Kayıt
13 Kasım 2012
Mesajlar
714
Beğeniler
13
Selam arkadaşlar.

Çapulcu TV'yi belki aranızda bilenler vardır. Çapul TV değil, Çapulcu TV. Biz onlardan daha önceyiz ama yayın yapmaları nedeniyle onların ismi daha çok bilinir ve karıştırılır. Her neyse. Seçimler öncesi bir manifesto hazırladık. Dinleyip okursanız sevinirim.

VİDEOLU METİN - ANLATIM

https://www.facebook.com/photo.php?v=805631126114808


Bu eleştiri, Çapulcu TV ekibi tarafından yayımlanmakta olup, başka siteler ve sosyal platformlar üzerinden yayımlanması tamamiyle serbesttir. Hedefimiz sadece yerel seçimler öncesi seçmenlere ve seçmen adaylarına elimizden geldiğince ışık tutmak ve bilinçlendirmektir.

Neden mi konuşuyoruz? Gözlerinizin içine baka baka halen yalan konuşmaya insanları kandırmaya inançlarınız üzerinden kendilerine prim sağlamaya devam ettikleri için... Neden mi anlatıyoruz? Her şeyin su kadar berrak şekilde ortada olmasına rağmen musluktan damlayan su tanesi kadar ses çıkartamadığınız tepki veremediğiniz için...

Öncelikle öz eleştiri yapmak gerek ki akp hükümetinden öncede devleti yönetmek için yetki verdiğimiz diğer idarecilerimiz de aynı akp gibi dolaylı ya da direkt olarak bir şekilde bugün ''dış güçler'' olarak nitelendirdiğimiz ülkelerin liderlerinin emir eri oldular. Gezi olayları ile başlayan ve bizler tarafından ''halk hareketi' olarak nitelendirilen eylemler, olaylara bizler gibi bakmayan diğer bütün insanlar için yine 'dış güçler'in oyunu olarak algılandı nitelendirildi.

Olaylara bu şekilde yaklaşan insanların da kafalarında kurmuş oldukları senaryo ise akp sayesinde gereğinden fazla büyüyen Türkiye'nin bir şekilde iç karışıklıkla frenlenmesi ya da durdurulması gerektiğiydi. Bu senaryo ülkenin en üst seviyesinde bulunan liderlere kadar bu şekilde gösterildi. Devlet eliyle de bu olaylara karşı ona göre muamele yapıldı. Gencecik insanlar hayallerini kurdukları hayatları yaşayamadan hayatlarını kaybetti. Hayatlarını kaybedenlerin kimisi pkknın dağ kadrosundaki militan çıktı, kimisi 15 yaşında dhkp-c üyesi… Bir şekilde hepsi bu ülkenin bölünmesi için çabalayan mücadele eden teröristler olarak gösterildi.

Gezi Olaylarına karşı çıkanların ya da Gezidekileri direkt olarak dinsizlikle, hainlikle suçlayanların hayallerini bize göre tek bir şey süslemekteydi: rte ile birlikte gerçekleşecek 3 kıtaya tekrar yayılmış yeni Osmanlı İmparatorluğu. Tabi ki beyinlerinin ne kadarını kullanabildiklerini bilmediğimiz bazı insanlar hayallerindeki yeni osmanlı imparatorluğunun nasıl ve hangi şartlarda kurulacağını düşünmemişti. Düşüncelerimiz zihnimizi kapladığından insanlığın aslında nelerden ibaret olduğunu anladığımızdan beri laiklik bizim için çok önemli bir kavram oldu. Laikliği savunmalıydık çünkü doğru bildiğimiz inançlarımızla manevi değerlerimizin başka şekilde birilerinin ticaret kapısı olmasına karşıydık. Herkes inancını kendi istediği ya da kendine doğru gelen şekilde yaşamalıydı, yaşatmalıydı ve kimse bu değerleri kendi çıkarları için kullanmamalıydı.

Bugün 17 Aralık Operasyonu ile başlayan cemaat-akp savaşında kendi doğrularına göre haklı olan iki tarafın da millet adına yaptıklarını iddia ettikleri ‘’hizmetleri’’ sorgulayalım…

1.cemaat : Kendilerine hizmet hareketi demişlerdir. Dünyanın birçok ülkesinde okulları vardır. El kaide, hizbullah gibi örgütler sayesinde korkulan din islamın özünde nasıl bir felsefesi olduğunu amaç edinmiş bir yapılanma olarak lanse edilmektedir. 17 aralık olaylarıyla ortaya çıktığı gibi aslında bu cemaatin insanları manevi yönden doldurmak, bilgilendirmek, aydınlatmak değil de kendi inanışlarını baltalayacak kişi ya da kurumları röntgenleyerek zor anlarında bunları kullananlar olarak gözükmektedir. İnanışımızı sorgulamamız gerektiği zaman ise her fırsatta bizleri kusursuz yarattığını söylediğimiz tanrının beynimizi hangi şartlarda kullanmamız gerektiğini bizlere göstermesi içinde bir ışık beklemekteyiz. Acaba tembelliklerimizden kaynaklı olarak kullanamadığımız beynimiz dururken beyinlerini iyi ya da kötü bir şekilde dine, maneviyata harcayan bu insanların doğrularına ne kadar ihtiyacımız vardır? Allah'ın kelamı dediğimiz kur'anı kerimi anlayabilmek, doğru şekilde yaşayabilmek, insan olabilmek için cemaatlere ne kadar ve ne denli ihtiyaç vardır? Sorgulanması gereken cemaatin yayınladığı ses kayıtları değil aslında, inançlarımızda ve zihnimizde cemaatlere ne kadar yer vermemiz gerektiğidir. Bu sorularla kafamızın meşgul olması gerekirken daha fazla cemaatlerle alakalı açıklamalar yapmayı doğru bulmuyoruz.

2.akp ve idarecileri : Çok açık bir şekilde gözükmektedir ki abd ve israil gibi arkamızdan kuyumuzu kazmaya çalışan ülkemizi parçalamak, bölmek, Ortadoğuyu kendi hayalleri doğrultusunda şekillendirmek için kendi topraklarına bile yapmadıkları yatırımları bizlerin kanları üzerinden kumar gibi oynayan bu devletlerin yöneticileri bizler için hiçbir zaman samimi düşünceler içerisinde olmamışlardır. Ancak bu şekilde bize karşı bir tutum içinde olan ülkelerin yöneticileri yüzünden o ülkenin halkına karşıda kin beslemek, düşmanca bir düşünce içerisine girmek inançlarımıza ve insanlığa ters düşmektedir. Akp de bu ülkede söz sahibi olduğu zaman yine bu devletlerin maddi ve manevi desteklerini arkasına almıştır. Bunu kendi seçmenleri de dahil birçok insan açık bir şekilde kabul etmektedir. Tabi ki kendi seçmenlerinin bunu kabul etmesinde önemli bir neden vardır, o da yine bizlere ait olunan güzel bir sözle anlatılmaktadır.
''köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyeceksin ''

Bu şekilde düşündüğümüz zaman 12 yıldan beri devletin tepesinde oturan bu insanların köprüyü 17 Aralık 2013 tarihinde daha yeni geçmiş olduklarını göreceğiz. Tabi bu konuya değinmeden önce bu 12 yıl öncesinde ''dayı '' dediklerimizin bu topraklarda kendi ellerimizle bize neler yaptırdıklarını da bir hatırlamak lazım.

Tarih 20 mart 2003. Amerikanın özgürlük götüreceğiz diyerek başlattığı ve sayısız insanın ölümüyle başlayıp kadınların tecavüzüyle çocukların katledilmesiyle devam eden ama bir türlü gelmeyen özgürlük savaşı. Devletimizin bu savaştaki tutumu nasıl oldu diye düşünen olmuş mudur bilmiyoruz, ama bu savaşın yaşandığı zaman ortalıklarda müslümanlıktan dem vuranların olmadıklarından eminiz. İşin utandırıcı tarafı ise bazı sayfalarda devletimizi yönetenlerin Irak Savaşı ile alakalı ‘’ayıya dayı deme politikası ‘’ ile abd tarafında görünerek kullanmış oldukları kelimeler ve cümleler olmuştur.

Örneğin başbakan erdoğan amerikada bir gazetede yaptığı açıklamada: “Irak’ta savaşan ABD’li kahraman bay ve bayan askerlere, en az zayiatla ülkelerine mümkün olan en kısa zamanda dönmeleri arzusuyla dua ediyoruz.” demiştir. “We further hope and pray that the brave young men and women return home with the lowest possible casualties, and the suffering in Iraq ends as soon as possible.”
By Recep Tayyip Erdogan The Wall Street Journal March 31st, 2003

Yine cumhurbaşkanı abdullah gül, ırak savaşı ile alakalı olarak “Dünya barışı için, barışı korumak için,son 50 senede dünyada en çok Amerikalılar kendi çocuklarını feda etmişlerdir.”dedi. 21.08.2004

Vakit gazetesinde akp milletvekili ömer çeliğin ırak savaşıyla alakalı kadınları tecavüze uğrayan ve ülkesi işgal edilmiş ıraklı direnişçiler için ‘’katiller sürüsü ‘’ dediğini haber yapmıştır. Aynı zamanda ayıya dayı deme politikası ile 1 Mart Tezkeresi mecliste reddedilmesine rağmen bir genelgeyle, ABD’nin savaş araç-gereçleri Türkiye üzerinden nakledildi.

Irak Savaşı ile alakalı daha saymak söylemek istediğimiz çok şey var yalnız zaman kısıtlılığından kaynaklı olarak bu konuyu kısa tutmak zorunda kalıyoruz.

‘’ayıya dayı deme politikası’’ ile kendi topraklarımızda askerimizin başına çuval geçiren abd askerlerini cesaretlerinden dolayı bir alkışlamadığımız kalmıştır. Hatta başbakan, konuyla alakalı ortamı yumuşatmak adına şaka bile yapmıştır. Tabi yine elinden birşey gelmeyen vatandaşımız sadece bakmakla ya da gülmekle yetinmiştir. BOP eşbaşkanlığını kapan idarecilerimiz abdnin dış politikasına göre başlattıkları kampanyalarla, yönetimlerle Ortadoğuda komşumuz olan ülkelerde sırasıyla iç savaşların ya da direkt savaşların başlamasına ön ayak oldular. Ama akan kanın kendi lügatlarına göre söylemek gerekirse hep müslüman kanı olduğunu unuttular. En son Suriye de parçalanma, yıkılma, el değiştirme noktasına geldi. Suriye'de oynanan oyunda akan kanın durması için çabalamak yerine direnişçilere silah temin edilmiş, insani yardım adı altında silah ve mühimmat taşınmıştır. İnsanların birbirlerini öldürmelerini izledi. Yine maalesef ki bu politika da ''ayıya dayı" demenin bir sonucuydu.

Burada genel olarak yakın tarihimize değinmişken bizler için önemli olduğunu hissettiğimiz bir açıklamayida yapma gereği duyuyoruz.
Kabataş'ta yaşandığına dair ortaya atılan iddiaların aradan geçen zamanda göz önüne alındığında gerçeği yansıtmadığı kabul edildi. Tabi ki ilk dönemler bu konunun gündeme gelmesini sağlayan ve takipçileri tarafından da ısrarla gerçekten yaşandığına dair bir hava estirildi. Biz gezi olaylarında gerçekten samimi bir şekilde yapılan haksızlıklara kandırılan sömürülen halkın hakkını kendi hakkını savunmak için meydanları dolduranların, gece gündüz sokaklarda kalanların, ekmeğini suyunu kıyafetini tanımadığı insanlarla paylaşan genç arkadaşlarımızın, yoldaşlarımızın samimiyetine güvenerek Kabataş Olaylarında eğer gerçekten türbanlı kadına anlatıldığı gibi bir saldırı olmuşsa yaratanın gözünde bunun günahı bizlerin çocuklarından çıksın demekten, bunu yürekten söylemekten kuşku duymuyoruz. Eğer gerçekten böyle bir olay varsa günahı ve nebali bizlerin ve çocuklarımızın boynuna olsun. Ancak; böyle bir olay yaşanmadığı ya da anlatıldığı gibi olmadıysa bunun günahı da sorumlusundan en acı şekilde çıksın; artık yargıyı bir ilah mı sağlar, yargı mı sağlar, burası tartışılır. Biliyoruz ki gerçekten annelik ve babalık duygusunu yaşamış bir kimse can dediği parçasına zarar geleceğine kendisine zarar gelmesini tercih eder. Suçlu olan herkesi bu günahın altında ezilmeye davet ediyoruz...

17 Aralık Operasyonu ile ortaya çıkan doğru ya da yalan ses kayıtları neticesinde kayıtlarda isimleri geçen kişilerin ses kayıtları sonrasında hemen saldırıya geçmek yerine kayıtlardaki sesin kendilerine ait olmadığını ispatlamalarını beklerdik. Yine bu kişilerin operasyonla alakalı görevlendirilmiş oldukları savcıları kendileri lehine bir karar verilmediği sürece değiştirmeleri yerine konuyu daha derin bir şekilde ele alıp sonuçlandırmalarını beklerdik. Yeri geldiği zaman cumhuriyet tarihinin en yüksek teknolojisine kavuştuk yalanı atanların o teknoloji sayesinde bahse konu tarihlerde yapmış oldukları görüşmelerin saat saat, dakika dakika ortaya çıkarmalarını, kendilerini adil bir şekilde savunmalarını beklerdik. Bir taraftan kayıtlar montaj diyerek diğer taraftan çelişki dolu cümlelerle ''devletin kriptolu telefonunu bile dinlemişler, bu kadar ahlaksızlar'' diyerek kafalarda yeni soru işaretleri yaratmamalarını isterdik.

Son söz olarak; bu ülkenin insanları daha önce gelen siyasi partiler tarafından da kandırıldı ve kullanıldı. Her zaman zarar gören bu ülkenin insanları oldu, her zaman kazanan biz değil de başımızdaki insanlar oldu. Bizler Gezi Olaylarıyla sadece hükümete değil, bu tarihten sonra bu ülkede söz sahibi olacak, başa gelecek diğer yöneticilerede seslerimizi duyurmak gücümüzü göstermek istedik. Devir siyasi partilerin peşinde koşarak başa gelen partinin teşvikleriyle, destekleriyle bir yerlere gelme zamanı değildir. Devir halkın zaafları üzerinden prim yapma, halkı kandırma, insanları kutuplaştırma devri değildir. Devir Türk, Kürt, alevi, sunni, müslüman, gayrimüslim, sağ, sol çatışmasının yaşanacağı devir değildir. Bu topraklar üzerinde yaşayan Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Zazasıyla, Çerkeziyle, Ermenisiyle, Yahudisiyle, Rumuyla herkesin eşit bir şekilde özgürce ve yaratılmış kurallara birlikte uyacağı, kanın akmayacağı, ölümlerin yaşanmayacağı bir devirdir. Devir yıllardır bu ülkede siyaset yapıp yandaşlarını kalkındıranların, siyaseti kendi oyunlarına alet edenlerin devri değildir. Devir Türkiye'de yaşayan ulusların ve gençlerinin devridir.

Ayrıca sosyal paylaşım sitelerinden ortaya çıkan kayıtlarla alakalı olarak gündemi değiştirmek ve için de bulundukları ihaneti unutturmak isteyenlerin gerek Suriye'nin sınır ihlallerine karşılık verdiği 'uçak düşürme', gerek diğer baskıcı yöntemlerle gezi ruhunu tekrardan sokaklara dökerek bundan kendilerine prim sağlamak isteyenlerde bilsinler ki farkında olmasalar bile gereken cevap fazlasıyla gerek Gezi Olaylarında, gerek daima destekçisi olduğumuz spor klüplerinin taraftar gruplarıyla, gerekse düşünce eylemlerimizle kendilerine fazlasıyla verilmiştir.

Peki oy kullanırken nelere dikkat etmeli?
Oy kullanım saatleri sabah 8 ve akşam 5 arasıdır. Bu saatten sonra oy kullanma hakkınızı yitirirsiniz. Oy kullanmak için yanınızda seçmen bilgi kağıdınız ve kimliğiniz olması gerekiyor. Her ihtimale karşı sadece nüfus cüzdanınızı bulundurmanızı öneriyoruz başka türlü kimlikler ve ehliyetler yerine. Okuma ve yazma bilmeyenlere yardım yasaktır, burada Sandık Kurulu Başkanı'ndan yardım istenir. Engelli vatandaşlarımız akrabaları ya da tanıdıkları yardımıyla oy kullanabilirler.

Oylarınızı bilinçli, üzerinde çok düşündükten sonra ve hem şu anı hem de geleceği göz önünde bulundurarak atmanızı öneriyoruz. Bilinçsiz atılan her oy ülkenin zararına olacağı için bizlerin de zararına olacaktır. Boş oy atarsak ise şu anki hükümetin oylarını şişirmekten başka bir işe yaramayacak, aynı şekilde sandığa gitmemek için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. MUTLAKA ve MUTLAKA oy kullanmalısınız.
Çapulcu TV olarak yerel seçim öncesi bu açıklamayı yapmayı boynumuzun bir borcu olarak gördük. Unutmayın ki aynı akp yönetimi tekrar görevleri teslim alırlarsa bu sefer onları susturma şansımız hiç kalmayacak, daha fazla ezilen taraf olup bir Kuzey Kore ya da Çin'den pek bir farkımız kalmayacak.

Teşekkür ederiz,
Çapulcu TV Yönetim Ekibi
https://www.facebook.com/CapulcuTv
https://www.twitter.com/capulcu_tv
http://www.tvcapulcu.com
 
Son düzenleme yönetici tarafından yapıldı:
Yukarı Alt