaydetti.

Dünyanın Güneş`e şimdikinden daha yakın olması halinde kaynayacağını, daha uzak olması halindeyse donacağını hatırlatan Marcy, dolayısıyla çok uzak yörüngenin yaşamı destekleyemeyeceğine dikkat çekti.
 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
Güneş Üç Boyutlu Görüntülendi

NASA, Stereo adı verilen ikiz uzay araçlarından gelen güneşin ilk üç boyutlu görüntülerini gösterdi.

Güneş fırtınalarını daha iyi anlamayı ve Dünya’ya etkilerini öngörmeyi sağlayacak her biri bir golf aracı büyüklüğünde ve 620’şer kilogram ağırlığındaki uzay araçları Florida’daki Cape Canaveral’daki askeri üsten Ekim ayında fırlatılmış ve güneşin yörüngesine girmişti.

Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi’nden (NASA) yapılan açıklamada, ikiz araçların birbirlerinden yılda 45 derece uzaklaştığı ve şimdi de stereografik (izdüşümle bir ekran üzerine alınan görüntülerin gövdelenmiş olarak gösterilmesi biçimi) ölçüler almaya olanak sağlayacak konumlarını kaydetmeye başladıkları belirtildi.

Açıklamada, Stereo’nun başlıca amacının, uçakların ve uzay araçlarının bütün iletişim sistemlerini etkileyen, dünyadaki elektrik dağıtımını bozan ve uzaydaki astronotlar için tehlike oluşturan güneşte meydana gelen fırtınaları izlemek olduğu hatırlatıldı.

Nasa’nın bilimsel proje şefi Michael Kaiser, “Meteorologlar belirgin olarak bir hafta önceden bilmeye muktedirler, biz de güneş fırtınalarıyla ilgili aynısını yapmak istiyoruz. Stereo, bizlere güneş fırtınalarını daha ayrıntılı biçimde inceleme olanağı sağlayarak, bu amaç için yeni aşamayı temsil ediyor” dedi.

2 yıllık görevleri boyunca bu iki uzay aracı, güney fırtınalarının oluşum sürecini izleyecek.
 
Yukarı Alt