Kayıt
4 Ekim 2007
Mesajlar
2.262
Beğeniler
3
Şehir
Lise
Dijital fotoğrafçılık nedir?
Geleneksel film fotoğrafçılığının, bilgisayar destekli resim işlemi ile birleştirilmesine, dijital (sayısal) fotoğrafçılık denir. Resimler, artık, bilgisayarda çizilmek veya yaratılmak yerine taranıyor veya dijital bir fotoğraf makinesi ile çekiliyor. Resim, bilgisayarın okuyabileceği bir düzenlemede hazır olursa, rahatlıkla değiştirilebilir, düzeltilebilir, yabancılaştırılır, v.s.. Resim işleminin sonunda, hazırlanmış dijital fotoğraf basılabilir, gönderilebilir veya internet sayfalarında kullanılabilir; bunlar, dijital fotoğrafçılığın sunduğu geniş imkânların sadece bazılarını oluştururlar. Geleneksel fotoğrafçılığın vazgeçilmez yardımcıları olan retuş boyaları, fırçalar ve bıçaklar yerlerini, yazılım ve donanımların sınırsız olanaklarına bırakıyorlar. Yeni teknolojiler, kullanıcının yaratıcılığını öne çıkarmak için, çok gelişmiş araçlar sunuyorlar.



Tarihçe
1996 yılının başlarında, fotoğraf piyasasına iki yeni gelişim tanıtıldı: APS (gelişmiş fotoğraf sistemi) ve dijital fotoğrafçılık. Tabiiki her iki sistemin de avantajları vardır. Orta vadede ve kesin olarak, uzun vadede, dijital fotoğrafçılık belirleyici gelişim olarak, görünecektir. Geleneksel teknolojiden dijital teknolojiye geçiş sürecinde, dijital fotoğrafçılık, belirleyici unsur olmaktadır. Doğal olarak, eleştiriler ve tereddütler olabilir ancak...,

Sizin de bir CD-çalarınız veya cep telefonunuz yok mu?



Dijital fotoğraf makinesi nedir?
Dijital fotoğraf makineleri, gelişimin doruk noktasını oluştururlar. Teknolojik gelişimler, en yeni ürünler ve gittikçe câzipleşen fiyatlar, dijital fotoğrafçılığın ve eğlence-tüketim branşının, sağlam temel taşlarını oluşturmakta. Eskiden resimler filme çekilir, banyo yapılır ve taranarak bilgisayara aktarılır, kalite kontrolü yapıldıktan sonra belki bir daha çekim yapılması gerekebilir..., ve en sonunda istenilen netice elde edilirdi. Dijital fotoğraf makineleri, tam bu noktada devreye giriyorlar. Fotoğrafları çekip, anında kontrol edip, silip, yeniden çekip ve bilgisayara yükleyerek, işleyebilirsiniz. Dijital fotoğraf makinelerinin filme, fotoğrafların ise kimyasal banyolara ihtiyacı yoktur; çünkü doğrudan hafıza kartına kayıt edilirler. Dijital resimler bilgisayara, daha hızlı aktarılır. Bu nedenler dijital fotoğraf makinelerini, yeni başlayanlardan mesleki kullanıcılara kadar, fotoğraf ile uğraşan herkesin tercih ettiği araçlar hâline getirmişlerdir.



Temel kurallara uyulduğunda fotoğraf istediğiniz gibi olur...
Dijital fotoğrafçılık, doğal olarak, geleneksel fotoğrafçılık temelindedir. Burada da otomatik netleme (AF), diyafram ve enstantane gibi kavramlar geçerlidir. Bu kavramları geleneksel SLR makinelerden tanıyoruz, ancak diğer film kullanan makinelerde pek pek işlemedik. Bu noktada dijital fotoğrafçılığın bir avantajı daha ortaya çıkıyor: güncel dijital makinelerin, ufak ve toplu olmalarına rağmen, SLR makinelerin ayar olanaklarına sahip olmak gibi, dâhiyane özellikleri mevcut.




Makineyi, otomatik ayarlar ile sınırlı olarak kullanmak istemiyorsanız, otomatiği kapatıp, el ile kullanınız. Bu konuda makinenin, el ile yapılan ayarlarının kolayca erişilebilir olması gerekir, yoksa sürekli olarak kullanım kılavuzuna bakmak zorunda kalabiliriz. FinePix serisinin bütün modelleri, bir çok işleve kolayca ulaşabileceğiniz şekilde tasarlanmıştır.




Öneri: Bazen, bütün işlevler kullanım kılavuzunda yer almayabilir veya anlaşılmayabilir, bu durumda işlev tuşları ile oynamaktan çekinmeyiniz veya en yakın Fujifilm Dijital bayiinize danışabilirsiniz.




Otomatik netleme (AF) nedir nasıl çalışır?
Çoğu makinelerin otomatik netleme sistemleri, pasif (durağan) işlerler. Bu işlemde kontrast’a (zıtlık) göre ölçüm yapılır. AF-sisteminin kullanımı çok kolaydır: çekmek istediğiniz nesneyi seçip, hedeflediğinizde deklanşöre yarım basarak netlemeyi yapmış olursunuz. Ancak, zaman zaman, sadece dijital makinelerde olmayan, netleme sorunları ile karşılaşabiliyoruz. Aşağıda, en çok karşılaşılan sorunları ve bunların çözümlerini sıraladık:

EN ÇOK KARŞILAŞILAN SORUNLAR

SORUN


SORUNUN SEBEBİ


ÇÖZÜM


Kontrast veya belirgin olmayan monokrom (tek renkli) alanlar oluşuyor.


Otomatik netleme sisteminin asgari kontrast gereksinimi vardır.


Aynı mesafede olan başka bir nesneyi ölçünüz (netlik kaydı bkz. kullanım kılavuzu)

Seçilen konu çok karanlık veya ortamda çok az ışık var.


Pasif AF’nin asgari aydınlığa gereksinimi vardır.


Çekim konusu yeterli uzaklıkta ise, manüel netleme, mesafe olarak “sonsuz” ayarına getirilir.
Çekilen nesnede sadece yatay çizgiler ve yapılanmalar var

Otomatik netleme sistemleri, genelde, dikey yapılanma ve çizgilere gereksinim duyarlar.


Makineyi biraz eğik tutup, tekrar netleme yapınız. Diğer bir seçenek olarak, aynı mesafede başka bir nesneye ölçüm yapabilirsiniz.

Çekilen nesne, aşırı yansıma yapıyor.


Yansımalar, AF sistemini yanıltır. Asgari kontrasta gereksinim vardır.


Aynı mesafede, başka bir nesneye ölçüm yapınız. (netlik kaydı bkz. kullanım kılavuzu)

Çok kuvvetli / aşırı karşı ışık.


Aşırı karşı ışık, gereksinim olan kontrastları kaldırır.


Aynı mesafede, başka bir nesneye ölçüm yapınız. (netlik kaydı bkz. kullanım kılavuzu)

Farklı mesafede bulunan, pek belirgin olmayan nesneler çekilecek.


Farklı mesafede bulunan nesneler, ana netleme alanını dolduruyorlar.


Ölçüm mesafesini belirleyiniz.




Bütün mükemmelliğine rağmen otomatik netleme sistemlerinin yetersiz kalabildiği durumlar olacaktır. Orta ve üst sınıf makinelerde bulunan manüel netleme ayarları, bu durumlar için yapılmıştır. Genellikle, tek tuş üzerinden AF/MF değişimi yapılır ve LCD ekran üzerinden netleme, kontrol edilir. Manüel netleme, otomatik netlemenin yerine geçmez, ancak bazı çekimlerde daha iyi bir yöntemdir. Diyafram ve enstantane ile bağlı olarak kullanıldığında, manüel netleme ile mükemmel ve ilginç neticeler elde edebilirsiniz.



Enstantane (Perde açıklık süresi) nedir nasıl çalışır?
Açıklama: Enstantane, pozlandırma süresi birimidir ve çoğunlukla, saniyenin kesitleri kadar sürer. Enstantane süreleri, uluslararası standartların belirlediği bir cetvel ile gösterilir. Her değer, bir sonraki değerin, iki mislisi veya yarısıdır.



Tabiiki bu düzenlemeler, dijital fotoğrafçılık için de geçerlidir. Dijital makineler, normal sayılan, 1 saniyenin altındaki süreler haricinde, 30 saniye veya daha uzun süreli enstantaneler uygulayabiliyorlar. Bazı makinelerde “bulb-işlevi” vardır. Bu işlevde deklanşör, basık tutulduğu sürece, obdüratör (perde) açık kalır.



Enstantane ile hareket çekilir, diyafram ile netlik-derinliği yönetilir.




Sallama tehlikesi:

Sallanmış resimlerin oluşması için iki neden vardır:

1.İsteyerek yapılmış
2.İstenmeyen yan etki


Sallanmış resimler için makinenin, otomatik veya manüel enstantane ile kullanılması, dijital veya analog olması, fark etmez.

Kural: Perde ne kadar uzun süre açık kalırsa, fotoğrafın sallanmış olma tehlikesi o kadar artar.

Sallanma tehlikesi sabit bir değer değildir; objektifin odak uzaklığına, enstantaneye, hava durumuna bağlı ışığa ve makinenin ağırlığına bağlıdır.



Tavsiye: Elde çekim yapılabilecek en yavaş enstantane, objektif odak uzaklığının ters değeridir; yani 33mm civarında olan bir odak uzaklığı için 1/30san. olarak alınabilir; 100mm olan bir odak uzaklığı için, enstantane ayarını 1/100san. olarak belirlemeniz gerekir.



Hava şartları, zorlaştırıcı unsur olabilirler. Oluşan uzun enstantane süreleri nedeni ile, sallanma tehlikesi artar.



Tavsiye: Destek alacağınız bir zemin bulunuz veya sehpa (tripod) kullanınız.



Bugünkü fotoğraf makineleri gittikçe küçülüp, hafifliyorlar. Bu gelişim kullanıcı için çok hoş olsa bile, bünyesinde bir sorun barındırır: Makine gövdesi ne kadar hafif olursa, sallanma tehlikesi o kadar artar. AF-sistemlerinin çok iyi çalışmalarına rağmen, pozlandırma esnasında makine kayabilir.



Tavsiye: Destek alacağınız bir zemin bulunuz veya bir sehpa (tripod) kullanınız. Seçenek olarak, elde çekimlerde makinenin, kendi kendine çekim özelliğini kullanabilirsiniz. Böylece deklanşöre basmanın yaratacağı sarsıntıyı önlemiş olursunuz.




Hareketin fotoğrafı:

Bilinçli olarak bir hareketi çekmek, sallanma tehlikesi ile karıştırılmaması gereken bir etkidir. Hareketi çekmek mümkündür – fotoğraflar, insan gözünün tam olarak takip edemediği hızı gösterebilirler. Burada temel olarak iki ayırım vardır:




Hareketli konu, durağan fon:

Bu tarzda makine sabit durur, konu hareket eder. Netleme, hareket eden konuya göre yapılır. Böylece konuda bir “silecek etkisi” yaratırız. Bu tarz, hareketin dondurulmasını önler. Çekim örneği olarak bir şelâle çekimini veya hız gösterim aracı olarak kullanımı gösterebiliriz. Çok kısa olan bir enstantane süresi, her türlü hareketliliği alır.




Tavsiye: Enstantane süresini uzatınız.


Hareketli fon ve “dondurulmuş” konu:
Bu tarzda konu netlemede tutulup, makine kullanıcı tarafından konu ile paralel olarak hareket ettirilir. Arka plan şeritlere dönüşürken, konu keskin olarak görüntülenir. Burada hareketlilik, silik fon sayesinde oluşur. İsterseniz bir otomobili çekmeyi deneyiniz...

Tavsiye: Burada, kısa enstantaneler kullanınız.



Objektiflerin ışıklık ölçüsü (objektif açıklığı), objektifin optik kalitesini belirten bir değer olarak algılanır. Bu yanlıştır !!! Işıklık ölçüsü sadece, azami diyafram açıklığını, bununla beraber enstantaneyi açıklar. Yüksek ışıklığı olan objektifler, ışıklık ölçüsü düşük olan objektifler ile karşılaştırıldığında, daha hızlı enstantanelere olanak tanırlar. Işıklık ölçüsü, ön mercek çapı ile odak uzaklığı orantısından hesaplanır. Işıklık ölçüsü, aynı zamanda, en büyük diyafram açıklığına eşittir.




Objektifin perspektifi (üç boyutlu görünüm) yoktur...

Perspektif için objektifin odak uzaklığı veya çekim açısı, önemli değildir. Sadece konu, perspektifi belirler. Yani, eşit büyüklükte olan iki nesne, objektife aynı mesafede olduklarında, filmde aynı büyüklükte görüntülenirler; nesnelerin mesafesi değiştiğinde, perspektif oluşur. Uzak olan, yakın olandan daha küçük görünür.


Dikkat: Filimde gördüğümüz büyüklük orantıları, nesnelerin gerçek orantıları hakkında fikir vermezler.



1. Kısa mesafeden çekilen her şey, arka plana orantılı olarak, normalden büyük görünür – burada “dik” perspektiften bahsedilir.

2. Uzun mesafeden çekilen her şey, arka plana orantılı olarak, normalden küçük görünür – burada “düz” perspektiften bahsedilir.


“Dik” perspektif oluşturmak için geniş açı objektifler kullanılmalıdır. “Düz” perspektifler için ise, büyük odak uzaklığına sahip objektifler, daha uygundurlar. Odak uzaklığı ne kadar büyürse perspektif, o kadar “düz” olur.


Dijital fotoğraf makinelerini kimler kullanır?
Dijital fotoğraf makineleri çok yönlüdür ve film kullanmazlar, yani geleneksel makineler ile karşılaştırıldığında, daha düşük işletim masrafları vardır. Geleneksel fotoğraf makinelerinin sorunlu olabildikleri ortamlarda dijital makineler, bu faktörlerin getirdiği avantajlar ile bir çok durumlarda ve geniş kullanım alanlarında faaliyet gösterebilirler. Dijital fotoğraf makinesi kullanıcılarını her türlü çekim alanlarında bulabilirsiniz. Bu alanları kabaca ayırmak mümkündür; çünkü keskin sınırlar yoktur ve bir avantaj, başka bir avantajı dışlamaz.



Dijital fotoğraf makineleri nasıl çalışır?
Dijital fotoğraf makineleri, 35mm makinelerden farklı çalışırlar. Daha çok, tarayıcılar ile akraba olduklarını söyleyebiliriz. Dijital fotoğraf makinelerinin çoğu, ışığa duyarlı bir algılayıcı birimi kullanırlar; bu algılayıcıya CCD (Charge Coupled Device – alıcı, toplayıcı parça) denir.



Bu birim, düşen ışığı, sayısal sinyallere dönüştürür. Düşen ışık, RGB-filtreleri (kırmızı-yeşil-mavi süzgeçleri) aracılığı ile temel renk değerlerine ayırılır ve ayrı olarak değerlendirilir. Temel renkler için hesaplanan değerler yazılımlar tarafından birleştirildiğinde, her renk-kesiminin özgün rengini belirlemek mümkündür. CCD ünitesi, çekilen konunun resmini oluşturduğunda, veriler makinenin dahili elektronik birimlerine aktarılır. Burada olan veriler, konu ile ilgili olan resim-düzenlemelerine çevirilir; söz konusu olan düzenlemeler genelde, JPEG gibi sıkıştırılmış düzenlemelerdir. Tabiiki, sıkıştırılmamış dosyaları kayıt edebilen makineler de var. Daha sonra veriler, makinenin depolama ünitelerinde, hafızaya alınır. Burada çok farklı kayıt taşıyıcılar vardır; bazıları makine gövdesine sabitlenmiştir, ancak, çoğu değiştirilebilir hafıza kartlarıdır. Bu iki depolama türünün ortak yanı: makine kapalı olsa bile, resimleriniz hafızada kalır; yani silinmez.


CCD-birimi nedir ? nasıl çalışır?

Bütün bu işlemler bir kaç saniye sürer; bunun için dijital makineler, genelde, yapılan bir çekimden sonra hemen başka bir çekim yapamazlar. Sıkıştırma ve kayıt etme işlemleri yakl. 2 ile 5 san. tutar. En yeni kuşak FinePix modelleri, bu süreyi bir saniyenin altına indirmişlerdir, hattâ sürekli çekim işlevlerinde 0,2 – 0,5 san. hız mümkündür (dizi çekim). Bu çekimler önce bir ara-depoya alınır, sonra sıkıştırılıp esas depoya kayıt edilir. Resim verilerinizin kayıt edildiği an, geleneksel makinenizin çektiği film anına eşittir.


CCD’nin işleyiş tarzı:
Işığın, film malzemesinde, kimyasal işlemler başlattığı geleneksel fotoğrafçılığın aksine dijital fotoğrafçılıkta, elektronik algılayıcı (sensör) önemli rol oynar. Işık hassasiyetlerinden, elektrik itici güçleri (impuls) oluşur ve bunlar bir analog-dijital çevirici (A/D çevirici) tarafından ikili şifrelere (biner kodlama) çevirilir.

CCD’nin işlevi: Işığa duyarlı birim olan ve silisyum-hücrelerden oluşan CCD-algılayıcı, düşen ışığın gücüne tepki verir. CCD-algılayıcının her noktası (piksel), algılanan aydınlık yoğunluğuna bağlı olarak, bir elektrik itmesi (impuls) üretir. A/D-çevirici sayesinde bu, şifrelenmiş olarak verilir. Bu aşamada CCD-algılayıcı, sadece aydınlık ve karanlık ışık değerleri arasında ayırım yapabilir; yani renkli göremez.

Renk oluşumu:
Dijital fotoğraf makinelerinde, toplamsal renk karışım sentezi, yani üç temel renk kırmızı, mavi ve yeşilin karışımları, uygulanır. Basit bir işlem ile hücreler, renkli görmeyi öğrenirler. Bu işleme “Filtre çözümü” denir. Özel RGB-filtreleri ile görünen ışık, parçalarına bölünür ve ayrı olarak değerlendirilir. Makinenin dahili yazılımı, verileri hesaplayıp, bütün bir resim haline getirir.

Şu anda, dijital fotoğraf makinelerde, en çok kullanılan dört analog/dijital veri çeviri sistemi vardır. “ONE-SHOT” teknolojisi, temel sistem olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda, sadece başka araçlar ile “One-Shot, Three-Chip-yöntemi” kullanılır. 2002 yılında tanıtılan bir diğer yöntem “Foveon-X3” teknolojisi olarak adlandırılmakta. En verimli neticelerin alındığı yöntem olarak Fujifilm’in geliştirdiği “Super CCD” teknolojisi ve 2003 yılında kullanılmaya başlanan 4. kuşak süper CCD-SR teknolojisini görebiliriz.




ONE-SHOT (tek çekim) teknolojisi:

Bu teknoloji, hareket eden konuları çekmek için çok uygun olan bir yöntemdir. Aynı zamanda, giriş sınıfı dijital fotoğraf makinelerinde kullanılır. Bu yöntemde, RGB filtreleri ile buharlanmış olan pikseller, bir CCD’nin üzerinde bulunurlar.Yani temel-renk ayırımı, doğrudan CCD’nin üstünde yapılır (bkz. yukardaki çizim). Bu yöntemin dezavantajı renk doğruluğunda ve görüntü ayrıntılarında ödün verilmesidir; çünkü bu yöntemde tek bir resim noktası elde etmek için, 3 veya 4 noktaya gereksinim duyulur.


THREE-SHOT (üçlü çekim) teknolojisi:

Tek-çekim yönteminin, olası yanlış renk bilgileri, üçlü çekim yöntemi ile telâfi edilebilir. Bu yöntemde, karmaşık bir prizma sistemi, düşen ışığı spektral olarak böler ve üç ayrı algılayıcıya yönlendirir. Bunlar, daha kaliteli neticeler ve daha fazla renk doğruluğu sağlarlar. Bu yöntemin dezavantajı ise, tüm mekanizmanın karmaşık olması, yani tek-çekim yöntemine nazaran daha masraflı ve arızalara daha yatkın olmasıdır.

SÜPER CCD teknolojisi:
Standart CCD’lerde piksellerin verimlilik ağırlığı yatay ve dikey yönlerdeki dizilişlerinde bulunur. Süper CCD teknolojisinde, pikseller petek şeklindedir ve birbirlerine daha fazla uyum sağlayarak, çapraz yönde de verim alıp, daha büyük netlik ve çözünürlüğe ulaşılır



SÜPER CCD SR teknolojisi:

4,31cm ve daha fazla büyüklükte ve 3,14 milyon S-piksel ve 3,14 milyon R-piksele sahip olan bu algılayıcıda yeni bir yapılandırma, dört kat daha büyük bir hareket çapı yaratıyor: Süper-CCD-SR’nin her ışığa duyarlı noktacığı, büyük ve duyarlı olan bir S-piksel ve küçük ve daha az duyarlı olan bir R-pikselden oluşmakta. Bu piksellerin beraberliği, şimdiye kadar kullanılan tek piksele nazaran, daha büyük bir kontrast alanını kapsamakta. Netice olarak sadece, çok kontrastlı çekimlerde daha iyi bir ışık ve gölge çizimi oluşmuyor, aynı zamanda yüksek veya düşük pozlamalarda daha fazla tolerans alanları oluşuyor. Yâni, yeni süper-CCD-SR, 3 milyon S-piksel ve 3 milyon R-pikselden, toplam 6 milyon noktadan oluşan bir resim dosyası oluşturuyor çok yüksek kalitede ışık/gölge çizimi sunabiliyor.
 
Yukarı Alt