Kayıt
17 Temmuz 2007
Mesajlar
2.253
Beğeniler
0
Güncel bir Konu belirleniniz.
belirlenen konuda iki karsıt fikride savunan tartısma metni hazırlanınız.. ödev bu

sayısal sınıfınada bu ödev verilmeski ne güsel bot kurup ödev yaparken bu bana yapılırmı simdiden yardımlar icin tesekkürler!!!
 
Kayıt
13 Mart 2007
Mesajlar
767
Beğeniler
0
Sivil anayasa ile ilgili bir tartismayi yapbilirsin mesela be arastirmaya basliyorum
 
Kayıt
13 Mart 2007
Mesajlar
767
Beğeniler
0
Son dönemde yaşanan sivil anayasa tartışmaları bir yandan devlet ve toplum arasında yeni bir mutabakat oluşturulması gereğine işaret ettiği için çok değerli olsa da, diğer yandan bir reform girişiminin toplumsal uzlaşmayı önceleyen bir dili ve eylemliliği gerektirmesi gibi çok temel bir kamuoyu oluşturma sürecini dışlaması nedeniyle bu değerini azalttı. Her reform girişiminin mutlak surette halka ve diğer siyasi aktörlerle iletişimi de baştan planlanmalı, süreci zora sokacak tüm iletişim hatalarından sakınılmalıdır. Seçim öncesi CHP-AKP diyalektiğine sıkıştırılmış bir siyasal süreçten ve Cumhuriyet-laiklik ekseninde şekillenen ideolojik saflaşmadan geçmiş bir ülkede, seçim sonrası dönemi "Kemalizmin anayasanın ilkelerinden çıkarılması" söylemi ile gündeme taşınan sivil anayasa reformu maalesef bu girişimi baştan akamete uğratan yanlış bir iletişim sürecinden geçirildi.

Elbette burada iletişim hatalarını tartışmak değil niyetim. Ancak bir reformun başarısı onun iletişim sürecinin doğru yönetilmesinden ayrı düşünülemez. Hele ki Anayasa, devlet ve toplum arasında yeni bir mutabakat çerçevesi sunar; o nedenle sivil anayasa, tüm toplum kesimleri ve aktörlerle müzakere süreçlerinden geçirilmek, üzerinde mutabakat sağlanmak zorundadır. Bu çerçevede Hükümet iletişim ve müzakere süreci planlanmış bir reform paketi ile milletin önüne çıkmalı, kamplaşma-saflaşma sağlayacak keskin ve ideolojik bir dilden uzak durmalı ve anayasa çerçevesini daha evrensel ve nötr ilke ve dil üzerinden sunmalıdır.

Ben bu yazıda devlet ve toplum arasında yeni bir mutabakatın temeli olacak sivil anayasanın ruhunu şekillendirmesi gereken temel ilkelerin altını çizmek istiyorum.

Yeni mutabakatın temelinde her şey insan içindir felsefesi olmalıdır. Önce insan ve her şey insan için anlayışı tüm sistemlerin odağına konulmalıdır.

İnsan; kişiliği, kimliği hak ve özgürlükleri ile toplumsal ve siyasal düzenin kendisine göre örgütlendiği bir varlıktır. İnsan araçlaştırılamaz; başta devlet olmak üzere siyasal yapının tüm kurumları insan için ve ona hizmet etmek amacıyla vardır. İnsanın mutluluğu ve insanlık onurunun korunması siyasal-sosyal-ekonomik ve kültürel tüm sistemlerin ve programların merkezinde yer alır.

İnsanın hayat alanını genişleten, iktidarın keyfilik alanını sınırlandıran ve toplumsal barışı güçlendiren yeni bir mutabakat olmalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasalarının ortak özelliği olağanüstü dönemlerin sonucunda ortaya çıkmaları ve insanı değil devleti merkeze alması, insanlık onurunu değil devletin bekasını korumayı amaçlamasıdır. Elbette, devletin bekasının korunması vazgeçilmez bir amaçtır. Milletin devletine sahip çıkması yani bekanın korunması ancak ve ancak insanların haklarının ve onurlarının korunması ile mümkündür.

Bu çerçevede, Anayasanın esas özelliği insana ait temel hakların tanınmasını ve korunmasını sağlayarak hukukla güvenceye kavuşturulması, vatandaşın ödevleri ile olduğu kadar "hakları" ile de donatılmasıdır. İnsanın sağlıklı yaşama, düşünce ve ifade, inanç ve ibadet, girişim ve örgütlenme özgürlüğü, insanlık onurunun korunması gibi temel hak ve özgürlük konularında çoğulcu demokratik düzeni koruyacak ve çerçevesi uluslar arası anlaşmalarla çizilmiş olanlar dışında daraltma ya da kısıtlama yapılamaz.

Keyfilik alanının daraltılması, hukukun üstünlüğü ilkesinden ayrı düşünülemez. Toplumun örgütlü varlığının en üst otoritesi olarak devletin meşruiyetinin kaynağı, toplumsal mutabakata dayanması, hak ve özgürlükleri güvence altına almasıdır. İnsan hak ve özgürlüklerini sınırlandırmaya dönük en temel tehdit, zor tekelini elinde bulunduran devletten gediği için, insana ait hak, özgürlük ve fırsat eşitliği alanının genişletilmesi, keyfilik alanının, iktidar gücünün sınırlandırılması ile olanaklıdır. "Özgürlük tarihi, devletin gücünü artırmanın değil, aksine devletin güç ve yetkilerini sınırlamanın tarihidir".

Devletin güç ve yetkilerini sınırlandırmanın yolları hak alanını güvence altına almak, kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı prensiplerini hayata geçirmektir.

Herkes için eşit fırsatlar güvence altına alınmalıdır.

İnsanın insan olmaktan kaynaklı temel hakları vardır. Hakları güvence altına alınmış, hukukla korunmuş insan, ancak insani varoluşunu gerçekleştirebilir. Her hakkın kullanımı onun fırsatlarla buluşmasına bağlıdır. Herkes için eşit fırsatlar düzeni kuramayan bir toplum herkes için hak ve özgürlükler düzeni de kuramaz. Hakları ve fırsatlarıyla insanları eşit kılmayan hiçbir sistem insani değildir. Çünkü orda hak gaspı vardır, çünkü orda imtiyazlar vardır, çünkü orda insanlık onurunun aşağılanması vardır.

Gücün değil hakkın esas olduğu, insanlık onurunun korunduğu bir anayasal demokratik düzende, fırsatların eşit dağıtılması, hakların herkes için güvence altına alınması ve her türlü ayrımcılığın açıkça yasaklanması temel ilkedir.

Her insan birinci sınıftır. Herkesin en ücra bir köyden kalkıp, şehrin imkânlarına kavuşarak bu ülkeyi yönetenler safına girebilmesi Cumhuriyetin bir kazanımıdır ve bu ne pahasına olursa olsun korunmalıdır. Herkesi birinci sınıf vatandaş kılacak olan herkese eşit fırsatlar sunan bir düzenin varlığıdır. Bu çerçevede anayasa, her insanı hak ile, her insanı adil temsil imkânı ile, her insanı eşit fırsatlarla donatmalıdır.

Çoğulcu Demokratik Düzen

Ülkemiz farklı kültür ve inanç sahiplerinin birlikte yaşadığı bir coğrafyadır. Bu coğrafyada birlikte yaşamanın temel şartı demokratik bir sistemin tesisidir. Demokratik bir sistemde meşruiyetin kaynağı, hukukun üstünlüğü, çoğulculuk ve katılımcılıktır.

Ülkenin birliği ve bütünlüğü hak ve özgürlükleri korumayan, yasakçı ve yaptırımcı sistemler altında değil ancak çoğulcu demokratik bir sistemle korunabilir.

Demokrasi temsili bir sistem ve bir çoğunluk rejimi değil çoğulcu bir rejimdir. Hiç kimse çoğunluğu temsil ettiği iddiasıyla farklılıkları ortadan kaldırıcı, kendi maddi ve moral programını dayatıcı bir tavır ortaya koyamaz. Çoğunluktan farklı olsa da hiç kimse, "tehdit" ilan edilerek dışlanmış bir yaşama, kamusal hayatın kenarına itilmeye mahkûm edilemez.

Toplumların farklılıklarından dayanışma çıkartmaları asgari müşterekler vasıtasıyla olur ve bu müşterekler iktidar mücadelelerinin araçlarına dönüştürülemez. Din, etnisite, ırk ve kimlikler üzerinden yapılacak siyasetler, toplumdaki duygudaşlık ve birliktelik ruhunu tahrip edecek mayınlı sahalardır.

Her toplumda etnik-kültürel-sınıfsal-gelir düzeyine bağlı farklılıklar vardır. Ancak bu farklılıkların, o insanın kendisi veya diğerlerinin temel hak ve özgürlüklerine ya da kamu sağlığı ve düzenini tehdit edecek şekilde kutsanması toplumsal entegrasyona zarar verir. Bu nedenle her birey için, hukuk karşısında eşitlik ve insan hakları ortaklık zeminini değerli kılarak, hem farklılığını koruyabileceği hem de kendinden gayrileri ile barış ve huzur içinde birlikte yaşayabileceği bir toplumsal iklimi kurmak demokratik bir siyasetin görevidir. Yani demokratik bir siyaset insanımıza verili kimliklerine hapsolup, onlar etrafında kutuplaşmayı, içe kapanmayı değil, yeni kimlikler sunabilmeyi, diğerleri ile birlikte yaşayabilmeyi ve diğerlerine açık olmayı sağlar.

Türkiye Devleti demokratik bir cumhuriyettir. Cumhuriyetin iki temel amacı vardır. Bunlar; hâkimiyeti milliye ve tam bağımsız Türkiye"dir. Milli egemenlik düzeninde işleyen ve tam bağımsızlık hedefine hizmet eden bir devlet telakkisi vazgeçilmezdir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, laik bir devlettir. Çoğulcu demokratik düzenin vazgeçilmez ilkesi olan laiklik, dini ya da din dışı olsun insana ait temel hak ve özgürlükleri her tür baskıya karşı korumayı, din ve vicdan hürriyetini en üst düzeyde sağlamayı hedefler. Devletin la-dini bir organizasyon olarak tüm vatandaşlarına ve farklı inanç mensuplarına eşit mesafede hizmet vermesi esastır. İnanç sahiplerine inançlarını yaşama, inanç sahibi olmayanlara hiçbir inancın baskısı altında kalmama imkânı veren devlet laik devlettir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hukuk devletidir. Hukuk Devleti"nin temel ilkeleri erklerin ayrılığı, yargının bağımsızlığı, hukuk karşısında eşitlik, idarenin yargısal denetimidir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sosyal bir devlettir. Sosyal devlet, herkes için sosyal güvenlik, temel eğitim, temel sağlık ve işsizlik ve hukuk karşısında güvence ve himaye sağlayan, bu türden hizmetlere erişimde fırsat eşitliği sunan, adil paylaşım düzeni kuran, bakıma ve yardıma muhtaçlara insanlık onuruna halel getirmeden hamilik yapan devlettir.
 
Kayıt
13 Mart 2007
Mesajlar
767
Beğeniler
0
AKP’nin çiçeği burnunda milletvekili Prof.Dr. Zafer Üskül daha yemin etmeden yaptığı açıklamalarla günlerdir politikanın gündemini işgal ediyor.
Üskül’ün “Kemalizm ya da başka bir ideoloji Anayasa'da yer almamalı” sözleri son günlerin en çok tartışılan konusu oldu. Üskül özetle şunları söylüyor: “Demokrasi dışı yöntemlerle yapılan anayasalar çok eleştiri konusu oluyor ve benimsenmiyor. Renksiz bir anayasa lazım. Herhangi bir ideolojiyi öngörmeyen, dayatmayan bir anayasa lazım.”
Bu sözler özellikle laiklik konusunda hassasiyeti olanlarda büyük bir infial yarattı. Zafer Üskül’ün seçilir seçilmez yeni bir anayasa yapılmasını istemesi ve bunu da Kemalizm’i anayasadan çıkaralım sözleriyle ifade etmesi Cumhuriyete yönelik bir tehdit olarak algılandı.
Türkiye’de özellikle 28 Şubat sürecinden bu yana “Cumhuriyetçiler” ve “Demokratlar” arasında kıyasıya bir çekişme yaşanıyor.
Demokratlara göre; toplumun değişik kesimlerine, farklı görüşlere yer vermek istemeyen Kemalist ideoloji, askeri ve sivil bürokratların elinde otoriter yapısını büyük bir inatla sürdürmek istiyor. Böyle olunca da, demokratikleşme yolunda gerekli adımlar atılmıyor, yapılan reformların önü tıkanıyor, sivil toplumun etkisi siyasal yaşamda gereğince hissedilmiyor.
Ancak bizim demokratların sivil toplumdan anladıkları tarikatların ve cemaatlerin çoğulcu toplum yapısı içerisinde siyasete doğrudan ortak olabilmelerinden ibaret. Demokratikleşmeyi ise laikliğin İslami referanslar (halkın hassasiyetleri ve istekleri) doğrultusunda tekrar gözden geçirilmesi olarak görüyorlar.
Kendilerini Cumhuriyetçi olarak ifade edenlerin büyük bir çoğunluğu ise askere bel bağlamış durumda. Atatürk devrimlerinin bekçisi silahlı kuvvetleri demokrasinin de koruyucusu olarak görüyorlar ve statükonun devamından yana tavır koyuyorlar.
Meseleye siyaset bilimi açısından baktığımızda; muhafazakar görüşte olanların değişimi savunmaları ve özünde ilerici olması gerekenlerin de 1982 Anayasası’na sahip çıkar duruma gelmeleri oldukça trajikomik bir durumdur.
Anayasa metninde Atatürk’ün adı bol miktarda zikredilse de 82 Anayasası Atatürk’ün düşüncesine taban tabana zıt bir anayasadır. Bunun için anayasadan Atatürk ibarelerinin çıkarılmasıyla Atatürkçülükten taviz verilmiş olunmaz. Sağ iktidarlar birbiri ardına yaptıkları yanlışlara meşruiyet sağlamak için içini boşalttıkları Atatürkçülüğü bol bol kullansalar da bu ülke 50 küsur senedir Atatürk devrimlerine aykırı yönetiliyor zaten.
Ülkemizdeki anayasalar hep olağanüstü koşulların ürünü olmuşlardır. 1876 tarihli Kanun-u Esasiye’yi yürürlükten kaldırmayan, kuvvetler birliği ilkesine dayanan 1921 Anayasası sadece 24 maddeden oluşuyordu.
1924 Anayasası’nda Cumhuriyet, değiştirilemeyecek bir hüküm olarak ilk kez yer almıştır. Bu anayasada, meclis hükümeti ile parlamenter sistem arasında karma bir sistem benimsenmiştir.
1961 ve 1982 Anayasaları askeri darbelerin sonucunda hazırlanmışlardır. Her iki anayasa bir kanadı asker, diğer kanadı sivillerden oluşan kurucu meclisler tarafından yapılmıştır. Her iki dönemde de meclisin sivil kanadı seçimle oluşmamıştır.
Ancak 1961 Anayasası’nın hazırlanış sürecinde Temsilciler Meclisi’nin, 1982’yi hazırlayan Danışma Meclisi’ne göre temsil niteliği daha ağır basar. Temsilciler Meclisi, kapatılan Demokrat Parti dışında dönemin iki partisine yer verirken, Danışma Meclisi hiçbir siyasi partinin olmadığı, bürokrasi ağırlıklı bir meclistir. Ne olursa olsun iki anayasa da olağanüstü koşulların ürünü oldukları için demokratik yollarla ortaya çıkarılmadıkları söylenebilir.
Sonuç olarak, Türkiye’nin sivil anayasa yapma zamanı geldi de geçiyor bile. Darbelerle, muhtıralarla, siyasal çalkantılarla sürekli kesintiye uğrayan demokrasimizin kurumsallaşabilmesi için toplumun bütün kesimlerinin ihtiyaçlarını dikkate alan sivil bir anayasaya ihtiyaç olduğu su götürmez bir gerçek. Ancak niyet üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi bunu da bilmeye ihtiyacımız var.
 
Kayıt
17 Temmuz 2007
Mesajlar
2.253
Beğeniler
0
cok güzel olmus ama bu biraz politik bana dogamı insana hükmeder insanmu dogaya ..... vsvs gibi seyler lasım ama arastırdıgın icin saol böle seylere bi bakabilirmisin simdiden tesekkkürler..
 
Kayıt
13 Mart 2007
Mesajlar
767
Beğeniler
0
Razz en guncel olay bu :) birde dtplilerle mhplileri yazabiliriz :)
neyse hemen bakayim boyle politikadan uzak bir konu ayarlarim sana
 
Yukarı Alt